Esed rejiminin zehir tacirleri

Bir gecede 1.400 kişinin canını alan Gûta saldırısı kısa zaman sonra meydana gelmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Rusya ve Çin’in Esed rejimini müdafaası atılacak herhangi bir adım için engel teşkil etmiş olsa da mesele Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne (KSYÖ) devredilmiş, KSYÖ’nün 2014’te yaptığı açıklamayla Esed rejiminin kimyevî stoğunun yok edildiği duyurulmuştu.
Bir gecede 1.400 kişinin canını alan Gûta saldırısı kısa zaman sonra meydana gelmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Rusya ve Çin’in Esed rejimini müdafaası atılacak herhangi bir adım için engel teşkil etmiş olsa da mesele Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne (KSYÖ) devredilmiş, KSYÖ’nün 2014’te yaptığı açıklamayla Esed rejiminin kimyevî stoğunun yok edildiği duyurulmuştu.

Almanya, Belçika ve İsviçre şirketleri bu konuda yalnız olmamışlar, Avrupa’dan bir başka devlet daha, Fransa da Suriye’nin kimyevî silah programını geliştirmesine yardımcı olmuştu. Bunlar arasında Almanya gerçekten de silah ve silah malzemesi tedariği noktasında öne çıkıyordu. Avrupa Birliği, Esed’e kimyevî hammadde temin edilmesini yasaklıyordu ama İsviçre’nin Avrupa Birliği’ne üye olmaması, naklin burası üzerinden yapılarak ulaştırılmasına imkân noktasında bir açık veriyordu.

2017 yılında Esed rejimi İdlib’e bağlı bir belde olan Hân Şeyhûn’da çok can yakan bir kimyevî saldırı düzenlemiş, saldırı akabinde çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Kimyevî silah kullanımı noktasında rejimin ilk tecrübesi bu değildi. 2013 yılında Gûta’da düzenlediği saldırı çok daha büyük bir yıkım meydana getirmiş, nice yavrucak çırpınarak can vermişti. Yapılan tahkîkât net bir şekilde saldırıların mesulünün Esed rejimi olduğunu söylüyordu. Rejim tarafından inkâr edilse de yapılan tahkîkât bunu ortaya koymuştu.

Rejimin sözcüsü kabul etmişti

Kaldı ki kullanılan kimyevî silahların varlığı kendilerinin yaptığı itirafla sabitti. Zira dönemin Suriye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihâd Makdisî 2012 yılında yaptığı açıklamada bu silahların varlığını kabul etmiş, “İç gelişmeler ne yönde olursa olsun Suriye’deki krizde kimyevî ve biyolojik silahlar, Suriye dışarıdan bir saldırıya maruz kalmadığı sürece asla kullanılmayacaktır” demişti. Aynı yılın sonlarında Makdisî Şam’dan kaçmış, verilen söz de böylece sâkıt olmuştu.

Bir gecede 1.400 kişinin canını alan Gûta saldırısı kısa zaman sonra meydana gelmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Rusya ve Çin’in Esed rejimini müdafaası atılacak herhangi bir adım için engel teşkil etmiş olsa da mesele Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne (KSYÖ) devredilmiş, KSYÖ’nün 2014’te yaptığı açıklamayla Esed rejiminin kimyevî stoğunun yok edildiği duyurulmuştu.

Kimyevi maddeler Avrupa'dan

Ne var ki 2017 yılında Hân Şeyhûn’a yapılan saldırı rejimin hâlâ elinde kimyevî silaha sahip olduğunu göstermişti. Bunların varlığı ise kirli kimi ilişkilere işaret ediyordu ki aslında kendisinden medet umulan Avrupa bu kirli pazarlığın tam da ortasındaydı. Avrupalı kimi şirketler Esed rejimine yıllarca kimyevî madde temininde bulunmuşlardı. Büyük miktarlarda gerçekleşen bu temin işlemleri, Esed rejimi için ihtiyaç duyduğu kimyevî silah noktasında önemli bir hammadde işlevi görüyordu. Alman şirketleri İsviçre üzerinden bunu gerçekleştirmişler, sarin gazı üretiminde kullanılan isopropanol maddesinden 2014 yılında elli bin ton göndermişlerdi. Belçikalı kimi şirketler de işin içerisindeydi, 2014-2016 yılları arasında Suriye ve Lübnan’a 168 ton isopropanol ve daha nice kimyevî madde ihraç edilmişti.

