Hiçbir varlık bu kadar zalim olamaz!

Hiçbir varlık bu kadar zalim olamaz.
Hiçbir varlık bu kadar zalim olamaz.

İnsanın tahayyülünün üstünde bu zulmü kim, hatta ne kaldırabilir ki! Hem İsrail’in, askeri, siyasi ve iktisadi maksadını elde etmek için bu kadar büyük bir zulüm sergilemesi şart değildi ki. Niçin bunca gaddar? Hem zulümde, alçaklıkta, hainlikte, yalanda, vahşette ve kan akıtmada sınır tanımayan İsrail, bu kuvvetini nereden alıyor? Niçin bütün dünya İsrail’den bu kadar korkuyor? Niçin İsrail’in bu vampiryen kan emiciliğine kimse “Dur!” diyemiyor? Koca koca devletleri İsrail karşısında bunca aciz ve sefil bırakan kudretin sırrı ne? Kanaatimce o sırrın adı kapitalizmden başkası değildir. İsrail dünyanın belli başlı devletlerinin idarecilerinin mahrem sırlarına vukufiyeti sebebiyle değil sadece, onların burunlarına geçirdiği kapitalizm halkası sayesinde beherini ayı oynatır gibi oynatıyor.

Dünyadışı varlıklar feza gemilerine biner ve nice vakit geçtikten sonra atmosferimize girer. Çok geçmeden bizden çok üstün fenleri sayesinde imâl ettikleri silâhlarını, hiçbir istisna gözetmeksizin rastgele ateşlemeye başlarlar. Binaların büyük bir kısmı yerle bir olur; her tarafı yangınlar sarar, etrafı kesif ve acı bir siyah duman kaplar. İnsanlar ve hayvanlar çığlıklar eşliğinde can havliyle çaresizce etrafta koşuşturur. İnlemeler, ağlamalar, hıçkırıklar ve haykırışlar, can çekişen hayvan bağırtılarına karışır. Kıyameti andırır bir korku okunur bütün canlıların yüzünde.

Birkaç dakika içinde meydana gelen hayal edilemez bu büyük yıkım karşısında insanlar amansız bir dehşete kapılır. Çocukların gözü faltaşı. Herkesin üstü-başı toz-duman, kanrevan. Bu büyüklükteki bir şiddetin, dehşetin ve vahşetin karşısında çaresiz kalmış insanoğlu, hayalkudretlerini aşan bu zalimliği mânâlandırmakta zorlanır. Ağız birliği etmişçesine herkesin aklına, üç aşağı beş yukarı aynı şey gelir: Hiçbir varlık bu kadar zalim olamaz!

Uzayın derinliklerinden gelen ve bu dünyaya ait olmayan, bu dünyayla hiçbir bağı olmadığı için de elindeki imkânları sonuna kadar seferber edip her tarafı yakıp yıkan, kana, vahşete ve zulme boğan; aşağıdakilerin sağa-sola canhıraş bir şekilde koşuşturmalarından hiçbir şekilde üzülmeyen bu varlıklar, tersine, kendi elleriyle ürettikleri bu vahşetin ve dehşetin neticelerini şimdi de ekranları başında seyretmekte ve keyifle kahkahalar atmakta, bir yandan da ellerindeki kudretin büyüklüğüne ve o kudretle ürettikleri vahşetin zalimliğine bakarak kendileriyle gurur duymaktalar. Aşağıdaki canlıların acıları onlara keyif, haz ve huşu vermekte.

