Ey Müslüman 'akıllı' ol

Ey Müslüman 'akıllı' ol
Ey Müslüman 'akıllı' ol

OpenAI'ın ChatGPT'si son kullanıcının hizmetine girdiğinden beri herkes kıyısından köşesinden yapay zekâya bulaşmış durumda. Her gün yeni bir yapay zekâ servisi karşımıza çıkıyor. Bir komut veriyorsun resim, ses ya da video üretebiliyorsun. Şirketine logo, reklamına slogan, yazına başlık, kitabına konu, akşama yemek mi lazım? Sor yapay zekâya versin cevabını hemen. Artık düşünmene de gerek yok. Akıllı telefonun cebinde, akıllı saatin kolunda, akıllı süpürgen evde, akıllı elektrikli araban altında, akıllı evinde yaşıyorsun. Her şeyin 'akıllı' olduğu bir dönemde, artık akıllı olmana, aklını kullanmana da gerek yok!

Ne kaybediyoruz?

Öğrencilik de kolaylaştı. Eskiden kütüphanelere giderken, kitapları, ansiklopedileri karıştırırken bilgiye ulaşmak için çaba gösterirken bugün sor yapay zekâya versin cevabını. Hatta ödevini bile yaptırabilirsin! Saatlerce uğraşmak yerine ver komutu birkaç dakikada ödevin hazır. Ama burada durup düşünmek gerek. Hayatımızı bu kadar kolaylaştıran yapay zekâ, aslında bizi tembelliğe, hazırcılığa ve düşünmekten uzaklaşmaya itmiyor mu? Eskiden bir bilgiye ulaşmak için harcadığımız emek, o bilgiyi daha değerli ve kalıcı kılıyordu. Şimdi her şey bir tık uzağımızda. Peki, bu kolaylık bize kazandırdıklarının yanında ne kaybettiriyor? Çocuklarımız artık matematik problemini çözmek için kafa yormuyor, yapay zekâdan cevabı alıp geçiyor. Kompozisyon ödevi için hayal gücünü kullanmak yerine, yapay zekâdan hikaye yazmasını istiyor. Peki, ya üretkenlik? Ya problem çözme yeteneği? Ya sabırla bir şeyin üstesinden gelme becerisi?

Beynimiz köreliyor!

Her geçen gün daha fazla işi yapay zekâya devrediyoruz. Müşteri hizmetlerinde robotlarla konuşuyoruz, alışverişte yapay zekâ bize ürün öneriyor, sosyal medyada kiminle etkileşime geçeceğimize algoritma karar veriyor. İnsan temasının, göz temasının, karşılıklı sohbetin yerini ekranlar ve robotlar alıyor. Yapay zekânın nimetlerinden faydalanmak elbette güzel. Ama bu teknolojiyi kullanırken beynimizi ve yeteneklerimizi köreltiyor olabilir miyiz? Çocuklarımıza kolay yolu gösterirken, onları hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıyor olabilir miyiz? Yapay zekâ bize yardımcı olmalı, ama yerimize düşünmemeli, yerimize üretmemeli, yerimize yaşamamalı.

Belki de şimdi, tüm bu akıllı cihazlar arasında kendi aklımızı nasıl koruyacağımızı, nasıl geliştireceğimizi düşünme vakti. Çünkü unutmayalım ki, en gelişmiş yapay zekâ bile insanın sahip olduğu vicdanı, merhameti, sevgiyi ve üreticiliği taklit edemez. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken, bizi biz yapan değerleri ve yetenekleri kaybetmeyelim.

Teknoloji bizi esir almamalı

Mike Judge'ın 2006 yapımı Idiocracy filmi, bugün yaşadığımız teknolojik dönüşümün muhtemel neticelerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermişti.
Mike Judge'ın 2006 yapımı Idiocracy filmi, bugün yaşadığımız teknolojik dönüşümün muhtemel neticelerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermişti.

Mike Judge'ın 2006 yapımı Idiocracy filmi, bugün yaşadığımız teknolojik dönüşümün muhtemel neticelerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermişti. Filmde, insanların gitgide tembelleştiği, düşünmeyi bıraktığı ve zekânın gerilediği bir gelecek tasvir ediliyordu. Her şeyin otomatikleştiği, insanların en basit problemleri bile çözemez hâle geldiği bu distopik gelecek, günümüzde yaşanan yapay zekâ dönüşümüyle ürkütücü paralellikler gösteriyor.

