Eğitim sistemi, kapitalizm ve feminizmin yol açtığı toplumun yeni bir yarası: Ev genci

Eğitim sistemi, kapitalizm ve feminizmin yol açtığı toplumun yeni bir yarası: Ev genci
Eğitim sistemi, kapitalizm ve feminizmin yol açtığı toplumun yeni bir yarası: Ev genci

Medya ve sanatın toplumu yönlendirmedeki rolü büyük. Kurgu karakter Recep İvedik’in “Benim DNA’mda çalışmak yok” sözü uzun yıllar gençler arasında slogan olmuştu. Kötü şeyler gerçekten çok hızlı yayılıyor. Bunlar yerine yeniden emeğe saygının vurgulandığı eserler ve haberler gösterilmeli.

Bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden “toplam doğurganlık hızı” 2001 yılında Türkiye’de 2.38 çocukken, 2014’ten itibaren aralıksız düşerek 2024’te 1.48’e kadar geriledi. Bu oran son 8 yıldır nüfusun yenilenme düzeyi olan 2.1’in altında seyrediyor.

Ortalama ilk evlenme yaşı erkeklerde 2001 yılında 26 iken 2024 yılında 28.3’e; kadınlarda ise 2001’de 22.7 iken 2024’te 25.8’e yükseldi.

Nisan 2025’te toplam işsizlik oranı %8.6. Genç nüfusta işsizlik oranı ise neredeyse iki katı seviyesinde %15.7 olarak açıklandı.

4+4+4 eğitim sistemine geçilmesinden bu yana sürekli artış gösteren üniversite sınavı başvuruları bu yıl yaklaşık 500 bin kişi azaldı.

Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı ise TÜİK verilerine göre bir önceki yıla kıyasla yarım puan artarak %22.9’a yükseldi.

Miskinliğin adı ‘ev genci’ oldu

1800’lü yıllarda kendi kusuru ve bilgisizliği nedeniyle meslek edinmemiş, çaba harcamayan kişilere halk arasında “miskin” denilmekteydi. Bu kişiler zamanla “işsiz” kavramıyla anılmaya başlandı. O dönemlerde işsiz kalmanın tek nedeni olarak kişinin sorumsuzluğu görülüyordu. Ancak teknolojik ve diğer gelişmeler işsizliği çok boyutlu bir mesele hâline getirdi.

Özellikle 2020’de başlayan koronavirüs dalaveresi sırasında dünyaya atılan resetten sonra çalışma hayatıyla ilgili geçmiş ezberlerin birçoğu bozuldu. Beyaz yakalıların çoğu işlerinin uzaktan da halledebileceğini gördü. Öte yandan hizmet sektörü de hiç olmadığı kadar yükseldi. Daha önce yüzüne bakılmayan boyacılık, tesisatçılık, tamircilik, kuryelik gibi serbest çalışma imkânı bulunan işlerdeki hem yüksek kazanç hem de özgürlük vaadi gençlerin kariyer planlarını etkilemeye başladı. Gençlerin bir kısmı evdeki konforunu bozmadan çalışmak isterken diğer kısmı da serbest çalışmayı hedefliyor.

4+4+4 eğitim sistemine geçilmesinden bu yana sürekli artış gösteren üniversite sınavı başvuruları bu yıl yaklaşık 500 bin kişi azaldı. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı ise TÜİK verilerine göre bir önceki yıla kıyasla yarım puan artarak %22.9’a yükseldi.
4+4+4 eğitim sistemine geçilmesinden bu yana sürekli artış gösteren üniversite sınavı başvuruları bu yıl yaklaşık 500 bin kişi azaldı. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı ise TÜİK verilerine göre bir önceki yıla kıyasla yarım puan artarak %22.9’a yükseldi.

Üniversite işsizliği

Türkiye’de uzun süredir üniversite mezunu işsizliği ciddi bir mesele. Merkez Bankası verilerine göre Türkiye’de çalışanların %43.1’i asgari ücret alıyor. Bu durum gençlerin üniversite diplomasına olan ilgisini azaltıyor.

