Hariciyemiz artık millî olmalı -Hariçten gazel okumamalı

II. Mahmud Cuma Selamlığı 1837
II. Mahmud Cuma Selamlığı 1837

Paris Büyükelçimiz Sayın İsmail Hakkı Musa’nın Fransa Senatosu’nda yaptığı konuşma, başka topraklarda masaya yumruğu vurabilme seviyesine ilerlediğimizin bir göstergesidir. Hangi platformda olursa olsun, haklılığımızı sonuna dek savunacağımızın, asla geri adım atmayacağımızın ifadesidir. Fransız senatosuna okkalı bir Osmanlı tokadı yapıştırmak, üstelik bunun Reuters haber ajansına manşet olmasıyla bütün dünyada ses getirdiğini görmek, milletçe özlediğimiz görüntülerdir.

Tarihimizde ibretlik bir Churchill vak’ası vardır, duymuş muydunuz?

Bahsettiğimiz vak’anın kahramanı purosu ve zafer işaretiyle meşhur, Bahriye Nazırlığı yaptığı vakitler Çanakkale’de dersini bir güzel verdiğimiz İngilizlerin meşhur başbakanı Winston Churchill değil. Daha çok miyopluğuyla bilinen ama tarihimize kapkara bir leke olarak düşüp her hatırlandığında insanı iliklerine kadar nefretle titreten başka bir İngiliz tohumu, William Churchill.

William Churchill sadece miyopluğuyla kalsa iyi, aynı zamanda iflah olmaz bir alkolik. Sözüm ona bir de gazeteci. Küçük çaplı diplomatlık denemesinde başarılı olamayınca dümeni muhabirliğe kırmış, Avrupa matbuatına ait bazı gazetelere İstanbul havadisleri yazıyor.

Müslüman Evlâdına Kurşun

Günlerden 8 Mayıs 1836. Kadıköy’de ikamet eden Churchill, dostlarıyla âlem yaptıktan sonra çakırkeyif bir vaziyette tüfeğini kapıp çayırlık alana koşuyor. Hem alkolün tesirinde, hem gözleri zaten iyi görmüyor, tüfeğini doğrultup nişan alınca bir Müslüman evlâdını ciddi şekilde yaralıyor.

İngiliz Elçisi Ponsonby
İngiliz Elçisi Ponsonby

Bunun üzerine ahali koşturuyor, bu ayyaşa gereken terbiyeyi verip hâdise mahalline gelen kolluk kuvvetine teslim ediyor. Filmde burada kopuyor zaten. Suçsuz yere bir çocuğu yaraladığı halde yürürlükteki kapitülasyonlar nedeniyle kendisinin alıkonamayacağını belirtip kolluk kuvvetine racon kesmeye kalkınca gereği yapılıyor ve derhal Kadı Hazretlerinin huzuruna çıkarılıyor. Yaraladığı çocuğun durumu belli olana yani suçu sabitleşene değin zindana atılma kararı çıkıyor. Bu arada Kadı Hazretleri, devrin Hariciye Nazırı Akif Efendi’ye meseleyi bildiriyor ve Churchill Kasımpaşa’daki Tersane Zindanı’na hapsediliyor.

Churchill’in tayfası da boş durmuyor. İngiliz elçiliği vaziyetten haberdar ediliyor. Elçi Ponsonby derhal tercümanını Osmanlı Hariciye Nazırı’na gönderip suçlu Churchill’in zindandan çıkarılarak kendilerine iadesini küstah bir dille adeta buyuruyor. Akif Efendi, mahkeme kararını hatırlatıp suçsuz birini silahla yaralayan kimsenin serbest bırakılamayacağını söyleyince üç kuruşluk elçi tercümanı, “O hukuk size göre değildir. Avrupa’da sizi medeni millet olarak kabul etmezler” deme cür’etine kalkışıyor. Akif Efendi de bu haddini bilmezi layık olduğu şekilde makamından kovuyor.

Bir Elçi Bakanımızı Azlettirdi

II. Mahmud
II. Mahmud

İşe bakın ki, devletin izzetini koruyan Akif Efendi’ye bizzat kendi devleti sahip çıkmıyor. Elçi Ponsonby’nin Londra’nın talimatını bile beklemeden diğer Avrupa elçilerini de kışkırtarak Babıali nezdinde yaptığı baskılar neticesi Sultan 2. Mahmud önce Churchill’i serbest bıraktırıyor, daha sonra da Akif Paşa’yı görevden aldırıyor. Böylece ilk defa bir Avrupa elçisi Osmanlı kabinesine doğrudan müdahil oluyor ve İstanbul’da tabir caizse “elçiler saltanatı” başlıyor.

Churchill vak’ası, bizde “Europa ne der azizim?” alçaklığını başlattığı için tarihimizde bir dönüm noktasıdır. Bırakın Avrupa devletlerini, kıytırık elçileri karşısında bile hazırola geçmemizi telkin eden bir yüz karasıdır. Akif Paşa gibi vatanperver devlet adamlarının barınamayacağını ilan eden, Monşer çağını başlatan bir felakettir. İşte bu nedenle elçiliklerimizin baş köşesine ibretlik bir levha olarak asılmalı, her hariciye namzedi bu kıssayı ezberleyerek vazifesine “Bismillah” demelidir.

  • 1836’lardan bugüne hariciyemizde tek tük numunesini gördüğümüz Akif Paşa benzeri devlet adamlığının artık bir standart haline gelmeye başlaması gerektiğini ifade ederken, görmeye başladığımız olumlu manzaralar yarınlara dair umutlarımızı yeniden yeşertiyor. Mesele, bu manzaraları daha da çoğaltmak.

Hariciyemiz Masaya Yumruğu Vurabilmeli

Paris Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa
Paris Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa

Paris Büyükelçimiz Sayın İsmail Hakkı Musa'nın Fransa Senatosu’nda yaptığı konuşma işte bu yüzden önemlidir. Bizzat kendi yurdunda aşağılanmaktan çıkıp başkalarının topraklarında masaya yumruğu vurabilme seviyesine ilerlediğimizin bir göstergesidir. Hangi platformda olursa olsun, haklılığımızı sonuna dek savunacağımızın, asla geri adım atmayacağımızın ifadesidir.

Fransız senatosuna “Libya ambargosundan söz ediyorsunuz. Ambargo her gün Mısır sınırından ve BAE'den Libya'ya kalkan uçaklarla ihlal ediliyor. Peki, bu sorular neden gündeme getirilmiyor?" diyerek okkalı bir şekilde Osmanlı tokadı yapıştırmak, üstelik bunun Reuters haber ajansına manşet olmasıyla bütün dünyada ses getirdiğini görmek, milletçe özlediğimiz görüntülerdir.

Cumhurbaşkanımızın, Hariciye Bakanımızın çok daha cevval görüntüleri mevcut. Fakat onlar netice itibariyle siyasi şahsiyetler. Sağolsunlar, devletini milletini düşünen siyasetçiler sayesinde kendimizi daha bir toparladık. Ama ne yalan söyleyelim, yine de bir gözümüz hep devlet adamlarında, bilhassa hariciyemizin üzerinde. Çünkü hariciyemiz millî çizgiye gelirse, Akif Paşa karakterine bürünürse kıytırık Batılı elçiler, Churchill gibi zibidiler bize racon kesemeyecek demektir.

Churchill İliğimizi Kuruttu

Macron Türkiye karşısında zor durumda
Macron Türkiye karşısında zor durumda

Sahi, Churchill’e ne mi oldu? Osmanlı topraklarında bir çocuğu ağır yaralamaktan beraat etmekle kalmadı, bir de kendisine Saray tarafından “aferin” nişanı takıldı. Üzerine bedavadan 10 bin kantarlık zeytinyağı imtiyazı verildi. Churchill uyanık adam, hiç uğraşır mı zeytinyağı ticaretiyle; bu imtiyazı hemen bir Rus tacire devredip cebine avantadan 3500 altın lira indirdi (Günümüz parasıyla yaklaşık 9-10 milyon lira). Durun, daha bitmedi...