Nasıl ki filmde insanlar en temel matematik işlemlerini bile yapamaz hâle gelmişse, bugün de çocuklarımız basit hesaplamaları bile telefonlarının hesap makinesine danışıyor. Filmdeki karakterlerin market raflarındaki ürünleri okuyamadığı sahneler, bugün QR kodları okutarak menülere bakan, yapay zekâdan yemek tarifi alan insanları hatırlatıyor. Bu benzerlikler, teknolojinin hayatımızı kolaylaştırırken aslında bizi nasıl yavaş yavaş kendi yeteneklerimizden uzaklaştırdığının bir göstergesi. Idiocracy'nin kurgu bir film olduğunu unutmayalım, ama içindeki mesaj bugün her zamankinden daha anlamlı: Teknoloji bize hizmet etmeli, bizi esir almamalı.

Yapay zekâyla insanlığın kontrolü

İnsan düşünen, hisseden, empati kuran, seven, üzülen, sevinen bir varlık. Hiçbir algoritma bu duyguları gerçek anlamda yaşayamaz. O yüzden yapay zekâyı kullanırken, kendi doğal zekâmızı, duygularımızı ve insani değerlerimizi korumayı unutmamalıyız. Aksi takdirde, gerçekten de "akıllı" olmaya gerek kalmayacak bir dünyaya doğru sürüklenebiliriz.

Ancak yapay zekânın sadece tembellik ve bağımlılık yapan yönleri değil, daha karanlık ve tehlikeli potansiyelleri de var. Bu teknolojinin ardındaki güç odakları, insanlığı kontrol etmek için yapay zekâyı bir araç olarak kullanabilir. Düşünün ki her hareketimiz, her tercihimiz, her alışverişimiz yapay zekâ sistemleri tarafından kaydediliyor ve analiz ediliyor. Bu veriler sadece bize daha iyi hizmet sunmak için değil, davranışlarımızı yönlendirmek, düşüncelerimizi şekillendirmek için de kullanılıyor.

İnsan düşünen, hisseden, empati kuran, seven, üzülen, sevinen bir varlık. Hiçbir algoritma bu duyguları gerçek anlamda yaşayamaz. O yüzden yapay zekâyı kullanırken, kendi doğal zekâmızı, duygularımızı ve insani değerlerimizi korumayı unutmamalıyız. Aksi takdirde, gerçekten de “akıllı” olmaya gerek kalmayacak bir dünyaya doğru sürüklenebiliriz.
İnsan düşünen, hisseden, empati kuran, seven, üzülen, sevinen bir varlık. Hiçbir algoritma bu duyguları gerçek anlamda yaşayamaz. O yüzden yapay zekâyı kullanırken, kendi doğal zekâmızı, duygularımızı ve insani değerlerimizi korumayı unutmamalıyız. Aksi takdirde, gerçekten de “akıllı” olmaya gerek kalmayacak bir dünyaya doğru sürüklenebiliriz.

İlâhî ikaz

İnsanoğlunun düşünme yeteneğini köreltmesi, aslında İlâhî bir ikazın da konusu. Kuran-ı Kerim'de Allah (c.c.) defalarca insanlara akıllarını kullanmaları gerektiğini hatırlatıyor. "Hiç düşünmez misiniz?", "Akıl erdirmez misiniz?", "İbret almaz mısınız?" gibi ayetlerle insanoğluna verilen en değerli nimetin akıl olduğu vurgulanıyor. Bakara Suresi'nin 164. ayetinde "Şüphesiz ki bunlarda aklını kullanan bir toplum için deliller vardır" buyurulurken, Yunus Suresi'nin 100. ayetinde "Allah, aklını kullanmayanları kötü bir duruma sokar" şeklinde net bir uyarı yapılıyor.

Günümüzde yapay zekâya olan aşırı bağımlılık, tam da bu ilahi uyarıların işaret ettiği tehlikeye işaret ediyor. İnsanın kendi aklını kullanmaktan vazgeçip, düşünme ve muhakeme yeteneğini başka sistemlere devretmesi, özünde yaratılış amacına da aykırı düşüyor. Ra'd Suresi'nin 3. ayetinde belirtildiği gibi "Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır." Yapay zekâ çağında belki de en çok düşünmemiz gereken şey, bize bahşedilen bu muhteşem nimeti - aklımızı - nasıl koruyup geliştireceğimiz olmalı.

Yapay zekâ büyük birader mi?

