Dünyayı parmağında oynatan terörist

2007 yılı ortalarında Demokrat Parti’nin iki adayı arasında resmi olarak yarış başladı. Hillary Clinton (Kocası olan eski ABD Başkanı tarafından aldatılan ve çok yalan söyleyen kadın) ve Barack Obama (zenci olan) kıyasıya bir yarışa başladı.
2007 yılı ortalarında Demokrat Parti’nin iki adayı arasında resmi olarak yarış başladı. Hillary Clinton (Kocası olan eski ABD Başkanı tarafından aldatılan ve çok yalan söyleyen kadın) ve Barack Obama (zenci olan) kıyasıya bir yarışa başladı.

Zenci adam çıkıp da ‘değişim’ diye bağırmaya başladığında, yalan yok, dünyanın neredeyse tamamı bir şeylerin gerçekten ve iyi yönde değişebileceğini düşünmüştü. Bir kere, köle soyundan bir adamın ABD başkanı olma ihtimali vardı. Bu müthiş bir şeydi. Müslüman olduğu söyleniyordu. Öyle olmasa bile ailesinde Müslümanlar vardı ve bu da müthişti. Demokrattı. Irkçı Cumhuriyetçiler gibi dünyayı ateşe vermek istemiyordu. Herkesin kardeşçe yaşamasını istiyordu. En azından öyle söylüyordu. Ve tabii ki hepsinden önemlisi zenciydi. Yani ezilenler arasındandı. Dünyanın tüm mazlum halklarının ezilmesinde parmağı olan ülkenin başına ezilenleri temsilen biri geçecekti. Ve seçildiği takdirde dünyayı değiştirme sözü veriyordu. Kim bilebilirdi ki değişimden kast ettiği şeyin ‘dünyayı yönetme işini’ çocuk pornosunu savunan eşcinsellere bırakıp kenara çekilmek olduğunu...

Bahsettiğimiz olay günümüzden sadece 16 yıl önceydi. Ama bilenler bilir, bugünle karşılaştırdığımızda dünya neredeyse bir taş devrini yaşıyordu. Sadece şunu söylemek bile yeterli: Akıllı telefonlar henüz piyasaya sürülmemişti. Yani iPhone-1 ABD’de tanıtılmış ama Avrupa’da bile henüz satışa sunulmamıştı. Yani bugün cep telefonları ile yapabildiğimiz hiçbir şeyin henüz yapılamadığı dönemlerdi.
Bahsettiğimiz olay günümüzden sadece 16 yıl önceydi. Ama bilenler bilir, bugünle karşılaştırdığımızda dünya neredeyse bir taş devrini yaşıyordu. Sadece şunu söylemek bile yeterli: Akıllı telefonlar henüz piyasaya sürülmemişti. Yani iPhone-1 ABD’de tanıtılmış ama Avrupa’da bile henüz satışa sunulmamıştı. Yani bugün cep telefonları ile yapabildiğimiz hiçbir şeyin henüz yapılamadığı dönemlerdi.

ABD’de kasım seçimleri öncesi yaşanan adaylık yarışı çok çetin geçiyordu. Cumhuriyetçiler aday olarak kendilerine eski bir savaş gazisi ve klasik bir Amerikan kahramanı olan McCain’i seçmek üzereydi. Demokratların ise iki alternatifi vardı. Biri, eski bir ABD Başkanının karısıydı. Politik deyimle dişli bir kadındı ama nihayetinde kadındı. Yani klasik ABD’li seçmen için fazla zayıftı. Zaten zamanında kocası tarafından aldatılmıştı ve bu da klasik ABD’li seçmen için mağduriyetin değil zayıflığın göstergesiydi. Çok fazla yalan söylüyordu ve seçmen de bunu biliyordu. Zaten tek güçlü yanı da buydu.

Demokrat seçmenin ikinci alternatifi ise bir zenciydi. Tabii ki o da senatördü. Hukuk okumuştu. Zeki ve çevikti. Ama nihayetinde zenciydi ve bu bir kesimde sempati uyandırsa da klasik ABD’li seçmen için çok muteber bir durum değildi.

2007 yılı ortalarında Demokrat Parti’nin iki adayı arasında resmi olarak yarış başladı. Hillary Clinton (Kocası olan eski ABD Başkanı tarafından aldatılan ve çok yalan söyleyen kadın) ve Barack Obama (zenci olan) kıyasıya bir yarışa başladı.

