Fransa Afrika'da kaybediyor mu?

Fransa Afrika'da kaybediyor mu?
Fransa Afrika'da kaybediyor mu?

Fransa, Afrika'da yüzyıllar boyunca yürüttüğü sömürgecilik faaliyetleriyle kıtada kapanması zor yaralar bıraktı. Birçok Afrika ülkesi bağımsızlığını kazanmasına rağmen Fransa neokolonyal uygulamalara devam etti. Bugün Mali'den Nijer'e, Cezayir'den Burkina Faso'ya kadar birçok farklı Afrika ülkesinde Fransa karşıtlığı büyüyor. Bu dönemde Rusya ve Çin kıtada sempati toplarken "kurtarıcı ülke" pozisyonunu sağlamlaştırıyor. Fransa bütün girişimlerine rağmen etkisi altındaki Afrika ülkeleriyle yeni bir sayfa açmayı başaramıyor. Dünya güçleri arasındaki mücadele sürerken, Türkiye de kıtaya üçüncü bir seçenek sunacak potansiyele sahip. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye'nin Nijer'de anahtar rol oynayabileceğine" dair yaptığı açıklama ülkemizin de Afrika'nın kaderinde belirleyici rol oynayacağının sinyallerini veriyor.

Burkina Faso'nun genç Devlet Başkanı İbrahim Traoré, Afrika kıtasının mevcut durumunu şu şekilde sorguluyor: "Bizim nesil şunu anlamıyor: Nasıl oluyor da bu kadar zenginliğe sahip Afrika bugün dünyanın en fakir kıtası olabiliyor?"

Bu haklı sorunun cevabını tabi ki de uzun ve kanlı bir sömürgecilik tarihinin damga vurduğu geçmişte aramak gerekiyor.

Afrika'daki sömürgecilik, kıtada derin etkilere neden oldu. Afrika kıtasını baskıcı bir sömürge siyasetiyle en çok yaralayan ülkelerden biri de kuşkusuz Fransa'ydı.

Zaman içinde Afrika'da geniş bir sömürge imparatorluğu kurmayı başaran Fransa, 19. yüzyıldan itibaren Afrika'nın farklı bölgelerinde kontrol kurmak için askeri seferler başlattı. Kuzey Afrika, Batı Afrika ve Orta Afrika'da koloniler kurdu. Fransa, söz konusu kolonileri maden, tarım ürünleri ve hammadde gibi doğal kaynakları sömürmek için kullandı. Topraklar, Fransız ekonomisinin gereksinimlerini karşılamak amacıyla işletildi. Ülkelerin doğal kaynakları sömürülürken, dil ve kültürleri de bir nevi çalındı. Sömürgelere, Fransız kültürü ve dili empoze edilerek yerel halka asimilasyon politikası uygulandı.

Siyasi mânâda da Fransa, merkezi bir sömürge yönetimi kurdu ve yerel işleri yönetmek üzere Fransız yetkililer gönderdi. Sömürge dönemi boyunca Fransa'ya bağlı birçok Afrika kolonisinde bağımsızlık ve direniş hareketleri meydana geldi. Bu hareketler, sonraki bağımsızlık çabalarında önemli rol oynadı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından milliyetçi hareketler güçlendi ve Fransa'ya bağlı çoğu Afrika kolonisi için bağımsızlık süreci başladı. Birçok ülke 1960'larda bağımsızlığını kazandı.

Fransız sömürgeciliği, Afrika kıtasında ağır bir miras bıraktı. Sömürge döneminde çizilen sınırlar sık sık etnik ve siyasi gerilimlere yol açıyor. Ekonomik sömürü ve kültürel asimilasyonun etkileri günümüzde de devam ediyor.

