Gerçek yeşil enerji anahtarı

Müvellidülmâ ve enerjide tam bağımsızlık için toryum.
Müvellidülmâ ve enerjide tam bağımsızlık için toryum.

Tüm dünyada iki yıl süren kovid-19 krizi bitti derken, birikmiş talebin patlaması ve tedarik zorluklarıyla başlayan enflasyon canavarı kutudan çıktı. Bunların üstüne gelen Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile önce gıda krizi, sonra enerji krizi başladı. Kış geliyor, enerji ihtiyacı zirvede, ama enerjinin açık şekilde silaha dönüştüğü bir döneme girdik. Bunun sonucu olarak AB bölgesinde enerji kısıtlamaları, aşırı fiyatlamalar ile dünyada dar gelirli kesimin sıkıntılarının açacağı iktisâdî ve siyâsî sorunlar gündemin en önemli başlıkları oldu. Bu krizin sonuçlarından biri olarak dünyada ilk defa enerji krizinin yol açtığı; soğuk ülkelerden Antalya dâhil sıcak turizm bölgelerinde kışı geçirme yani bir enerji turizmi bile doğacak.

Toryum kilit madde

Tüm bunlar, iktisâdî iki temel kavramın öncelikle ehemmiyetini ve dolayısıyla tekraren müzakeresini önümüze çıkardı. İnsanın kendi hayâtî enerjisini aldığı gıda ve modern hayatın temeli olan elektriğin üretimi için tartışılan ama gerekli olan enerji kaynakları; hidrokarbon yakıtlar ve nükleer enerji. Mevcut hayatı olduğu şekliyle sürdürmek için yeni dünyanın bağımlı olduğu, esasında başımıza mevcut yapısıyla iklim değişikliği olarak bela olan hidrokarbon enerji kaynakları (petrol ve doğalgaz, kömür), Çernobil nükleer enerji santralinde 1986 yılındaki kaza sonrası dünyayı saran korku neticesinde azaltılmaya, engellenmeye çalışılan nükleer enerji santrallerini tekrardan gündeme getirdi.

Her kriz yeni bir fırsattır

Bu kadar karmaşık, çözümü zaman ve kaynak gerektiren krizi bir arada yönetmek tüm hükümetleri özellikle Avrupa ülkelerini zorluyor. Sadece ekonomik değil sosyal ve siyâsî muhtemel neticeleri iktidarları sarsıyor. AB komisyonlarından her hafta yeni tedbir, özellikle Rusya’ya yönelik tehdit ve yaptırım kararları geliyor. Bazıları özellikle petrol ve doğalgaz üreticileri çok mutlu olsa da, toplum ve hükümetler sancılı bir dönemin içine girdi ve belirsizlik zirvede.

Aslında her kriz yeni bir başlangıç fırsatı, yeni yapılanma imkânı sunar. Şahsî kanaatim, biz Türkiye olarak krizi fırsata çevirme imkânı olan bir konumdayız ama krizi ve fırsatı iyi okumamız gerekiyor.

Geçen yazımızda hidrokarbon yakıtlara alternatif olarak sunulan yeşil enerji kavramını sorgulamış ve kapitalist sistemin yeni bir sömürü yöntemi olarak sunduğu bu kavramın, çevresel olarak farklı sıkıntılara yol açtığını, görünenin gerisinde farklı büyük sorunlar barındırdığını rakamlara dair bazı verilerle ifade edip gelecek sayıda ülkemiz açısından bazı çözümleri yazacağız demiştik. Çözüme gerçek yeşil enerjiyle başlayalım.

Müvelli̇dülmâ yâni hidrojen

Allah’ın yoktan var ettiği bu muhteşem kâinat, bizce bilinen ve bilinmeyenleriyle hayatımızı çepeçevre sarmış durumda. Maddî mânâda kâinatı tanımak İçin temel bilimlere (fizik, kimya, biyoloji vb.) vukûfiyet gerekli ve bu bilimlere teknoloji diye özetlenen şekliyle, üst düzeyde ve uygulamalı olarak sahip olmadan dünyada maddî gelişimi, devlet ve toplum güvenliğini sağlamak mümkün değil. Dünyada gerçek yeşil çözümü yüzde 100 sağlayacak maddenin adı müvellidülmâ; o da nedir derseniz, su üreten anlamına gelen ve kâinatın temel taşı olan bir elementten bahsediyorum, bugünkü adıyla hidrojen.

