Hz. Peygamber’i (sav) bilmeden bilinçaltı konuşulamaz

Rabia Ekinci, Fatih Abadi.
Rabia Ekinci, Fatih Abadi.

Suların bulanması duru suyu sevenler için felaket olsa da bulanık suda avlanmak isteyenler için bir fırsat kapısı. İnsanların ekonomik ve ahlâkî krizler yüzünden travmalar yaşaması, sözde şifacı kesilen bulanık su avcılarını harekete geçirmiş görünüyor. ‘Bilinçaltı temizliği’ gibi cafcaflı deyimlerin arkasına sığınan gözü dönmüş cahiller ordusu, küstah bir edayla ellerindeki kör testereyi bisturi edasıyla sallıyor, insanların sadece maddiyatlarını değil mânevîyatlarını da hunharca biçiyor, paramparça ediyor. Bu uğursuz tiplerin kimisi cinleri kullanıyor, kimisi de tamamen uyduruk yöntemlerle gemisini yürütme peşinde. Meseleyi bütün boyutlarıyla konuşalım dedik ve Uluslararası NLP Eğitmenleri Birliği Türkiye Başkanı, Davranış Bilimleri uzmanı Fatih Abadi ile yıllarını bu mecraya vermiş Rabia Ekinci’yi misafir ettik. Ortaya dört başı mâmur bir sohbet çıktı.

Bu mecraya ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Rabia Ekinci: Bu yolculuğa 10 yıl önce kendi sorunlarımla baş edebilmek için annemin önerisiyle başladım. Psikolog, psikiyatrist tedavilerine ihtiyaç duyan bir rahatsızlık vasıtasıyla oldu bu. Daha sonra eğitimlerini alıp, bizzat kendim uygulamalı baş etmeye çalıştım. Bu saha; kişisel gelişim, davranış bilimleri, NLP, artık her ne diyorsak çok derin bir derya. Kendi içinde birçok alanı mevcut. Teknikleri olsun, isimleri olsun. Kendi yolculuğuma kendimi tanıma ve sorunlarımla baş edebilmek için çıktım. Birkaç eğitimden sonra daha önce fark etmediğim kendime ait bazı özelliklerin farkına vardım.

Annenizden bahsettiniz, onun önerisiyle bu mecraya girmişsiniz. Bilinçli bir yönlendirme mi yaptı?

Evet, bilinçli bir yönlendirmeye ihtiyacım olan bir rahatsızlığım vardı. Bunu keşfetmesi gereken kişi bendim fakat keşfedemiyordum. 16-17 yaşlarımda tam bir ergenlik çağındaydım. Bu rahatsızlığı fark eden annem oldu. Önce psikolog ve psikiyatri tedavilerini aldım. Daha sonra bilinç düzeyinde, bilinçaltı programları ile kişisel gelişimde bazı bilmediklerimi öğrendim. Görmem, fark etmem gerekenleri fark ederek o rahatsızlığımı yenebildim.

NLP açılımıyla mı oldu bu?

Evet, ilk başlarda NLP açılımıyla oldu. Daha sonra psikolog ve psikiyatri tedavilerimizi bu konularda durdurduk. Çünkü belli bir süre durması gerekiyordu. Bu yolculukta öğrendiklerim daha fazla yolumu açtı. Öğrendikçe kendi tedavimi kendim yapar oldum. Her öğrendiğinizi bir üst seviyeye taşıyarak daha farklı bir insan haline geliyorsunuz.

Kendine doğru bir keşif yolculuğu mu?

Aynen öyle.

‘Hocaların hocasından el aldım’

Sizin hikâyenizi öğrenebilir miyiz?

Fatih Abadi: NLP ile Doktor Wyatt Woodsmall vesilesiyle tanıştım. Kendisi, dünyaya NLP’yi, bir diğer deyimle kişisel gelişimi yayan kişi yani hocaların hocası olarak bilinir. Üniversite parası biriktirmek için hızlı para kazandıracak işler yapmaya çalışıyordum. O sırada bir tabela işiyle uğraşırken ‘yaşam koçluğu’, âile danışmanlığı yapan bir hocam benden bir iş istemişti. O sırada Dr Wyatt’ın verdiği eğitimin tabelalarını hazırlıyordum. Hoca, beni dışarıda görüp eğitime davet etti. Bu sayede dünyanın en kaliteli NLP bilgilerinin verildiği bir eğitime dâhil oldum. Kendi kürsüsü olan bir üniversite üzerinden de sertifika aldım.

Wyatt Woodsmall.
Wyatt Woodsmall.

O sıralar Türkiye’de NLP’nin fazla bir geçmişi yoktu sanırım. NLP uzman adaylarına eğitim vermek için mi gelmişti?

Bu soruya NLP geçmişi ve hocanın geliş nedeni olmak üzere iki cevap vereyim. Hoca, eğitimci eğitimi yani training training için Türkiye’ye geliyor. Üst düzey NLP eğitimi vermek isteyen koçlara, NLP uzmanlarına eğitim vermek için. NLP’nin 1960’lı yıllarda dünyaya yayılan bir süreci vardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sıcak savaş bitip soğuk savaş başlayınca NLP’nin mucitleri Beyaz Saray’a çağrılıyor. O zaman üç kişi var: Richard Bandler, John Grinder ve Frank Pucelik. Bu bilimin etkisini ispatlamak için bir deney yapıyorlar. Erkekler tuvaletinde iğrenç bir koku var. Her şeyi denemişler ama sorunu çözememişler. “Madem psikolojik olarak insanların üzerinde etki bırakan bir bilimdir bu, bakalım şu sorunu çözecek mi” diyorlar. Bir haftalık inceleme sonucunda basit bir yöntemle sorun çözülüyor. Nedir bu yöntem? İnsanın temelindeki avcılık yapısına yönelik bir çözüm bulup pisuvara hedef koydular. Elbette ayakta bevletmeyi tavsiye etmiyoruz ama buldukları çözüm budur işte. İnsanın arzu, istek, düşünce yapısının formüllerini bildikten sonra yönlendirmesi pek de zor olmuyor.

Frank Pucelik.
Frank Pucelik.
John Grinder.
John Grinder.

NLP yoluyla çözülüyor öyle mi?

Evet. Çünkü NLP, “Neuro linguistic programming” yani zihin dili programlama demek. Biyolojiden, psikolojiden, felsefeden, kimyadan ve hatta dinden başarı formüllerini alır, insanı mevcut olduğu konumdan arzuladığı konuma getirmek için kişiye özel formüller uygular. Tam olarak nasıl çalıştığı hâlâ bir muammadır diyeceğim. Konu insan bilimi olunca kesinlik çok lüks bir kelime olacaktır.