Chirac: Afrika olmasa, Fransa 3. Dünya ülkesi olurdu

Müşahhas birkaç misal vermek gerekirse, Fransa'nın en büyük ve uzun süreli sömürgelerinden biri olan Cezayir, uzun yıllar boyunca sömürgecilik ve ayrımcılık altında yaşadı. Bağımsızlık mücadelesi sonucunda 1962'de bağımsızlığını kazandı, ancak bu dönemin izleri siyasi ve toplumsal alanlarda hâlâ görülüyor.

Fransa yüzyıllar boyunca Afrika kıtasından öyle avantaj ve zenginlikler elde etti ki ülkenin eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a göre "Afrika olmasa, Fransa 3. Dünya ülkesi olurdu."

Ancak devir değişti. Dünyanın en gelişmiş 6. ekonomisine sahip olan Fransa, ülke içinde artan sosyal, siyasi ve ekonomik problemler nedeniyle eylem ve isyan olaylarıyla sarsılıyor. Ülke dışında ise Fransa'nın etkisi giderek azalıyor ve takip ettiği yanlış politikalar nedeniyle itibarı zedeleniyor. İşte tam da böyle bir dönemde Afrika'daki Fransa karşıtlığı had safhaya ulaştı.

Afrika uyanıyor

Fransa’nın en büyük ve uzun süreli sömürgelerinden biri Cezayir.
Fransa’nın en büyük ve uzun süreli sömürgelerinden biri Cezayir.

2020'den bu yana Mali, Çad, Gine ve Burkina Faso'da yaşanan askeri darbelere bir yenisi de Nijer'de eklendi. Söz konusu ülkelerin ortak özelliği hepsinin eski Fransız sömürgeleri olmaları.1990'dan bu yana Sahra Altı Afrika'da gerçekleşen 27 darbenin yüzde 78'i Fransızca konuşulan devletlerde meydana geldi.

1945 yılında Fransa'nın Afrika'daki sömürgelerinde yürürlüğe geçirilen CFA Frangı, bugün hâlâ 14 Afrika ülkesi tarafından kullanılıyor ve Fransa'ya bu ülkelerin pazarlarına özel bir erişim sağlıyor. 2019'da CFA Frangının yerine "eko"nun geçeceği duyurulsa da bugün CFA Frangı hâlâ kullanımda.

Tabi ki bu sırada Fransa da boş durmuyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa'nın Afrika ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmek için farklı yollar denedi. Macron bu sene Gabon, Angola, Kongo Cumhuriyeti ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ne gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Fransa'nın sömürge dönemi sonrası Afrika ile kurduğu ilişkiler için kullanılan "Françafrique" döneminin artık sona erdiğini söyledi. Sömürge döneminde çalınan tarihi eserler, Benin gibi Afrika ülkelerine iâde edildi. 2021 yılında düzenlenen Afrika-Fransa zirvesinde Afrika diasporasından gençler, Macron'a taleplerini sıraladı. Her şeyden önemlisi de 2022 yılında Fransız askerleri Afrika'dan tamamen çekildi. Ülke 2013 başında Mali'deki "Serval" isimli askeri harekâtın ardından 1 Ağustos 2014'te "Barkhane" Operasyonu'nu başlatmıştı.

Ancak yukarıda saydığımız bütün girişimlere rağmen Fransa güdümündeki Afrika ülkeleri başka dış aktörlerin de desteğiyle yavaş yavaş uyanmaya başladı. Bahse konu ülkelerde Fransa karşıtlığı siyasetçilerin söylemlerine olduğu kadar halkın eylemlerine de yansıyor.

‘Fransa Fali'yi arkadan bıçakladı’

Örnek vermek gerekirse, Mali'de Eylül 2022'de askeri cunta tarafından Başbakan olarak atanan Albay Abdoulaye Maïga, Fransa'ya sert eleştirilerde bulundu. Fransa'nın "neokolonyal, ataerkil ve küçümseyici duruşunu" kınayan Maïga, ülkenin "evrensel ahlâkî değerleri reddettiğini" ve Mali'yi "arkadan bıçakladığını" söyledi.

