FETÖ'den Albayrak Holding'e Erdoğan operasyonu

Albayrak Holding.
Albayrak Holding.

Recep Tayyip Erdoğan'a karşı başlatılan tehlikeli kampanyalara medyanın tüm bileşenleri dahil olurken yalnızca Albayrak Holding bünyesindeki Yeni Şafak sürece karşı durmuştu. Bu durum da FETÖ'nün Albayrak Ailesi için düzenlediği kirli operasyonları beraberinde getirdi.

Recep Tayyip Erdoğan’ın 1994 mahalli seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi ve sonrasındaki başarısı birilerini fena şekilde ürkütmüştü. ‘28 Şubat’ sürecinde önce bir şiir nedeniyle Erdoğan’a hapis cezası verip belediye başkanlığından uzaklaştırdılar. Ardından Refah Partisi kapatıldı. Yerine kurulan Fazilet Partisi de kapatılınca, Erdoğan ve arkadaşları yeni bir parti kurmak için hazırlıklara başladı. Bu süreç birilerini hayli tedirgin etmişti. Birileri dediğimiz, aslında dindarlardan rahatsız olan herkesti…

Kurucular son kez 1 Ağustos 2001’de Kızılcahamam’da bir araya gelip, partinin kuruluş sürecine son hâlini verdi. 14 Ağustos 2001’de ise çalışmalar neticelenip, ‘AK Parti’ adıyla resmen kuruldu. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti herkesi rahatsız etmekteydi. Deniz Baykal ve Erdal İnönü konuyu değerlendirmek için bir araya geldi. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller âdeta şoka girmişlerdi. Latif Erdoğan’ın dile getirdiğine göre, Tansu Çiller, Haydar Baş’ı harekete geçirerek dindar çevreyi bölmesi için 25 Eylül 2001’de Bağımsız Türkiye Partisi (BTP)’ni kurdurmuştu.

Yeni Şafak dışında tüm medya organları Erdoğan'ın karşısında duruyordu

Endişeli olanlar sadece bunlar değildi. DGM Savcılarından başsavcısına, dönemin medya patronları Aydın Doğan’ından Dinç Bilgin’ine, mason localarından terör örgütü FETÖ’süne herkes diken üstündeydi. Baş terörist Gülen’in kulaklarında, 1998’de Erdoğan ile yaptıkları görüşmeden sonra, asansöre yerleştirdiği gizli dinleme cihazından Erdoğan’ın bizatihi ağzından duyduğu “evvela bunların hakkından gelmek lazım” cümlesi çınlamaktaydı.

Albayrak Holdinge ait Yeni Şafak dışındaki neredeyse tüm medya, Tayyip Erdoğan’a karşı saf tutmuş, her şeyini didik didik ediyordu. Büyük telaşa kapılan Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’in yayın organları, saçını kesme biçiminden bıyığına, kravatından ayakkabılarına, ailesinin giyiminden konu komşusuna, İBB Başkanlığında yaptıklarından sözlerine kadar inceliyordu Erdoğan’ı. Yapılmadık haber kalmamıştı ama bir şey çıkaramıyorlardı. O günlerde ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal için kendi tezgâhladığı 11 Eylül hâdisesi patlak veriyordu. Müslümanlara saldırmanın yeni bir fırsatı doğmuştu. Bu haydutlar için Müslüman demek “terörist” demekti. O günlerde Yahudi işadamı Üzeyir Garih’te iyi hesaplanmış sinsi bir cinayete kurban gitmişti. Üstelik de Garih, cinayetten sadece 5 gün önce vasiyetini değiştirmişti… Ondan bile dindarlar mesul tutuluyordu âdeta…

Hepsi birden Tayyip Erdoğan’ı zora sokacak malzeme arıyorlardı. Bir şeyler buluruz umuduyla o günün ender destekçilerinden olan Albayrak Holding’e müfettişler gönderdiler. Müfettişler çok kapsamlı bir inceleme yaptıktan sonra “hiçbir usulsüzlük yoktur” şeklindeki raporlarını dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a sunmuşlardı. Büyük beklenti içinde olan iyi saatte olsuncular şoktaydı. Albayrak Holding’in temiz çıkmasının faturası Tantan’a kesilerek, İçişleri Bakanlığı’ndan alındı. Yerine Albayrak ailesine “Size bir bekçi gönderir işinizi bitiririm” diye tehdit eden mason Rüştü Kazım Yücelen getirildi. Bu kez de Yücelen, medyanın adını “süper müfettiş” koyduğu İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’i görevlendirdi. Eren, 62 gün süren incelemesinin ardından kendisine verilen emir doğrultusunda bir rapor hazırladı. İftiralarının büyük gözükmesi için Holding’in tüm belgelerini 36 klasöre koyarak şov yaptılar.

"Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor"

Önceki İçişleri Bakanlığı Mülkiye müfettişlerinin hiçbir usulsüz fiil bulamadığı bir nev’i aklanma incelemesine rağmen, yeni jilet müfettiş Candan Eren, Albayrak Holdingin İstanbul Büyükşehir Belediyesinden aldığı servis ihalesinde sözde usulsüzlükler bulmuştu. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtüna da, suç isnat etmeye çalışan müfettişlere elinden gelen desteği sunmaktaydı. Nasıl ki, 27 Mayısçıların sözde mahkemesinde Mahkeme Başkanı Salim Başol, Adnan Menderes’e “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” demişse, Candan Eren’i gönderenler de aynen onun yazdığı, uyduruk raporu yazmalarını istemişti. O da dönemin mason ağababalarının emir eriydi.

Derken bugün AK Particilik oyunu oynayan sözde dindar ve hatta her iktidar devrinin adamlarının yayın organlarında bile sevinçle taktim edilen operasyon haberleri görüldü. 12 Eylül 2001 gecesi yapılan operasyon 14 Eylül tarihli gazetelerde yer alıyordu. Haberlerde ise şöyle deniliyordu:

  • “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınan ihalelerle ilgili açılan soruşturma kapsamında, Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak ve 13 kişi çalışanı gözaltına alındı. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı’nın açtığı soruşturma, Albayrakların aldığı ihaleleri içeriyor. Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren, Albayrak Holding’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemden günümüze kadar aldığı ihalelerle ilgili olarak 60 sayfalık rapor hazırlamıştı. Hazırlanan rapor, yaklaşık 2 ay önce İstanbul DGM Savcılığı’na verilerek suç duyurusunda bulunuldu. DGM Savcısı Abdulaziz Özatlan’ın talimatıyla harekete geçen İstanbul Organize Suçlar ve İstanbul Mali Şube Müdürlüğü ekipleri, Albayrak Holding’in merkezine bugün bir baskın düzenledi.”

Oysa hâdise şöyle gelişmişti. Adil Serdar Saçan’ın yukarıdan aldığı talimatla yürütülen baskın sadece Holding merkezine değil, Albayrak ailesinin bütün fertlerinin evleri de dâhil tüm mekânlarına yapılmıştı. Hatta reşit olmayan bebek bile gözaltında sorgulanıyordu.

Dönemin hükümet mensupları Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’e, bu operasyonda başarılı olması durumunda vali yapma sözü vermişti. Vali olabilme hayaline kapılan Eren, bir hışımla Albayrak Holding’e gelmiş, Albayrak Holding şirketlerine ait binlerce klasör arşiv kamyonlara yüklenerek incelemeye götürülmüştü. Ardından hazırladığı sözde rapora, delil mahiyeti taşımadığı halde “delil” diye şirketlerin evraklarını 36 klasör şeklinde ekleyerek hem şov yapıyor, hem de Albayrakları itibarsızlaştırmaya çalışıyordu.

Ardından şov sırası, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeydi. Emniyet Müdürleri Cevdet Saral ve Osman Ak’ın 1999’da hazırladığı o meşhur “FETÖ raporu”nda listenin 5. sırasında FETÖ’cü olduğu kaydedilen ve operasyonu yürüten İstanbul Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan, yüzlerce polisle Albayrak ailesinin şirket ve evlerine baskın düzenledi. Albayrak ailesinden yalnızca Mustafa Albayrak ile 13 çalışanı gözaltına alabilmişlerdi.

Sorgulamayı bizzat yapan Serdar Saçan, Mustafa Albayrak’ın önüne hazır ifade tutanağı koyarak, imza etmesini ister. O hazırlanmış evrakta, Tayyip Erdoğan’ı itham eden ve suçlu gibi gösteren ibareler yer almaktadır. Albayrak’a dönerek, “Biz, sizi tanıyoruz, güvenilir insanlarsınız. Bu tutanağı imzala, şu kapıdan elini kolunu sallayarak çık git” der.

Mustafa Albayrak ise bu teklifi reddeder. Albayrak’ı ikna edip, o sözde ifadeyi imzalayarak Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatını bitirmesi yönünde ifade vermelerini sağlamak için 13 çalışanla birlikte, işkencenin en şiddetlilerinden biri olan elektrik vermekte dâhil üç gün boyunca çeşitli işkenceler yapılır. Ancak hiç kimse, doğru olan ilk beyanlarından asla taviz vermez.

Ağır işkencelere direniş, onların, Erdoğan’ın siyasi geleceğini bitirmeye yönelik oyunlarının bozulmasına neden olur. Sonrasında ise tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilir ve tutuklanırlar.

Bu emir komuta zinciri içindeki düzmece operasyonda Albayrak Holding ve Albayrak ailesi linç ediliyordu. Ancak asıl hedef Albayraklar değil, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Onun önü kesilmek isteniyor, İBB Başkanlığı dönemi üzerinden karalanmak ve millet nezdinde itibarsızlaştırılmak isteniyordu. Ancak Erdoğan’ın önünü açan ilahî bir irade vardı. Bunu engellemeye devletin ne her yerini işgal etmiş masonlar, ne de masonik örgüt FETÖ’nün gücü yeterdi. Yetmedi de! Attıkları iftira ve çamurların hiç birinin izi, ne Albayraklara, ne de Erdoğan’a yapıştı. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, girdiği ilk 3 Kasım 2002 seçiminin galibi olarak tek başına iktidar oldu.