Yapay zekâ destekli gözetim sistemleri, yüz tanıma teknolojileri ve veri madenciliği algoritmaları sayesinde artık hiçbir hareketin gizli kalması mümkün değil. George Orwell'in "1984" romanındaki distopik gelecek, belki de düşündüğümüzden daha yakın. Üstelik bu sefer "Büyük Birader" yapay zekâ algoritmaları şeklinde karşımıza çıkıyor.

Ya filmler gerçek olursa?

Yapay zekâ destekli gözetim sistemleri, yüz tanıma teknolojileri ve veri madenciliği algoritmaları sayesinde artık hiçbir hareketin gizli kalması mümkün değil. George Orwell’in “1984” romanındaki distopik gelecek, belki de düşündüğümüzden daha yakın. Üstelik bu sefer “Büyük Birader” yapay zekâ algoritmaları şeklinde karşımıza çıkıyor.
Yapay zekâ destekli gözetim sistemleri, yüz tanıma teknolojileri ve veri madenciliği algoritmaları sayesinde artık hiçbir hareketin gizli kalması mümkün değil. George Orwell’in “1984” romanındaki distopik gelecek, belki de düşündüğümüzden daha yakın. Üstelik bu sefer “Büyük Birader” yapay zekâ algoritmaları şeklinde karşımıza çıkıyor.

Hollywood uzun yıllardır yapay zekânın kontrolden çıkması senaryolarını bizlere gösteriyor. 1999 yapımı The Matrix filminde insanlığın yapay zekâ tarafından sanal bir gerçekliğe hapsedildiği, bedenlerimizin ise birer enerji kaynağı olarak kullanıldığı distopik bir gelecek resmediliyordu. Bugün sosyal medyada saatlerce vakit geçiren, gerçek dünyadan kopuk yaşayan insanlara baktığımızda acaba Matrix'in öngördüğü geleceğe mi ilerliyoruz diye düşünmeden edemiyoruz. James Cameron'ın Terminator serisi ise yapay zekânın insanlığı yok etmeye programlandığı karanlık bir gelecek tasvir ediyordu. Skynet adlı yapay zekâ sisteminin kontrolden çıkması ve insanlığa karşı savaş başlatması, günümüzde otonom silah sistemleri geliştiren ülkelerin yarattığı tehlikeyi çarpıcı bir şekilde öngörmüştü. Bu filmler sadece birer bilim kurgu değil aynı zamanda insanlığa bir uyarı niteliğindeydi.

Alex Garland'ın "Ex Machina" filmi ise yapay zekânın duygusal manipülasyon yeteneğini ele alıyordu. Filmde, insanlarla empati kurabilen ve onları duygusal olarak etkileyebilen bir yapay zekâ karakteri görüyoruz. Günümüzde chatbot'ların giderek daha "insani" yanıtlar vermesi, kullanıcılarla duygusal bağlar kurabilmesi, bizi bu konuda düşünmeye itiyor. Yapay zekânın duygusal zekâyı taklit etme yeteneği geliştikçe, gerçek insan ilişkilerinin yerini sanal etkileşimlerin alması riski de artıyor.

Sahte görüntülerle gerçeklik manipülasyonu

Deepfake teknolojisi gibi yapay zekâ uygulamaları, gerçekle kurguyu ayırt etmeyi neredeyse imkânsız hale getiriyor. Sahte videolar, manipüle edilmiş sesler ve üretilmiş görüntüler, toplumsal gerçekliği çarpıtmak için güçlü silahlar haline gelebilir. Seçimleri etkilemekten toplumsal olayları yönlendirmeye kadar pek çok kötüye kullanım senaryosu mümkün. En son Los Angeles’taki yangında bunu yaşadık. Hollywood yazısının yandığını gösteren videolar internette kısa sürede viral olmuştu. Ancak gerçekte böyle bir durum yaşanmadığı ortaya çıktı.

Alex Garland’ın “Ex Machina” filmi yapay zekânın duygusal manipülasyon yeteneğini ele alıyordu. Filmde, insanlarla empati kurabilen ve onları duygusal olarak etkileyebilen bir yapay zekâ karakteri görüyoruz. Günümüzde chatbot’ların giderek daha “insani” yanıtlar vermesi, kullanıcılarla duygusal bağlar kurabilmesi, bizi bu konuda düşünmeye itiyor.
Alex Garland’ın “Ex Machina” filmi yapay zekânın duygusal manipülasyon yeteneğini ele alıyordu. Filmde, insanlarla empati kurabilen ve onları duygusal olarak etkileyebilen bir yapay zekâ karakteri görüyoruz. Günümüzde chatbot’ların giderek daha “insani” yanıtlar vermesi, kullanıcılarla duygusal bağlar kurabilmesi, bizi bu konuda düşünmeye itiyor.