Burkina Faso’dan ültimatom: Topraklarımı terk et

Fransız karşıtlığı bir başka Afrika ülkesi olan Burkina Faso'da da yaygınlaştı. Burkina Faso hükümeti 18 Ocak’ta iki ülke arasındaki savunma anlaşmalarını feshederek, Fransız ordusuna topraklarını terk etmesi için bir ay süre vermişti. Geçtiğimiz günlerde de Burkina Faso Dışişleri Bakanlığı, Fransa'ya tanınan vergi avantajlarının sona erdiğini duyurdu.

‘Çok yaşa Putin’ mi?

Komşu ülke Nijer'de ise Devlet Başkanı Mohamed Bazoum, Fransız çıkarları için kukla olarak kullanıldığı iddiasıyla iktidardan uzaklaştırıldı. General Abdurrahmane Tchiani liderliğindeki cunta, Fransa ile son 45 yılda yapılan askeri iş birliği anlaşmalarını iptal etti. Darbeyi halk protestoları takip etti. Darbe destekçileri "çok yaşa Putin" sloganlarıyla Fransa Büyükelçiliği'ni basmaya çalıştı.

Kuzey Afrika'da da Fransa etkisini yitirdi. Macron'un "Fransız sömürgesinden önce Cezayir ulusu var mıydı?" sözleri, Cezayir ile diplomatik krize yol açtı. Kriz, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun'un sürekli ertelenen Paris ziyareti, üniversitelerden Fransızcanın kaldırılması, Cezayir resmi ajansı APS’nin, 28 Temmuz’da Fransız televizyon kanalı France 24'ün Cezayir'in çeşitli bölgelerinde çıkan yangınlarla ilgili yayınlarını sert bir dille protesto etmesi gibi çeşitli gelişmelerle içinden çıkılmaz bir hâl aldı.

Eski sömürgecilerin yerini Çin ve Rusya alıyor

Afrika ülkeleri bu sancılı uyanışlarında tabi ki başka güçlere de güveniyorlar. Bunların başında da özellikle Batı Afrika ülkelerine Wagner grubu ile askeri destek sağlayan Rusya ve Afrika ülkelerine verdiği kredi ve hibelerle ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunan Çin bulunuyor. BRICS grubuna üye her iki ülke de bugün Afrika'da alternatif dünyanın sözcüleri, Batı hegemonyasına son verecek güçler olarak görülüyor.

Afrika kıtasındaki Rus etkisi, Fransa'nın Rusya ile rekabetini şiddetlendiriyor. Hatta Ukrayna Savaşı'nda Fransa'nın Rusya'ya karşı takındığı sert tavrın arkasında da bu husumet yatıyor. Macron Haziran ayında yaptığı açıklamalarda Rusya'yı, "halk üzerinde yağmacılık ve zorbalık yapmak üzere gelen özel milisler aracılığıyla Afrika'yı istikrarsızlaştıran, 21. yüzyılın sömürgeci güçlerinden biri olmakla" suçladı.

Söz konusu açıklamalardan sonra yaşanan gelişmeler ise bir hayli düşündürücü. İlk önce Fransa, Cezayir kökenli bir gencin polis tarafından öldürülmesi sonrasında yaşanan isyan olaylarıyla sarsıldı. Sonrasında Rus paralı asker grubu Wagner'in lideri Yevgeny Prigozhin, Moskova'ya başkaldırdı.

Fransa'nın son kalesi düştü mü?

Bütün bunlar yaşandıktan sonra cereyan eden en önemli gelişme ise Nijer'deki darbe oldu. Nijer, Fransa için hayâtî bir ehemmiyete sahip. Ülke, Fransa'nın üçüncü en büyük uranyum tedarikçisi. Fransa elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 70'ini 18 nükleer santralde 56 reaktör ile karşılıyor. Ancak son yaşanan darbeden sonra Nijer, Fransa'ya uranyum ve altın ihracatını askıya aldı. Nijer'de yaşananlar, uzmanlar tarafından Fransa'nın "Afrika'daki son kalesini kaybetmesi" olarak değerlendiriliyor.

