Elektrikli ‘temiz’ araçların kirli sırları

Elektrikli araçların kalbi olan lityum iyon bataryalar, adeta birer saatli bomba. Nakliye devi Matson, 3.000’den fazla araç taşıyan kargo gemisinin Pasifik Okyanusu’nda yanarak batmasının ardından radikal bir karar alarak, EV ve hibrit araç taşımaktan vazgeçti! Peki, sebep? Bataryaların yangın riski. ABD’deki NTSB raporu, EV yangınlarının 2.760°C’yi aşabileceğini, suyla söndürmenin patlayıcı gazlar ürettiğini, zehirli dumanlar ve elektrik çarpması riskinin de cabası olduğunu söylüyor.
Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada aynı nakarat: “Dünya kötüye gidiyor, gezegeni kurtarmalıyız!” Karamsarlık pompalayan bu söylemler, sanki çevreyi mahveden sıradan insanlarmış gibi suçu bize yüklüyor, çözümü de bizim sırtımıza bırakıyor. “Karbon ayak izini azalt, çevreyi kirletme, daha yeşil çözümlere yönel!” Peki, bu “yeşil” çözümlerin yıldızı ne? Tabii ki “sıfır emisyon, temiz gelecek” sloganıyla dünyayı kurtaracak mucizeler gibi sunulan elektrikli araçlar (EV’ler)! Küresel firmalar, bu araçları çevreciliğin bayrağı olarak sallıyor, ama işin aslı o kadar tozpembe değil. Bataryaların çevreye verdiği zarar, yangın riskleri, ekonomik yükler ve özgürlüğümüzü zincirleyen teknolojik denetim, EV’lerin masum olmadığını haykırıyor.
Patlayan bataryalar

Elektrikli araçların kalbi olan lityum iyon bataryalar, âdeta birer saatli bomba. Nakliye devi Matson, 3.000’den fazla araç taşıyan kargo gemisinin Pasifik Okyanusu’nda yanarak batmasının ardından radikal bir karar alarak, EV ve hibrit araç taşımaktan vazgeçti! Peki, sebep? Bataryaların yangın riski. 2022’de ABD’ye EV taşıyan Felicity Ace gemisi, 13 gün süren bir yangının ardından battı. Yangının çıkış sebebi bilinmese de bataryaların ateşi körüklediği kesin. 2023’te Hollanda’da 3.500 araçlık başka bir gemi de aynı kaderi paylaştı. Bu yangınlar tesadüf mü, yoksa EV’lerin karanlık yüzü mü?
Almanya’da durum daha çarpıcı. Kulmbach’taki bir yeraltı otoparkı, bir EV yangını sonrası beş ay süren tadilatın ardından EV ve hibrit araçları tamamen yasakladı. İnşaat mühendisi Michael Kuhnlein, “İtfaiye bu yangınları söndüremiyor, sadece yanmasını izliyor,” dedi. Neden? Bataryalar o kadar sıcak yanıyor ki, beton patlıyor, demirler eriyor, otoparklar çökme riskiyle karşı karşıya kalıyor. ABD’deki NTSB raporu, EV yangınlarının 2.760°C’yi aşabileceğini, suyla söndürmenin patlayıcı gazlar ürettiğini, zehirli dumanlar ve elektrik çarpması riskinin de cabası olduğunu söylüyor.
Dünyadaki bu örnekler gibi Türkiye’de de elektrikli araç yangınları ara sıra haber bültenlerinde boy gösteriyor. Mesela İzmir Buca’daki bir sanayi sitesinde, Jaguar marka bir elektrikli otomobil bilinmeyen bir nedenle alev aldı; sanki sessiz sedasız dururken bir anda fitili ateşlenmiş gibi!
İstanbul Başakşehir’deki bir sitenin otoparkında Mercedes marka elektrikli bir otomobil, bilinmeyen bir nedenle yandı;kapalı alandaki zehirli dumanlar, siteyi korku filmi setine çevirdi.
Osmaniye’deki küçük sanayi sitesinde, bir iş yerinde park halindeki bir elektrikli otomobil belirlenemeyen bir nedenle alev aldı. Bir şarj istasyonunda park halinde bulunan Mercedes marka elektrikli otomobil, şarj esnasında yanmaya başladı. En trajik olanı ise Malatya’da yaşandı: Sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybettiği bir elektrikli otomobil, orta refüjde aydınlatma direğine çarptıktan sonra alev topuna döndü. Kazada, araçta bulunan iki kişi yanarak hayatını kaybetti.
Peki, bu yangınlar bize ne söylüyor? İtfaiye teşkilatlarımız bu araçlarla başa çıkabilmek için özel eğitim almalı; zîra su sıkmakla sönecek yangınlar değil bunlar! Sürücüler, araçlarının pillerinin patlaması durumunda ne yapacaklarını bilmeli. Daha da önemlisi, bu araçlar için mevzuatlar kalem kalem, ince ince yazılmalı. Otoparklar bu araçlara uygun inşa edilmeli; tıpkı LPG’li araçların kapalı otoparklara alınmaması gibi. EV’ler için de ayrı bölümler ya da sıkı önlemler şart.

