Harf darbesi garabeti yakında beyaz perdede

Yönetmen Mesut Uçakan
Yönetmen Mesut Uçakan

Bu da ayrı bir dram. Aslında toplumun gizli gündemlerinden birisi bu. Gençlerimiz afyonlanmış gibi bu ‘devrimin’ sonuçlarıyla yüzleşmeyi aklına bile getiremiyor. Bugün aklı başında kemalistler bile bu operasyonun yanlışlığını dile getiriyor. Çünkü sosyal, siyaset, kültür gibi alanlardaki çarpıklıkların, eksikliklerin, kimlik kaybının temelinde bu hâdise var.

Türk sinemasında ‘Kavanozdaki Adam’, ‘Reis Bey’, ‘Kelebekler Sonsuza Uçar’, ‘Yalnız Değilsiniz’ gibi filmlerle adından söz ettiren ama birçok kişinin ‘Sevda Kuşun Kanadında’ dizisiyle tanıdığı yönetmen Mesut Uçakan, yeni filmi için kolları sıvadı. ‘Suveyda’ filmiyle 12 yıl sonra seyirci karşısına çıkmaya hazırlan Uçakan, filminde Harf darbesi sonrası Anadolu insanın yaşadığı travmayı anlatmaya çalıştığını ifade ediyor. Yönetmen Uçakan’a yeni filmini sorduk.

Suveydâ isimli yeni bir film çekmeye başladınız. Neden böyle bir hikâye çekmek istediniz?

Suveydâ’nın konusu, kısaca şöyle özetlenebilir: Harf ‘devrimi’ sonrası Anadolu insanının yaşadığı travma ve kargaşa ortamında, hafız olmak çabasında olan 11 yaşlarındaki bir çocuğun savrulmaları... Mâlum, Harf ‘devrimi’ tarihimizde büyük bir dönüm noktası. Bin küsur yıllık medeniyetimizi tarihe hapsetmek için dört bir tarafımıza örülmüş çok kalın bir duvar. Toplum ve tarihe dair hafızamızı sıfırlayan bir olay. Maksat açık, bu medeniyetin yeni nesille ilişkisini kesmek… Özellikle sinemada bu konuya hiç dokunulmamış. İlk defa biz yapmaya çalışıyoruz. Hikâyemizin arka planında akan böyle bir tarihi süreç var. Ön planda ise hafız olmak için bir çocuğun yaşadığı çileleri, beyaz bir güvercinle kurduğu ilginç dostlukları görüyoruz.

Şu an toplumun böyle gündemi yok...

Bu da ayrı bir dram. Aslında toplumun gizli gündemlerinden birisi bu. Gençlerimiz afyonlanmış gibi bu ‘devrimin’ sonuçlarıyla yüzleşmeyi aklına bile getiremiyor. Bugün aklı başında kemalistler bile bu operasyonun yanlışlığını dile getiriyor. Çünkü sosyal, siyaset, kültür gibi alanlardaki çarpıklıkların, eksikliklerin, kimlik kaybının temelinde bu hâdise var. Bu çarpıklığı sorgulamadan yeni nesli anlamamız, millî kültür çerçevesinde şekillendirmemiz mümkün değil. Önceki filmlerimizde sosyal ve tarihî sorumluluk içerisinde hareket ettiğimiz ve projeler ürettiğimiz bilenlerin mâlumudur. Kimi dâvâ adamları başka yerlere savrulmuş olabilir; biz kendi sinema yürüyüşümüzde emin adımlarla ilerliyoruz. Bu film de onun bir parçası.

Twitter’da filmin isminin önce Hâdim olduğunu ama bunu Süveyda diye değiştirdiğinizi yazdınız. Neden değiştirdiniz? İsim değişikliği filmin içeriğini etkiledi mi?

Filmin hikâyesi üzerine kurulu olan 11 yaşındaki çocuğun ismi Hâdim’di. Ancak filmin domaine’ni almak istediğimizde aynı isimle bir market zincirinin olduğunu gördük. Ayrıca aynı isimle küçük ölçekli bir korku filmi de çekilmiş. Bunun üzerine filmin ismi Suveydâ olsun dedik. Mâlum, Suveydâ kalpteki siyah nokta demek. Sembolik bir mânâsı da var. Madde ve mânânın kesiştiği, metafiziğe açılan kapı deniyor. Bizim kültürümüzde de saygın bir yere sahip. Nitekim bunu çocuğuna isim olarak verenlerin olduğunu da görüyoruz.

RABBİM’İN RIZASINI KAZANMAK İSTİYORUM

Niye özellikle bu hikâyeyi çekmek istediniz?

2 yıl önce çektiğimiz ‘Sevda Kuşun Kanadında’ dizisini hatırlarsanız. Bizi uzun süre meşgul etti. Mâlum dizi ve televizyon filmi çalışmaları da sürünce uzun müddet sinemadan uzak kaldık. Oysa bizi meslekî anlamda aşkımız sinema -tabii idealist ve ciddi sinemadan söz ediyoruz- doyurabilir. Ondan uzak olmak çok acı veriyordu. Ekonomik durumum da yetersizdi. Geçtiğimiz dönemlerde Kültür Bakanlığı’nın desteğini bir yoklamak istedim. Sağ olsunlar, kuruldaki arkadaşlar destek verdi. TRT de küçük çapta destek oldu. Buna rağmen bir dönem filmi için bütçemiz çok yetersizdi. Yine ilk filmlerimde olduğu gibi gözü kara ileri atıldım. Elimdeki bütçeyle çekim yarım kalabilirdi ama Kayseri Valiliği, Büyükşehir belediyesi, Talas, Koca Sinan ve Melikgazi Belediyeleri ve Kayseri Müftülüğünün yakın ilgi ve desteklerini de görünce cesaret kazandık. Hamdolsun sona doğru geliyoruz. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle bu projeyi çekmek istememin tek sebebi de şuydu: Rabbimin rızasını kazanmak... Kültür Bakanlığına teklif götürmeden önce önüme çıkan hiçbir projede bunu yeteri kadar göremedim.

Tarihi bir film ve o dönemde yaşanan zorlukları anlatacaksınız. O dönemlerde çekilen zorlukları, bugün istediğini istediği zaman elde eden gençliğe anlatacak olmak sizi zorluyor mu?

Çok zorluyor. Ne yazık ki, gençlik tarih konusunda çok fransız. Büyükler daha mı iyi noktada, onlar da ayrı bir garabet. Çoğu politize olmuş, yılgınlık, dağınıklık, pörsümüşlük içinde. Büyükler daha duyarsız. Bunun dışında bir zorluk yok. Yönetmenlik şair ruhlu olmak demek, gönül adamı olmak demek, yapımcılık ise sert bir hesap adamı olmak... Hele bütçeniz çok yetersizse… Bu bir sanat adamına işkence olarak yeter.

Kayseri’yi seçme sebebiniz neydi? Tarihi dokusu bozulmamış başka şehirler de var.

Açıkçası belediyelerden daha rahat sponsor bulabiliriz beklentisi bizi buraya çekti. Buna ihtiyacımız vardı. Ayrıca hikâye İçanadolu’da geçiyor. Burada hikâyenin istediği mekanları bulamamış olsaydık, çekmeye cesaret edemezdik. Aradığımız mekanları önemli ölçüde bulduk. Bizi zorlayan, iki adım arayla dikilen elektrik direkleri ve parke döşenen köy yolları oldu.

İlham veren bir çalışma ve bereketli bir gişe diliyoruz.

Teşekkür ederim.