Hep bir ağızdan depremi çağırıyorlar

Kandilli’nin depremin titreşimlerini tespit amacıyla Türkiye genelinde 200 sismografı bulunuyor.
Kandilli’nin depremin titreşimlerini tespit amacıyla Türkiye genelinde 200 sismografı bulunuyor.

17 Ağustos depreminden 20 yıl sonra büyük panikle depremi yeniden hatırlayan İstanbullular, şimdi de uzmanların yorumlarıyla kafa karışıklığı yaşıyor. O büyük deprem İstanbul’da olacak ama süresi ve şiddeti bilinmiyor. 1 gün sonra da, 1 yıl sonra da, yüz yıl sonra da olabilir. Tek bildiğimiz şey her an her şeye hazırlıklı olmamız gerektiği.

Geçtiğimiz hafta İstanbul’un Silivri açıklarında meydana gelen ve Kandilli Rasathanesi verileri 6, AFAD verileri ile 5.8 olarak duyurulan deprem, “Büyük İstanbul” depremiyle ilgili yeni tartışmalara sebep oldu. “Deprem uzmanları”nın uyarıları daha da ciddileşti ama bir türlü fikir birliğine varılamadı. Kimine göre Silivri’de meydana gelen deprem “Beklenen İstanbul” depremini tetikleyebilir ve süreyi öne çekebilir, kimine göre ise çok büyük bir deprem yakın zamanda İstanbul’da beklenmiyor. Jeoloji uzmanlarının hemfikir olduğu en önemli konu ise, depremin tarihinin ve saatinin kesin olarak bilinmesinin mümkün olmaması.

17 Ağustos depreminden 20 yıl sonra büyük panikle depremi yeniden hatırlayan İstanbullular, şimdi de uzmanların yorumlarıyla kafa karışıklığı yaşıyor. AFAD ve Kandilli Rasathanesi verilerinin birbirine uymaması ise bu karışıklığın en büyük sebeplerinden biri. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra hayatımızın bir parçası haline gelen Kandilli Rasathanesi deprem konusunda hâlâ tek otorite olmak istiyor. Ancak 2009 yılında Başbakanlık’a bağlı olarak kurulan AFAD gerçeği var. AFAD deprem konusunda Türkiye’nin en yetkili kurumu. Yasal olarak açıklamaları AFAD yapabiliyor. Bu nedenle altyapı olarak da daha güçlü.

Kandilli’nin depremin titreşimlerini tespit amacıyla Türkiye genelinde 200 sismografı bulunuyor. AFAD’ın ise sadece 200’ü İstanbul’da olmak üzere Türkiye genelindeki sismografi âletine sahip. Kandilli’nin son dönemlerde yaşadığımız depremlerin şiddetiyle ilgili çelişkili açıklamaları ise ayrı bir sıkıntı. Mesela 26 Eylül’de İstanbul’u yeniden 1999’ların endişesine götüren 5,8’lik depremi Kandilli önce 5,7 daha sonra ise 6,0 olarak açıkladı. Kandilli’nin 1999 depreminin ardından medyayla kurduğu ilişkiler var ve gazetecilerin deprem şiddetini hemen öğrenme isteği Kandilli’yi açıklama yapmaya zorluyor. Bu da kurumu bir ölçüde yanıltıyor. Cihazlardan deprem verileri toplandıkça da şiddetin ölçüsü revize ediliyor.

AÇIKLAMALAR YARAYA MERHEM OLMUYOR

Hadi depremin şiddeti konusunda hem fikir olduk, ama bu İstanbulluların kafa karışıklığını gidermeye yetmiyor. Medya, uzmanlara mikrofon uzattıkça, uzmanlar da her uzatılan mikrofona açıklama yapma yarışına girdikçe bu kafa karışıklığının giderileceği yok. Nitekim depremin olduğu andan itibaren uzmanların açıklamalarına baktığımızda, her birinin ayrı telden çaldığını ama hiçbir yaraya merhem olmadıkları aksine her birinin birbirini tekzip ettiğini görüyoruz. Belki de deprem uzmanlığı, vatandaşa açıklama yapma yeri değildir. Zira açıklamalar paniği azaltmak yerine, daha çok artırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

