Hukuk neyi korur?

Hukuk neyi korur?
Hukuk neyi korur?

Hukuk kuralları, ahlâk kurallarını muhafaza etmeye hizmet ettiği çerçevede iyileşecektir. Kapitalist sistemin maddeyi koruyan hukuk düzeniyle ne insan hakları ne çocuk hakları ne de engelli hakları hukukunda bir gelişme olmayacaktır. Çünkü seküler sistemin ahlâk kuralları kendi insanını korumayı hedefler ve Müslümanlar bu sınıfta değildir.

Toplumu düzene sokan muhtelif kâideler vardır. Bunlar ahlâk, din, örf-âdet ve hukuk kurallarıdır. Örf-âdet kâideleri, toplum içerisinde uzun süreden beri uygulanan genel kabul görmüş kurallardır. Ülke içerisinde bile bölgelere göre farklılık gösterir. Kız isteme, düğün merasimi gibi. İhlal edilmesi halinde o bölgedeki toplum tarafından kınama, ayıplama şeklinde yaptırımlar uygulanır.

Dînî kâideler İlahî buyruklar olup Peygamberler vasıtası ile insanlara bildirilen kurallardır. İhlal edilmesi hâlinde müeyyidesi inanılan hükümler çerçevesinde tehir edilmiştir ve Yaratıcıya (c.c.) bırakılmıştır. Şâyet dînî temellere dayanan bir toplum söz konusu ise toplum dînî kâideler çerçevesinde müeyyide uygular.

Ahlâk kuralları ise cihanşümul kurallardır. İnsanın iyiye, doğruya, güzele yönelmesi yani yapacağı seçimlerde iyiyi, güzeli, doğruyu seçmede irade beyanında bulunmasıdır. Sanıldığı gibi bölgelere, ülkelere göre farklılık göstermez. Yalan ve aldatmak gibi fiiller dünyanın neresine giderseniz gidin kötüdür.

Toplum görevini yapmaz duruma düştü

Din, ahlâk ve örf-adet kuralları hepsi müeyyidesi olan kurallardır. Yaptırımı sadece bir otoriteye bırakılmamış, ayrıca topluma da bu görev verilmiştir. Özellikle günümüzde toplumun yaptırım görevini ifa etmemesi dolayısıyla sanki bu kurallar için yaptırım mevcut değilmiş algısı oluşmuştur.

Peki, hukuk kâideleri bunun neresinde? Yukarıda saydığımız yaptırımların topluma bırakılması ve İlahî olanın -cennet, cehennemtehir edilmiş olması dolayısıyla toplumun düzene sokulması için müeyyide uygulayıcı bir güce ihtiyaç duyulmuş ve hukuk sistemi tesis edilmiştir.

Sistem dini referans almıyor, almak istemiyor

Takdir edersiniz ki hukuk bu şekliyle toplumların ihtiyaçlarına göre şekillenir. Ülkelere göre farklılık gösterir. Dolayısıyla ülkenin değerlerini ortaya koyar. Neye değer veriyorsanız onu korur muhafaza edersiniz.

Nasıl?

Mesela, bir gram altın aldık diyelim. Evimizin içinde bile bunu saklar, bulunamayacak bir yerde muhafaza ederiz. O zaman hukuk kurallarının muhafaza edeceği değerler önemlidir. Seküler sistem, hukukun koruduğu “HAK”ı tanımlıyor ve diyor ki “otorite tarafından korunan menfaat.” İşte bu tanımla birlikte pek çok soru ortaya çıkıyor.

‘Hangi otorite’, ‘hangi menfaat’ ve ‘kimin menfaati?”

Problemler bu sorulara doğru cevaplar bulamadığımız için hukuk ortaya çıkıyor. Bugün ülkemizdeki hukuk sisteminin temel problemi, seküler sisteme göre tanımlanmış olmasıdır.

Mesela yakın zamanda milletvekili Özlem Zengin Hanımefendi’nin Ayasofya imamının istifası ardından yaptığı bir televizyon mülakatında “kadın-erkek meselesine dair dînî referansla sert açıklamalar yapmak bize fayda vermiyor. Ortaya dinle alakalı bir referans girdiği zaman siz ne söylerseniz söyleyin onunla rekabet etme şansınız kalmıyor” diyerek mevcut cari hukuk sistemini bir çırpıda özetleyiverdi. Mesele tam da bu işte. Yani sistem dînî referans almıyor, almak istemiyor. Mesela, karşılıksız çek keşide ederek birini aldatırsanız cezâî yaptırım uygulanır, lâkin gayri meşru ilişkiyle bir yuvayı dağıtıp evde kocasını bekleyen kadını aldatırsanız, çocuğu aldatırsanız korunursunuz.

Niye?

Çünkü seküler sistem kilisesi öyle istiyor da ondan.

Hakkın bir menfaat olmadığı belirlenmesi

Öncelikle hakkın bir menfaat olmadığının belirlenmesi ve tekrar tanımlanması gerekmekte. Sonrasında da menfaatlerin değil ahlâkın korunması hedeflenmeli. Burada da akla ‘hangi ahlâk’ sorusu gelebilir.

Ahlâkı iki şekilde temellendiriyoruz. Biri dînî temellendirme diğeri din dışı temellendirme. Din dışı temellendirme, ahlâkı hazlara, faydaya akla göre tanımlar. İnsanın hazzının, faydasının sınırı yoktur. Buna göre cihanşümul ahlâk belirlenemeyeceğinden bizi ilgilendiren kısmı dînî temellendirme.

Son dinin İslâm olduğu konusunda şüphemiz olmadığına ve Müslümanların Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ahlâkı ile ahlaklanmakla yükümlü olduğuna göre korunması gereken ahlâk kâideleri İslâm’ın ahlâk kuralları olmak zorundadır.

Hukuk kuralları, ahlâk kurallarını muhafaza etmeye hizmet ettiği çerçevede iyileşecektir. Kapitalist sistemin maddeyi koruyan hukuk düzeniyle ne insan hakları ne çocuk hakları ne de engelli hakları hukukunda bir gelişme olmayacaktır. Çünkü seküler sistemin ahlâk kuralları kendi insanını korumayı hedefler ve Müslümanlar bu sınıfta değildir. Müslümanların tez zamanda yaratılmışların en şereflisi olduklarını hatırlayıp, Peygamber ahlâkı ile ahlaklanıp kendi sistemlerini hayata geçirmekten başka bir seçeneği yoktur.

Biz Protestan ahlâkını değil İslâm ahlâkını korumakla yükümlüyüz!