Yine de Fransa, Nijer'i bu kadar kolay kaybetmeye niyetli değil gibi gözüküyor. Darbe sonrası, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), "diplomatik çabalar başarısız olursa Nijer'e askeri müdahaleye hazır olduklarını" bildirdi. Fransa da ECOWAS'ın Nijer'deki askeri cuntayı düşürme çabalarına destek olacağını açıkladı. Bütün bunlar karşısında Nijer'in komşuları Burkina Faso ve Mali, Niamey'e yönelik herhangi bir askeri müdahalenin kendi ülkelerine karşı "savaş ilânı" sayılacağı uyarısında bulundu.

Tabi ki Rusya da söz konusu ülkelerdeki cunta yönetimini destekliyor. Ancak son günlerin en önemli gelişmesi, Wagner’in lideri Evgeny Prigozhin’in de yolcu listesinde olduğu özel jetin Moskova yakınlarında düşmesi oldu.

Şimdi akıllarda birçok soru işareti mevcut: Tam Batı'ya meydan okuyan BRICS Zirvesi devam ederken gerçekleştirilen bu suikast, kendisine ihanet eden birinden intikam alan Putin'in işi mi? Yoksa işin içinde Afrika'daki Wagner grubunun varlığından rahatsızlık duyan Batılı bir ülkesinin mi? Birkaç gün önce ABD'nin vatandaşlarına "derhal Belarus'u terk etmelerine" yönelik yaptığı çağrıyı da unutmayalım. Wagner liderinin isyandan sonra Belarus'a yerleşeceği duyurulmuştu.

Peki, suikastın Afrika'nın geleceği üzerinde ne gibi etkileri olacak?

Wagner'in başına, Putin'e itaat eden yeni bir lider atanarak Afrika'daki faaliyetler devam mı edecek? Yoksa suikast tam da Nijer'e askeri müdahale gerçekleştirilmesi planlanan bir dönemde Nijer ve destekçilerini zor durumda mı bırakacak?

Afrika'da yapılan "Africaleads 2021" isimli bir kamuoyu araştırması, Fransa'nın kıtadaki imajının giderek zarar gördüğünü, buna karşın Türkiye'nin imajının giderek güçlendiğini ortaya koydu.
Afrika'da yapılan "Africaleads 2021" isimli bir kamuoyu araştırması, Fransa'nın kıtadaki imajının giderek zarar gördüğünü, buna karşın Türkiye'nin imajının giderek güçlendiğini ortaya koydu.

Türkiye Afrika'da anahtar rol oynayabilir

Fransa ve Rusya arasındaki rekabet sürerken, bir ülke daha var ki Afrika'daki dengeleri tümden değiştirebilir: Türkiye.

Ülkemiz, Afrika açılımı sayesinde kıtadaki yumuşak gücünü arttırdı. Afrika'da yapılan "Africaleads 2021" isimli bir kamuoyu araştırması, Fransa'nın kıtadaki imajının giderek zarar gördüğünü, buna karşın Türkiye'nin imajının giderek güçlendiğini ortaya koydu.

Bunda Türkiye'nin kıtada yürüttüğü başarılı insani diplomasi kadar Afrika ülkeleriyle "kazan-kazan" stratejisine dayalı olarak geliştirdiği ekonomik ilişkiler de rol oynuyor. Diplomatik açıdan da Türkiye kıtada büyük bir atağa geçti. 2002 yılında sadece 12 Büyükelçiliğimiz bulunan Afrika'da faaliyet gösteren Büyükelçilik sayımız 2022 yılında 44'e yükseldi. Türk Hava Yolları da Afrika'da 61 farklı noktaya uçuş düzenleyerek ülkemizin kıta ile ilişkilerinin geliştirilmesinde önemli rol oynuyor.