Beynimizin kaçta kaçını kullanıyoruz?

Gerçekten bir formülü yok mu bu işin?

Teknik kitabı var. Altyapısı da var. Muamma olduğunu ben söylemiyorum. Bu işin pîri olan insanlar söylüyor. Neden? Yeryüzünde birçok patent başvurusu var. Çoğunluğu ne üzerine biliyor musunuz? İnsan beyninin işleme tarzı üzerine. Bugün bir cep telefonu aplikasyonu bile sizin beyninizin işleme tarzıyla bağlantılı değil mi? Bir arabanın gösterge panelleri beyinle bağlantılı değil mi? İşte bu yüzden muamma diyoruz. Bundan 7 yıl önce insan beyninin yüzde 5 değil, yüzde 100 çalıştığı kabul edildi.

Bir efsane daha mı yıkılmış oldu?

Evet, bilime göre yüzde 100 çalışıyormuş. Bir kere mantık yürütürsek, Allah israfı (ve israf edenleri) sevmez. Eğer yüzde 10’u yeterli ve geri kalanına ihtiyaç yoksa, bizim Yaratıcımız (c.c.) hâşâ boş bir şey mi yaratmıştır?

Bu karara bir araştırma ile mi ulaşılıyor yoksa bir varsayım mı? Plüton gezegen deyip sonra vazgeçtiler ya, onun gibi bir şey mi?

Rabia Ekinci: Bunun klinik bir ölçümü olduğunu sanmıyorum.

Beyindeki nöronlar elektrik sinyalleriyle haberleştiği için bunun ölçülebilir olması gerekmez mi?

Fatih Abadi: Günümüz bilimi yüzde 100 çalıştığını kabul ediyor. Yedi yıl önce böyle bir kabul yoktu. Yale Üniversitesi gibi birçok üniversitede beyin araştırmaları yapıldığında bunun cevabı ‘evet’ oluyor.

Önceki safsataydı o zaman.

Belki bu da safsata olacak.

Doktorların bir zamanlar hastalara şifa niyetine sigara içmelerini tavsiye ettiklerini düşününce neden olmasın?

NLP, dediğimiz gibi insanı mevcut olduğu yerden arzuladığı yere ulaştırmak için programlayan hızlı, pratik bir yöntemdir. Kişiye özel uygulamalar gösterir.

NLP’nin üç mucidi

Neye istinaden buna ihtiyaç duyulmuş veya kim böyle bir şey yapalım dedi? Bir üst akıl mı var?

NLP’nin üç mucidinden bahsetmiştik. Richard Bandler, John Grinder ve Frank Pucelik.

Meslekleri nedir bu kişilerin, psikiyatrist mi bunlar?

Alfred Hitchcock.
Alfred Hitchcock.

Birisi bilgisayar programcısı, birisi psikolog, üçüncüsü ise dil bilimci. Bu adamlar aslında para kazanmak için yola çıkıyorlar. NLP’nin bugün hemen her şeye sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Bir futbol takımı renk seçerken NLP’den yardım alıyor. Bugün psikologlar ve psikiyatrisler Türkiye’deki NLP’ye karşıdır. Ben de karşıyım bu arada. Uluslararası NLP Eğitmenleri Birliği’nin Türkiye Başkanı olarak söylüyorum bunu. Çünkü Çinliler her şeyin çakmasını, Türkler ise her şeyin üç kâğıdını bulabilir. NLP bir bilimken, ki Peygamber Efendimiz “İlim müminin yitik hazinesidir, nerede bulursa alsın” buyuruyor, senin olan bir şeyi ben sana ücretli satarsam adım tüccara çıkar. İlmin evrensel açık koddan açık bir şekilde paylaşılması lâzım diye düşünenlerdenim. İnsan üç şeyden para kazanır. Birincisi, zaman ayırırsın, o zamanın kirasını alırsın. İkincisi faydalı bir şey sunarsın, bunun bir bedeli olur. Üçüncüsü, bir bilgim var, sen zaman kaybetme, senin zamanına karşı bu bilgiyi satıyorum dersin. Tamam, bunlardan para kazanırsın da umut tüccarlığı nedir? NLP ile uğraşanların çoğu maalesef umut tüccarlığı yapıyor. Bu arada koçluk, kişisel gelişim vb. birçok başlığın üst ismi NLP’dir, bunu belirtmek isterim.

Mâdem birlik başkanısınız, bu işin bir denetimi, bir yaptırımı yok mu? Birisi sizden onay almadan bu işi yapabiliyor mu?

Yaptırım diyorsanız, hem var hem yok.

Ağzı olan konuşuyor

Nasıl oluyor bu?

Türkiye’de NLP yapanların tipolojisine bakıldığında, sadece NLP de değil kişisel gelişim mecrasında spiritüel hayat, astroloji gibi ve yaşam koçluğu barındıran mecralarda işleyiş şöyle. İnsanlar yaşamak için iâşeye ihtiyaç duyuyor. Eğer herhangi bir yetenek, öz sermaye yoksa insanlar kendini pazarlama derdine düşüyor. Sermayesiz en rahat yapılacak iş de bir bakıma bu oluyor. Çünkü ağzı olan konuşuyor lafı tam da Türkler için söylenmiş. Ağzınız iyi laf yapıyorsa sizden daha iyisi yoktur. NLP bilim ve sanatın birleşimidir. NLP uzmanlarının iyi bir sahne şovmeni olmasının sırrı budur. Kişisel karizma, ses tonu, duruş, hepsi önemli.

NLP soğuk savaş ile gündeme gelince akla ister istemez CIA işi zihin kontrolü meselesi geliyor. Çıkış noktası burası mıdır?

NLP buradan besleniyor. NLP zihin dili programlama diyoruz ya, tersinden okursak zihin kontrolü programlamasıdır. Burada birçok enstrüman kullanılır. Fizyonomi ilmi, renkler, havanın sıcaklığı gibi insana etki yapan bir yığın parametre kullanılır. Sorgu tekniklerinden tutun sinemaya kadar bir sürü yerde NLP kırıntıları görülebilir. George Lucas, Star Wars filminin yazarı, yönetmeni ve yapımcısı. Arketiplerden beslenip, NLP’nin bir sürü formülünü uygulamıştır. Alfred Hitchcock da NLP kullanmıştır. İnsan varsa orada NLP de vardır. Doğrudan NLP CIA işi, Amerikan devletinin işidir diyemeyiz. NLP’yi düşman gösteren bir yaklaşım olur bu.

George Lucas.
George Lucas.

Türkiye anaokul seviyesinde

Doksanlı yıllarda NLP bugünkü veganlık gibi daha elitist bir yaklaşımı ifade ediyordu. Daha sonra tavsadı, hele son zamanlarda iyice ortadan kayboldu sanıyordum. Şimdi yeniden gündeme geliyor. Bunun özel bir nedeni var mı?