Çevre yalanları ve gerçekler
EV’ler, “Sıfır emisyon!” diye satılıyor, ama bu koca bir yalan.Batarya üretimi, çevreye zehir saçıyor. Lityum, kobalt ve nikel madenleri, doğayı talan ediyor. Kongo’da çocuklar, bu madenlerde çalışırken hayatlarını riske atıyor. Bir EV bataryasının karbon ayak izi, benzinli bir arabanınkini kat kat aşıyor. Araştırmalar, bir EV’in “çevreci” olabilmesi için on binlerce kilometre yol yapması gerektiğini gösteriyor ki o da elektriğin yenilenebilir kaynaklardan geldiği ideal dünyada!
Peki, Türkiye’de durum nasıl? 2023’te elektriğimizin sadece %42’si yenilenebilir kaynaklardan geldi. Hidroelektrik, rüzgâr, güneş derken, kulağa hoş gelse de geriye kalan %58’i kömür ve doğalgaz! Yani, EV’nizle İstanbul’un caddelerinde, İzmir’in sahil yolunda ya da Ankara’nın göbeğinde “çevreci” bir şekilde süzülürken, arkanızda bir kömür santrali duman tüttürüyor, bacasından zehir saçıyor. Bu mu çevreyi kurtarmak? Çin’de işler daha da vahim: Elektriğin %60’ı kömürden geliyor. Yani, “yeşil” diye satılan o pırıl pırıl arabalar, aslında kömür karasıyla çalışıyor!
Gizli tehlike: Lastik aşınması
Peki, size hiç kimsenin dile getirmediği bir şeyden bahsedelim: Lastik aşınması. Lastikler, araç hareket ettikçe yolla sürtünür ve aşınır. Bu aşınma, mikroskobik kauçuk parçacıklarının havaya karışmasına neden olur. Bu parçacıklar o kadar ufak ki, ciğerlerimize, hatta kan dolaşımımıza bile girebiliyor. EV’ler, daha ağır oldukları için lastikleri yola daha fazla baskı yapıyor, bu da daha hızlı aşınma ve daha fazla partikül emisyonu demek. Üstelik, EV’lerin güçlü elektrik motorları ani hızlanmalara izin veriyor, bu da lastik aşınmasını iyice artırıyor.
Avrupa Çevre Ajansı (EEA) verilerine göre, lastik aşınmasından kaynaklanan partikül emisyonları, şehir havasındaki kirliliğinin %15-20’sine katkıda bulunabiliyor. Bir araştırmada, EV’lerin lastik aşınma emisyonlarının benzinli araçlara kıyasla %10-30 daha fazla olduğu belirtiliyor. Bu da, “sıfır emisyon” masalının ne kadar eksik bir hikâye olduğunu ortaya koyuyor!
‘EV’deki hesap çarşıya uymadı!