Otonom silah tehlikesi

Daha da endişe verici olan, yapay zekânın otonom silah sistemlerinde kullanılma potansiyeli. Bir algoritmanın kimin yaşayıp kimin öleceğine karar vermesi, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük etik sorunlardan biri. Üstelik bu sistemler hack'lenebilir, manipüle edilebilir veya kontrolden çıkabilir.

Mesleki tehlikeler

İş dünyasında da yapay zekâ, insan emeğinin değersizleşmesine yol açabilir. Pek çok meslek grubu ortadan kalkabilir, işsizlik artabilir ve toplumsal eşitsizlikler derinleşebilir. Yapay zekâ teknolojilerine sahip olan şirketler ve ülkeler, diğerleri üzerinde benzeri görülmemiş bir güç elde edebilir.

Devletimiz tehlikenin farkında

Yapay zekânın potansiyel tehlikeleri konusunda endişelerimiz sadece bireysel değil, devlet düzeyinde de karşılık buluyor. Yakın zamanda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un yaptığı açıklamalar, bu endişelerin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Bakan Tunç'un "Teknoloji insana hizmet etmeli, insanlık teknolojiye hizmet etmemeli" sözleri, tam da makalemizin özünü yansıtıyor. Yapay zekânın denetimsiz kullanımı, en mahrem verilerimizi bile risk altına sokabilir. Düşünün ki, kullandığınız her uygulama, ziyaret ettiğiniz her site, yaptığınız her arama yapay zekâ sistemleri tarafından işleniyor ve analiz ediliyor. Bu veriler kötü niyetli ellerde, sadece mahremiyetimizi değil, karar verme özgürlüğümüzü de tehdit edebilir. Bu tehdidin farkında olan devletimiz, bir yandan Yapay Zekâ Bilim Komisyonu kurarken, diğer yandan da TBMM'de araştırma komisyonu oluşturarak yasal düzenlemeler için adım atıyor. Kişisel Verileri Koruma Kurumu Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir'in de vurguladığı gibi insanı merkeze almayan, insana hizmet etme gayesi taşımayan hiçbir gelişmenin kıymetli ve kalıcı olabilmesi mümkün değildir."

Bu sözler, yapay zekâyı kullanırken unutmamamız gereken en temel ilkeyi özetliyor: Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, merkezde her zaman insan olmalı, yapay zekâ insanı yönetmemeli, insan yapay zekâyı yönetmeli.

Müslüman 'akıllı' ol

Netice olarak, yapay zekâ çağında yaşarken hem bu teknolojinin nimetlerinden faydalanmalı, hem de muhtemel tehlikelerine karşı uyanık olmalıyız. Allah'ın bize bahşettiği en değerli nimetlerden olan aklımızı ve düşünme yeteneğimizi korumak her zamankinden daha önemli hale geliyor. Kuran-ı Kerim'de buyurulduğu gibi "Hiç düşünenlerle düşünmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 9) sorusu, günümüzde bambaşka bir anlam kazanıyor.

Çocuklarımıza teknolojiyi akıllıca kullanmayı öğretirken, eleştirel düşünme, üretkenlik ve empati gibi insânî değerleri de aşılamalıyız. Yapay zekâyı, Yüce Allah'ın bize verdiği aklı destekleyen bir araç olarak görmeliyiz, onun yerini alan bir alternatif olarak değil. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in "İlim öğrenmek her Müslüman'a farzdır" hadisi günümüzde sadece yapay zekânın sunduğu bilgileri tüketmek değil, onları akıl süzgecinden geçirerek, tefekkür ederek öğrenmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü geleceğin dünyasında başarılı olmak için sadece teknolojik beceriler değil, güçlü bir karakter, sağlam bir etik anlayış ve en önemlisi Allah'ın bize emanet ettiği aklı en güzel şekilde kullanma bilinci gerekecek. Bu emanete sahip çıkmak, onu geliştirmek ve doğru yolda kullanmak, sadece dünyevi değil uhrevi sorumluluğumuz da olmalı. Müslüman 'akıllı' olmak zorunda olduğunu unutmamalı.