Esed ailesi ne Suriyeli ne de Alevî

Esed ailesi ne Suriyeli ne de Alevî
Esed ailesi ne Suriyeli ne de Alevî

Ya Caferi, ya Kakai, ya da Yahudi. Bu ihtimallerden hangisi gerçek olursa olsun farketmez. Aslolan, Esed ailesinin Suriyeli olmayışıdır. Yıllardır Suriye’nin çocuklarını cezaevlerinde işkencelerle katleden, kadınlarına tecavüz eden, insanlarını varil bombalarıyla havaya uçuran, bıçakla boğazlayan, kimyasal silahlarla zehirleyen, ülkenin köylerini, şehirlerini, bütün ekonomisini mahveden bu ailenin Suriyeli olması zaten akıl ve mantık açısından mümkün değil.

Suriyeliler Esed ailesinin tam olarak nereden geldiğini bilmiyor. Hem Suriye halkını hem de Arap dünyasını bu konuda yanıltmak ve gerçeği gizlemek amacıyla ortalıkta çeşitli rivayetler dolaşıyor ve bunların bir kısmı bizzat Esed ailesinden geliyor. Yine de bütün Suriyeliler ve bilhassa hemşehir Kardaha halkı aslında Esed ailesinin Alevi kökenden gelmediğini, dahası, kesinlikle Suriyeli olmadıklarını gâyet iyi biliyor.

Tarihçiler, Alevî aşiret mensupları ve Kardaha halkının ortak kanaatine göre Hafız Esed'in dedesi Süleyman 1857 yılında ailesiyle birlikte Kardaha'ya gelir. Tarihçi Tamir ez Zegari’ye göre geliş nedeni, zamanın Batı Suriye hâkimi İsmail Hayr Bey'in aynı yıl Osmanlı'ya isyan ettiğinde komşu topraklardan paralı askerler getirmesidir. Zira bu paralı askerlerin içinde Irak'ın Buhriz kentinden gelen Süleyman el Behzeri de bulunmaktadır.

Aslen Iraklı da değil İranlı

Ne var ki Süleyman’ın ailesi aslen Iraklı değil. 1823 yılında İran ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan barış antlaşmasının ardından İran'dan Irak'a göç eden ailelerden birine mensup. Bu anlaşma neticesinde İran topraklarından binlerce Fars, Kürt, Kakai ve Yahudi aile Irak'a göç edip Osmanlı topraklarına yerleşmiş.

İsmail Hayr Bey’in devlete isyanı fazla uzun sürmedi, sadece bir yıl sonra 1858’de amcası tarafından öldürülünca sona erdi. Ancak Süleyman el Behzeri'nin ailesi Irak’a dönmek yerine Kardaha'da kalmaya karar verip köyün eteklerinde bulunan Beyt ul Hasane (İyilik evi) olarak bilinen yere yerleşti. Burası garip gurebanın, imkânları kıt olanların kaldığı küçük han benzeri bir yerdi. Kardaha halkı burada kalanlara sevâbına yiyecek, içecek, giyecek ve bazı eşyalar sağlıyordu ve onlara "İyilik evinin sâkinleri" diyorlardı.

Bu hikâyenin doğruluğunu ispat eden bir delil var elde. Osmanlı mahalli idaresince 1854 yılında düzenlenen bir vesika, o dönem Kardaha'da yaşayan tüm aileleri ve nüfus sayımlarını ihtiva ediyor. Ve Esed ailesinin adı bu vesikada mevcut değil.

Tarihçi Tamir ez Zegari, Süleyman'ın çok güçlü bir bünyeye sahip, sert ve zalim biri olduğunu, bu yüzden varlıklı Hıristiyan ailelerin onu hem Kardaha'daki zengin Alevilerin gücünü kırıp yıldırmak hem de köylüleri hizaya getirip çalışmaya zorlamak için kullandıklarını söyler. Bu işe (Şobasî) denildiği için zamanla aile "Şobasî Ailesi" olarak bilinmeye başlanmış ve Kardaha'daki köylüler arasında çekinilen bir aile olarak sosyal bir statü kazanmış.

Canavar ailesi

1854 tarihli Osmanlı vesikası. Esed ailesi burada mevcut değil.
1854 tarihli Osmanlı vesikası. Esed ailesi burada mevcut değil.

Fakat tarihçinin nakline göre Süleyman'ın aşırı zalimliği ve uyguladığı vahşet nedeniyle köylüler onu "Vahş/Canavar" diyerek andığı için zamanla bu Şobasî adı unutulmuş ve halk aileye "Ailetü-l Vahş/Canavar Ailesi" adını takmış ve bu aile böyle bilinir olmuş. Nitekim “Vahş/Canavar” soyadını, 1917’de Fransa Suriye'yi işgal edince Alevi mezhebinden ve Kardaha kasabasından bir aile olarak nüfus kayıtlarında görüyoruz. Peki, “Vahş/Canavar” soyadı ne zaman “Esed/Aslan”a dönüşmüş. Süleyman’ın oğlu olan Hafız Esed’in babası Ali bin Süleyman el-Vahş, 1927 yılında soyadını değiştirip Ali bin Süleyman el Esed olmuş. Bu soyadı daha sonra oğlu tarafından da benimsenmiş.

Esed ailesinin Süleyman’dan önceki dedesi hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Nitekim Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, bir Arap zirvesi esnasında pek geçinemediği Hafız Esed’e sataşıp, dördüncü dedesinin yani Süleyman'ın babasının adını söylemesi konusunda meydan okumuş, Hafız Esed de bilemediği için cevap verememiş.

Ya Caferi, ya Kakai, ya da Yahudi

Zamanında baskıdan dolayı açıktan değil gizli gizli aralarında konuşsalar da bütün Suriyeliler bu gerçeği ittifakla bilir. Bilinmeyen husus, ailenin gerçek kimliği.Ailenin İran taraflarından geldiği mâlum ancak bu durum şu ihtimallerin hepsine açık:

- Esed ailesi, İranlı tipik bir Caferi kökenden gelebilir. İran’a bağlılıkları, Suriye’nin kapısını İranlılara açmaları, Suriye halkının canlarını, evlerini ve mescitlerini bunlara helâl kılmaları bu hususu teyit eder.

- Iraklı tarihçi İzzeddin Resul'un aktardığına göre Vahş/Esed ailesinin kökeni Kakai Kürtlerinden geliyor.Bu da imkân dâhilindedir. Nitekim bu konuyu bir video kaydında anlatmış ve bunu Cemil Esed'den bizzat duyduğunu söylemiştir.

- Daha önce de belirttiğimiz gibi Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında imzalanan barış antlaşması sonrasında İran topraklarından Irak'a giren İsfahanlı Yahudilerden olmaları muhtemeldir.

Ya Caferi, ya Kakai, ya da Yahudi. Bu ihtimallerden hangisi gerçek olursa olsun farketmez. Aslolan, Esed ailesinin Suriyeli olmayışıdır. Yıllardır Suriye’nin çocuklarını cezaevlerinde işkencelerle katleden, kadınlarına tecavüz eden, insanlarını varil bombalarıyla havaya uçuran, bıçakla boğazlayan, kimyasal silahlarla zehirleyen, ülkenin köylerini, şehirlerini, bütün ekonomisini mahveden bu ailenin Suriyeli olması zaten akıl ve mantık açısından mümkün değildir.