Esed rejimi silinip gitti acı hatıraları da silinip gidecek mi?

Esed rejimi silinip gitti acı hatıraları da silinip gidecek mi?
Esed rejimi silinip gitti acı hatıraları da silinip gidecek mi?

Suriye devriminin ilk günlerinde Humus şehrinde bombalar altında yaşıyorken ölümden korktuğumu hiç hatırlamıyorum. Çünkü ölüm Allah'ın yazdığı bir kader, ona iman eder ve razı geliriz. Fakat kadın, yaşlı, çoluk çocuk demeden evlere baskın yapılıp herkesin derdest edildiği gözaltına alınmaktan gerçekten korku ve dehşet duyduğumu itiraf etmeliyim. Gözaltına alındığınız vakit Suriyeliler için en korkunç iki şeye mâruz kalırdınız, şiddetli işkence ve ırza tasalluta. Merhamet kelimesinden habersiz gardiyanlar, gözaltına alınanlara eziyet etmeyi bir zevk bilirdi çünkü.

Türkiye'ye hicret ettikten yıllarca sonra bile evimizin yakınında bir otomobil durduğunda ve kapımızın zili her çalındığında içgüdü olarak korkudan ürpermeye devam ettim. Türkiye'de olduğumu hatırlayıp aklım başına gelene dek bu ürperti benden gitmedi. Uzun yıllar boyunca sürekli kâbuslar gördüm.

Annem ve kardeşlerim Suriye'de kalmıştı. Esed rejimi onlara bir kötülük yapmasın, benden dolayı onlara bir zarar gelmesin diye uzunca bir süre aktivist ve yazar kimliğimi bile bir kenara bıraktım, göze batmamaya çalıştım.

Esed rejiminin itleri iyi bilirdi ki, bir Müslümanın nezdinde en değerli şey nâmus ve şerefidir. İşte bu yüzden gözaltına alınan kadın mahkumları çıplak bırakmayı, onlara tâciz ve tecâvüzlerde bulunmayı alışkanlık hâline getirmişlerdi.

Benim için hiç kolay olmasa da Esed'in zindanlarından kurtulup hürriyetine kavuşan kadın mahkûmlar ile oturup onları dinlemeyi kendime vazife edindim. İşte size duyduğum bazı mahkum hikâyeleri:

Raniya Abdülhakim Nasr, Esed zindanlarında kadın mahkumların çırılçıplak soyulduktan sonra vücutlarına içki şişelerinin boşaltıldığını, sonra da onlara tecavüz edildiğini... Ve bu tecavüzlerin de bilhassa erkek mahkûmların gözleri önünde yapılarak onları aşağılamak suretiyle işkence edildiğini söylüyor.

Kendisine şiddetli işkenceler yapıldığı sırada "Ya Allah" diye feryat edince, işkence yapan itin işkencenin şiddetini daha da artırıp "Eğer Allah yanında olsaydı seni böyle elimize terketmezdi" dediğini de...

Fatin el Hamud ise kocasıyla birlikte gözaltına alındığında 6 ve 10 yaşlarındaki iki çocuğunun da kendileriyle birlikte içeri atıldığını fakat uzak bir şehirdeki diğer küçük çocuklarının evlerinde tek başlarına bırakıldığını anlatıyor.

Dışarısı nasıl bir yer teyze?

Esed'in zindanlarında doğmuş 2 buçuk yaşındaki bir çocuğun yanına gelip "Dışarısı nasıl bir yer teyze, dışarıda neler var" diye sorduğunu da...

Yine bir gün içerdeki bir delikanlının annesini de alıp içeri tıkmışlar, delikanlıyı getirip annesinin yanında işkenceler yapmaya başlamışlar. Delikanlı gördüğü işkencenin ağırlığından her bayıldığında annesi çocuğuna vurup ayıltıyormuş. Ve yeniden işkenceye başlayıp anneye oğlunun o vaziyetini izleterek işkence ediyorlarmış.

Ümmü Zeynep müstear isimli bir kadın mahkûm da kocasının yerine gözaltına alınmış. Onu ellerinden bağlayıp tavana asıyorlar, sonra ellerindeki sopalarla vurup postallarıyla tekme atarak onu dövmeye başlıyorlarmış. Bedeninde defalarca sigara söndürmüşler. Üzerine su döküp vücuduna elektrik vermişler.

12 yaşındaki kızları bile suistimal ettiler

Yine anlattığına göre yaşları 12 ile 16 arasında değişen kızları getirip zalimce dövüyor, uzuvlarını yakıyor, tırnaklarını söküyor ve günde birkaç kez tecavüz ediyorlarmış. Bu kızlardan biri hâmile kalmış, doğum vakti gelince kızı tuvalete kapatıp karnına postallarıyla vurmaya başlamışlar. Önce karnındaki bebek ölü olarak dışarı çıkmış, az sonra da kızcağız aldığı darbelerden dolayı ölmüş.

O kızı hâmileyken de elektrikli sandalyeye oturtup işkence ediyorlarmış. Bayıldığında ise postallarıyla tekme atıp ayıltıyorlarmış.

Hennadi el Huv ise diyor ki mahkûm kadınlardan biri gördüğü işkencelerden aklını yitirmiş. Bir gün içinde sıcak su bulunan bir çaydanlığı alıp başka bir mahkûm kadının başından aşağı boca etmiş. Bunun üzerine o kadını alıp tek kişilik bir hücreye kapatmışlar.

Nur Huzeyfe de Elif zindanında şahit olduğu bir hâdiseyi anlatıyor. Gözaltına aldıkları genç bir kızı getirmişler. Esed'in subay itlerinden biri bu kızı takıntı haline getirmiş, sürekli ona tecavüz ediyormuş. Kızın hamile olduğunu anlayınca karnındaki çocuğu düşürene dek ona işkence etmiş.

Bu acı hatıralardan bizi kim kurtaracak?

Aynı zindanda başka bir kadını da erkek mahkumların önünde çırılçıplak soyup mahrem uzvuna elektrik vermişler, erkek mahkumları da bu alçakça fiili izlemeye mecbur etmişler. Yine aynı yerde 6 aylık hâmile bir kadıncağızı ellerinden tavana asıp kocasının gözleri önünde dayak atıp nice işkenceler etmişler.

Fatıma'nın anlattığına göreyse, evlatlarını bulup da zindana tıkamadıkları yaşlı kadınları içeri tıkıp, oğullarının intikamını almak için onlara tecavüz ediyorlarmış.

Bu mevzuda insanın dinlemeye ve anlatmaya tahammül edemediği öyle hâdiseler var ki, bunları bizzat yaşamış olanlara ne demeli bilemiyorum. Allah sabırlar versin.

Yaşanan çok acı var, yürekleri yakan çok hikâye mevcut. Dinlediklerimiz feci şeyler. Lâkin asıl feci olanlar, insanların yeniden hatırlayıp da anlatmaya cesaret edemediği daha korkunç hâdiseler, yani henüz duymadıklarımız.

Hamdolsun zafere ulaştık ve kurtulduk. Zalim dünyanın ilgisizliğine rağmen Allahu Teala, Suriye halkını zalimlere karşı muzaffer kıldı. Ve tepeden tırnağa suça batmış Esed rejimi düştü.

Fakat bizi bu acı veren hatıralardan kim kurtaracak?