2012-2013 öğretim yılında geçilen ‘12 yıllık zorunlu eğitim’ sistemi ile ortalama mezuniyet yaşı 18 oldu. O dönemden itibaren üniversite sayısı, kontenjanı ve sınav başvuruları artış gösterdi. Ancak son yıllarda barınma, ulaşım ve beslenme maliyetlerindeki ciddi artış, dar gelirli gençlerin üniversite planlarını ertelemelerinin veya bu planlarından tamamen vazgeçmelerinin nedenlerinden biri. Üniversiteden yeni mezun olanların yeterli donanım ve tecrübeye sahip olmadığı gerekçesiyle işverenler tarafından tercih edilmemesi de YKS’ye olan ilgiyi düşürdü. 2025’te başvurular bir önceki yıla göre 500 bin kişi azaldı. Elbette tek neden bu değil. Doğurganlık azaldıkça genç sayısı da azalıyor.

Yapılan araştırmalarda gençler eskiden olduğu gibi çok geç olmadan bir meslek sahibi olmak istediklerini ifade ediyor. Zira eskiden ya eğitim hayatı yahut çıraklık olmak üzere insanların önünde iki seçenek vardı. Şimdi eğitim zorunlu olunca çıraklık adeta can çekişiyor. Ustalar lise mezunu birini çırak olarak almak istemiyor. Lise mezunu olmuş erişkin bir genç de çıraklığa zaten hevesli değil. Çünkü zorunlu eğitim nedeniyle çok geç kalınmış oluyor.

Eğitim algısı değişiyor

Yazılım, tasarım ve dijital pazarlama gibi alanlarda üniversite diploması olmadan da kariyer yapılabileceğine dair yaygın bir düşünce gelişti. Haksız da sayılmaz. Zaten çoğu genç ortaöğretim çağında dijital kaynaklarla ders çalışmaya alıştığı ve korona dalaveresinde online dijital eğitim mecbur kılındığı için Udemy, Coursera, YouTube ve yapay zekâ destekli eğitim kaynaklarını daha cazip buluyor.

  • Son günlerin moda terimi: NEET

  • Dijital bağımlılığın artmasıyla artık hayatımızın bir parçası olan NEET, son zamanlarda haberlerden komedi programlarına, sosyal medyadan aile sohbetlerine kadar giren İngilizce bir mefhum. Türkiye’de ise “ev genci” olarak çevrilmiş.
  • NEET (Not in Education, Employment, or Training) yani eğitimde olmayan, çalışmayan ve herhangi bir mesleki eğitim almayan gençleri tanımlayan bir kavram, dünyada olduğu gibi Türkiye'nin de gündemine oturan yeni bir dert. Peki, bizde neden “ev genci” deniyor diye araştırınca ilginç bir sebeple karşılaştık.
  • Dünyanın hedeflediği yeni sistem herkesin bir “insan” olarak değil, bir “işçi” olarak yaşaması. Almanya’da bir bebek doğduğunda siz daha ismini koymadan devlet, adresinize bebeğinize ait bir vergi numarası gönderiyor. Günümüzde sadece erkeklerin çalışması istenmiyor. Kadınlar da iş hayatına atılmalı ve hatta erkeklerle aynı işi yapmalı ki iş gücü maliyeti düşsün. Kapitalizm ucuz üretim istiyor.
  • Kadını iş hayatına sokup nüfuzu azaltmak, ucuz iş gücü, aile sistemini sarsmak, kadınları tüketici yapmak, ahlâkî deformasyon... Bunlar feminizmin amaçlarından bazılarıydı...
  • Artık erkekler gibi kadınlar da muhakkak çarkın bir parçası olarak çalışmak zorunda gibi sunuluyor veya hissettiriliyor. Erkek çalışacak, kadın çalışacak, çocukları olursa ona bakıcı bakacak, bakıcının çocuğuna da başka bakıcı bakacak. Yemekleri ve diğer işleri eve gelen yardımcı yapacak, onun işlerini de başka bir yardımcı yapacak. Bu liste böyle uzayıp giderken kimse kendi işini yapamayacak. Ev hanımı olmak, “ev kızı” olarak aile içinde çalışmak, aileye yardımcı olmak maaş sağlamadığı için kabul görmüyor. Ayrıca “ev kızı” küçümsenen ve “evde kalmakla” yaftalanan bir hâl.
  • İşte Türkçeye “ev genci” olarak geçen tanım da buradan çıkıyor.
  • Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 86 milyon kişi. BM tanımına göre 15-24 yaş grubunu içeren genç nüfus ise 13 milyonun biraz altında. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı 2023 yılında %22.5 iken 2024 yılında %22.9 olmuş. Genç erkeklerde ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı 2023 yılında %15.6 iken 2024 yılında %16.2’ye, genç kadınlarda ise bu oran 2023 yılında %29.8 iken 2024 yılında %30.1’e çıkmış.
  • Ancak TÜİK bu verileri 15-24 yaş arası olarak aldığı için çalışma çağıyla pek uyumlu değil. Çünkü 15 yaşındaki gençler hâlâ eğitim hayatının bir parçası...
  • AB'nin istatistik ofisi Eurostat da 2015 yılından itibaren “NEET” verilerini yayınlıyor. Raporda daha sağlıklı anlamlar verilebilecek 18-29 yaş aralığının sonuçları da yer alıyor.
  • Mâlum, ülkemizde 2012-2013 öğretim yılında 4+4+4 olarak bilinen 12 yıllık zorunlu eğitime geçildi. Zorunlu eğitim ortalama 18 yaşında ancak tamamlanıyor. Bu bağlamda araştırma konusu olacak yaş aralığı da zaten 18-29 olması gerekiyor.
  • Eurostat’a göre Türkiye, 36 Avrupa ülkesi arasında “ev genci” oranında açık ara birinci sırada. Ofisin verilerine göre 2024 yılında Avrupa Birliği ortalaması %20.2’yken, Türkiye ortalaması iki katı %40,6. Filtreyi sadece erkekler olarak sınırladığımızda ilginçtir Türkiye ile Avrupa Birliği ortalaması neredeyse aynı çıkıyor. Çünkü Türkiye’de hâlâ doğru bir fiil olarak başta köy ve küçük yerleşimler olmak üzere ve bazı aile modellerinde kızların iş hayatının bir parçası olmasına izin verilmez.