Türkiye'nin Afrika'daki etkisi bununla da sınırlı değil. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan çarpıcı bir açıklama geldi. Erdoğan, ECOWAS'ın askeri müdahale kararını doğru bulmadığını ifade ederek Nijer'de "anahtar rolümüzü nasıl oynayabileceğimizin üzerinde duracaklarını" bildirdi. Tabi ki buradaki en önemli ifade "anahtar rol." Karabağ, Libya, Suriye gibi birçok farklı coğrafyada oyun kurucu pozisyona gelmişken, Nijer'in de kaderini belirleyebilir miyiz?

Bu sorunun cevabı son yıllarda SİHA teknolojimiz ile elde ettiğimiz ticârî ve askerî başarılarda saklı. Bayraktar TB2 insansız hava araçları, Afrika devletleri arasında gün geçtikçe daha fazla dikkat çekiyor. Burkina Faso, Nijer, Etiyopya, Fas ve Tunus, Bayraktar'ın Afrikalı müşterileri arasında yer alırken, Angola da Bayraktar TB2 ile ilgilendiğini dile getirdi.

Peki, Türkiye askeri anlamda da kıtada üstünlük sağlayabilir mi? Bunun zaten uzun yıllardır gergin olan Türkiye-Fransa ve dolayısıyla Türkiye-AB ilişkilerine etkisi ne olur?

Birçok uzman, Afrika ülkelerinin Rusya ve Çin'e yakınlığını "denize düşen, yılana sarılır" olarak yorumluyor. Birçoğuna göre kıtadan emperyalist güçler kovulurken yerine başkaları koyuluyor. Bu noktada Türkiye'nin tarih boyunca dünyaya yaydığı adalet ve merhamet, Afrika kıtasının da kimseye muhtaç kalmadan kendi bağımsızlığını kazanmasına yardımcı olabilir. Türkiye de kan ve zulüm yerine, Afrika ülkeleriyle kuracağı sağlam dostluk ilişkileriyle kıtadan türlü faydalar elde edebilir.

Dünyadaki olayların gidişatına bakılırsa tarih bir kez daha bizi çağırıyor. Oyunu yeniden kurma sırası bizde.

  • Kısa kısa
  • Fransa, Afrika'daki etkisini gün geçtikçe kaybederken, ülke içinde de aşırı sıcak ve yangınlar vatandaşların hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Ülkenin Hautes-Alpes bölgesinde meydana gelen yangında 35 hektar alan zarar gördü. Ekonomik mânâda ise ülke için ümit verici gelişmeler yaşandı. Avrupa’nın en büyük 2. ekonomisi olan Fransa’da ekonomi ikinci çeyrekte beklentilerin üzerinde yüzde 0,5 büyüdü. Bunda Fransa'nın önemli bir silah ihracatçısı olmasının da etkisi var. Öyle ki Fransız haber ajansı AFP, Fransa'nın Rusya'dan açılan boşluğu doldurarak, ABD'nin ardından dünyanın en büyük ikinci silah ihracatçısı olmaya yaklaştığını yazdı. Dış siyasette Afrika kıtası haricinde yaşanan bir başka önemli gelişme de Macron’un Avrupa ve Türkiye ile ilişkilerden sorumlu danışmanı olarak görev yapan Isabelle Dumont'un Fransa'nın yeni Türkiye Büyükelçisi olarak atanması. 500 yıla dayanan Türk-Fransız diplomatik ilişkiler tarihinde bir tarafın diğerinin başkentine atadığı ilk kadın büyükelçi olan Dumont iyi derecede Türkçe konuşuyor. Yeni dönemde, Doğu Akdeniz'den Libya'ya kadar iki ülke arasında çıkar çatışmasına yol açan birçok mesele yeniden masaya yatırılacak.