İnsan haklarından hayvan haklarına ideolojik geçiş!

Bu hayvancağızlar evcilleştikleri gibi modernleştiler de! Eskiden evin artıkları ile yetinirlerdi, artık kendileri için üretilen hazır gıdalarla besleniyorlar. Belki onlar üzerinde denenen beslenme rejimi bir süre sonra insanlara uygulanacak!
Bu hayvancağızlar evcilleştikleri gibi modernleştiler de! Eskiden evin artıkları ile yetinirlerdi, artık kendileri için üretilen hazır gıdalarla besleniyorlar. Belki onlar üzerinde denenen beslenme rejimi bir süre sonra insanlara uygulanacak!

Değerler hiyerarşisi yıkıldı. İnsan, Allah’ın emir ve yasaklarının yerine kendi “yasa”larını koyarak dünyada mutlu olacağını sandı. Ve fıtrata aykırı bu gidişin imkânsızlığı artık açıkça görülebiliyor. Allah’a yönelmeyen insan, Allahsız kazanca yöneliyor, hayvânî hislerini yüceltmeye yöneliyor. Köpeğe gösterdiği şefkati insanlardan esirgiyor.

Ülkemizin manzarası son yıllarda Hoca Nasreddin’in meşhur fıkrasındaki gibi: İtleri salmışlar, taşları bağlamışlar! Gün geçmiyor ki sokak köpeklerinin sebep olduğu vak’alarla karşılaşmayalım. Köpek ısırması sonucu yaralananlar, ölenler, hatta kuduz olanlar, gazete ve televizyon haberlerinin konusu oluyor. Denizde yüzerken bile köpek saldırısına mâruz kalanlara rastlanıyor. Bu ve benzeri haberler ne kadar yankı buluyor? Neredeyse vak’ayı adiyeden sayılıp, üzerinde durulmuyor!

Bir büyükşehir belediyesinin hayvan bakımevi çalışanının kürekle bir köpeği öldürmesi, kamuoyunu günlerce meşgul ediyor. Bu kötü fiili işleyen zâtı yakalasa anında ipini çekecekler bile var!

Evet, bu bir suçtur, elbette cezası olmalıdır, fakat insan kâtline idam verilmezken bu aşırılık neyin nesi?

İnsan haklarından hayvan haklarına!

Köpeklere eziyet etmek, onları öldürmek elbette kabul edilebilir bir şey değildir de onların insanlara zulmetmesi, hatta ölümüne yol açması görmezden gelinebilir mi? “İnsan hakları” bir zamanlar çok dile getirilen ideolojik bir mesele idi, şimdilerde “hayvan hakları” ideolojik bir mesele olarak kitleleri harekete geçirmek için kullanılıyor.

Evcil hayvan merakımız köklüdür. Kedi, köpek beslemek yanında, kuşbazlık da eski kültürümüzde yaygındı. Apartman hayatı bu yanımızı epeyce köreltti. Kediler için pek fark etmedi belki ama köpeklerin evde beslenmesi dinen de hoş karşılanmadığından onlara olan ilgi zayıfladı. Buna rağmen son yıllarda evinde köpek besleyenler arttı. Cins köpeklere yüksek meblağlarla sahip olunabiliyor. Eskiden kedilerin fare yakalamak, köpeklerin hırsızları evlerden uzak tutmak gibi vazifeleri vardı. Bunları zamanla kediler ve köpekler bile unuttu!

Evcil hayvanlar modernleşti!

Bu hayvancağızlar evcilleştikleri gibi modernleştiler de! Eskiden evin artıkları ile yetinirlerdi, artık kendileri için üretilen hazır gıdalarla besleniyorlar. Belki onlar üzerinde denenen beslenme rejimi bir süre sonra insanlara uygulanacak!

Kuşbazlık ise apartman hayatı ile bağdaşır bir şey değil. Kuş meraklıları ancak müstakil evlerde, gecekondularda bu meraklarını tatmin edebiliyorlar.

Sahipsiz kediler vardır elbette. Bunlar hem sayıca çok değiller ve hem de insanlara zarar verme ihtimalleri olmadığı için fazla dikkat çekmiyor. Buna karşılık, büyük şehirlerin sokaklarında kısa bir gezintide bile her adımda köpek pislikleri ile karşılaşmak olağan hâle gelmiştir.

Sokak köpekleri, gerçekten sokak köpeği midir?

Sokakta doğmuş köpekler olabilir, fakat sokak köpeklerinin büyük ekseriyeti sahipleri tarafından azıtılmış, evden atılmıştır. Bir hevesle köpek beslemeye başlayanlar bir süre sonra çeşitli sebeplerle onlardan kurtulmaya çalışmaktadır. Yazlıklarına kışın uğrak verenler, çevredeki köpeklerin fazlalığı karşısında şaşkınlığa kapılmadan edememektedir.

