"Hilâfet kırmızı haritaya mâni oluyordu"

 1947’de ABD’ye devredene kadar İngiltere, Türkiye’nin siyasî ve ekonomik hâmiliğini üstlenmiş, Ankara’nın dış politikası da Londra’ya göre ayarlanmıştı. CIA raporları böyle kaydetmiştir.
1947’de ABD’ye devredene kadar İngiltere, Türkiye’nin siyasî ve ekonomik hâmiliğini üstlenmiş, Ankara’nın dış politikası da Londra’ya göre ayarlanmıştı. CIA raporları böyle kaydetmiştir.

Ortadoğu’da aktörler sürekli değişiyor ve jeostratejik hesaplar yeniden yapılıyor. Ortadoğu’nun Osmanlı sonrası şekillenmesiyle ilgili Dr. Cafer Talha Şeker ile Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan çıkan çiçeği burnunda kitabı “Hilafet’ten Cumhuriyet’e Ortadoğu’da Kırmızı Harita” üzerine konuştuk.

Kitabınızda Osmanlı’nın İngilizlerle işbirliğini Rus yayılmacılığına bağlıyorsunuz. Bu İngilizlerin bölgedeki çıkarlarını tatbik açısından kolaylık olmuştur herhâlde…

16. yüzyılda İngilizler Akdeniz’de ticarete Osmanlılardan izin alarak başlamışlardı ama sonraki asırlarda işler değişti. Önce Rusların Akdeniz hedefi, sonra Fransızların Doğu Akdeniz’i işgale girişmesi Osmanlı ile İngiltere arasında ortak çıkarlar gereği ittifak doğurdu. İngilizler, Şark’ta Osmanlı’yı diğer rakiplerine karşı kullanmak istiyorlardı. Ruslardan çekinen Osmanlıların Londra’ya muhtaç olduğunu görüp bunu kullanıyorlardı. Ancak Almanya’nın sahaya girmesi her şeyi değiştirdi ve yeni bir denge oluştu. Bu denge, Abdülhamid’in indirilişine dek devam etti.

Kıbrıs, Akdeniz için hayatî ehemmiyeti haiz. İngilizler Kıbrıs’a yerleştikten sonra Rothschild sermayesi nasıl coğrafyaya geldi?

Hilafet’ten Cumhuriyet’e Ortadoğu’da Kırmızı Harita
Hilafet’ten Cumhuriyet’e Ortadoğu’da Kırmızı Harita

Rothschildler en hızlı para toplayan bankerler idi. İngilizler, özellikle 19. asrın ikinci yarısında bunların finans desteğiyle Doğu Akdeniz’e büyük yatırımlar yaptılar. Kırım Harbi’nde Rusya’ya karşı Osmanlı’yı destekleyen İngiltere’ye kredi ayarlayan Rothschildler, savaş sonrasında Osmanlı’ya ilk dış borçları da İngiliz ve Fransız devletleri garantörlüğünde ayarladılar.

Borcu alan Osmanlı Hükümeti, Doğu Akdeniz’deki liman-gümrük gelirlerini ipotek göstermişti. İngilizler, Süveyş Kanalı’ndaki hisseleri de Rothschildlerin kredisiyle aldılar. Bütün bu stratejik yatırımları yöneten İngilizler, Kıbrıs gibi bir üssü ele geçirmek için Osmanlı’nın arkasından gizlice Ruslarla diplomasi bile yürüttüler. Bugün de Kıbrıs’ta İngiltere garantör, askerî-istihbarat üssü var ve bölgede sözü hâlâ geçerli.

Hilâfetin kaldırılması kimlerin çıkarına oldu?

Rockefeller ve Rothschild himayesinde kurulan dev petrol şirketleri, önce İstanbul’dan imtiyaz alarak Osmanlı petrollerinden pay almayı hedefliyorlardı. Almanlar ve Osmanlılar Büyük Harp’te kaybedip oyundan düşünce bu kez Hilafeti ve Musul’u Türklerin elinden çıkarıp yeni bir Ortadoğu haritası çizme planı benimsendi. Nihayet ortaya ‘Kırmızı Harita’ çıktı. Hilâfet, Kırmızı Haritaya mâni oluyordu. İngiltere, bu şirketlerin çıkarlarına uygun şekilde ‘Hilâfet Meselesi’ni çözmek zorundaydı. İşin jeopolitik ve ekonomik açıklaması böyledir.