NLP hiçbir zaman ölmez de, Türkiye’deki ölebilir. Neden? Çünkü gerçek NLP biliminin ancak yüzde 20’si mevcut Türkiye’de. O da anaokulu seviyesi. Gerçek NLP’de fizyonomi ilmi vardır. Bir insanın yüzüne, davranışlarına, seçtiği kelimelere baktığınızda onun hakkında bilgi sahibi olunur. Türkiye’de iş ticarete dönüştüğü için parça parça isimleniyor. Yaşam koçluğu, NLP içindedir. Hipnoz, NLP içindedir. Bilinçaltı diye anılan terapi veya yaklaşım metodlarının birçoğu NLP içindedir. Fakat ticârî zihniyetten dolayı hepsini parçalayıp bölmüşler. Yurt dışında üniversite sonrası tıpkı yüksek lisans yapar gibi NLP uzmanı olmak 2 yılınızı alır. Makale yazacaksınız, belli bir danışan adedine ulaşıp eğitimler vereceksiniz gibi birçok unsuru mevcut. Oysa Türkiye’de 15-20 gün bir eğitime giriyorsun, herhangi akademik bir disiplin yok. Biraz hipnotik dil kalıbı öğrendin. Biraz şov kısmını öğrendin. Biraz terminoloji öğrendin. Çat...İsmin önüne bir unvan.

Kim veriyor bu unvanı? Mesela siz kendinize ‘NLP uzmanı’ diyor musunuz?

Rabia Ekinci: NLP Master Practitioner sertifikasını aldım, ama bana sorarsanız “hayır uzman değilim” derim. İşin temeline inildiğinde tam da soğuk savaş ile başlayan bir hâdiseden bahsediyoruz. İçinde tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz sayısız ilaç, yurt dışından nasıl geliyorsa ve biz kullanıyorsak, NLP’yi de öyle görüyorum. Türkiye’de doğru bir şekilde verildiğine de inanmıyorum.

Bir usta-çırak ilişkisi mi, nasıl bir şey bu?

Evet, tam da bu şekilde.

Bir ustadan öğreniyorsanız niçin kendinize uzman demiyorsunuz?

Kendime yetebilecek kadarım diyeyim. Biz bunu kendimizi yola sokmak için mi öğreniyoruz yoksa birilerine satmak için mi? Burada tamamen ticari bir yaklaşım var. Pişirip kendimize yetirecekken tutup başkasına satıyoruz. Bu satışa karşıyım ben.

Siz kendinize fayda sağlamayı tercih ediyorsunuz, diğer uzman başkalarına fayda vermek istiyor, bu mümkün olamaz mı?

Psikolog, psikiyatrist herkesin ayrı bir bakış açısı var. Hastayı iyi tanımaları gerekiyor. Maddî planda bir sıkıntım söz konusu ise materyalist bir hekim ile sorunumu halledebilirim. Fakat mânevî planda bir sıkıntımı bu hekim ile çözebilmem mümkün olabilir mi? Evet, psikolog ve psikiyatristin ofisine gittiğinizde duvarda diplomayı görebilirsiniz ama iş orada bitmiyor. Mesela madde bağımlısı bir hastayı tedavi edecek hekimin güven telkin edecek bir yaşantısı olmalı. Aksi takdirde ne kadar yeterli olabilir o hastaya?

En iyi yaşam koçu Peygamberimiz

Tabip hatalı davranabilir ama neticede sağlam bir kurumdan bir belge alıp, mesleğini icrâ yetkisi kazanmış. Gereğini yapmazsa bu onun sorunu, ortada bir sistem sorunu yok. Oysa NLP’de bir sistem sorunu mevcut gibi. Sağlam bir kurumun sağlam bir belge ile yetkilendirmesi bahis konusu değil. Yanlış mıyım?

Fatih Abadi: Buna ben cevap vereyim. 2014 yılında mezun olup, Türkiye’ye döndüm. Bir yıl sonra da dünyaya NLP’yi yayan Wyatt Woodsmall’a ait kurumun Türkiye temsilcisi oldum. Birçok NLP uzmanı ile davalık olma derecesine geldim. Çünkü practition eğitiminin 136 saatin altına inmemesi gerekiyor ve bunlar 3-5 günlük eğitim ile uzman sıfatını alabiliyorlar. Hâliyle kaliteden bayağı bir ödün veriliyor. Hocalara “Neden bu kadar kısa eğitimler veriyorsunuz” diye sordum, çoğu tanınmış isimdir bu arada. Verdikleri cevap, “Hocam halk bunu istiyor” oldu. Halka sorduğunuzda ise “Bir an önce bitirelim, bir işe girelim” düşüncesi hâkim. Bir de NLP’ye ve spritüel alanlara girenlerin çoğunda arızalar var. Hepimiz insanız sonuçta. O kadar eğitime girdim, boyumu aşan sayıda kitaplar okudum, hiçbiri şu ayetin ifade ettiğini edemiyor: Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır. Pergelin bir ayağı Ehlisünnet akâidine oturacak. Ondan sonra pergelin diğer ayağıyla her yer gezilebilir. Sen siyer okumadıysan, sen Kur’an-ı Kerim meali okumadıysan, kişisel gelişim senin neyine? Çünkü gerçek kişisel gelişim burada. Tabiri caizse en iyi psikolog, en iyi koç Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. En iyi motivasyon kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Bunu bilmediğin müddetçe kayboluyorsun.

Mânevî boyut ıskalandığında maddî boyutta yapılacaklar sınırlı yani...

İnsanların birçoğu mânevî boyut için giriyor işin içine. Varoluşunu tamamlamak için. Varoluşun temelinde, kabul görme isteği yatar. Bunu genelde kişisel gelişim araçlarıyla yapıyoruz. Mânevî arayışı kişisel gelişim ile yapıyoruz. İşin mânevî boyutu dikkate alınmadığında, hodbin nefisli insan yetişmiş oluyor. Daha namazda okuduğu “Semi Allah-u limen hamide”nin anlamını bilmeyen bir şahıs, kişisel gelişimden nasıl bir fayda umacak?

Tabiri caizse en iyi psikolog, en iyi koç Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. En iyi motivasyon kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Bunu bilmediğin müddetçe kayboluyorsun.
Tabiri caizse en iyi psikolog, en iyi koç Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. En iyi motivasyon kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Bunu bilmediğin müddetçe kayboluyorsun.

Doktor Wyatt Müslüman oldu

Doktor Wyatt Müslüman olmuştu galiba. Öyle değil mi?