Bahsettiğimiz olay günümüzden sadece 16 yıl önceydi. Ama bilenler bilir, bugünle karşılaştırdığımızda dünya neredeyse bir taş devrini yaşıyordu. Sadece şunu söylemek bile yeterli: Akıllı telefonlar henüz piyasaya sürülmemişti. Yani iPhone-1 ABD’de tanıtılmış ama Avrupa’da bile henüz satışa sunulmamıştı. Yani bugün cep telefonları ile yapabildiğimiz hiçbir şeyin henüz yapılamadığı dönemlerdi.

Dolayısıyla o günlerde, bugünkü anlamıyla klasik medya halen halkın bilgi alabilmesinin en büyük yolu, gündemin en büyük belirleyicisi ve de siyasetçilerin en büyük silahıydı. Seçim zamanları da televizyon ve gazetelerin borusu ötüyordu. Ve o boru da Hillary Clinton’dan yanaydı.

  • Dünyayı gerçekten de değiştirdi
  • Sadece başkanlığının son yılında Obama yönetimi yedi ülkeye toplam 26 bin 171 bomba attı. Başkanlığı döneminde sadece drone saldırılarında yaklaşık 5 bin sivili katletti. Kendisi başkan olmadan önce de Afganistan ve Irak’ta siviller savaş suçu işlenerek ABD askerleri tarafından katlediliyordu. Ama Obama bu konuda gerçek bir ‘değişim’ gerçekleştirdi. Göreve geldiği ilk 6 ayda sadece Afganistan’da 1013 sivili katletti. Bu, kendinden önceki iki son iki yıldaki katliamların iki katına yakın bir sayıydı.
  • Sivilleri öldürme konusunda resmen çığır açan ve kendinden önceki tüm ABD başkanlarını mumla aratan katil Obama’ya, rekor sayıda sivil öldürdüğü 2009 yılının ekim ayında, yani daha birkaç aylık başkanken ve hiçbir düzgün eylemi yokken Nobel Barış Ödülü veriliyordu. Bu da Obama’ya, avucunun içine aldığı sosyal medya sayesinde neler yapabileceğini gösteriyordu.

Uyanık Obama sosyal medyayı seçti

‘Değişim’ diyerek ortalıkta dolaşan Obama ise farklı bir yol izledi. Klasik medyayı da kullanan Obama, asıl kampanyasını sosyal medya üzerinden başlattı.

Sosyal medya dediysek, o günlerde bu konuda da tam bir taş devri yaşanıyordu. Twitter kurulalı 1 yıl olmuştu ve henüz kimsenin bu platformdan haberi yoktu. İnstagramın kurulmasına daha 3 yıl vardı. TikTok diye bir şeyin ortaya çıkması için ise 9 yıl beklemek gerekiyordu. Obama’nın elinde ‘sosyal medya devi’ diyebileceğimiz sadece facebook ve youtube vardı. O da kampanyasını yürütmek için bu iki mecraya ağırlık verdi. Ve Amerikalılara, daha doğrusu tüm dünyaya ‘değişim’ fikrini bu iki mecra üzerinden anlatmaya başladı. Fakat Obama ‘değişim’i anlatmak için sosyal medyayı seçtiğinde, kimse sosyal medyayı da kökünden değiştireceğini, hatta bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünmemişti.

ABD’nin ilk zenci başkan adayı, ‘değişim’ kampanyasını yürütmek için olabilecek en uygun ismi buldu: 24 yaşındaki Chris Hughes.

Hughes, sıradan bir ‘çocuk’ değildi. 2004 yılında, daha 21 yaşındayken Mark Zuckerberg ile birlikte Facebook'u kuran isimdi. Yani dünyayı değiştirmek için yola çıkan Obama, kendine kampanya direktörü olarak o günkü sosyal medya dünyasının bir numarası olan Facebook’un kurucusunu seçmişti.

Yılın adamı demokrat Musk

Obama’nın Facebook kurucu ortağını seçim kampanyasının başına getirdiği yıl, ABD’nin saygın dergilerinden INC, 36 yaşındaki genç bir milyoneri ‘yılın girişimcisi’ olarak seçmişti. Elektrikli otomobiller, güneş enerjisi, uzay yolculuğu gibi alanlarda sıra dışı yatırımları ve fikirleri olan Elon Musk, ABD’nin en heyecan verici ve umut vaat eden genç iş adamı olarak gösteriliyordu.