Bütün bir Ortadoğu politikası ve akıbetini düşündüğünüzde, ‘M. Kemal Paşa’nın burada hiçbir diplomatik münasebete girişmeden ve emperyalizme karşı savaşarak yeni bir devlet kurduğu’ iddiasına katılıyor musunuz?

  • Bilindiği üzere M. Kemal Paşa, Osmanlı harbiyesinin yetiştirdiği son nesil kurmay subaylardan biriydi. Ancak hedefi harp meydanları değil siyaset idi. Kabineye girip bakan olmak istiyordu.

Dünya Harbi cephesindeyken, Enver Paşa’ya Suriye ve Irak gibi bölgelerden Anadolu’ya çekilmeyi teklif etmişti. Siyasî yönü askerî yönünden öndeydi. Bu sayede silah arkadaşlarını bertaraf ederek Cumhuriyet’in mutlak kahramanı olabildi. Anadolu’da bir mücadele ortaya koydu elbette ama emperyalizme karşı büyük bir savaş kazanarak değil, dönemin süper gücü İngiltere ile anlaşarak yeni devletin kurucusu olabildi. Lozan öncesi Ankara-Londra hattında gizli diplomasi yürüttü, İstanbul tamamen devre dışı kaldı. Çok rasyonel davrandı. Hilâfet’in ve Musul’un terk edilmesi gerektiğini görünce iç tehditleri de göze alarak hayatî bir meselede rol üstlendi. Ya bu rolü üstlenerek yeni devletin reisi olacak yahut arkada kalıp diğerleri gibi yok olacaktı. İlkini seçip esas mücadeleyi bu uğurda yaptı.

Lozan uluslararası ilişkiler cihetinden Türkiye’ye nasıl bir kaftan biçti?

Lozan’ın şartlarına bakarsak Sevr’de dayatılan projenin hafifletilmiş versiyonunu görürüz.

İngilizler, Lozan’da ölü hâliyle bile Hilâfet’ten ve Musul’dan vazgeçmeyeceği belli olan İstanbul Hükümeti’ni değil, yeni bir başlangıç için daha genç ve ihtiraslı olan Ankara Hükümeti’ni görmeyi tercih ettiler. Lozan’da pazarlığın uzun sürmesi Türk heyetinin diplomasi gücünden ötürü değil, İngiliz, Fransız ve Amerikan çıkar grupları arasındaki ihtilâflar yüzünden olmuştu. İngiliz istihbarat belgeleri, Türklerin Lozan’da İngilizlerle anlaşmak istediğini göstermektedir. Müttefikler arası anlaşmazlıklar sona erince Türkler imzayı atabildi, Hilâfet’i ve Musul’u terk edip rejimi değiştirdi. 1947’de ABD’ye devredene kadar İngiltere, Türkiye’nin siyasî ve ekonomik hâmiliğini üstlenmiş, Ankara’nın dış politikası da Londra’ya göre ayarlanmıştı. CIA raporları böyle kaydetmiştir.

  • Cafer Talha Şeker
  • Cafer Talha Şeker Kimdir?
  • Doktora tezini Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü, Siyasi Tarih ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un danışmanlığında tamamladı. İtalya’da Akdeniz tarihi, İngiltere’de Ortadoğu ve Afrika tarihi üzerine araştırmalarda bulundu. Muhtelif gazetelerde çok sayıda görüş yazıları yayınlamış olan Şeker’in “Kenya’nın Müstemleke Tarihi”, “Afrika’da Kolonyalizmin İki Silahı: Din ve Sermaye” başlıklı kitabı ve “Doğu Afrika’nın Yakın Tarihi: Kenya’da Siyaset ve Müslümanlar” tercüme kitapları da bulunmaktadır.