10 milyon sokak köpeği!

Kedinin nankör, köpeğin sâdık olduğu söylenir. Buna rağmen “köpek” veya “it” denildiğinde aklımıza bir hayli menfilik gelir. Köpek, köpoğlu veya it, itoğlu it, hakaret kastıyla kullanılır. Köpeklerle ilgili deyimler sözlüklerde bir hayli yer tutuyor. Ne demiş Namık Kemal?

“Köpektir zevk alan sayyad-ı bîinsafa hizmetten.”

İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan köpektir!

Hani “popülasyon” deniyor ya, insanca nüfusumuz 85 milyon olarak dillendiriliyor. On milyon da sahipsiz köpeğimiz varmış! Her 8.5 kişiye bir başıboş köpek! Köpeklerin çoğalma hızının insanlarla kıyaslanamayacağı bilindiğine göre bu on milyon rakamının katlanarak artma ihtimali gözden uzak tutulmamalı.

İnsan azizdir, böyle biliriz. Onun canını, hayatını korumaya ön plana almayan bir yaklaşım kabul edilemez.

Peki, ne oluyor da insan geri plana düşüyor, hayvan öne geçiyor?

Yalnızlaşan insanın ev hayvanlarıyla sınanması

Modern insan gittikçe yalnızlaşıyor…

Büyük aileden çekirdek aileye geçtik, şimdi çekirdek aile de küçülüyor ve aile fertlerinin bir arada olma şartları yok oluyor. Mahalle mahalle olmaktan çıktı, semt, şehir bütünlüğü kayboldu.

Yalnız insanlar hızla artıyor. 1+1 evlere rağbet çoğalıyor.

İnsan yalnız yaşamak için yaratılmış bir varlık değil. Hani “sosyal hayvan” lafı var ya! İnsan konuşan, düşünen, hafızasında saklayan bir canlı. Dünyada kendi iradesiyle hayatını tanzim eden tek varlık, bizim anlayışımıza göre kâinatın gözbebeği.

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Galip Dede: “Kendine iyi bak, sen âlemin özüsün, yaradılışın gözbebeği olan insansın!” diyor.

İnsan nüfusu artıyor, kendi nüfusu artmayan-azalan Batı dünyası insan nüfusunu sınırlamak yönünde bazı hamleler yapıyor. Birincisi LBGT. İnsanlar çoğalmasın, şehevî arzularını sapık şekilde tatmin etsin.

İkincisi çocuksuz evler!

Kadınlar doğurmaktan imtina ediyor. Hiç çocuk yapmak istemeyenler var, numunelik bir tane yapanlar çoğalıyor.

Fakat insan oğlunun-kızının şefkat gösterme ihtiyacı var. Bu da kedi, köpek gibi evcil hayvanlarla tatmin edilmek isteniyor. Bunlardır ki, bir çocuk bir köpek tarafından parçalandığında köpeğin tarafında duruyorlar. Bunlar köpeklerine gösterdikleri şefkati insanlardan esirgiyor.

Değerler hiyerarşisi yıkıldı

Mesele şu: Değerler hiyerarşisi yıkıldı. İnsan, Allah’ın emir ve yasaklarının yerine kendi “yasa”larını koyarak dünyada mutlu olacağını sandı. Ve fıtrata aykırı bu gidişin imkânsızlığı artık açıkça görülebiliyor. Allah’a yönelmeyen insan, Allahsız kazanca yöneliyor, hayvânî hislerini yüceltmeye yöneliyor. İnsan kardeşleriyle bir arada yaşamaktan uzaklaşıyor, hayvanları kendine çocuk ve kardeş ediniyor!

Nereden nereye geldik?

1932 gazeteleri üzerinde çalışırken 11 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde bir habere rastlamıştım. Belediye 4 ayda 5.000 köpek öldürmekle övünüyor. Köpek itlâfı belediyelerin olağan işlerinden. Hatta “Mücadeleye şiddetle devam olunacak!” deniliyor. İstanbul belediyesi, öldürdükleri köpeklerin kuyruklarını getirenlere 25 kuruş veriyor. Ekmeğin 5-6 kuruş olduğu bir zamanda fena sayılmaz! Konu aynı gazetede “Köpek kuyruğu ticareti” şeklinde haberleştirilmiştir. Belediyenin her kuyruğa 25 kuruş vermesi köpek avcılığına rağbeti artırmış. (30.9.1932 Cumhuriyet)

Elbette tekrar o günlere dönelim demiyoruz, fakat ölçüyü doğru koymamız lâzım. İnsanı geri plana atan hiçbir çözüm gerçek çözüm olamaz!