Fatih Abadi: Gerçek kişisel gelişimin Kur’an-ı Kerim’de olduğunu keşfedip, Müslüman oldu ve Abdülhâkim ismini aldı. Şimdi sertifika olayına gelelim. Telefonun nasıl fırlatıldığını size göstersem, gördüğünüze dair de size bir belge versem, işte bu sertifikadır. Hiçbir sertifikanın devlet nezdinde geçerliliği yoktur. Diplomanın yerini tutamaz çünkü. Fakat o sertifikayı duvara yapıştırdığınızda devlet bunu tanır. ‘Danışmanlık’ deyip orada iş yapabilirsiniz. Çünkü iş yapmak için sertifikaya değil şirket kurmaya ihtiyaç vardır.

‘Tamamlayıcı tıp’ da son zamanlarda şöhret kazandı. Daha önce bakkal, nalbur olan adamlar, klinik açmış, bir çizik atmayı öğrendi diye kendini ‘haccam’ olarak tarif edip hacamat yapmaya kalkıyor. Adamın tıbbî altyapısı sıfır. Bunların çoğu âcil müdahale yapamayacak insanlar. NLP de böyle bir yere mi gidiyor?

Bazı parametreler olmazsa olmazdır. Bunlardan ilki de, işi ehline vermektir. Bir kelime bile çok farklı mânâlara geliyor. NLP ya da kişisel gelişim dediğimizde içerikler hep farklı. Bu işin mucidi olan adamların açıkladığı içeriği söyledim. Türkiye’de ise sanki mucize kremmiş gibi nereye sürsem faydası varmış gibi anlatılıyor. Bu NLP’nin problemi değil, bu insanın problemidir. Bu işin bir doğrusu ve bir de gerçeği var. Doğruların en büyük düşmanı gerçeklerdir. Ben burada ne NLP uzmanlarına, ne de NLP’cilere ki, bu ikisi birbirinden çok farklıdır, ne de bu bilimin sahiplerine laf etmiyorum. Ben bir uzman olarak gitmiş eğitimini almışım, ama Türkiye’de ‘NLP uzmanı’ sıfatını kullanmayı tercih etmiyorum. Çünkü birazcık ‘üçkâğıtçı adam’ moduna giriyorsun. Ben, ‘davranış bilimciyim’ diyorum, mesleğime de ‘motivasyon konuşmacısıyım’ diyorum. Ne mezunusun dediklerinde de ‘Türkiye’de geçerli bir lisansım yok, lise mezunuyum diyorum. Çünkü diplomamın denkliği yok. Ama ABD’de mezun olduğum okulda, psikolojinin üst ilkesi olarak okutuluyor NLP. Altında sosyoloji ve psikoloji var. Çünkü davranış bilimleri, bir masada nasıl oturmanız gerektiğinden tutun, orayı nasıl dizayn edeceğinize kadar kapsıyor.

Bilinçaltı temizliğinin temelinde ne var?

NLP Türkiye’de uzun zamandır vardı ama son zamanlarda onunla bağlantılı olduğu iddiasıyla bir de ‘bilinçaltı temizliği’ diye bir şey çıktı. Nedir bu iş?

Dünyadaki en büyük problem, ortak bir dil konuşamamak. Herkese göre kelimeler değişiyor. NLP, bilinç programlama gibi görünüyor, karşılığı da zaten ‘neuro linguistic programming’. Bilinç dışı kavramını Freud ortaya atıyor ve internetten de baktığınızda karşınıza hep bir buz dağı fotoğrafı çıkar. Suyun üstünde küçük bir bölüm vardır, suyun altında da devasa bir buz dağı vardır. Orada id-ego-süperego kısımları tarif edilir. Psikologlar işte ‘çocukluğa inmek’ dediğinde orasıyla ilgilenir. Ama bunun daha derini de var. Bunu anlatmadan önce şuna değinmek lazım: İnsan bir kuş misali iki kanatlıdır. Bunun bir görünen biyolojik kısmı, bir de görünmeyen psikolojik kısmı var.

Biyolojik kısım arızalıysa, mutlaka bunun psikolojik bir yansıması vardır. Bunun tam tersi de geçerli. Ama bu ikisinin dışında bir de insanın mânevî boyutu var. İnsan, gözünün görmediği şeyden etkilenmek ister. Çocukları bile orada olmayan birileriyle korkuturlar. İnsan, içindeki boşluğu doldurmak için insanüstü bir şeyin arayışındadır hep. O yüzden, bu işlerde gözün görmediği şeyleri anlatmak çok etkili oluyor. Bu bilinçaltı yıkamacılar, ya da spiritüelciler dediğimiz kimseler de işin bu kısmını kullanıyor.

Bize, NLP eğitimi almak için gelen yaşam koçları var. Onlara ‘kendi hayatından bahset’ diyorum. Dolabını, şu an ayağındaki çorabı görmek istiyorum, gece uyku düzenini bilmek istiyorum, diyorum. Çünkü gelenlerin birçoğunun kendi patolojik sorunları var. Türkiye’de para kazanma hırsı olan pek çok uzman, patolojik sorunları olan bu insanlara ‘gel bu eğitimleri al, böylece kendi kendini tedavi edebilirsin’ diyor.

Sonra da o kişi, bu eğitimi alıp ‘uzman’ oluyor. Nasıl ki, sigara içen biriyle muhatap olduğunuzda duman size sirayet ederse, kimden eğitim aldığınız da çok önemli. Ama hangi eğitimi alırsanız alın, karşınızdaki kişinin yeteneği kadar ona ulaşabilirsiniz. Bunun için de geçmişinde bir problem, patolojik ya da travmatik bir olay var mı diye bakmak lazım. Çünkü bunlar çok etkili. Ama daha başka etkiler de var. Mesela doğuştan gelen kodlarımız gibi. Gen hafızası denilen bir olay var. Bu bilimsel olarak yeni keşfedilse de, Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) biz bunun var olduğunu zaten biliyorduk. Modern tabirle ‘bağ kesme’ dediğimiz şey işte tam da bu: Hâfızayı hedef alıyor. Büyüklerle bağı kesiyorsun, ebeveynlerinle bağı kesiyorsun, âile dizilimin yapılıyor. Virginia Satir, bu işin pirlerindendir.

Âile dizilimi adı altında içeriği bambaşka şeyler yapılıyor. Sizi ölmüş yakınlarınızla konuşturuyorlar. Ve bu tecrübeyi yaşayanlar, gerçeğe çok yakın olduğunu da söylüyor. ‘Ölmüş ninem karşımda duruyordu, geçmişimle alâkalı birçok şey söyledi’ diyen var. Ben fizyonomi, yüz okuma, mikro ifade uzmanıyım. Yalan söylese anlarım ama bakıyorum gerçeği söylüyor.