Otomotiv devlerinin EV’lere geçiş hayalleri, piyasa gerçekleriyle çarpışınca çatırdamaya başladı. Birkaç yıl önce markalar âdeta bir yarış içindeydi: “2030’a kadar tamamen elektrikli olacağız!” Ama talep düşüklüğü, altyapı eksiklikleri ve yüksek maliyetler bu iddialı planları yerle bir etti. İşte büyük markaların EV kararlarının “öncesi ve sonrası”:
Toyota: Önce 2026’ya kadar 1,5 milyon, 2030’a kadar 3,5 milyon EV üretme hedefi koydu. Sonra? Hedefini üçte bir azalttı ve bu rakamları “esnek” hale getirdi.
Mercedes-Benz: 2030’dan itibaren sadece EV üreteceğini söylüyordu. Şimdi? Benzinli ve hibrit modelleri sürdürecek, çift güç aktarma stratejisine döndü.
Volvo: 2030’da tamamen elektrikli olacaktı. Ama hedefi iptal etti, hibrit ve içten yanmalı motorlara devam kararı aldı.
Ford: Avrupa’da 2030’a kadar sadece EV satacaktı. Şimdi planı gözden geçirdi, içten yanmalı modellere ağırlık veriyor.
Renault: 2030’da tamamen elektrikliye geçeceğini duyurmuştu. Şimdi? Önümüzdeki 10 yılda hem EV, hem içten yanmalı modeller sunacak.
Bentley: 2030’da tamamen elektrikli olacaktı. Ama hedefi erteledi, plug-in hibritlere yöneldi.
Porsche: 2030’da satışlarının %80’i EV olacaktı. Şimdi? Talebe bağlı esneklik istiyor, popüler benzinli modelleri koruyor.
Audi: 2033’ten sonra içten yanmalı motor geliştirmeyecekti. Şimdi? Hibrit ve benzinli modelleri sürdürecek.
Peki, bu geri dönüşün sebepleri ne? Düşük talep, yetersiz şarj altyapısı, yüksek maliyetler ve teşviklerin azalması. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan pazarlarda, her ne kadar elektrikli ve hibritlerin payı artmaya devam etse de içten yanmalı motorlara talep hâlâ yüksek. Avrupa Birliği’nin 2035’te benzinli araç satışını yasaklama planı bile sallantıda; Volkswagen CEO’su, daha fazla esneklik istedi. ABD’de ise Kaliforniya’nın 2035’e kadar yeni benzinli araç satışını aşamalı olarak durduracak yasa tasarısı, 2025’te bir kongre kararıyla iptal edildi. Kaliforniya, ABD nüfusunun %12’sini oluşturuyor ve bu yasa 11 eyalet tarafından benimsendi. Bu iptal, EV çılgınlığına büyük bir darbe vurmuş oldu.
Markalar artık “tek çözüm elektrikli” masalından vazgeçiyor. Hibritler, benzinli, dizel ve EV’ler bir süre daha bir arada olacak. Toyota ve Honda gibi bazı markalar, hidrojene ve karbon nötr sentetik yakıtlara yatırım yapıyor.Bu, EV devriminin beklenenden daha uzun ve sancılı olacağını gösteriyor. Esnek stratejiler, ideolojik dayatmaların yerini alıyor.

İflas eden EV şirketleri
Elektrikli araç (EV) furyası, “dünyayı kurtaracağız” diye yola çıkan startup’larla doluydu, ama çoğu için bu rüya hüsranla bitti. Yüksek maliyetler, düşük talep ve üretim krizleri, birçok EV şirketini iflasa sürükledi. İşte birkaç çarpıcı örnek:
Fisker: Ocean SUV ile parlayan Amerikan Fisker, 2024’te iflas etti. Nakit sıkıntısı ve üretim sorunları, bu “akıllı” arabaları çöpe çevirdi.
Lordstown Motors: Elektrikli pikap Endurance’ı üretemedi, 2023’te battı. Yatırımcı paraları eridi, şirket tarihe karıştı.
Arrival: İngiliz van üreticisi 2024’te çöktü. “Yeşil lojistik” hayali, maliyetlerin altında ezildi.
Proterra: Elektrikli otobüsleriyle övünen Proterra, 2023’te iflas bayrağını çekti. Toplu taşıma devrimi mi? Hayal!
HiPhi: Çinli lüks EV markası, 2024’te battı. Çin’de 400’den fazla EV startup’ı kapandı; balon patladı!
Bu iflaslar, EV pazarının ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Milyar dolarlık yatırımlar bir anda eriyip gitti.
Sakın yanlış anlaşılmasın; elektrikli araçlara (EV) düşman değiliz. Ama “temiz gelecek”, “yeşil enerji” diye göz boyanmasına, dünyanın tek seçeneğiymiş gibi sunulmasına da sessiz kalamayız!