İlk günden itibaren yapılan açıklamaları derlediğimizde ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Genelde açıklamalar, deprem olabilir de olmayabilir de, şiddeti şu kadar olabilir de olmayabilir de, öncü de olabilir, artçı da olabilir, büyük depremi tetikleyebilir de tetiklemeyebilir de üzerinden gidiyor. Sıfır risk, mis gibi konfor. Risk alıp süre veya şiddetini belirtenlere de, olur da tutarsa “ben demiştim” demenin ötesinde bir sorumluluk düşmediği gibi, tutmazsa “depremin zamanını kimse bilemez” gibi yakışıklı bir açıklamadan başka hiçbir yaptırım yok.

HER KAFADAN FARKLI SES

Uzmanların açıklamalarını kısaca derleyecek olursak; AFAD Deprem Dairesi Başkanı Murat Nurlu, “Bu depremin başka depremi tetikleyip, tetiklemeyeceğini bilemeyiz. Bu bilgiye sahip değiliz. Tedbirli olmakta fayda var” diyerek aslında tek gerçeği açıkladı belki de ama diğer deprem uzmanları da konuşunca ortalık toza dumana büründü. Bilinmezlik fikrini taşıyan bir diğer isim de Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy: “Kritik olan şuydu: Bunların öncü olup olmadığını bilmiyoruz çünkü ana şoku yaşamadık. Yani gelecekteki büyük Marmara depremini biz henüz yaşamadık. Deprem şu saatte olur şu gün olur dedikodularına inanmamakta fayda var. Bunlara itibar etmesinler.”

Kandilli UDİM Müdürü Dr. Doğan Kalafat, sarsıntıların büyük bir depremin ön belirtisi olmadığını söyleyerek şu ifadelerle belirsizliğe yeni belirsizlik kattı, ama içimize de bir parça su serpti: “Küçük depremler hiçbir zaman büyük depremin enerjisini almazlar. Büyük deprem üretme potansiyelinin çok yüksek olduğunu ve hazırlık safhasında olduğunu bize işaret ediyor. Ama bu hiçbir zaman 17 Ağustos depremi büyüklüğünde olmayacak veya Erzincan gibi 1939 depremi gibi 7,9’lar gibi olmayacak.”

BÜYÜK DEPREMİN HABERCİSİ

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, İstanbul’da meydana gelen depremin büyük bir depreme neden olabileceğini söyleyenlerden. Marmara Denizi içinde kırılmakta olan fayın toplam uzunluğunun 50 kilometre olduğunu ve bu fay parçasının maksimum 6,9 büyüklüğünde deprem üretebileceğini dile getirerek şu ifadeleri kullandı: “Fakat İstanbul güneyindeki devam eden parçası ise 70 kilometre uzunluğunda ve bu parça tek başına kırılırsa 7,1 büyüklüğünde deprem üretebilir. Bunun yanındaki fay parçasının toplam uzunluğu 120 kilometre. Bunların tek parça kırılması halinde 7,4 büyüklüğünde depreme neden olabilir.”

Profesör Mikdat Kadıoğlu da İstanbul’da paniğe yol açan depremin büyük İstanbul depremini tetikleyebileceğini düşünenlerden. “Yıllardır uyuyan bir fay hattı var arada bir kendini hatırlatıyor bize İstanbul’da. Bu deprem büyük İstanbul depreminin habercisi. Ulusal seferberlik halinde Marmara bölgesini afete hazırlamamız gerekiyor. İstanbul’da olan büyük depreme hazırlanmamız lazım.”

BEKLENEN SON YAKLAŞTI

Doç. Dr. Bülent Özmen: “Bu deprem salı günkü 4.6 büyüklüğündeki depremle aynı fay hattı üzerinde meydana geldi. Bunlardan artık dersimizi alıp, bunları son uyarıcı depremler diye düşünerek deprem risklerinin azaltılması çalışmalarına odaklanmalıyız.” Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, “Enerji birikiyor ve çıkacak. Bir sona doğru yaklaşıyoruz ama ne zaman olacağını bilmemiz mümkün değil. Gitgide o sona yaklaştığımızı söyleyebilirim ama zaman vermemiz mümkün değil” diyerek tam bir bilim kurgu modunda “coming soon” mesajı verdi.

İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Jeoloji Profesörü Prof. Dr. Celal Şengör de Silivri ile Küçükçekmece arasındaki alanda fay hattının hareket etmemesini “tehlikeli bir durum” olarak yorumladı. Bu fayın kilitlendiğini gösterir diyen Şengör, “Büyük İstanbul depremi maksimum 7,6 büyüklüğünde olacak” diyerek yeni bir “son” mesajıyla en yüksek risk tahmini yaptı. İTÜ Jeoloji Bölümü Başkanı Prof. Ziyadin Çakır ve Prof. Dr. Naci Görür Silivri depremiyle riskin daha da arttığını, beklenen depremini öne çektiğini belirtirken, Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan da son depremin uyarı niteliğinde olduğunu beyan edenlerden.

JEOLOGLARIN İNTİKAMI

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ise deprem uzmanlarına “Marmara Depremi’nden önce kimse onlarla ilgilenmediği için jeologlar toplumdan intikam alır gibi davranıyor” diyerek İstanbul’da 7 büyüklüğünde bir depremin olmayacağını söyledi. Üşümezsoy “40 kilometrelik bir fay 10 kilometrelik derinlikte olduğunda 500 kilometrelik bir yüzey kitlemiş olabilir ki bu da 6.5’lik deprem yapar. Ama dedikleri gibi 7 ya da 7.5’lik deprem yapmaz. 7.5’lik bir deprem 6.5’lik bir depremden 30 kat büyüktür. 6.5’la 7.0 arasındaki fark ise 15 kattır. Bu kat hesabını yapmadan topluma ‘İstanbul’da 7.5 ya da 8’lik deprem olacak, Marmara boydan boya kırılacak’ söylemleri bilimsel olmadığı gibi bilimin kötüye kullanılmasından öte bir şey de değildir” açıklamasıyla bir takım ezberleri bozdu.

DÜNYADA YAŞAMAK BUNU GEREKTİRİR

Büyük bir deprem beklentisi içinde olmadığını açıklayan bir diğer uzman ise Prof. Dr. Ahmet Ercan: “Marmara’daki büyük bir depremin olabilmesi için 6 milyar cigatonluk kırıcı bir gücün toplanmış olması gerekiyor. Bu kırıcı güç henüz Marmara’da toplanmadığı için büyük depremi yapamıyor. Ama bunun yerine kükremelerini yapacak. 4, 4 buçuk, 5, 5 buçuk hatta 6’ya varan depremleri 2045 yılına kadar göreceğiz. Büyük bir deprem beklentisi içinde değilim.” Ve AFAD Başkanı Dr. Mehmet Güllüoğlu son noktayı koyar: “Marmara Denizi içinde bir fay hattı var. Burada bir enerji birikti. Bu büyük bir depreme sebep olabilir. Bunun zamanını ve şiddetini ise bilmek mümkün değil. Tek bildiğimiz şey buna hazırlık yapmak zorunda olduğumuzdur.”

Bütün bu açıklamalar bize deprem kuşağında yaşadığımız gerçeğini hatırlatsa da, depremin olacağı yahut olmayacağı kanaatine götürmez. Olacaksa da zamanı ve büyüklüğü hakkında hiç kimse bir şey söyleyemez. Açıklamaların çoğu korku pazarlamacılığından başka bir şey değil. Depremi sadece fay hattına bağlamak da büyük bir hata. Yakın zamana kadar Konya ve çevresi deprem beklenen bir yer değildi. Fakat pek çok deprem yaşandı. 1999 Marmara depremi Konya’yı bile salladı. Bize düşen atımızı sağlam kazığa bağlamak, gerekli tedbiri almak. Deprem olurmuş olmazmış bu başka bir şey. 1 gün, 1 yıl, 100 yıl yahut kıyamete dek gelmeyebilir. Bu da bizi ilgilendirmiyor. Tek bildiğimiz şey her an her şeye hazırlıklı olmamız gerektiği. Sadece İstanbul değil, yeryüzünde yaşamak da bunu gerektirmez mi?