Mânevî bir hocamın yanına gittim. ‘Fatih sende çok garip haller var’ dedi. Beni yanına çağırdı ama yaklaşmak istemiyorum, içim sıkılıyor ona yaklaştıkça. Bana ‘sen nelerle uğraşıyorsun, sana acayip musallat olmuşlar’ dedi. Tabii ben ayetlerden dolayı cinlere, büyüye inanıyorum, ama bu işlerin cinler vasıtasıyla yapılabileceği aklıma gelmiş değil. Çünkü böyle bir şeye şahit olmamışım. Yaşanan birçok olayı da psikolojik rahatsızlık zannediyorum.
Mânevî bir hocamın yanına gittim. ‘Fatih sende çok garip haller var’ dedi. Beni yanına çağırdı ama yaklaşmak istemiyorum, içim sıkılıyor ona yaklaştıkça. Bana ‘sen nelerle uğraşıyorsun, sana acayip musallat olmuşlar’ dedi. Tabii ben ayetlerden dolayı cinlere, büyüye inanıyorum, ama bu işlerin cinler vasıtasıyla yapılabileceği aklıma gelmiş değil. Çünkü böyle bir şeye şahit olmamışım. Yaşanan birçok olayı da psikolojik rahatsızlık zannediyorum.

Bu iş tamamen cin olayı

Sizce bu cin olayı mı?

Bu konu uzmanlık alanım olmadığı için, ben de Rusya’ya gidip biyoenerji eğitimi aldım. Çünkü bu işin eğitiminin en iyi orada verildiğini öğrendim.

Rusya’nın özellikle Türk şamanlardan öğrendiği bilgilerle bu tür enerji olaylarını geliştirdiği söylenir.

Türkiye’de şaman, pagan öğretileriyle hareket eden ve binlerce takipçisi olan insanlar var. Herkes kendine benzeyen insanları takip etme eğilimindedir. Bir beyefendi var mesela, kimseyi de hedef göstermek istemiyorum ama binlerce takipçisi var. Neredeyse her gün canlı yayın yapıyor. İslâm literatürünü kullanıyor, kaderden imandan bahsediyor ama şamanizmi bize yansıtıyor. Hatta sahnede bir tür pagan inancının büyülerini yapıyor. Ama bunu okuyabilen insan sayısı çok az. Bu işin hakikat olup olmadığını anlamanın yolu da yine bahsettiğimiz pergele dayanıyor. Pergelin sivri ucunu Ehlisünnet velcemâate dayadık mı, gerçekler çizeceğimiz çemberin içindedir.

Şamanların cinlerle alakası var mı?

Tabii ki var. Pagan inancı da budur zâten. Bu kısmı çok dillendirmek istemiyorum ama etkileri kesinlikle var. Biyoenerji eğitimimden sonra Türkiye’ye döndüğümde biri geldi. ‘Hocam benim anneme karşı inanılmaz buğzediyorum. Gırtlağına yapışasım geliyor’ dedi. Biz de eğitimimizde öğrendik, bunun bazı ritüelleri var. Kafasından çekiyoruz, bir yere bağlayıp evrenle bağ kuruyoruz, bir sürü daha değişik hareketler...

Sonrasında adamın sorunu çözüldü. ‘Annem beni çok seviyor’ diye geldi. Yani plasebo etkisi değil, annesinin tavırlarında değişiklik olmuş. Sonrasında mânevî bir hocamın yanına gittim. ‘Fatih sende çok garip haller var’ dedi. Beni yanına çağırdı ama yaklaşmak istemiyorum, içim sıkılıyor ona yaklaştıkça. Bana ‘sen nelerle uğraşıyorsun, sana acayip musallat olmuşlar’ dedi. Tabii ben ayetlerden dolayı cinlere, büyüye inanıyorum, ama bu işlerin cinler vasıtasıyla yapılabileceği aklıma gelmiş değil. Çünkü böyle bir şeye şahit olmamışım.

Yaşanan birçok olayı da psikolojik rahatsızlık zannediyorum. Hocam eliyle sırtıma bir vurdu, fena sarsıldım. Hocam ufak tefek bir insan, ben o dönem 136 kiloyum. Normalde bana zarar veremez ama benim gözler gidip geldi. İçimden ‘bu durum psikosomatik, plasebo etkisi’ diyorum kendi kendime. Çünkü bilim öğrenmişim ve her şeye bir karşılık bulmam gerekiyor. Ama değilmiş ve bilim sandığım şeyin arkasında bir kez daha manevi şeylerin olduğuna şahit oldum.

‘Biyoenerji denilen şey cinlerle yapılır’

Bu olaydan sonra, benzer bir şikâyetle başka bir danışanım geldi. Annesiyle sorunlar yaşayan danışanıma, o teknikleri uyguladım, ama hiçbir işe yaramadı. Belki tesadüftür diye başka bir danışanımla denedim ama o da olmadı. Hocamın yanına dönüp neler olduğunu sordum. Bana ‘kişisel gelişim işleri tamam ama bu biyoenerji denilen şey cinlerle yapılır’ dedi. Tabii ilk tepki olarak inanmadım. ‘Böyle bir şey olsa hissederim’ dedim.

Geçenlerde ‘spiritüel yaşam’la ilgili bir yerdeyiz. Bir hanımefendi yanıma geldi. Daha tanışalı 2 dakika bile olmamışken, benim hakkımda çok özel bilgileri, annemle aramızda geçen konuşmaları, hatta bir gün önce kaybolan kedimi bana anlatmaya başladı. “Siz ne iş yapıyorsunuz” diye sordum. İsim vermek istemiyorum, bu konularda ünlü bir kadın. ‘Ben bunları hissediyorum, kalbime doğuyor’ dedi. Ben de (cinleri kast ederek) ‘Size üflüyorlar’ dedim. ‘Yok’ dedi, ‘öyle olsa bilirdim.’

Bir hocam, bu tarz şeyler bana bulaşmasın diye üzerimde taşımam için helâl yoldan hazırlanmış bir vefk verdi. Okuyup, üstünde taşı dedi. O hanımefendinin yanına o vefk ile gittim. Bu kez hiçbir şey okuyamadı. Sıfır. Hocama bunun sebebini sordum. Âyetlerde olan şeyi söyledi bana: Hiçbir Müslüman cin, insanlarla irtibata geçmez. Seninle âyet ve hadislerle de konuşsa, o kâfirdir. İnsanlarla irtibat kurmaları haramdır çünkü. En kallâvisi bile 10 bilgi verse, 7’si doğru 3’ü yanlıştır. Hiçbir zaman tam doğru bilgi vermezler insanlara.