  • Parayı bulan Churchill Türkiye’nin ilk özel gazetesi adıyla cilalanacak olan “Cerîde-i Havadis”i çıkarmaya heveslendi. Ama o kadar berbat bir gazeteciydi ki 150 aboneyi bulabilmiş değildi. Vaziyet kritikti, asalak Churchill cepten yemeyi göze alamadı ve Osmanlı devletinin kapısını çaldı. Bu rezil adama, hatta oğlu Alfred’e yıllar yılı beş para etmez bir gazete için ayda 30 altın (Bugünün 75-80 bin lirası) tahsis edildi.

Bize Ait Olmayan Ne Varsa Ayıklanmalı

Akif Paşa'nın Churchill vak'asını anlattığı Tabsıra isimli eseri
Akif Paşa'nın Churchill vak'asını anlattığı Tabsıra isimli eseri

Ceride-i Havadis
Ceride-i Havadis

Bu arada önemli bir not... Hariciyemizin millî istikamete yönelmesi demek eskiye dair ne varsa gözden geçirilmesi, bize ait olmayanların ayıklanması demektir aynı zamanda. Bu meyanda bize ait telif bir eser diye pek övündüğümüz Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi de yeniden revize edilmelidir.

Neden mi? İngilizlere karşı devletin haysiyetini savunan merhum Akif Paşa hakkında yazılan taraflı / bilim dışı ifadelere şahit olacaksınız çünkü. Aslen bir Anglosakson olan Carter V. Findley tarafından kaleme alınmış satırlara bakıldığında, bırakın İslam Ansiklopedisi’ni, İngilizlerin Britannica’sında bile tesadüf edilmeyecek garezkâr bir üslubu göreceksiniz. İşte size örnekler:

“1. Mahmud’un şahsî iltifatına mazhar olan Pertev Paşa “tuğsuz padişah” diye anılacak derecede etkili bir konuma sahipti. Bu durum Âkif Efendi’ye ve diğer siyasî muhaliflerine ağır gelmekte ve kıskançlıklarına yol açmaktaydı. Bu yüzden Pertev Paşa, devletin Yunan meselesi ve Rus savaşı sebebiyle uğradığı felâketin müsebbibi olarak gösterilmeye başlandı. Ancak siyasî kudreti bir yana dönemin en kabiliyetli ve en dürüst devlet adamlarından biri olan, hem Üsküdar Selimiye Tekkesi şeyhi Ali Behcet Efendi’nin halifesi olmasıyla hem de 2. Mahmud’un bestelediği güfteleriyle tanınmış olan Pertev Paşa’yı devirmek kolay değildi.

Mısır meselesinden başka Osmanlı-İngiliz ilişkilerini karmaşık hale getiren W. Churchill olayı Âkif Paşa’nın Hariciye nâzırlığından azline sebep oldu (1836). On beş ay memuriyetsiz kalan Âkif Paşa’nın padişaha Pertev Paşa’nın artık haddini bilmez hale geldiğini telkin ederek onu gözden düşürmek maksadıyla hileler kurmak için yeterince vakti vardı. Kaynaklar Âkif Paşa’nın Pertev Paşa hakkında ortaya attığı iftiralarla doludur.”

Mustafa Reşid Paşa, Pertev Paşa yetiştirmesin
Mustafa Reşid Paşa, Pertev Paşa yetiştirmesin

Tarihimizdeki büyük kırılmalardan birini ifade eden Churchill vak’asını müstakil olarak ele alıp efkar-ı umumiyeyi tenvir etmeyi lüzumsuz gören İslam Ansiklopedisi, mesele Akif Paşa’yı taşlamak olunca maşallah pek de cevval. Ve de bakın, taşı kimin eliyle atıyor?

Churchill vak’asında Akif Paşa’nın azli için uğraşan Pertev Paşa, bizzat Findley’in itirafıyla İngilizlerin adamıdır. Tanzimat’ın temelini Findley’e göre Pertev Paşa atmış, Mustafa Reşit Paşa’yı da yine o yetiştirip devlette yükselmesini sağlamıştır. İbnülemin’in de Akif Paşa hakkındaki tutumu yanlıdır. Bunda bir gariplik yok, ne de olsa Reşit Paşa ocağından çıkmadır.