Türkiye’nin sorunu ev kadınları mı?

Böylece bizdeki sorun şıp diye ortaya çıkıyor. Türkiye’de çalışmayan genç kadınların oranı Avrupa’nın neredeyse 3 katı. Bu oran Türkiye’de 2018 yılı verilerine göre yüzde 75’lerdeyken bugün azalta azalta yüzde 61.6’ya düşürülmüş. Ancak istenilen seviye bizim tahminimize göre Danimarka gibi yüzde 10 civarları. Yani 100 genç kadından 90’ının kayıtlı bir işte çalışması. Kapitalizm ve ayartıcı maşası feminizmin arzusu bu yönde... Türk akademisyenler de bunu “Türkiye’nin ev kızları” şeklinde tanımlayamadıkları için olsa gerek yuvarlayıp “ev genci” demişler.

Önümüzdeki 10 yılın “Aile Yılı” ilan edildiğini duymayanınız yoktur. Nüfusun artmaması, Türkiye’nin şu an tam fark etmesek de gelecekteki en büyük derdi. Hem de Türkiye’yi çıkmaza sokacak kadar büyük bir dert...

“Tabii ki kadınlar da erkeklerin yaptığı her işi yapar” gibi bir dayatma söz konusu. Oysa kadının asli görevi rızık kazanmak değil. En azından İslam ve doğu toplumlarına göre durum böyle. Buna rağmen Türkiye, kadını iş hayatının tam ortasına itmek için her yolu deniyor. Çocuk teşvik programlarında bile çalışan kadın merkeze alınıyor.

Daha önce de belirtildiği üzere kadınların iş dışında ailesine ayırması gereken daha çok zamana ihtiyacı var. İslam erkeğe rızık temini görevi yüklerken, kadına ise çocuk doğurma ve yetiştirme görevi veriyor. Kadının evli iken ve iddet sürecinde nafakası erkeğe aittir. Kadın dilerse kendi fizyolojisine uygun işte çalışabilir. Buna rağmen Türkiye’de erkek bir dayatma olarak boşandığı kadına ömür boyu nafaka ödemek zorunda. Bu da boşanmanın salgına dönüştüğü günümüzde erkekleri evlilikten soğutuyor.