Hipnoz 13 evredir, 13 bilinç kapanır

Sizin arayış süreciniz nasıl oldu? Bu 10 yıllık süreçte hep kendi yolunuzda mı yürüdünüz, yoksa sizin de karşınıza ‘spiritüelciler’ mi çıktı?

Rabia Ekinci: Kesinlikle bulaşıyor. Eğitimleri doğru kişilerden alırsanız belki bulaşmazsınız, ama büyük ihtimalle karşılaşırsınız. Lâkin NLP ve spiritüel yaşamı birbirinden ayırmamız gerekiyor. Yani spiritüel yaşamda; yaşam koçluğu, kuantumlar, ilahi nur, şifâlandırma, aksesler, theta healingler, hipnoterapiler var. Ben bizzat hipnoterapi tedavisi aldım. Psikiyatri uzmanı ünlü bir hocadan hem de. Hipnoterapide farklı seanslar uygulanır. Herkesin uygulama biçimi ve tekniği farklıdır. Benim aldığım hipnoterapide, EKG uyarısı veren bir cihaz ve gözlük takılır. Gözlük, renkler ve beyindeki dalgalanmalar sonucu; seslerle size bazı komutlar verir. Alfa-betateta seviyesine getirir sizi. Bunlar hipnoterapide bilincin rahatlama seviyeleridir. Teta, tam rahatlama durumudur.

Fatih Abadi: Türkiye’de ‘ruh sağlığı’ alanından mezun olmamış bir kişinin ‘terapi’ kelimesi kullanması yasal olarak uygun değildir. Bir kişisel gelişim uzmanı ‘ben terapi yapıyorum’ dediğinde başı hukukî olarak derde girebilir. Farklı terapi şekilleri vardır. NLP, davranış terapisi uygular. Örneğin öfke kontrolü problemi mi var? Dilini değiştirerek düşünce tarzına müdahale ediyoruz. Bunu yaparken de hipnotik dil kalıpları öğretiyoruz. Hipnoz ise başka bir olaydır. 13 evreden oluşur, yedinci evreye kadar herkes girebilir ama üst kademelere girmek herkesin harcı değil. ‘Hipnoza girdim, kafa gitti, hiçbir şey hatırlamıyorum’ diye bir şey yok. 13. dönemdeyken komple bilincin kapatıldığı bir dönem var. Ama bir psikiyatr çocukluğunuza inerken, bilinciniz hâlen açık olur. Peki, bu derece bir hipnozun faydası var mı? Açıkçası yapılan bütün hipnotik hareketler zararlıdır.

Peki, neden uygulanıyor bu hipnoterapiler?

‘Kime uygulanıyor?’ diyelim daha doğrusu. Ben size şov amaçlı, şimdi iki dakikada babanızın gerçek adını unutturup, yerine farklı biri isim koyabilirim. Bu yapılabilir hipnozla. Ama bunun size bir faydası yok. ‘Hipnoz kime yapılır’ diyelim travmatik bir olay yaşadınız, tâcize ya da tecavüze uğradınız, büyük bir yıkım yaşadınız, yani hayatınız normal standartlarda yürümüyor. Bu durumda yapabilirsiniz.

Arabamın taksitini ödeyiver

Son zamanlarda popüler olan ‘bilinçaltı temizliği’ furyası da bu tekniği mi kullanıyor?

Geçen gün yine bir beyefendi ile tanıştım. Kendisi okült yaşamla ilgileniyor. Ve güya maddenin arkasındaki sırrı veriyor. Adam, tasavvufla ulaşılamayan yere kestirmeden ulaşıyormuş yani. Abdülkadir Geylani, İmam-ı Rabbani, söz sultanı Cüneyd-i Bağdadi gelip de sana okültten bahsetmemiş, sen kimsin de gelip okült yaşam anlatıyorsun. Kalınca da bir kitabı var, bir dünya paraya satıyor. Cüneyd-i Bağdadi kitap mı satmış? Bir şey ticarete dönüyorsa ilim değildir. Biri geliyor, çocuğunun bir sorunu var, ya da eşiyle sorunlar yaşıyor. Bir tarafın acısı diğer tarafın aracına taksit parası oluyorsa bu durum ilim ve irfandan uzak geliyor bana.

Genelde kimse araba taksitiyle kurtulamıyor. Meblağlar çok daha yüksek.

Bir de usul şudur: Satışta önce küçük, sonra büyük diye bir teknik var. Mesela fizyonomistim, el ve yüz okuyorum. Sizin elinize baksam ve ‘sağlık sorunun var’ desem hemen anlaşmalı ekibime yönlendirsem misal ünlü bir doktora gönderip, oradan da yüzde 30 alsam. Sonra ‘alanında çok iyi bir astrolog arkadaşım var’ diyerek, bir de astroloğa göndersem. Bir yüzde 30 da oradan alsam. 3 kazanacakken 7 kazanmış olurum. Anlaştığım kişiler de piyasa fiyatının altında size hizmet sunacağından siz de mutlu ben ve ekipteki diğer arkadaşlar da mutlu olur. Evet, belki en masum ve makul ticarettir bu ama sistemi fahiş fiyatlara sunanlar da var maalesef.

Organize bir iş mi yani bu?

Rabia Ekinci: Evet kesinlikle çok organize. Bilinci bilmeden bilinçaltını temizlemeye çalışıyorlar artık. Ama ben bilinçaltının temizlenebileceğine inanıyorum. En azından bilinçaltımın değiştirilebileceğine ve bunun da davranışlarıma yansıyacağına inanıyorum.

Fatih Abadi: Çünkü aslında değiştirilen bilinçaltınız değil, bilincinizdir. Bilinçaltı denilen şey, anne rahmine düştüğümüz andan itibaren, duyu organlarımız çalışmaya başladığında aktif hâle gelip her şeyi kaydettiği yerdir. İzlediğin film, okuduğun kitap, gördüğün insanlar, doğduğun tarih, ebeveynlerin yapısı senin bilinçaltını şekillendiriyor. Burada çözüm olarak da ‘telkin’ sunuluyor. İşin hakikati, ‘anlam verme’ sistemimize dokunduğu zaman, ‘evet mesele buymuş’ diyerek çözdüğünü sanıyorsun. Kabul ediyorsun. Kabul edince de bilinçaltında boşlukları anlamlandırıyorsun. Bu arada bilincin bilinçaltına müdahale etmesi imkânsızdır. Ama bilinçaltınız, bilince müdahale edebilir.

Doğru yemek, doğru uyku, doğru nefes

Peki, nasıl o zaman bilinçaltına kesinlikle müdahale imkânsızdır diyebilir miyiz?