O günlerde yükselen değer ‘demokrat’ olmaktı ve genç Musk da demokratların tarafındaydı. Doğal olarak da medyanın büyük bir çoğunluğu Musk’tan taraftı. Yaptığı her iş ve girişim ülkeye hakim olan demokrat kanadı heyecanlandırıyordu. Hatta 2008 kasımındaki seçimleri kazanarak ABD’nin ilk zenci başkanı olan Obama bile Musk’tan övgüyle bahsediyor ve tesislerini ziyaret ederek devlet adına anlaşmalar yapıyordu.

Musk ve Demokratların izlediği çizgi uzun bir süre paralel gitti. Ve elbette bu çizgi hep yukarı yönlüydü. Demokratlar günden güne ellerindeki gücü artırırken, Musk da yatırımlarıyla her geçen gün ışığını daha da parlattı.

2012 yılı Tesla’nın yılı oldu. Model S piyasaya sürülürken Model X’in tanıtımı yapıldı. Güneş enerjisi şirketi SolarCity büyük atılım yaptı. Aynı yıl şirketi SpaceX ile Uluslararası Uzay İstasyonu’na bir roket gönderdi ve bunu yapan ilk ticari şirket olarak tarihe geçti. Bu kadar çok işi bir arada yapan ve hepsinde de başarılı olan, çevresinde tam bir işkolik olarak bilinen Musk aile hayatını da ihmal etmiyordu. 2012’ye gelindiğinde 5 çocuğu vardı. Bugün toplam 10 çocuğu olan Musk, sık sık dünyadaki en önemli şeyin aile olduğunu ve doğum oranlarının düşmesinin dünya için bir felaket olacağını her fırsatta söylüyordu.

Fakat başarı ve popülerlik yönünden onunla paralel giden Obama ve demokrat ekibi ile çizgileri burada ayrıldı.

  • Twıtter’ın içindeki FBI faresi
  • Elon Musk, ilk ifşaattan sonra ‘devamı da kısa sürede gelecek’ dedi fakat günler geçmesine rağmen beklenen açıklamalar bir türlü gelmedi. Nedeni ise 7 Aralık’ta yine Musk tarafından açıklandı. Musk, Twitter’da çalışan James Baker isimli bir çalışanı kovduğunu duyurdu. Baker, sıradan bir çalışan değildi. Uzun süre FBI baş danışmanı olarak görev yapan Baker, 2016 seçimlerinde Trump’ın Rusya'dan yardım aldığı ve seçimlerin illegal olduğu iddiasıyla ilgili FBI soruşturmasının başındaydı. 2018'de FBI'dan istifa edip bir süre Soros’un Açık Toplum Vakfında (Türkiye’de de Gezi olaylarını başlatan ve Osman Kavala’nın Türkiye şubeliğini yaptığı vakıf) yönetici oldu. Ardından Twitter’da üst yönetici olarak işe başlayan Baker, Musk’ın işten kovduğu ilk grupta değildi ve bunu ona pahalıya ödetti.
  • Musk Twitter’ın ilk ifşalarını yaptıktan sonra, ikinci ifşalar için belge toplandığı sırada bazı belgelerin kayıp olduğu ortaya çıktı. Üstelik bunlar kısa süre önce silinmişti. Yapılan araştırmada halen şirkette çalışan James Baker’ın herkesten gizli olarak şirketin özel belgelerini imha ettiği anlaşıldı. Baker, FBI’ın Twitter’ı nasıl bir silah olarak kullandığına dair belgeleri kovulma pahasına imha etmişti ve Musk bunu anladığı anda Baker’ı kovdu.

İnsanlara ‘nefret etmeyi’ yasakladılar

Joe Biden.
Joe Biden.

Kendini savaş karşıtı gibi gösterip seçildikten sonra tam bir savaş baronuna dönüşen Obama, 2012 yılında ikinci kez seçildikten sonra dünyaya gerçek değişimin nasıl olacağını gösterdi. Öncelikle yardımcısı Biden ile birlikte (bugün ABD Başkanı olan Biden) ABD’de aile kavramını zayıflatmaya başladı. Eşcinselliği yaygınlaştırmak, ABD hükümetinin resmi politikası oldu.

2015 yılında eşcinsel evlilikler ABD’de federal olarak yasal koruma altına alındı. Bu çürümenin Avrupa’da da örnekleri vardı ama dünyanın süper gücü böyle bir düzenleme yapınca, otomatik olarak dünyanın süper olmayan güçleri de ona uymak zorunda kaldı.