Türkiye'de kadınların ortalama evlenme yaşı 25, büyükşehirlerde bu çok daha yüksek. Nüfusun yenilenmesi kadının en az 3 çocuk doğurmasına bağlı. Hem iş hem çocuk zamane kadınlarına göre bir hâl değil. Daha evlenmeden çalışma ve çocuk pazarlığı yapılıyor. Hatta çocuk tamamen kadınların arzusuna kalmış bir durum. Hem evlilik, hem kariyer, hem çocuk hem imkânsız hem de kadınlar bunu pek istemiyor.

Türkiye’de kadınların ortalama evlenme yaşı 25, büyükşehirlerde bu çok daha yüksek. Nüfusun yenilenmesi kadının en az 3 çocuk doğurmasına bağlı. Hem iş hem çocuk zamane kadınlarına göre bir hâl değil. Daha evlenmeden çalışma ve çocuk pazarlığı yapılıyor. Hatta çocuk tamamen kadınların arzusuna kalmış bir durum. Hem evlilik, hem kariyer, hem çocuk hem imkânsız hem de kadınlar bunu pek istemiyor.
Türkiye’de kadınların ortalama evlenme yaşı 25, büyükşehirlerde bu çok daha yüksek. Nüfusun yenilenmesi kadının en az 3 çocuk doğurmasına bağlı. Hem iş hem çocuk zamane kadınlarına göre bir hâl değil. Daha evlenmeden çalışma ve çocuk pazarlığı yapılıyor. Hatta çocuk tamamen kadınların arzusuna kalmış bir durum. Hem evlilik, hem kariyer, hem çocuk hem imkânsız hem de kadınlar bunu pek istemiyor.

Avrupa, kadınların iş-aile dengesi gözetilmeden istihdam edilmesini uzun yıllar savundu. Bu yaklaşım, nüfus artış hızının düşmesine yol açtı. Avrupa’yı taklit eden Türkiye’nin durumu da Avrupa’nın özetinden farksız. Bugün Avrupa’nın %85 oranında göçmen kaynaklı nüfus artışı yaşamasının temel nedeni bu. Avrupa’nın toplam nüfusu yaklaşık 450 milyon, bunun 80 milyonunu göçmenler oluşturuyor. Avrupalı faşistleri korkutan temel unsurlardan biri de kendi nüfuslarının yok oluşa sürüklenmesi.

Türkiye yüksek enflasyonist bir ülke. Hayat pahalılığı fazla. Özellikle konut sahibi olmayanlar için durum son derece sarsıcı. Feministleşme temayülündeki artış, Batıda olduğu gibi kadının bir sömürü aracı olarak görülmesi, meslek sahibi yapmayan zorunlu eğitim ve tabiri caizse ‘sonradan görmelik’ de eklenince her şey birbirine giriyor. Sosyal medya çağının sebebiyet verdiği algı da eklenince işler iyiden iyiye sarpa sarıyor.

Beden ve becerisine uygun, mahremiyete riayet edilen ve evin ihmal edilmesine sebebiyet vermeyen işler olmak şartı ile İslam ve Türk geleneği kadının çalışmasını yasaklamaz. Erkekle yarışan tır şoförü kadın, asker kadın, yönetici kadın modeli bize göre şeyler değil. Kadınların çocuk doğurma ve yetiştirme sorumluluğu zaten başlı başına bir mesuliyet ve iş. Doğuran kadın için gebelik ve bebek büyütmekten daha mühim ne olabilir?

İfsad edici politikaları merkeze alan Batı, kadını sömürü aracı yapınca ve bunu da kültürel dayatmaya dönüştürünce bütün dengeler raydan çıktı. Şimdi Batı’dan feminizm ve kapitalizmin yorduğu kadınların öze dönüş hareketlerini görüyoruz. Daha önceki sayılarımızda bu hususta pek çok haber ve yazı neşrettik. Türk kadını da eninde sonunda bu yola girecek. Keşke geç olmasa...