Hesap üstüne hesap yapan Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Bülent Ecevit ve diğerleri seçim barajını bile aşamayarak siyaset sahnesinden çekildiler. Erdoğan’ın önünü kesmek için kurdurulan partiler binde bir oy aldılar. Artık ne Aydın Doğan, ne de Dinç Bilgin medyası var. Hepsinden önemlisi de Ak Parti’nin iktidarı ile birden bire AK Parti’ye yanaşan FETÖ de kalmadı. Hepsinin ipliğe pazara çıktı, hepsi bir bir tasfiye oldu. Ancak Erdoğan bugün devlet reisi ve milletin en çok sevdiği lider. Albayraklar ise üzerlerine atılan iftiradan kısa bir süre sonra berat etmiş ve büyüyerek yoluna devam ediyordu.

FETÖ’den Albayrak’a ikinci operasyon

15 Temmuz sonrası FETÖ üyeliğinden tutuklanan, dönemin Bursa Valisi Şahabettin Harput, Bursa Jandarma Komutanı, HSK tarafından meslekten ihraç edilen ve FETÖ’den tutuklanan dosyanın özel yetkili savcısı Ferruh Gün’ün işbirliği ve ortak emri ile Albayrak ailesine Kasım 2009’da yeni bir operasyon başlatırlar.

Bursa Valisi Şahabettin Harput.n
Bursa Valisi Şahabettin Harput.n

Hepsi FETÖ’den tutuklu olan bu teröristler, operasyon öncesinde kumpasa zemin oluşturması için valiliğe bir mülkiye müfettişi gönderirler. Müfettiş, valiliğe ‘şuradaki kumlarınız ne oldu’ diye sorar. Valilik, kumları kaptanlara yediemin olarak teslim ettiğini belirtir. Müfettiş, kumların kayıp(!) olduğu iddiasıyla soruşturmadan kurtulmaları için göstermelik bir ihale yapmalarını talep eder. Bazı valilik görevlileri, böyle bir ihalenin olamayacağını belirterek itiraz ederler. İtiraz edenler görevden alınır. Ardından konuyla ilişkisi olmayan 30 kişiyi de kapsayan bir yakalama kararı çıkartılır. Yakalama ve evinde arama yapılması karar çıkartılanlardan biri de, konuyla hiçbir alakası olmayan Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak ve Albayraklar’ın avukatıdır. Bursa jandarması, Üsküdar Adliyesi’ne, Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak’tan farklı bir şahıs olan rastgele bir Ahmet Albayrak’ın kimlik bilgilerini vererek karar çıkartır. Bursa jandarması, görev ve yetki alanının dışındaki İstanbul’a gelir ve operasyon için 1. Ordu Komutanlığı’na ait araçların da yer aldığı 7 askerî araçla Albayrak’ın evini kuşatır. Ahmet Albayrak’ı bulamadıkları için gözaltına alamazlar. Albayrak’ı gözaltına alabilmek için 3-25 Kasım arasında tüm aile fertleri gizli ve alenî olarak takip edilir.

17/25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerinin ayak sesleri olan bu operasyon, Albayrak Holding üzerinden AK Parti’ye yönelik hamlelerden biri olarak kayda geçer. Her türlü hukuk teamülünün dışındaki operasyondan sanıklar için 280 yıl hapis istemiyle davalar açılır. FETÖ’cü Bursa jandarma komutanına “Siz daha önce böyle bir takip yaptınız mı…” diye soran Mustafa Albayrak’ın o konuşmadaki sözleri tehdit olarak algılanır ve konu Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’na intikal eder.

Ferruh Gün.n
Ferruh Gün.n

MGK’da Bursa jandarmasının hangi salâhiyetle İstanbul’da operasyon yaptığı sorulduğunda, gerekçe olarak, kamuoyunda “EMASYA” olarak bilinen 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/d Maddesi Gereğince Alınması Gereken Müşterek Tedbirlere İlişkin Protokol gerekçe gösterilir. Bunun üzerine Hükümet, 4 Şubat 2010’da EMASYA protokolünü yürürlükten kaldırır.

AK Parti’ye gözdağı vermek amacı taşıyan bu operasyonun bir başka amacı ise, Yeni Şafak ve TVNET başta olmak üzere pek çok itibarlı medya kuruluşunun da sahibi olan Albayrak ailesini sindirmek ve medya faaliyetini itibarsızlaştırmaktır. FETÖ bu baskınlarla 2001’de yarım kalan operasyonunu tamamlayacak ve Albayrak şirketleri ile medya kuruluşlarına çökecektir. Ancak Allah’ın izni ile bunda da başarılı olamazlar.