Babadan oğula devreden miras

Öteden beri kimyevî silah üretim tecrübesine sahip olan Suriye rejimi için bu şekilde hammadde sorunu da çözülmüş oluyordu. Gerçekten de 2000 yılına gelindiğinde Suriye rejimi hâlihazırda önemli bir gücü de elinde bulunduruyordu. Beşar Esed, babasından bu konuda ciddi bir birikimi de devralmıştı. Suriye’nin ilk kimyevî silah elde etme teşebbüsleri 1970’lerde başlamış, nükleer fizikçi ve Hâfız Esed’ın danışmanı olan Abdullâh Vâsik Şehîd’in 1971’de Bilimsel Araştırma ve Çalışmalar Merkezi’ni kurmasıyla hareketlenmişti. Burası kimyevî silah elde etme noktasında önemli ilerlemeler kaydetmişti. 90’lı yıllarda Rusya ile yapılan anlaşma Suriye’nin bu konuda elini güçlendirse de baba Esed’i tatmin etmemiş, ülkenin çeşitli noktalarında kurulan tesislerle bu konuya ciddi bir ağırlık verilmişti. Babasından devraldığı bu birikimi devam ettiren oğul Esed, hammadde temin etme noktasında Avrupalı kimi şirketlerle kurduğu bağlantılarla bunu daha da ilerletmişti.

AB yasağı İsviçre üzerinden delindi

Temin edilen kimyevî maddenin özellikle Gûta saldırısı sonrası Avrupa kamuoyuna sızması ciddi bir ses getirmişti. Alman medyasında yer alan bir haber, Alman ilaç dağıtımcısı Brenntag AG firmasının, İsviçre’deki bir yan kuruluşu kullanarak 2014 yılında farklı türde kimyevî maddeyi Suriye’ye sattığını söylüyor, bunun alıcısının da rejime yakın bir ilaç şirketi olduğunu belirtiyordu. Esed rejiminin tüccarları bu noktalarda hayâtî bir rol oynuyorlardı.

Detaylar, kimyevî silah üretiminde kullanılan dietilamin maddesinin Alman ilaç devi BASF tarafından Belçika’nın Antwerp kentindeki bir fabrikada üretildiğini, isopropanolun ise Hamburg’da bulunan Sasol Solvents Germany GmbH tarafından imal edildiğini ortaya koyuyordu. Bu maddeler her ne kadar ilaç üretiminde kullanılabilir özellikte olsalar da aynı şekilde sarin gazı kullanımında da kullanılabilirlerdi. Nitekim Birleşmiş Milletler, 2017’deki saldırıda kullanılan sarin gazının isopropanol kullanılarak yapıldığını tespit etmişti.

Avrupa Birliği, Esed’e kimyevî hammadde temin edilmesini yasaklıyordu ama İsviçre’nin Avrupa Birliği’ne üye olmaması, naklin burası üzerinden yapılarak ulaştırılmasına imkân noktasında bir açık veriyordu. Doğrudan yapılan satışlardan başka, dolaylı satışların da aslında yasaklandığı bu durum karşısında mesele mahkemeye taşınmıştı.