Bu denge kurulduğunda ne işsizlik sorunu kalır, ne istihdam, ne eğitim, ne de asgari ücret dayatması. Bugün kadınları özellikle erkeklere has mesleklerden önemli ölçüde çektiğinizde işsizlik yok olmakla kalmaz, iş gücü açığı ortaya çıkar. Bu da asgari ücret sömürüsünü yok eder. Bir evde herkes çalışırken diğer evde herkesin işsiz kaldığı düzenbazlıklar da sona erer. Bu durumda “ev genci / NEET” diye bir mesele de kalmaz.

  • Kanser gibi…
  • “Ev genci” meselesi âdeta bir virüs gibi toplumun tüm azalarına sirayet ediyor. Kötü şeylerin çabuk yayılma gibi bir huyu var nedense…
  • Ekran bağımlılığı, büyükşehirlerdeki güvensizlik ortamında çevresine siperler örülen çocuklar zamanı geldiğinde dış dünyaya adım atmakta zorlanıyorlar. Yaşadıkları ilk olumsuzluk onları hayata küstürüyor.
  • - “Ev kiraları çok pahalı öyleyse ayrı bir eve çıkmak için uğraşmamalıyım.
  • - İşyeri çok uzakta günde 4 saatimi trafikte harcamamalıyım.
  • - Lise mezunuyla aynı parayı alıyorum öyleyse neden yüksek lisans yaptım?
  • - Evlenmek çok pahalı ve çok fazla sorumluluk istiyor. Oysa bilgisayar veya konsol oyunu oynamak çok daha ucuz, üstelik Steam’e yaz indirimi gelmiş.
  • - Yapay zekâya kod yazdırarak ayda 3 bin dolar kazanılıyormuş. Bunun eğitimini almalıyım.
  • - Kripto para alıp satarak kısa zamanda zengin olabilirim.
  • - Anne babamın emekli maaşı bize yetiyor zaten.”
  • Bu sözleri artık her yerde duymaya başladık. NEET konusuyla alâkalı internette onlarca video röportaj var ve gençlerin çoğu aşağı yukarı benzer şeyler söylüyor.
  • “Ev genci” meselesi âdeta bir virüs gibi toplumun tüm azalarına sirayet ediyor. Kötü şeylerin çabuk yayılma gibi bir huyu var nedense…
  • Fenni ile ahlâkı/ahlâksızlığı birlikte gelir
  • Özgüvensiz, sinik, başarısız, işsiz gençler Türkiye'nin geleceği olamaz, olmamalı da. Ortaokulda öğretilen, “Türkiye'nin jeopolitik konumu” tabirini boşuna öğretmiyorlar. Bu coğrafyada bir Türk gencinin NEET değil, net olması gerekiyor. Batılı her kavram doğru olmadığı gibi her sorunun da tek bir çözümü yok.
  • Bu kalıplarla gençliği sıkıştırmanın bir mânâsı da yok. Çünkü biz milletçe işlerimizi inançla başarırız.
  • Bunu anlamak için öyle Seyit Onbaşılara, Ulubatlı Hasanlara, Nine Hatunlara kadar geri gitmeye de gerek yok.
  • Mesela Eurofighter savaş uçağının motorunu yapmak 17 yıl sürmüş. Bu motoru yapan da defalarca uçak motoru yapan İngilizler, Fransızlar, Almanlar… Amerikan savaş uçağı F-35’in motoru da 13 yılda yapılmış. Uzaya giden Amerika bile F-35’in motorunu ancak 13 yılda bitirebilmiş. Türkiye ise daha önce hiçbir tecrübesi olmamasına rağmen TS1400 helikopter motorunu 6 yıl 3 haftada uçurmayı başardı.
  • Zaten birkaç yüz yıldır çoğu şeye geciktiğimiz için Avrupalılar kadar vaktimiz yok. Bir yanda böyle muhteşem örnekler varken gitgide artan özgüven sorunlu, sinik, işsiz, yuva kuramayan, dijital dünyaya hapsolmuş gençler konusunda elimizi çabuk tutmalıyız.

Neler yapılmalı?

Türkiye'de yaklaşık 5 milyon genç ne eğitimde ne de istihdamda. Bunun önüne geçmek için yapılabilecek çok şey var ama en başta pazarda fahiş mal satanlara yapılan denetimler gibi, araç ve konut satışındaki düzenlemelerde olduğu gibi abartılı iş ilanlarına da devletin el atması gerekiyor.