Hayır. Tıpkı şunun gibi, ben kahve ya da çay içmek istiyorum, bilincin seçtiği bir şeymiş gibi gözükse de aslında bilinçaltımız bunlardan birini seçmemizi sağlamıştır. Bilinç geçici bir zar gibi. Onun zarlarını oluşturan da bilinçaltı.

Bilinç bilinçaltını belirleyemiyorsa o zaman bilinçaltına etki yapan insanlar neyi kullanıyor?

Bilincimizi kullanıyoruz, bilincimizi seçtiğimizi zannediyoruz, ama aslında bir çoğu bilinçaltının yönlendirmesinin sonucu.

Peki, nasıl oluyor?

Dinlediğimiz müzikler hepsi bilinçaltımızı besleyip şekillendiriyor ya, burada temel ilkelerden bir tanesi de doğum kodlarımızla alâkalı. Doğduğumuzda mizaç, yapı ve kişiliğimizi, doğduğumuz zaman belirliyor. Anne, baba, bunlar o yüzden çok önemli. Psikologların çocukluğuna inelim dedikleri dönem var ya; bu hakikat boyutu. Burada şunu söyleyeceğim, hem sorunlarımızın çözümü, hem de arızaya bağlamamamız için, şu üç şeye dikkat edersek bence çok başarılı oluruz. Doğru yemek, doğru uyku, doğru nefes. Şimdi doğru yemek, Kemal hocanın anlattığı gibi bir beslenme var ya, bu şart. Çünkü şöyle düşünelim, insanın iki beyni var, birisi burada bilinç dediğimiz, bilinçaltı kesim, biri de burada işlemci, ram. Ramın şiştiği zaman işlemcin istediği kadar iyi olsun hiçbir çalışma yapamıyorsun. Bakın, spiritüel araştırmaları yapan insanların fizyolojik, biyolojik bir rahatsızlığı varsa işlemcisi iyi çalışmıyordur. Hikmet ehli göbeği kalın olur mu, bir sürü söz vardır değil mi? Doğru kişiyi seçerken fiziğine bakmamız lazım.

Peygamberimiz (s.a.v.) Yahudilerle olan görüşmesinde “din adamı semiz olmaz” der ya, haham çok semizmiş çünkü.

Hepsi insan gelişimi ya, birisi tutmuş spritüel yaşam, birisi tutmuş biyoenerji, birisi kuantum bilmem nesi -ki değil.- Hepsi insan gelişimine dâir. Bütüncül yaklaşmak lazım, bütüncül yaklaşırken de şunu öğreneceğiz. Fiziğimizde bir sıkıntı varsa, önce bunu düzelteceğiz. Yoksa psikolojimiz düzelmiyor. Şu üç şeye dikkat edersen düzelmeye başlıyorsun. Doğru uyku, doğru nefes, doğru yemek. Bunlara önem vermek lazım, sonra diğerlerini yapmak. Bir insanın aşırı kilosu var, eşiyle veya kendisiyle problemi var. İstediğin kadar terapi yap.

Komple temizlik lâzım. Bilinçaltı temizleme bu değil, böyle bir şey yok. Yapan insanların birçoğu, evet cinlerle yapıyor. Birçoğu da cin kullanmasa da sistemin çalıştığı yok. Bak burası önemli, kullanılıyor, kullanılmasa bile ben de bilinçaltı temizliği yapıyorum diyelim, adı bu, ben de bu ismi unvan olarak kullanabilirim değil mi? Ama kullanmamayı tercih ediyorum, çünkü bu işi yapan insanlar çok kirli.

Hipnoz Türk toplumunun fıtratını bozuyor

Rabia Ekinci: Hipnoz ile alâkalı, toplumun bilmesi gereken birçok önemli bilgi var bence. Bir kere bununla ilgili benim 14 yıl geçmişim var. Benim hocam hipnozu Türkiye’ye ilk getirenlerden biridir. Şimdi inançlara göre bir Müslüman toplumda yaşıyoruz ve ahlâk, edep, akıl, inanç... Nöronlarımızda taşıdığımız bilgiler var. Bununla ilgili bir örnek vermek isterim. Takıntıları olan bir âileden geliyorum. Aşırı titizlik gibi rahatsızlıklarımız vardı. Önce ablam hipnozla tedavi oldu, daha sonrasında da annem. Bu tedavinin bizden ne alıp götürdüğü önemli. Çünkü hipnoterapi, Türk toplumu için fıtratı bozan bir hâdisedir.

‘Hipnoz sonrasında başımı açtım’

Öyle mi? Ne gibi, hangi açıdan?

Bilinçaltımız bizim en mahrem yerimiz olduğu için oraya asla dokunulsun istemiyoruz. O böyle çok temiz bir çocuk, çok mâsum. Bir çocuk nasıl size geldiğinde hemen kendi önlemini alır, bilinçaltı da bu şekilde önlemini almaya çalışıyor. Biz oraya gerekli telkinleri verdiğimizde, evet seanstan çıktığımızda kendimizi çok iyi, muazzam hissediyoruz. Ben özellikle ilk yaptırdığım altı seansta böyle hissettim. Fakat fıtratımla ilgili çok ciddi kayıplar yaşadım, inançlarımla alakalı. Ben başörtülü bir kadındım, başımı açtım.

Bir arıza için bütün sistem çöküyor

Bir yanda göreceli bir fayda çıktısı var, kendinizi rahat hissediyorsunuz. Diğer yanda olumsuz bir çıktısı var, sizin mânevîyatınızı köreltiyor veya yok ediyor. Hatta inancınızı bile… Bu bir çelişki değil mi?

Eve, bir çelişki var. Bilinçaltında, beyinde, bizim oradaki örümcek ağımızda bulunan belirli özelliklerimiz var. Bu özelliklerin bir tanesi (6 tane maddenin biri) uygun hâlde çalışmadığı için. Burayı düzeltmeye çalışıyoruz değil mi? Örnek vereyim ahlâk diyelim. Ahlâka ne giriyor? Madde bağımlılığı girebilir. Cinsel hayatla alâkalı olabilir. Ben buradaki çalışır mekanizmanın bir tane aksayanını düzeltmeye çalıştığımda, işte hepsini bitiriyoruz. Bitirmiyoruz, aslında hepsine zarar veriyoruz. Hipnoterapide verimli olan kısım, burayı düzenlemek için alınan komutlarda bir örümcek ağının bir tanesine parmak attığınızda hepsi kendiliğinden gelir ve ağ sökülür. Çorap söküğü gibi…

O zaman şu soru çıkıyor, hipnoterapi her hâlükârda kötü mü?

Hayır, kötü değil. Doğru verilmesine bağlı.