İşin kötüsü, eşcinsel evlilikleri yasal hale getiren ABD, bu yasaları bu tür ‘evlilikleri’ korumak için değil, buna yapılacak her türlü eleştiri ve itirazları susturmak için kullandı. ‘nefret suçu’ gibi ucu açık bir ifadeyi her yerde kullanmaya başlayan Obama ve ekibi, insanlarda nefret uyandıran her türlü eylemlerine yapılan eleştirileri ‘nefret suçu’ kapsamına alarak dünyaya ‘nefret etmeyi’ yasakladı.

Bu süreçte Demokratların zihniyetleri ülke genelinde hakim duruma geldi. Genel olarak liberal görülen bu zihniyet aslında tam olarak ‘aşırı sol’u temsil ediyordu. Liberal söylemler sadece bu aşırı sol zihniyeti saklamak için bir maskeydi. Ama yine de tüm dünyaya ABD kaynaklı bir liberal rüzgar yayılıyordu.

Sosyal medyanın ‘sözde’ çeşitliliği

Ve sağ görüşü temsil eden her şeye karşı savaş başladı. Artık toplumun bir gerçeği olan sosyal medya tamamen bu sol grupların eline geçti. Twitter yüz milyonlarca kullanıcıya ulaşmış bir miting meydanına dönüştü. Facebook zaten çıkışından beri Obama’nın yanındaydı. Daha doğrusu Obama çıkışını zaten Facebook’a borçluydu ve bu mecra gücünü her geçen gün katlayarak büyüttü. Obama ilk seçildiğinde henüz emekleme aşamasında olan Youtube, onun başkan olduğu 8 yıllık süreçte dünyanın bir numaralı medyası haline geldi. Bu sırada kurulan İnstagram sosyal medya algısında bambaşka bir çığır açtı.

Ne yazık ki bu çeşitlilik sadece görünüşteydi. Çünkü dar bir kitle, milyarlarca insanın düşüncelerini değiştirme gücüne sahip bu medyanın tümüne sahipti. Youtube Google şirketine, Whatsapp ve İnstagram Facebook şirketine aitti. Sosyal mecralar arasında politik gündemin en hararetli tartışıldığı ve ülkelerin siyasetine bile yön verebilen Twitter ise bağımsız olan tek sosyal medya deviydi. En azından öyle görünüyordu.

Ama Twitter’ın o kadar da bağımsız olmadığı geçtiğimiz yılın son günlerinde başlayan ifşalarla ortaya çıktı. Aslında uzun zamandır Twitter’da bir şeylerin döndüğü biliniyordu. Twitter kullanan herkes, belli bazı konulara girip de belli bazı kişileri rahatsız ettiğinde sesinin kısılacağını, sansüre uğrayacağını hatta hesabının kapatılacağını öğrenmişti. Ama şirketin ipliğinin pazara çıkması için, Elon Musk’ın Twitter’ı alması gerekiyordu.

Twitter gitti ortaklık bozuldu

Son birkaç yıldır demokratlarla arasına mesafe koyan Elon Musk, pandemi dönemi ve sonrasında yaptığı atılımlarla dünyanın en zengin insanı ünvanını kazanınca işler değişti. Aileye verdiği önemi, doğum oranlarının artırılması gerektiğini, eşcinsel zorbalığının normal insanları rahatsız ettiğini ve ABD’deki liberal-sol kültürün ülkeye zarar verdiğini her fırsatta dile getirmeye başlayan Musk, Demokratların bir numaralı düşmanı haline geldi.

Özellikle Trump’ın Twitter’dan kovulmasının ardından ‘free speech’ (konuşma özgürlüğü) konusuna iyice kafayı takan Musk, bu özgürlüğün önündeki en büyük engelin de Twitter olduğuna karar verdi. Ve bu sorunu kökünden çözmek için de şirketi satın alacağını açıkladı.