Vahşetin filmi

Bilim-kurgu diye tesmiye edilen filmlerin birçoğunda karşımıza çıkan bir sahnedir bu. İşte bu filmlerdeki hayali dünyadışı varlıkların sergiledikleri vahşetin, zulmün ve dehşetin binlerce katı büyüklüğündeki bir gaddarlığı, hayalde değil, hakikatte müşahede etmekteyiz. Ama tıpkı beyazperdeye veya evimizdeki ekranlara bakarak hayali bir filmi izliyormuşuz gibi izliyoruz. Bırakalım insanlık tarihini, hayvanlık tarihinde de nebatlık tarihinde de, hatta varlık tarihinde eşini ve benzerini göremeyeceğimiz en alçak, en merhametsiz, en hak-hukuk tanımaz, en kaide bilmez, en şerefsiz, en yalancı, en sahtekâr, en alçak ve en sefil varlığı İsrail, Filistin Müslümanlarının üzerine zulmet kusuyor; günlerdir. Dünyanın öbür büyük devletleri de bu eşi-benzeri görülmemiş vahşeti hem askeri, hem iktisadi, hem fiilen destekliyor, hem de ağızlarının suyu aka aka seyrediyor.

Ve biz dünya Müslümanları da kardeşlerimizin üzerinde tatbik edilen bu merhametsizliği, Hollywood’daki bir film setinde üretilmiş hayali görüntüleri seyrediyormuş gibi büyük bir kayıtsızlıkla seyrediyoruz. Hele kıyameti koparması ve İsrail’i bir kaşık suda boğması lâzım gelen biz Türkiye Türkleri, görülmemiş bir gafletin içine yuvarlanmış vaziyetteyiz. İçine yuvarlandığımız bu gaflet ve kayıtsızlık hissi bizi umutsuzluğa sürüklüyor: “Elimizden ne gelir ki...” diye sorar gözlerle birbirimize bakıyoruz. Birçoğumuzsa bir adım daha atarak “Aman canım, bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Şimdi bunlar da bizim başımıza tebelleş olmasın da.” demeye getiriyorlar.

Aklın alamayacağı, bırakalım aklı, vicdanın asla kabûl edemeyeceği bu zulmü, biz ekranlarımızın başında kaç gündür seyretmeyi sürdürüyoruz. Seyrettikçe içimizi evvelâ bir ürperti sarıyor, çok geçmeden de amansız bir korku: “Ya bu bombalar bizim de başımıza düşerse?” Aklımızdan geçen bu dehşetli korkuyu birbirimize söylemeye bile çekiniyoruz; aman yerin kulağı vardır diye.

Aklın alamayacağı, bırakalım aklı, vicdanın asla kabûl edemeyeceği bu zulmü, biz ekranlarımızın başında kaç gündür seyretmeyi sürdürüyoruz.
Aklın alamayacağı, bırakalım aklı, vicdanın asla kabûl edemeyeceği bu zulmü, biz ekranlarımızın başında kaç gündür seyretmeyi sürdürüyoruz.

Sadece biz mi, bütün dünyayı sarmış bir korku bu. Maddi ve manevi nice imkânlarla mücehhez koca koca devletler, altına kaçırmış çocuk ürkekliğiyle suspus.

İsrail’in bu sınır tanımaz zalimliği karşısında herkes kadar bizim de şaşkına dönmemiz anlaşılabilir. Görülmemiş bir zalimlikle ve tahammülfersa bir gaddarlıkla karşı karşıyayız çünkü. Bu mikyastaki bir şiddet ve dehşet karşısında korkmak, elbette insani bir tavır. Ama İslâmi mi? Zaten karşımızda insan yok çünkü; daha yeni uyandık buna.

Üstelik şöyle garip bir manzarayla karşı karşıyayız: İstisnasız dünyanın bütün devletleri İsrail’den korkuyor ama İsrail de Hamas’tan korkuyor; hem de itoğlu it gibi. Hamas’tan yani birkaç bin mücahitten. Öbür bir buçuk milyardan farkları ne bu gençlerin? Müslümanlıklarını hakiki bir imanla taçlandırmaları... Elindeki kıt imkânları en verimli şekilde kullanmanın fennini çözmüş, inanmış, ahlâklı, izzetli ve azimli, İsrail’e ve dünyanın öteki dev ordularına nispetle küçük bir öbek.