Osmanlı devlet sistemi Batı kavramlarını millileştirerek topluma mâlederdi, bu kelime de onlardan biri. Elementler tablosunun birincisi, atom numarası 1 olan renksiz, kokusuz, sade ve fakat varlığı oluşturan ve tüm elementlerin anası sayılan, en önemli yapı taşı hidrojen. Tüm elementlerin anası ve hayatın başlangıç noktası olan bu değerli element, oksijenle birlikte suyun oluşum hassası. Hayvânî veya nebatî her canlının içinde var olan, yalnızken yanıcı, oksijen ile birleşince söndürücü ve tüm hayatın kaynağı sayılan suyun anası konumundaki mütevazı element hidrojen. Cumhurbaşkanlarına bir şapka verilirken üzerine 1 numarası yazılır. İşte hidrojenin de atom numarası 1.

- Bir araç düşünün, hızla giderken egzozundan sadece su çıkıyor ve karbon salınımı sıfır.

- Çok uzun mesafeleri küçük bir tüple kat ediyor.

- Pilli araçlar gibi şarj edilmeye ihtiyacı yok.

- Benzinli araçtan performans olarak daha iyi ve gaz dönüşümlü araçlar gibi dönüştürülebiliyor ve hatta daha uzun menzilli.

- Hava, kara ve deniz araçlarının hepsinde kullanılabiliyor.

Rüya gibi değil mi? İşte 21. yüzyılın Ar-Ge için en çok kaynak ayrılan enerji türü bu müvellidü’l- ma yani hidrojen. Yeni keşfedilmedi, yıllardır biliniyor. Dünyada sonsuz denecek miktarda var. Dünyadaki tüm suların üçte ikisini ihtiva ediyor ve herkesin erişimi kolay.

Avrupa hidrojene dönüyor

Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Eylül ayı başında yaptığı açıklamada bu konuya değinerek “Hidrojenin, Avrupa’nın mevcut durumunu değiştirebileceğini ve 2030 yılına kadar 10 milyon ton hidrojen üretmeyi hedeflediklerini açıkladı. Ayrıca bu hedefin yakalanması için hidrojen piyasası kurulmasını, Hidrojen Bankası kuracaklarını ve piyasanın inşasına yardımcı olmak için 3 milyar Euro yatırım yapılacağını bildirdi.

İngiltere hükümeti, Ağustos 2021 de hidrojen stratejisini açıkladı ve 2030 yılında hidrojen üretim kapasitesini 10 Gigawatt’a çıkarmayı hedeflediğini duyurdu. İşte size Avrupa yol haritası. Buna ek olarak burada ismini veremeyeceğim çok gelişmiş bir ülkenin bakan yardımcısı, 2050 vizyonlarında pilli araç olmayacağını ve tüm hedefin hidrojenli araçlara yönelik olacağını belirtti.

Ekim 2021’de Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yaptığımız İBF toplantısında, konunun önemine değinerek iki ülke arasında bir Hidrojen Enstitüsü kurulmasını teklif etmiştim. Enerji bakanı konuyu çok ehemmiyetli bularak gündemlerine alacağını şahsıma ifade etmişti. Bütün bu izahlarla geleceğin yakıtı olan hidrojeni ve onla ilgili yapılan çalışmaları kısaca anlattık ama hidrojen elde etmek için de bir enerji kaynağına ihtiyaç var. Bu da hidrojenin en büyük sorunu. Hidrojeni elde etmek için hangi enerji kaynağını kullanacağız.