Musk’ın bu hamlesi ABD başta olmak üzere neredeyse tüm dünyada fırtınaya neden oldu. Satış sürecini, öncesini ve sonrasını Gerçek Hayat’ın önceki sayılarında işlemiştik. Geçtiğimiz aralık ayında ise bu satışın neden büyük fırtınalara sahne olduğu ortaya çıktı. Şirketi satın aldıktan sonra şirket içindeki ‘eşcinsel-sol-liberal’ çeteleri kovan Musk, hemen şirket içinde kendinden önce alınan kararları ve bu kararların alınış şekillerini incelemeye başladı. Ve herkesin ‘olduğunu bildiği’ ama kimsenin ‘ne olduğunu bilmediği’ şeyi ortaya çıkardı: Twitter, eşcinsel bir çete tarafından ele geçirilmiş, Obama ve Biden çizgisindeki Demokratların ‘kitle imha silahı’ haline gelmiş, kendileri gibi düşünmeyen herkesi sansürlemiş ve ülkelerin siyasetlerine direkt olarak müdahale eden bir operasyon aracına dönüşmüştü.

Birinci dalga: Biden belgeleri

Musk, Demokrat çetelerin Twitter aracılığıyla yaptığı zorbalıkları, şirket içi yazışmaları teslim ettiği bağımsız gazeteciler aracılığıyla dünyaya duyurdu. İlk olarak gazeteci Matt Taibbi, 3 aralık’ta ‘Twitter Dosyaları’ isimli ifşalara başladı. Bu, eşcinsel-demokrat çetelerin ipliğini pazara çıkaracak serinin ilk bombasıydı.

14 Ekim 2020’de New York Post, mevcut ABD Başkanı Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın tamircide unuttuğu dizüstü bilgisayarının içindeki e-posta yazışmalarını yayınlamıştı. Bu e-postalara göre Hunter Biden bir çocuk tacizcisi ve sapık olmanın yanı sıra büyük bir iş takipçisiydi. Babası Biden’ın Ruslarla gizli saklı işler yapmasına aracı olmuştu.

Fakat haber yayınlandığında, Demokratlar yağa kalktı. Çünkü Biden ve Trump arasındaki seçim yarışına sadece günler kalmıştı ve bu e-postalar seçimi kaybettirebilirdi. İfşaların asıl yayılma ortamı olan Twitter hemen harekete geçti ve önce New York Post’un hesabını kapattı. Ardından da bu konuda yazılan bütün mesajları sansürledi. Sırf bu e-postalardan bahseden yüzlerce hesap hiçbir açıklama yapılmadan silindi. Hatta bu olaydan bahseden tweetlerin kopyalanması bile engellendi.

Musk’ın gazetecilere verdiği bilgiler, Twitter’ın bu sansürleri uygularken tamamen keyfi davrandığını ve amacının da Trump’a zarar vererek Biden’ın kazanmasına yardımcı olmak olduğunu gösterdi..

Özel bir ekip önüne geleni sansürlemiş

FBI’ın şirket içindeki köstebeklerinden biri kovulduktan sonra, ikinci büyük ifşa dalgası gazeteci Bari Weiss tarafından yapıldı. Musk’ın verdiği belgeleri yayınlayan Weiss, yıllardır herkesin bildiği ama kimsenin kanıtlayamadığı ‘gizli sansür’ün Twitter’da bir gelenek olduğunu ortaya koydu.

Twitter, sırf insanları sansürlemek için ayrı bir ekip kurmuştu. Ekibin içinde Vijaya Gadde (Hukuk, Politika ve Güven Başkanı), Yoel Roth (Küresel Güven ve Güvenlik Başkanı), eski CEO Jack Dorsey ve yeni CEO Parag Agrawal da yer alıyordu. “Stratejik Müdahele Ekibi - Global Yükseltme Ekibi (SRT-GET)” denilen bu ekip, kara listeler oluşturmak, istenmeyen tweetlerin görünmesini engellemek, gerekirse silmek, twitter trendlerini kontrol etmek, düşüncesini beğenmedikleri kişilerin hesaplarını kısıtlamak gibi işlerle uğraşıyordu. Yaptıkları işe de ‘Shadowban’ yani ‘gölge yasak’ ismini veriyorlardı. Çünkü herkesi açıktan yasaklamak ticari olarak işlerine gelmiyordu. İnsanları istedikleri şekilde susturabiliyor ve kimse de bunu kanıtlayamıyordu. Ve günde 200’den fazla hesabı inceleyip sansürlüyorlardı.