En büyük desteği Almanya verdi

Berlin merkezli Suriye Arşivi, İsviçre merkezli Trial International ve New York merkezli bir başkası daha dâhil olmak üzere üç STK kimyevî ihracatla alakalı suç duyurusunda bulunmuş, fakat müşahhas delillere rağmen bir netice elde edilememişti. Buradan elde ettikleri cesaretle kimi şirketler buna hâlâ devam ediyordu. Özellikle Alman şirketleri Esed rejiminin kimyevî silah programına büyük katkılarda bulunmuştu. 1982-1993 yılları arasında Alman firmaların kimyevî silah üretiminde kullanılabilecek yaklaşık 50 adet teknoloji ve materyal sevkiyatı bunu gösteriyordu. Sevkiyatlar arasında izleme ve kontrol sistemleri, pompalar, vantilatörler, gaz dedektörleri ve sarin üretmek için kullanılabilecek sülfürik asit bulunuyordu. Ayrıca Alman şirketleri, sarin üretiminde kullanılan malzemeleri üretebilen iki tesisin inşası için Suriye’ye taslak temin etmişlerdi.

İsrail de boş geçmiyor

Almanya, Belçika ve İsviçre şirketleri bu konuda yalnız olmamışlar, Avrupa’dan bir başka devlet daha, Fransa da Suriye’nin kimyevî silah programını geliştirmesine yardımcı olmuştu. Bunlar arasında Almanya gerçekten de silah ve silah malzemesi tedariği noktasında öne çıkıyordu. Alman şirketlerinin müşterileri arasında sadece Suriye de yoktu. Bu, İsrail’e çok daha aleni yapılıyordu. 2013-2017 yılları arasında Almanya’nın İsrail’e satışı yapılan silahlara verdiği ruhsatlar 1.6 milyar avroluk dev bir rakama ulaşmıştı.

İngiliz bakandan itiraf

2017 yılında Hân Şeyhûn’a yapılan kimyevî saldırı, işin içinde bulunanların görünenden çok daha fazla olduğu düşüncesini uyandırmıştı. Esed rejiminin kimyevî programının gelişmesinde pay sahibi olanların listesi bir hayli kabarıktı. Temmuz 2014’te dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, İngiltere’nin gerçekten de ‘Suriye kimyevî silah programında kullanılmak üzere sevkedilen’ kimyevî madde ihracında bulunduğunu parlamentoda doğrulamıştı.

Hollanda merkezli bir şirket ise aynı şekilde kimyevî silah üretiminde kullanılan 38 ton kaçak asetonu gerekli izinleri almadan Suriye’ye ihraç etmişti. Ayrıca aynı şirketin Rusya üzerinden Suriye’ye 200 ton aseton ihraç ettiği de iddia edilen bilgiler arasında olmuştu.

Hani kimyevi silahlar imha edilmişti?

19 Ağustos 2014 tarihinde Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü (KSYÖ) Suriye rejimine ait olan kimyevî silah stoğunun imha edildiğini ilan etmişti ama bu imha edilenler aslında Esed rejiminin elinde olanların sadece bir kısmıydı. Anadolu Ajansı’nın 2019 yılına ait bir haberinde de ifade ettiği üzere rejimin yaptığı kimyevî saldırılar iki tane ile sınırlı kalmamış, en az 200 defa bu tarz saldırılarda bulunmuştu. Yapılacak ithamlara verilecek karşılık ise şeytanca düşünülmüştü: “Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü Suriye’de herhangi bir kimyevî silah bırakmamış, tamamını yok etmişti, dolayısıyla yapılan saldırılar muhâliflerden kaynaklıydı.”

2013 yılındaki Doğu Gûta saldırısından sonra araştırma komisyonunun Suriye’de incelemelerde bulunması da rejimin göz boyamasından başka bir şey değildi. Zîra Birleşmiş Milletler ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü 2017 Hân Şeyhûn saldırısının fâili olarak Esed rejimini işaret etmiş, yapılması planlanan yeni bir tahkîkâtın varlığına işaret etmişti. Fakat yapılacak tahkîkâtın Rusya tarafından vetö edilmesi bu süreci de inkıtaya uğrattı. Âdeta tavşana kaç, tazıya yakala politikasının cârî olduğu günümüz dünyasında çoğu soru cevaplanmayı bekliyor.