Toryum kilit madde

Hidrojeni elde etmenin gri, mavi, yeşil olarak tasnif edilmiş üç temel yolu var. Bunların hepsini kendi içinde detaylı açıklamak mümkün. Sayfalar sürecek izahları burada yapmadan, ülkemizin potansiyeli olan toryumdan bahsetmek ve bizim için tek çözümün toryum olduğu kanaatimi ifade etmek istiyorum.

Öncelikle toryum, 1828 de keşfedilmiş radyoaktif bir element. Adını İskandinav mitolojisindeki sözde savaş tanrısı Thor’ dan almıştır. Nükleer enerji kaynağı olarak kullanılan toryumun, en yaygın nükleer yakıt olan uranyuma birçok üstünlüğü bulunmakta. Öncelikle en temiz nükleer yakıt olarak sınıflanmakta.

Ülkemiz petrol ve doğal gazın aksine dünyada toryum rezervi olarak en önde gelen ülkeler sınıfında. Toryum nükleer reaktörünün Çernobil’deki gibi patlama riski yok. Uranyum reaktörlerinden 5 kat daha verimli, atık üretim düzeyi uranyum reaktörlerinin binde biri seviyesinde olan ve daha birçok avantajlı yönleri bulunan, Türkiye’nin uluslararası telefon kodu ile eş, 90 atom numaralı bu değerli element, maalesef ülkemizde arzu edilen seviyede Ar-Ge faaliyetine konu edilmemiş.

Ülkemiz petrol ve doğal gazın aksine dünyada toryum rezervi olarak en önde gelen ülkeler sınıfında.
Ülkemiz petrol ve doğal gazın aksine dünyada toryum rezervi olarak en önde gelen ülkeler sınıfında.

Yetişmiş uzmanları kim öldürdü?

Uluslararası enerji devlerinin çok sevmediği bu ikili (hidrojen ve toryum) ülkemiz gündemine üzücü bir şekilde girdi. 30 Kasım 2007 de Isparta’da düşen uçağın içinde 6 değerli toryum uzmanının bulunması, uluslararası bir komplo gündemi oluşturdu. Bu uzmanların öldürüldükleri iddia edildi ama bugüne kadar bir açıklama gelmedi. Aselsan mühendislerinin öldürülmesi ile birleşince bu iddialar yoğunlaştı. Acaba Türkiye’nin enerji bağımsızlığını sağlayacak çalışmalar engelleniyor ve bilim insanları ortadan kaldırılıyor muydu? Bu soru ciddi olarak hâlâ önümüzde duruyor.

Ülkemiz içindeki sözde çevreci lobilerin engellemeye çalıştığı nükleer enerji santralleri, dünyada 433 adet bulunmakta. Bizim de kendi toryum kaynaklarımızı harekete geçirmemiz gerekiyor. Bu gerçeği ortaya koyanların birlikte ölmesi bizim dirilişimize vesile olmalı. Elimizdeki toryum rezervlerinin enerji karşılığı olarak değeri 100 trilyon doların üzerinde. Evet, yanlış yazılmadı, 100 trilyon dolar. Yani tüm dünya gayri safi milli hasılasının üzerinde. Böyle bir kaynağı kullanmak, doğal gaz aramaktan çok daha önemli. Çünkü hem dünyanın sorunu olan çevre felaketine yol açan hidrokarbon esaslı bir yakıt değil hem de elimizin altında bolca var. Bu sayede enerji ihraç eder hâle gelebiliriz.

Enstitüler nerede?

Özetle, toryumdan elektrik üretip, ondan elde edilecek enerji ile elektroliz metoduyla hidrojeni sudan ayırarak yemyeşil, enerji bağımlısı olmayan örnek bir ülke olmak mümkün. Geriye şu sorular kalıyor. Hangi üniversitelerimiz toryum ve hidrojen teknolojilerini geliştirmek için kürsü kuruyor? Enstitüler nerede? Toryum uzmanlarını kim yetiştiriyor? Hidrojen enerjisi uzmanlarına buna yönelik teşvikler veriliyor mu?

İnşallah bu bereketli toprakları bize emanet eden atalarımıza lâyık, devletüniversite- sanayi işbirliğiyle bu sahada acilen faaliyete geçilir.

Vesselam…