Neler neler gördük, neler neler göreceğiz

Hamas’ın 7 Ekim’de tertiplediği Aksa Tufanı isimli huruç hareketi sonrasında bütün dünya büyük bir hayrete düşmüş vaziyette. Ama dünyanın bir kısmı bu beklenmedik hücumu ciddiye alırken bizim yerli ve milli uzmanlarımızın pek çoğu, Hamas’a İsrail’in yardım ettiğini, bilemediniz göz yumduğunu, uzman görüşü mahiyetinde iddia etti. Kurmay zekâdan mahrumiyetimizin feci miktarını gördük.

İsrail’in yalancılığını, sahtekârlığını, müfteriliğini, merhametsizliğini ve hainliğini hangimiz bilmiyorduk ki! Ama gene de insaniyetimizden gelme bir fenalık ve zulmet hududu var zihnimizde. Gördük ki İsrail hayallerüstü miktarda bir adi. Hayalüstü ve haya dışı bir nevi varlık. Zalimlik, gaddarlık, hainlik, alçaklık gibi sıfatlar onu tarifte aciz kalmakta. Lânetlenmiş kavim neymiş, onu gördük.

Müslümanların hudut tanımaz gafletini ve vurdumduymazlığını gördük bir de.

Ve dünyanın farklı yerlerindeki vicdanları kurumamış insanların bu zulüm karşısındaki umulmadık aksülamellerini… Müslümanların eyyamcılığına inat.

Ve Gazze Müslümanlarının Müslümana yaraşır direnişini. Belli ki İslâm’ın vakar sancağı onların elinde artık.

Bu aymazlığın nerelere varacağını, pek yakında kimlerin hududuna dayanacağını da ha gördük, ha göreceğiz.

Hatta utanarak itiraf makamındayız, ahalisi Müslüman memleketlerdekinden çok daha fazla insan, daha fazla şiddet ve celâdetle “Kahrolsun İsrail!” diye haykırmakta. Gerçi Müslüman ahalinin hakkını yemeyelim; hepimiz biliyoruz ki başlarındaki kuklaların canlarına kastetmeyeceklerini, elli bin türlü bahanelerle ve kırk türlü yalan söyleyerek kendi evlâtları tarafından kurşunlanmayacaklarını bilseler, Hıristiyan memleketlerinden geri dururlar mıydı hiç? Bütün zayıflamışlığına, bütün çürümüşlüğüne ve en mühimi de bütün bu mahviyetin sebebi başsızlıklarına rağmen Müslüman ahaliden bir ümmet keyfiyetiyle bahsetmekten çok uzaksak da gene de haklarını yememeliyiz. Hepimizin sezinlediği gibi ahalisi Müslüman her devletin başındaki şebekler, bu akissizliğin asıl sebebi. Önce İsrail kahrolsun, sonra da onlar!

Son dört asırdır ümmetin bütün hakikatini bitmeyen hücumlarla nice aşındırdılar ve nihayet bir asır evvel de handiyse kökten yok etmeye sıvandılar ama gene de bir ümmet hakikatinden henüz bahsedemezsek bile bir ümmet hayalini yaşatmaya devam etmeliyiz.

Ümmet ve halife ihtiyacımızı da gördük bu vesileyle.

Biraz dikkatle bakarsak görürüz ki İsrail harbetmiyor, ibadet ediyor. Batıl ibadet anlayışına göre hayâsızca Müslüman bebek katlediyor.
Biraz dikkatle bakarsak görürüz ki İsrail harbetmiyor, ibadet ediyor. Batıl ibadet anlayışına göre hayâsızca Müslüman bebek katlediyor.

