Fas ve Libya’daki felaketlerin gösterdikleri

​Fas ve Libya’daki felaketlerin gösterdikleri.
​Fas ve Libya’daki felaketlerin gösterdikleri.

Petrol zengini Libya’daki başoyuncu aktörlerin istikrarı sağlamak yerine 10 yıldır devam eden bölünmeyi ve çatışmayı körüklemesinin, ülkenin alt yapısının çökmesine ve tabii afetler karşısında tamamen savunmasız kalmasına neden olduğu acı bir biçimde gözler önüne serilmiş oldu.

8 Eylül gecesi Fas’ın Atlas dağlarında meydana gelen ve 20 saniye süren beklenmedik deprem, başkent Rabat dâhil birçok şehirde hissedilmekle birlikte en çok Marakeş ve Agadir kentlerini vurdu. Tam olarak bilinmemekle beraber bölgeden gelen haberler can kaybının 3 bin, yaralı sayısının ise 7 bini geçtiği yönünde.

Fas hükümetinin felakete karşı ketum davranmasına ve yayın yasağı koymasına rağmen toprak altında kalan ve devletin yetişemediği yerleşim yerlerinin varlığını gösteren amatörce çekilmiş görüntüler sızdı. Felaketin ardından Fas Kralı 6. Muhammed’in bölgeye gitmemesi ve Paris’teki mâlikanesinden felaketi takip etmekle yetinmesi hem kendi halkı hem de yabancı basın nezdinde büyük eleştirilere neden oldu. Kral’ın sınıf arkadaşı olan Başbakan Aziz Ahannuş’un Türkiye dâhil uluslararası camiadan gelen yardım tekliflerinin çoğunu kabul etmemesi de bu eleştirilerin çapını büyüttü.

Hükümetin yetersiz kalmasına karşı oluşan tepki, depremin artçı sarsıntılarının sadece jeolojik boyutta kalmayıp ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarının da olacağını gösteriyor. ABD jeolojik araştırma kuruluşu USGS, hâlihazırda zaten ekonomik bir darboğazda olan ülkeye depremin maliyetinin 1.1-10 milyar dolar arasında olacağını tahmin ediyor. Aynı kuruluş bu maliyetin Fas’ın 2022’deki üretiminin yüzde 8’ine tekabül edebileceğine işaret etmekte.

bölgeden gelen haberler can kaybının 3 bin, yaralı sayısının ise 7 bini geçtiği yönünde.
bölgeden gelen haberler can kaybının 3 bin, yaralı sayısının ise 7 bini geçtiği yönünde.

Fakir bölgeleri vuran Atlas dağlarının altındaki çatlak aynı zamanda ülkedeki sosyal çatlağı da açığa vurmuş durumda. Krallık kuruluşlarının yetişemediği bölgelere halk kendi imkânlarıyla katırlarla ulaşıp kazma kürekle enkaz altında kalan yakınlarını kurtarmaya çalıştı. 12 yıl önce kralın Arap Bahar’ına karşı aldığı yumuşak tedbirlerin zamanla STK’ları da kapsayan yasaklara dönmesi, gerek devlet bazlı gerekse devlet dışı kuruluşlar tarafından oluşması gereken refleksin beklentilerin çok altında kalmasına neden oldu. Bu durum halkın hem krala hem de hükümete karşı oluşan tepkilerini daha da artırdı.

Geçen yıl Başbakan Ahannuş’a karşı sosyal medyada başlatılan “Defol Ahannuş” etiketi uzun bir süre ilk sıradaki yerini korudu. Deprem felaketi sırasında had safhaya ulaşan halk tepkisinin bu sefer sosyal medyada kalmayıp 2011’deki gibi tekrar sokağa yansıması şaşırtmamalı. Nitekim bölge ülkelerinde çözülmeyen, yalnızca halı altına süpürülen sorunların yıllar sonra tek bir kıvılcımla yeniden patlak verdiğine şahitlik ediyoruz ki bunlardan biri de Suriye…

  • Tsunaminin ters yumruğu: Derne sel felaketi
  • Fas’ta yaşanan deprem felaketinden sadece iki gün sonra Libya’da da benzeri az rastlanan bir felaket yaşandı. 10 Eylül Pazar gecesi ülkenin doğusunda Daniel Fırtınası'na eşlik eden şiddetli yağışlar nedeniyle 1973-1977 yılları arasında Derne şehrine yakın inşa edilen ve çatlakları olan iki baraj çöktü ve şehrin sular altında kalmasına neden oldu. Tsunami büyüklüğünde bir su akışına neden olan bu felaket; binalar, köprüler ve yollar dâhil olmak üzere önüne çıkan her şeyi denize sürükleyip, 100 bin nüfuslu Derne şehrinin dörtte birinin tamamen yok olmasına, BM kuruluşu olan insânî koordinasyon ofisi OCHA’nın verilerine göre 11 bin 450 kişinin vefat etmesine, 10 bin 100 kişinin kaybolmasına ve 45 bin kişinin göç etmesine yol açtı. Felaketin üzerinden haftalar geçtikten sonra bile sahile vuran cesetlere rastlanması ise yaşanan felaketin bilançosunun tahmin edilenden çok daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
  • Tsunami büyüklüğünde bir su akışına neden olan bu felaket; binalar, köprüler ve yollar dâhil olmak üzere önüne çıkan her şeyi denize sürükleyip, 100 bin nüfuslu Derne şehrinin dörtte birinin tamamen yok etti.
  • İsyancı subay Hafter kontrolü altında olan bölgedeki barajların bakımları için 2012 ve 2013 yıllarında 2 milyon doların üzerinde bir bütçe ayrılmış ancak gerekli bakımın yapılması için harekete geçilmemişti. 2022 yılında Sebha Üniversitesi, barajların yıkılmasının doğuracağı felaketi öngören bir çalışma yayınlamış olsa da kaos durumunun hâkim olduğu ülkede verilen alarma kimse kulak asmamış görünüyor.
  • Daniel fırtınası Yunanistan’dan Libya sahillerine doğru yaklaşırken endişe duyan halkın isteklerine uyup bölgeyi boşaltmak yerine Hafter yönetiminin sokağa çıkma yasağı ilân etmesi bu felaketin göz göre göre yaşanmasına sebebiyet verdi. Nitekim Eylül ayı sonlarına doğru Libya savcısı, görüntülü kayıtlarla desteklenen bu iddialar karşısında soruşturma başlatacağını duyurdu. Felaketin yaşandığı andan beri yardıma yetişen Türkiye ise bölgedeki yardım çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürdü.
  • Petrol zengini Libya’daki başoyuncu aktörlerin istikrarı sağlamak yerine 10 yıldır devam eden bölünmeyi ve çatışmayı körüklemesinin, ülkenin alt yapısının çökmesine ve tabii afetler karşısında tamamen savunmasız kalmasına neden olduğu ise acı bir biçimde gözler önüne serilmiş oldu.