Ekibin sansürlediği hesaplar öyle sıradan hesaplar da değildi. ABD’nin en ünlü gazetecileri, düşünürleri, yazarları, sırf Demokratları eleştirdiği için sansürlenmişti. Stanford üniversitesinden dünyaca ünlü bilim adamı Jay Bhattacharya, Covid pandemisinin gerçeklerini yazdığı için sansürlenmişti. Bu ekibin en çok sansürlediği kişiler ise, eşcinsellik konusunda olumsuz açıklamalar yapanlardı. Şirketin en keskin kırmızı çizgisi eşcinsellikti. Hatta bu konuda tweetler atan bir hesap sansürlenmiş, çalışanlardan biri yanlışlıkla sansürü gevşetmesin diye de hesabı inceleyecek olan mühendislere ‘Sakın yöneticilere sormadan bu hesap hakkında işlem yapmayın’ uyarısı verilmişti.

  • Çocuk tacizi Twitter tarafından desteklendi
  • Eşcinselliği savunma konusunda çok katı kuralları olan Twitter’ın, çocukları sapıklardan koruma konusunda ise hiçbir şey yapmadığı ortaya çıktı. Elon Musk, eski Twitter yöneticilerinin "çocuk istismarına karşı önlem almayı reddetmesinin" suç olduğunu söyledi ve şirketin kurucusu Jack Dorsey'e “Ben gelene kadar neredeyse hiç kimsenin çocuk güvenliği üzerinde çalışmadığını gördük" dedi.
  • Twitter’ın sabıkası bu konuda zaten çok geniş. 2021 yılında New York Post, Twitter'ın ‘topluluk kurallarını’ ihlal etmediği için çocuk pornosunu kaldırmayı nasıl reddettiğiyle ilgili bir makale yayınlamıştı. O makaleyi hatırlatan Musk, şirketteki yöneticilerin alenen suç işlediğini açıkladı.
  • Üstelik Twitter içinde bu konuyu dile getiren herkes de susturulmuş veya kovulmuştu. Çocukları koruma birimindeki ‘tek çalışan’ olan Ella Irwin’in ‘bana personel verin de çocuk tacizcileriyle mücadele edelim’ talebine Yoel Roth ‘bu konu şu anda önceliğimiz değil’ cevabını vermişti. Musk’ın çocuk tacizcileri konusundaki korkunç ifşasının dünyayı ayağa kaldırması bekleniyordu. En azından biz bekliyorduk ama yaprak bile kıpırdamadı.

Başkanı da silerler

İfşaatlar arasında, Twitter’ın en çok merak edilen konularından biri de vardı. 2020’deki Kasım seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre Trump kaybetmiş ama seçimle ilgili sahtekarlık iddiaları ayyuka çıkmıştı. Bir grup Trump taraftarı da 6 Ocak 2021’de kongre binasını basarak seçimleri protesto etmişti.

Donald Trump.
Donald Trump.

Açıklanan belgeler, daha seçim döneminde Trump’a karşı operasyona başlayan Twitter yönetiminin, 6 Ocak olaylarını ganimet olarak gördüğünü gösteriyor. Trump’ın hesabını kapatmak için toplanan ekip, ABD Başkanı’nı tamamen yasaklama kararı almıştı. Hatta bir mailde şirketin hukuk departmanının ‘bu yasağı hangi kuralımıza göre yapacağız?’ sorusuna Yoel Roth ‘Fark etmez, seç birini’ cevabını veriyor. Trump’la birlikte onun ekibinden pek çok isim de hiçbir gerekçe gösterilmeksizin yasaklanmıştı.

Zaten o dönem Twitter bu konuda yalnız değildi. Trump’ın sosyal medyadaki bütün hesapları kapatılmıştı. Youtube başkanın videolarını silmiş, Facebook onu tarihe gömmüş, İnstagram ise Trump’tan iyi şekilde bahseden hesapları bile acımadan ‘uçurmuştu’. 2021, bu açıdan sosyal medya şirketleri için de bir milat oldu. O tarihten sonra bu şirketler, istedikleri tüm hesaplar üzerinde kendilerine sınırsız bir tasarruf hakkı görmeye başladı.

Binlerce hesabı ‘Ak Partili’ diye kapattılar

Bu ifşalar, dünya gündemini çok da meşgul etmedi. Çünkü her ne kadar twitter artık ‘konuşma özgürlüğü’ olan bir yer olsa ve tüm ifşalar sansürsüz olarak yayınlansa da hem sosyal medyanın geri kalanı hem de klasik medyanın çoğunluğu halen bu zihniyetin işgali altında. Bugün çoğunluğu bu küreselci, liberal ve solcu çetelere ait olan ABD ve Avrupa medyası, haberleri yaparken bile gerçekleri aktarmak yerine Musk’a saldırmayı ve yapılan ifşaları itibarsızlaştırmaya çalıştı. Çok dar bir medya gerçekleri belgeleriyle aktardı ama onlar da başka bir sansürcüye takıldı. Google, Twitter ifşalarıyla ilgili yapılan aramalarda asıl konuyu değil, Musk’a saldıran haberleri ön plana çıkardı. Facebook, Youtube ve İnstagram da farklı davranmadı. Bu platformlarda da Twitter ifşalarıyla ilgili paylaşımlar ‘topluluk kurallarını ihlal ettiği’ gerekçesiyle sansürlendi.

Her konuda dünyayı takip eden Türkiye’de de benzer bir şey yaşandı. Konu dar bir kesimin dışında hiç duyulmadı, konuşulmadı ya da yayılmadı. Sosyal medyayı düzenleyici pek çok kanun çıkaran yetkililer bile, o çıkan kanunların şirketler tarafından umursanmadığını görmelerine rağmen hiçbir açıklama yapmadı. Kimse harekete geçmedi. Sanki bu sansür olayından Türkiye’de kimse etkilenmemiş gibi davranıldı.

Halbu ki daha 2 yıl evvel, Twitter 7 bin 340 hesabı sadece ‘AK Parti ile bağlantılı’ olduğu için kapatmıştı. Bu hesaplar bot değildi. Neredeyse tamamı gerçek kişiler tarafından kullanılıyordu. Hatta bazıları AK Partili bile değildi. Sadece sağduyulu insanlardı. Twitter kapatma gerekçesini ‘meşrulaştırmak’ için Stanford İnternet Gözlemevi adlı bir yerle birlikte çalışıp oradan gelen rapor doğrultusunda bu hesapları kapattığını açıklamıştı. Şirket içindeki FETÖ’cü Türk isimler tarafından hazırlandığı görülen raporda bu yedi binden fazla hesabın kapatılma nedeni olarak ise şunlar gösteriliyordu: AK Parti taraftarlığı yapmak, CHP ve HDP'yi eleştirmek, AK Parti’yi desteklemek için "retweet halkası" oluşturmak, 2017 Anayasa değişikliği referandumunu desteklemek, Barış Pınarı Operasyonu'na yönelik olumlu paylaşımlar yapmak, hatta bu konuda uluslararası destek oluşturmak için İngilizce tweetler atmak...

Twitter’daki tüm sansür uygulamalarının ucu, koyu bir Yahudi, azılı bir eşcinsel ve doktora tezinde çocuk tecavüzlerini savunacak kadar ileri gidebilen Yoel Roth’a uzanıyor. Roth, Elon Musk tarafından işten kovulmadan önce Twitter’ın Küresel Güven ve Güvenlik Başkanı olarak çalışıyordu. Yani kimin sansürleneceğine, kimin ön plana çıkarılacağına karar veren insandı.
Twitter’daki tüm sansür uygulamalarının ucu, koyu bir Yahudi, azılı bir eşcinsel ve doktora tezinde çocuk tecavüzlerini savunacak kadar ileri gidebilen Yoel Roth’a uzanıyor. Roth, Elon Musk tarafından işten kovulmadan önce Twitter’ın Küresel Güven ve Güvenlik Başkanı olarak çalışıyordu. Yani kimin sansürleneceğine, kimin ön plana çıkarılacağına karar veren insandı.

Yani Twitter daha 2 yıl önce AK Parti’ye sosyal medyada destek vermeyi suç saymış hatta Türkiye’nin terörle mücadelesine verilen desteği teröre destek vermekle bir tutarak cezalandırmıştı.

Yapılan son ifşalar, o gün alınan bu kararın altında da büyük bir operasyonun olduğunu gösteriyor. Ama Türkiye’de kimse bu operasyonda kimlerin parmağı olduğunu ortaya çıkarmak için herhangi bir girişimde bulunmadı.

Dünyayı yöneten eşcinsel Yahudi

Eşcinselliği yaygınlaştırmak, ABD hükümetinin resmi politikası oldu.
Eşcinselliği yaygınlaştırmak, ABD hükümetinin resmi politikası oldu.

Twitter ifşaları aslında bir fırsat. Elon Musk bunu “Bu zihniyet tamamen yenilmediği sürece başka hiçbir şeyin önemi yok” sözleriyle ifade ediyor. Yani ortada bir dönem yapılmış bir hukuksuzluk değil, hukuksuzluğu amentüsü haline getirmiş bir zihniyet bulunuyor. Ve tüm ifşalar, bu kadar operasyonu tek bir kişinin organize edip dünyayı yönetebileceğini gösteriyor. Twitter’daki tüm sansür uygulamalarının ucu, koyu bir Yahudi, azılı bir eşcinsel ve doktora tezinde çocuk tecavüzlerini savunacak kadar ileri gidebilen Yoel Roth’a uzanıyor.