Kemoterapi önceden bütün vücuda veriliyor, insanlar patır patır ölüyordu. Kemoterapiden ölüyordu yani kanserden değil. Biraz ona benziyor. Sağlam olan dokulara zarar vermeden sadece bozuk olanları tedavi imkânı yok mu?

İşte burada belki bir psikiyatrist eliyle ve ilaçla destekleyen, kontrol sağlayan bir işletim sistemi olması gerekiyor. Önceki ve sonraki klinik bulgulara dair konuşuyorum. Bir şeye dayalı konuşmam gerekiyorsa, klinik bilgisine dayalı. Psikiyatristler günümüzde her önüne gelene ‘hipnoterapi uzmanı’ oldum diyor, ama gerçek hipnoterapileri problemler dâhilinde istiyoruz değil mi? Amerika ve yurt dışındaki birçok ülkede, anestezi beyin hücrelerine zarar verdiği için hiçbir anestezi almayan, sadece hipnoterapiyle sezaryen ameliyatına girenler var biliyor musunuz?

Fatih Abadi: Hipnozla diyelim, terapiyle değil. Hipnoz kelime mânâsı itibarıyla bir şeye kanalize olmak. Yani şu an benimle konuşurken çok daldığınız takdirde etrafta olan hiçbir şeyi duymuyor, bana kanalize oluyorsunuz ya, hipnoz bu. Diş tedavisinden doğuma kadar birçok yerde hipnoz yapılabiliyor. Hipnoz seviyeleri dedik ya, yedinci seviyeye kadar bir zararı yok ama sonrasında var. Rabia Hanım’ın bahsettiği gibi bir şey çıkarılırsa denge bozuluyor, üste koyuyorsun, kuleyi oluşturuyorsun, ama orada bir şey çok ciddi arızaya varabiliyor ve çöküş gerçekleşiyor. Bir de bunları yaparken yaklaşım metodu çok önemli. Çünkü hipnoz yapan; eğer İslâmî kaynaklardan beslenmemiş biriyse, kendi patolojik vaka sorunları varsa, size de yansıtıyor. Şurası önemli: Ne kadar ilim okursan oku, zihninde neyi nasıl sentezleyip verebildiğin kadar kıymetli bir terapist, uzman, koç vs olabiliyorsun. Burada asıl olay bu.

Hipnoz ablamı başka biri yaptı

Bilinçaltımız bizim en mahrem yerimiz olduğu için oraya asla dokunulsun istemiyoruz. O böyle çok temiz bir çocuk, çok mâsum. Bir çocuk nasıl size geldiğinde hemen kendi önlemini alır, bilinçaltı da bu şekilde önlemini almaya çalışıyor. Biz oraya gerekli telkinleri verdiğimizde, evet seanstan çıktığımızda kendimizi çok iyi, muazzam hissediyoruz. Ben özellikle ilk yaptırdığım altı seansta böyle hissettim.
Bilinçaltımız bizim en mahrem yerimiz olduğu için oraya asla dokunulsun istemiyoruz. O böyle çok temiz bir çocuk, çok mâsum. Bir çocuk nasıl size geldiğinde hemen kendi önlemini alır, bilinçaltı da bu şekilde önlemini almaya çalışıyor. Biz oraya gerekli telkinleri verdiğimizde, evet seanstan çıktığımızda kendimizi çok iyi, muazzam hissediyoruz. Ben özellikle ilk yaptırdığım altı seansta böyle hissettim.

Rabia Ekinci: Açık açık söylemenin hiçbir mahsuru yok. Benim ablam hayatında hiç alkol almamıştı, bilmeyiz yani. Tedavi sonrası Ramazan ayında ablam tanınmaz hâle geldi. Alkol bağımlısı oldu. Evde tutamaz olduk. Ciddi ataklar gerçekleşti. Dediğim gibi psikiyatristlerin terapiyi ilaçla desteklemeleri gerekiyor.

Siz böyle bir destek almadınız herhalde. Ben, ilaçlı bir tedaviye girmedim. NLP yöntemi kişisel gelişimle alâkalı biraz bilgim vardı ve doktorum ile hipnoterapiyi konuştuk.

Benim aldığım bilgileri ve eğitimleri konuştuk. Gerçekten bununla ilgili diploması ve ruhsatı olmasına rağmen hâlâ bir eksik vardı. O da, hipnoterapinin olumlu ve olumsuz yönlerini kesinlikle kabul ediyor ve doğru adresten alınma taraftarı.

İlaçlarla bunun önü alınabilir diyorsunuz. İlaç dediğiniz şey nedir?

Fatih Abadi: Kimyasaldır ekseriyeti. Bu psikiyatrlar kimyasal ilaç dışında, benim bildiğim kadarıyla başka şey kullanmıyorlar.

Belki hasar çok büyükse böyle bir yükleme gerekebilir.

Rabia Ekinci: Hasar büyük. Bizim âilede panikatak vardı, takıntı vardı, temizlik hastalığı vardı.

‘Ehl-i sünnet akâidine uymuyorsa uzak durun’

Fatih Abadi: Gen hafızasından gelen bir ağırlık var, bu bir. İkincisi, yetiştirme tarzında anneyi, babayı modelliyoruz, çocuk donmamış beton gibidir, üzerine ne dokunsa iz bırakır. Çevrende takıntısı olan farklı biri varsa, o farklılık sana da sirâyet ediyor. Ne kadar eğitim alırsan al, belli bir yaştan sonra annen gibi davranmaya devam edeceksin. Yanlış mıyım?

Rabia Ekinci: Hayır.

‘Enstrümanlar biraz şeytani, biraz nefsani’

Fatih Abadi: Mizaç asla değişmez. Kişilik ve karakter değişebilir. Mizaç bir kaptır, içine koyduğun şeyler kişilik ve karakterindir. İnsan değişir mi, değişir. Ya tekâmülünü tamamlamak üzere ki niyet budur, ama dibe çökmeye de aşırı meyillidir. Tin suresinde geçtiği gibi. Hasılıkelam, bunların hepsini bağladığımız yer şu oluyor; biyolojine dikkat ettiğin takdirde psikolojin bozulmuyor. Doğru nefes, doğru yemek, doğru uyku. Ehl-i sünnet akâidine uyan işi yapın, uymuyorsa uzak durun. Çünkü kullanılan enstrümanlar biraz şeytânî, biraz nefsânî. Çünkü işin içinden ubudiyet çıkartılmış. Adam sana hodbin nefisli biri olmayı öğretiyor. Peşinden gidilecek uzman seçiyorsak, bak bakalım neyi ne kadar? Bu işin sırrı bu. Bu yüzden dünyada NLP, bilinç kazandırma ve başarı teknikleriyken, Türkiye’de LPG ile eşdeğer tutuluyor. Diyeceklerim bu kadar.