Yine yeniden: Suriye’de neler oluyor?

12 yıldır iç savaşla boğuşan Suriye’de son dönemde şaşırtan bir hareketlilik yaşanıyor. Ürdün’ün başlattığı insiyatif çerçevesinde Beşar Esed’e Arap Birliği kapıları açılmış, 2012 yılında muhalefete devredilen üyelik koltuğu, bu yılın Mayıs ayında Cidde’de 32’ncisi yapılan Arap Birliği zirvesinde kendisine iâde edilmişti. “Adıma karşı adım” adındaki insiyatif gereğince Esed’in, İran’ın Suriye’deki varlığına aşamalı bir şekilde son vermesi ve ülkesinde imal edilip kaçak yollarla diğer Arap ülkelerine akan kaptagon ticaretini durdurması gerekiyordu. Ancak ekonomisinin büyük bir kısmı uyuşturucu ticaretine dayanan Esed, henüz taleplere uygun bir adım atmış değil.

Siyasi sürecin meyve vermesi beklenirken ekonomik çöküşün yaşandığı Suriye’de Ağustos ayından itibaren Ürdün’e komşu olan güney şehirleri Suveyda ve Dera’dan 2011’deki ayaklanmayı hatırlatan görüntüler gelmeye başladı. Özellikle Suveyda şehri dünyanın dikkatini çekiyor, zira Suriye’nin en seküler şehri sayılan Süveyda’nın çoğunluğunu Dürziler oluşturuyor.

10 yıl önce başlayan ayaklanmada Dürziler çatışmalarda taraf tutmaktan imtina etmişlerdi ancak son yıllarda giderek artan boğucu yoksulluk, rejimin kontrolü altındaki şehirlerde toplu isyanlara neden oldu. Bu şehirlerin en başında da Süveyda geliyor.

12 yıldır iç savaşla boğuşan Suriye’de son dönemde şaşırtan bir hareketlilik yaşanıyor.
12 yıldır iç savaşla boğuşan Suriye’de son dönemde şaşırtan bir hareketlilik yaşanıyor.

BM’ye göre Suriyelilerin çoğu yoksulluk sınırının altında yaşarken, 12 milyondan fazla kişi gıda güvensizliğinden muzdarip durumda. Suriye para biriminin kara borsada dolar karşısında rekor bir seviyeye düşmesi, çöküşün hızlanmasına yol açtı. Rejimin kontrolü altında yaşayan bir Suriye vatandaşı bir aylık maaşı ile neredeyse ancak bir günlük ihtiyacını karşılayabiliyor. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in "gerçek bir felaket" olarak nitelediği bu durum, 10 Suriyeliden 9'unun yoksulluk sınırının altında yaşamasına neden oluyor. Ve elbette siyasi çözüm olmadan istikrarın gelmeyeceğini net bir şekilde gösteriyor.

Suveyda’da ekonomik saiklerle başlayan sokak protestoları siyasi taleplerle devam ediyor. Bu taleplerin en başında âdemi merkeziyetçilik ve rejimin 2254 sayılı BMGK kararını uygulaması geliyor. İlgili karar, Suriye’de rejim değişikliği ile sonuçlanacak siyasi geçiş dönemi öngörmekte.

Ülkenin güneyinde bu hareketlilik yaşanırken, kuzeyde Suriye’nin petrol ve doğal gaz yataklarını barındıran Deyrizor kırsalında Arap aşiretleri ile PKK’nın kolu olan YPG arasında çatışmalar yaşandı. Rejimle iyi geçindiği bilinen tarafların arasındaki çatışma şimdilik YPG lehine dönmüş durumda. Ancak her iki tarafın silahlı olmasına güneydeki isyanı da eklediğimizde Suriye’deki bölünmüşlük tablosu daha netlik kazanıyor.

Türkiye dâhil Suriye’de taraf olan ve askeri güç bulunduran ülkeler ise BMGK kararları hayata geçirilmeden ve terör sorunu çözülmeden ülkeden çekilmeyeceklerini her fırsatta dile getiriyor. Esad rejimi ile bölge ülkeleri arasındaki normalleşmenin olumlu yansımasının -en azından şimdilik- görünmediği Suriye’de yaşanan çıkmaz, yeniden başlayan bir isyan dalgası ile daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor.