Hamaney’in gözlerinde korku var

Sekiz yıl sonra cuma namazı kıldıran Hamaney’in hutbede söyledikleri İran’daki sert rüzgarları dindirecek cinsten değil.
Sekiz yıl sonra cuma namazı kıldıran Hamaney’in hutbede söyledikleri İran’daki sert rüzgarları dindirecek cinsten değil.

Dile kolay, tam sekiz yıl sonra Hamaney cuma hutbesine geri dönüyor. Demek ki işler hiç de istediği gibi gitmiyor.

İran’da yıllar sonra bir ilk gerçekleşti. Dini lider Hamaney, tam 8 yılın ardından ilk kez bir cuma namazında imamlık yaptı. 1 Şubat 1979’da Fransa’nın başkenti Paris’ten gelerek İran’da bugünkü rejimi kuran Humeyni tarafından Tahran cuma imamı olarak atanan Hamaney, ilk cuma namazını 18 Ocak 1980’de kıldırmıştı.

Cuma namazlarının Hamaney’in hayatında ayrı bir yeri var. 26 Haziran 1981’de Tahran Ebuzer camisinde suikaste uğrayıp yaralanmıştı. 15 Mart 1985 günüyse bulunduğu camiye bombalı saldırı yapılmış; 15 kişi can verirken 88 kişi de hadiseyi çeşitli yaralarla atlatmıştı.

CUMA NAMAZLARI NEYİN İFADESİ?

Humeyni’nin 3 Haziran 1989’daki ölümü üzerine dini liderlik makamına gelen Hamaney, ülkesi önemli badirelerin içinden geçerken ön safa geçip cuma imamlığı yapmasıyla biliniyor. Mesela İran’da rejimi sarsan meşhur Yeşil Hareket protestoları esnasında, 19 Haziran 2009 günü cuma namazı kıldırmıştı. Yine Arap Baharı bütün hızıyla devam ediyorken 4 Haziran 2011’de ve son olarak da 3 Şubat 2012’de imamlık makamına geçmişti.

Hamaney’in cuma namazlarında kendine mahsus bir özelliği var. O da, hutbenin belli bölümünü Arapça vermeye özen göstermesi.

Buradaki maksat “devrimin rehberi” sıfatıyla Ortadoğu’daki Şii coğrafyaya kendi mesajını iletmek. Zira İran’da cuma namazları özelikle 1979 yılındaki devrim sonrası bambaşka bir kisveye büründü. Daha ziyade siyasi mesajların verildiği, kitleler nezdinde Şii rejimin otoritesini pekiştirdiği bir tür “gövde gösterisi”ne dönüştü. Cuma imamlığı bu nedenle ülkede gelinebilecek en büyük makamlardan biri olarak görülüyor. Zira bir şehirdeki cuma imamı, doğrudan dini liderin / rehberin atamasıyla görev yapıyor ve bulunduğu mahalde rehberin varlığını temsil ediyor.

ABD'nin füze saldırısı sonucu ölen İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani...
ABD'nin füze saldırısı sonucu ölen İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani...

REJİM KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKTI

Kasım Süleymani’nin ABD tarafından 3 Ocak’ta suikasta uğraması aslında rejimin tam da beklediği bir ortamı sağlamış, ülkeyi sarsan protestolar yerini rejimi destekleyen gösterilere bırakmıştı. Fakat İran rejimi yine rahat durmadı. Bunca hengamenin içinde, Batı ülkelerine yerleşerek vatandaşlık edinmiş, daha ziyade rejim muhalifi İranlılar ile dolu Ukrayna uçağını düşürdü. Ve böylece kendi ayağına kurşunu sıkmış oldu.

Süreç baştan başa yanlışlarla dolu. Önce inkar, sonra mızrak çuvala sığmayınca kabul, daha sonra da kupkuru bir özür dileme...
ABD’nin İran’la gerilimi 176 kişinin hayatını kaybettiği uçak faciasına neden oldu. İran, ABD üslerini hedef aldığı gece Tahran’dan Kiev’e giden Ukrayna uçağının seyir füzesi olduğu ihtimali üzerine yanlışlıkla düşürdüğünü açıklamıştı...
ABD’nin İran’la gerilimi 176 kişinin hayatını kaybettiği uçak faciasına neden oldu. İran, ABD üslerini hedef aldığı gece Tahran’dan Kiev’e giden Ukrayna uçağının seyir füzesi olduğu ihtimali üzerine yanlışlıkla düşürdüğünü açıklamıştı...

Kendi havaalanından kalkış yapan sivil yolcu uçağını hava sahasını ihlal eden düşman füzesi olarak gösterme yalanı, hele uçağın içinde kimlerin bulunduğu ortaya çıktıktan sonra kimseye inandırıcı gelmedi. İran halkı buna hiç inanmadı. İnanmamakla kalmadı, sokaktaki vatandaş kendini uçaktaki İranlı ile özdeşleştirip “O uçağın içinde ben de olabilirdim. Rejim beni de öldürebilirdi” diyerek isyan bayrağını açtı. Üniversite gençliğinin başını çektiği yeni bir protesto dalgası ülkeyi tam manasıyla esir aldı.

KİM NE DEDİ?

Hadise İran rejimi açısından tam bir turnusol kağıdı oldu. Tahran Üniversitesi Siber uzay araştırmaları laboratuvarının bir bildiri yayınlayarak Ukrayna uçağının düşmesinden ABD’yi suçlu çıkarması, siyasetin yalanlarına bilimin de alet edilmesini göstermesi açısından ilginçti. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Ruhani’ye yakınlığıyla bilinen Entekhab haber sitesi, uçak krizinde doğrudan sorumlu tuttuğu İran Güvenlik Yüksek Konseyi Başkanı Ali Şemhani’nın istifasını isteyince hükümet tarafından kapatıldı.

Hadiseye kamuoyu tarafından bilinen isimlerden gelen tepkiler ise şu minvalde.

Muhsin Haşimi Rafsancani
Muhsin Haşimi Rafsancani

Muhsin Haşimi Rafsancani:

Uçağa yanlışlıkla ateş etmekten daha kötüsü, halkın güvenine kasıtlı ateş etmektir. Gerçekler neden Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Cumhurbaşkanı’ndan gizlendi ve niye yetkililer yabancı hükümetlerin açıklamalarından sonra bilgilendirildi? Ulusal güveni tekrar sağlamak sorumluluk gerektirir, astları suçlamakla olmaz. Failler sorumluluğu kabul etmelidir.

Reşt milletvekili Caferzade:

Batılıların baskısı ve sosyal medyada yayınlanan görüntüler olmasaydı yöneticiler asla gerçeği söylemeyecekti. Bu olayda parmağı bulunanlar üç gün boyunca gerçeği halktan gizleyerek çok ahlaksızca bir iş yapmıştır.

Tahran milletvekili Mahmud Sadıki:

Kasım ayı olaylarında ölü ve yaralıların sayısını gizlediniz. İmkanı olsaydı uçak kazasının nedenini de gizleyecektiniz.

Milletvekili Ali Necefi Hoşrudi:

Olayla ilgili yetkililerin görevden alınması ve cezalandırılması atılacak en hafif adım olacaktır.

Protestocular sadece Hamaney’i değil, onun gölgesinde iş gören paralel devleti, yani Sepahi (Devrim Muhafızları) ve Besic’i de yerden yere vuruyor.
Protestocular sadece Hamaney’i değil, onun gölgesinde iş gören paralel devleti, yani Sepahi (Devrim Muhafızları) ve Besic’i de yerden yere vuruyor.

HEDEFTE HAMANEY VAR

Protesto gösterilerinin hedefinde doğrudan Hamaney’in yer alması rejim için tehlike çanlarının çalıyor olması demek. İran gibi Besic milislerinin ortalıkta kol gezdiği bir ülkede;

“Merg ber Setemger

Çe Şah başe çe rehber”

Yani:

“Zalime ölüm.

İster Şah olsun, ister Rehber”

şeklinde sloganlar atabilmek basbayağı yürek istiyor. Protestocular sadece Hamaney’i değil, onun gölgesinde iş gören paralel devleti, yani Sepahi (Devrim Muhafızları) ve Besic’i de yerden yere vuruyor.

HAMANEY CUMA HUTBESİNDE NE DEDİ?

Sekiz yıl sonra cuma namazı kıldıran Hamaney’in hutbede söyledikleri İran’daki sert rüzgarları dindirecek cinsten değil.

- “Uçağın düşmesine biz üzüldük, düşman sevindi”

Bu cümle kamuoyunu hiçbir açıdan tatmin etmedi, etmeyecek.

- “Bu gençler (protestocular) düşmanın progagandasına kandılar”

Bu ifade de sorunlu. Düşmanın varsa propagandasına her zaman hazırlıklı olacaksın. Asıl mesele şu: Bu gençleri sen niçin ikna edemiyorsun? Sürekli yalan söylediğin için olabilir mi?

- “- Ne Gazze, ne Lübnan, İran için canım feda - sloganları atanlara inanmayın. Onlar ülke için rahatlarını bile bozmazlar.”

İyi de, bu sloganları atanların derdi hayat pahalılığı. Şii hilali diye saçma bir hedef koymuşsun, kendi halkını yoksulluktan, işsizlikten, susuzluktan inim inim inletirken başka coğrafyalara milyarları akıtıyorsun.

- “Kudüs Gücü’nü sadece bir idari kuruluş olarak görmeyin. Büyük motivasyonları olan insancıl bir kuruluştur.”

Kudüs için bir milim adım atmamış, fakat Suriye’de yüzbinlerce insanın kanına girmiş bir çeteye insancıl kuruluş diyebilmek için doğrudur, ancak Hamaney gibi biri olmak lazım.

- “ABD’nin bölgeden çıkması lazım. ABD Irak’ta iç savaş çıkarmak peşinde”

Hutbenin Arapça bölümünde ise böyle demiş. Irak’ta 2003 yılından bu yana iç savaştan daha beter bir korku iklimi hüküm sürüyorsa bunun mimarı İran-ABD ortaklığıdır.

Iraklı temsilci, İran’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca nefsi müdafaa bahanesiyle Irak topraklarını bombalamasının kabul edilemeyeceğini ifade etti.
Iraklı temsilci, İran’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca nefsi müdafaa bahanesiyle Irak topraklarını bombalamasının kabul edilemeyeceğini ifade etti.

IRAK, İRAN'I BM'YE ŞİKAYET ETTİ

İran’ın Irak üzerindeki nüfuzu malum. Fakat bu nüfuz artık Iraklıların da canına tak etmiş durumda. Irak hükümetini teşkil eden iki koalisyonun, Sairun ile Fetih’in liderleri Mukteda Sadr ile Hadi el Amiri’nin İran’ın Kum kentine giderek burada temaslarda bulunması ülkede infial uyandırdı. Protestocular, tepki olarak Bedir Tugayları’na ait Kerbela karargahını ateşe verdi.

Bedir Tugayları, Haşdi Şabi denilen İran güdümündeki Irak paralel devletinin çekirdek yapısını oluşturması nedeniyle sembolik bir öneme sahip. 3 Ocak’taki Amerikan saldırısında öldürülen Kasım Süleymani ile Ebu Mehdi el Mühendis’in öncülüğünde kurulan Bedir Tugaylarına yönelik bu tavır, doğrudan İran’ı hedef alıyor.

Irak cihetinden gelen bir başka tepkiyse, ülkenin Birleşmiş Milletler temsilcisi Muhammed Hüseyin Bahr-ul Ulum’un Genel Sekreter Antonio Guterres ve Güvenlik Konseyi’ne gönderdiği mektuplar oldu. Her iki mektupta da ülkesinin İran ve ABD arasında bir “hesaplaşma arenası” olmadığına dikkat çeken Iraklı temsilci, İran’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca nefsi müdafaa bahanesiyle Irak topraklarını bombalamasının kabul edilemeyeceğini ifade etti.

Bu durumu Irak’ın egemenliğine müdahale olarak gören Bahr-ul Ulum, iyi komşuluk ilkelerinin zedelendiğini, ayrıca BM Antlaşması’na ve uluslararası hukuka karşı bir tavır sergilendiğini dile getirdi.