Zulüm ve katliam ibadeti

İnsanın tahayyülünün üstünde bu zulmü kim, hatta ne kaldırabilir ki! Hem İsrail’in, askeri, siyasi ve iktisadi maksadını elde etmek için bu kadar büyük bir zulüm sergilemesi şart değildi ki. Niçin bunca gaddarlık? Zulümde, alçaklıkta, hainlikte, yalanda, vahşette ve kan akıtmada sınır tanımayan İsrail, bu kuvvetini nereden alıyor? Niçin bütün dünya İsrail’den bu kadar korkuyor? Niçin İsrail’in bu vampiryen kan emiciliğine kimse “Dur!” diyemiyor? Koca koca devletleri İsrail karşısında bunca aciz ve sefil bırakan kudretin sırrı ne? Kanaatimce o sırrın adı kapitalizmden başkası değildir. İsrail dünyanın belli başlı devletlerinin idarecilerinin mahrem sırlarına vukufiyeti sebebiyle değil sadece, onların burunlarına geçirdiği kapitalizm halkası sayesinde beherini ayı oynatır gibi oynatıyor.

Hepimiz kapitalizme muhtaç ve ondan medet umar hâle geldik.

Ve İsrail havsalamıza sığmayan bunca zulmü, sadece zalimlik olsun diye yapmıyor. Biraz dikkatle bakarsak görürüz ki İsrail harbetmiyor, ibadet ediyor. Batıl ibadet anlayışına göre hayâsızca Müslüman bebek katlediyor. Batılın batılı dini, bu vahşete sadece müsaade etmiyor, emrediyor.

Ve biz filmi seyretmeyi sürdürüyoruz.

Handiyse 80 senedir neredeyse her filmde ve her dizide karşımıza çıkardıkları ve gözümüzün içine soka soka bizi inandırdıkları, dünyanın farklı yerlerinde müzelerini kurdukları, abidelerini diktikleri soykırım palavrasını aratmayacak palavraları, gözümüzün içine baka baka günlerdir habire tatbik ediyorlar. Bunca aşağılık gaddarlıklarına rağmen gene de zerre hicap duymadan, zalimlik üstü zalimliklerini müdafaa maksadıyla ağızlarını her açtıklarında hayasızca Filistin’i suçlamaktan geri durmadıklarına şahitlik etmedeyiz. Vurdukları her meskûn mahâlli, camii, hastaneyi veya kiliseyi korkusuzca imha edip oradaki sıradan insanları, hastaları, ihtiyarları ve çocukları merhametsizce katlettikten hemen sonra kameraların karşısına geçip alaycı bir tebessümle dünyanın gözünün içine bakıp hayasızca karşı tarafı itham ederken de yalan söylemiyorlar, ibadet ediyorlar.

Red, inkâr, yalan ve iftira da onların ibadeti.

Zor oyunu bozar

Elbet bir gün İsrail yıkılacak. Belli ki sadece Müslümanlar değil, dünyanın sesi bastırılmış bütün insanları İsrail’e, A...h’ın lânet ettiği bu kavme ve başta siyonizm olmak kaydıyla onu temsil eden her türlü zihniyete lânet edecek. İsrail yukarıdan uçaklarla Filistin’e bomba yağdırdıkça aşağıdan farklı inançlardan ve farklı lisanlardan milyonlarca insan şimdiden İsrail’e de onun hayasız hempalarına da tiksintiyle lânet ediyor; o lânetler de aşağıdan yukarıya çıkıyor. Rabbimiz, İsrail’in batıl rabbine benzemez; sümme haşa. O (c.c.)’nun bir vaadi vardır ve o vaadin de bir vadesi. Alâmetlere bakılırsa da o vadeyakındır.

Belki de Hakk’ın bize vadettiği günler yakın; bilmiyoruz. Ama asla ümitsizliğe kapılamayız. İçimizde umutsuzluk galip geldiğinde, Gazze’deki küçücük çocukların bombalar atılırken şehitçilik oynamalarındaki safiyet, katılaşan kalbimizi biraz olsun yumuşatsın.