Roth, Elon Musk tarafından işten kovulmadan önce Twitter’ın Küresel Güven ve Güvenlik Başkanı olarak çalışıyordu. Yani kimin sansürleneceğine, kimin ön plana çıkarılacağına karar veren insandı. Tüm ekibini de kendisi gibi eşcinsel ve solculardan seçen Roth, bu sayede Twitter’a ve dolayısıyla dünya siyasetine yön verdi. Hakkında internette fazla bilgi bulunmuyor. 1987 doğumlu Amerikan kökenli bir Yahudi olduğu, İngilizce dışında İbranice bildiği ve bir erkekle (ya da kendisi hangi zamiri kullanıyorsa o cins bir insanla) evli. Cinsine ve siyasi görüşüne katı şekilde bağlı. Çocukların yetişkinlerle, erişkin olmayan öğrencilerin öğretmenleriyle cinsel ilişki kurmasını twitter adresinden rahatlıkla savunabiliyor.

  • Bazı komplo teorileri aslında doğrudur
  • Elon Musk, ifşaatların 12'incisini, Kovid-19 hakkında yaptı. Pandeminin aslında plandemi olduğunu söyleyen gazeteci Alex Berenso’a verdiği belgeler, Pfizer'ın yönetim kurulu üyesi Scott Gottlieb'in mRNA aşıları aleyhindeki paylaşımlar konusunda Twitter yöneticilerine yaptığı baskıyı ifşa etti. Musk bu ifşayı "Bazı komplo teorileri aslında doğrudur." diyerek paylaştı.
  • Belgelere göre Pfizer yöneticisi Gottlieb, Twitter yönetimine bir mail atarak, Trump döneminin yetkililerinden Dr. Brett Giroir'in Twitter'daki, "Artık Kovid-19 doğal bağışıklığının aşı bağışıklığından üstün olduğu açık. Bir kişi önceden enfeksiyon geçirmişse artık aşı kanıtı için bilimsel bir gerekçe yoktur." ifadelerinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.
  • Yetmiyor "Bu tweet yayılacak ve haberlere çıkacak” diye korkusunu da belirtiyor. Pfizer’ın bir dediğini iki etmiyor ve aşıların işe yaramadığını ortaya koyan twit "yanıltıcı" diye etiketlenerek beğenme ve paylaşıma kapatılıyor.

Sorun sadece twitter değil

Twitter belgelerinin bizim için en büyük önemi ise, olayın Twitter yönü ifşa olsa da tüm sosyal medya şirketlerinin aynı şekilde davrandığının ortaya çıkması oldu. Bugün hem Google hem Youtube hem İnstagram hem Facebook hatta TikTok bile bu solcu-sansürcü teröristlerin elinde silaha dönüşmüş durumda. Türkiye’deki kutuplaşmaları istedikleri gibi yönetiyorlar. Hiçbir kanun tanımıyorlar. Dahası kendi ‘topluluk kuralları’ dedikleri kanunları bize dayatıyorlar. İstedikleri kullanıcıyı sansürleyerek susturabiliyor, istedikleri hesapları ön plana çıkararak sanki onlardan farklı düşünen kimse yokmuş gibi kamuoyu oluşturabiliyorlar. Bu çeteler sadece vatandaşların iletişim özgürlüğünü baltalamıyor, Türkiye’den kazandıkları muazzam boyuttaki reklam gelirlerini de istedikleri tarafa aktarabiliyorlar. Üstelik bu reklam gelirlerinin çoğunu, sansürledikleri taraflardan alıyorlar.

Elon Musk’ın Twitter’ı almasıyla dünya şimdilik bu modern Haçlılara karşı savaşacak bir şövalye bulmuş gibi görünüyor. Ama aynı dünya Elon Musk’a bu kadar ‘destek vermemeye’ devam ederse, tarih onun verdiği bu mücadeleyi ‘bir delinin yel değirmenlerine karşı yaptığı savaş’ olarak yazacak. Ve biz Musk’ı küçümserken, eşcinsel bir terörist dünya siyasetinin ırzına geçmeye devam edecek.