Ön muhasebe işi için Boğaziçi işletme mezunu arayan işverenler gençlerimizin iş arama azmini kırıyor, kendisini yetersiz ve ehemmiyetsiz, okuduğu okulu da gereksiz görmesine neden oluyor. İşin ihtiyacına uygun nitelikte eleman alınırsa fırsat eşitliği olur. Gençler, “aranan şartlar bende yok” diyerek işsizliğe sürüklenmez.

Hiç bir işe yaramayan düz lise sistemi terk edilmeli. Düz lise sadece gençleri üniversiteye hazırlayan bir dershane/kurstan başka bir şey değil.

Diploma fetişizmi bırakılmalı, herkesin üniversite mezunu olması, her iş için üniversite bitirmek gerektiği düşüncesi terk edilmeli. Medya ve sanatın toplumu yönlendirmedeki rolü büyük. Kurgu karakter Recep İvedik’in “Benim DNA’mda çalışmak yok” sözü uzun yıllar gençler arasında slogan olmuştu. Kötü şeyler gerçekten çok hızlı yayılıyor. Bunlar yerine yeniden emeğe saygının vurgulandığı eserler ve haberler gösterilmeli.

“Aileyi işsizlik sigortası olarak görüyorlar”

Belki de en mühim görev ailelere düşüyor. Çocuklarınızı korumaya çalıştığınız kadar onları cesaretlendirmeyi de öğrenmelisiniz. 18 yaşına kadar hiçbir kararı kendisi vermeyen bir çocuğun kendisine doğru bir iş, eş bulması, seçmesi çok mümkün değil. “Sen sadece derslerine odaklan” diyerek tembihlediğiniz çocukta ileride onarılması çok zor gedikler oluşuyor. Çocuğum 30’lu yaşlara geldiğinde de benimle yaşasın, harçlığını da ben veririm diyebilirsiniz ancak ruhunda açılan yaraları nasıl iyileştireceksiniz?

Bu konuyla ilgili geçtiğimiz ay İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan rapor çok çarpıcı.

Rapora göre Türkiye ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençlerin oranı bakımından OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor. İTO Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin hazırladığı yeni rapor, bu alanda acil politika geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Raporu hazırlamak için gençlerle de görüşülmüş. Araştırmaya katılan gençlerin ifadeleri, Türkiye’de ailelerin çocukları üzerindeki aşırı koruyucu tutumlarının nasıl bir soruna yol açtığını gözler önüne seriyor. Katılımcılar aile desteğini "en güçlü işsizlik sigortası" olarak tanımlarken, raporda bu düşünce yapısının açacağı derin sosyolojik ve psikolojik sorunlara dikkat çekiliyor.

  • İslam ve “çalışan kadın”
  • Genellikle Hz. Hatice (r.a.) validemizin iş hayatı kadının çalışması için örneklendirilir. Oysa o, İslam öncesi bir dönem örneği. Ortada bir de sadece Rasülullah (a.s.v.) ve ilimle meşgul olan Hz. Âişe (r.a.) misali var. Hz. Hatice validemiz yaşamaya devam etseydi, İslam sonrasında ticarete mi devam ederdi yoksa Hz. Âişe validemiz gibi mi davranırdı? Kaldı ki onun ticaretini onun adına vekilleri yapmaktaydı.
  • Kuaybe bint Sa’d (r.a.), İslam'ın ilk hastanesinde hasta ve yaralıları tedavi ediyordu. Hz. Şifa el-Adeviyye Medine Pazarında kadınlarla ilgili meselelerle ilgili yani muhtesibe olarak görevlendirilmişti. Anlaşmazlıkları çözmek, düzeni sağlamak onun göreviydi. Bu dönemde kadınlar dokumacılıktan kuaförlüğe, zirâatten ebeliğe kadar kadınlara uygun pek çok iş kolunda yer almaktaydı. Zaten İslam kadının çalışmasını yasaklamaz. Ancak şartları var: Evini ve çocuklarını ihmal etmeyecek... Mahremiyete riayet edecek!

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım