İnsan Niçin Derdini Kendinden Bile Saklar?

Kimbilir nice derdimiz var, sır gibi sakladığımız. En çok da kendimizden.
Kimbilir nice derdimiz var, sır gibi sakladığımız. En çok da kendimizden.

İnsan kendisinden sadece devayı değil, derdi de saklayabilen bir varlık. İlk ânda şaka kabul edebilir, “Hiç olur mu öyle şey!” diyesimiz gelir ama biraz durup düşündüğümüzde farkederiz ki başkalarının ayan-beyan gördüğü ama bizim hoşnut kalmadığımız yönlerimizi ustalıkla kendimizden saklayabilmekteyiz. Öyle bir marifetli saklamadır ki bu, bir süre sonra neyi sakladığımızı bile unuturuz. Karga hesabı...

Doç. Dr. Sercan Gürler’e...

Eski zamanlarda yaşamış iki kişi düşünelim. İkisi de avam ve esnaf. İsterseniz bunlara birer isim de verelim: Ali ile Veli. Ne yani Kaya ile Çelik o vakitler isimden sayılmazdı ki.

Ali ile Veli’nin arasında bir alacak-verecek meselesi olsun. Gelgelelim bir türlü anlaşamıyorlar hesapta; borç ile alacağı denkleştiremiyorlar. Veli hesabı, bir kâğıda kalemleri tek tek yazarak hâlletmeyi isterken Ali ısrarla işi kafadan hesap yaparak çözmeyi dayatmakta. Veli ne kadar “Tek tek yazalım.” derse desin o parmak hesabında ısrar etmekte.

  • Misal bu ya Ali okuma-yazmasını biraz kıt kabul etsin. Aynı zamanda meselâ 7 ile 9’u da sık sık birbirine karıştırsın. O yüzden de her 7 dediğinde 9’u kastetsin; 9 dediğindeyse 7’yi.

Hâlbuki hesabın bir türlü tutmamasının sebebi Ali’nin okuma-yazma bilgisinin eksikliği değil, basit bir sayıları karıştırma durumu.
Hâlbuki hesabın bir türlü tutmamasının sebebi Ali’nin okuma-yazma bilgisinin eksikliği değil, basit bir sayıları karıştırma durumu.

Bu hesabın tutması mümkün mü?

Görüleceği gibi aslında Ali’de bir değil, iki müşkül var. İlki apaçık: okuma-yazma bilgisi. Ama Ali bu zaafının farkında. Belki miktarını doğru tayin edememekte. Yani zannettiğinden az veya çok okuma-yazmaya vakıf olabilir, değil mi? Hatta biz, Ali’nin okuma-yazma bilgisini, bu hesabı çözmeye hayda hayda yetecek miktarda kabul edelim. Fakat esası belirleyen, işin burası değil, şurası: Ali 7 ile 9’u geçmişte arada-sırada birbirine karıştırsa bile uzun yıllardır hiç karıştırmadığına inanabilir. Yani bu sorununu ‘aştığını’ varsayabilir. O yüzden de bu ihtimali hiç aklına bile getirmeyebilir. Hâlbuki hesabın bir türlü tutmamasının sebebi Ali’nin okuma-yazma bilgisinin eksikliği değil, basit bir sayıları karıştırma durumu.

Verdiğim bu misal, günümüzde disleksisi bulunan birçok insanın sık sık maruz kaldığı bir durum.

Gerçeği Kendinden Saklamak

Şimdi Ali’ye biraz daha yakından bakalım:

Ali, şimdikiler gibi hilekâr bir esnaf değil aslında ama gene de Veli ile arasındaki hesabın tutmamasının kendisinden kaynaklandığını aklının ucundan bile geçirmiyor. Gerçi zaaflarından birini bilmekte ve üstelik kabullenmekte, hatta deşseniz, parmak hesabında ısrar etmesinin sebebini buraya bağlayabilir bile. Ama hesabın denkleşememesinin hakiki sebebinin ne olduğunun ve kimden kaynaklandığının hiç farkında değil.

  • Hâlbuki o dönemlerde neredeyse herkes en çok Ali kadar okuma-yazmaya vâkıftı ve bu yüzden de hesapların çoğu kafadan hâlledilirdi. Ama Ali, bu mutad zaafından rahatsızlık hissettiği için karşıdakilerin onu ayıplamasından çekiniyor. Buna rağmen, hesapta çok daha etkili bir kusur olduğu hâlde sayıları karıştırma zaafını bir şekilde örtmeyi tercih ediyor.

Kendinden bile.

Zaaflardan Zaaf Beğenmemek

Ve esas soru: Ali sayıları karıştırmayı sürdürerek aslında ne yapmak istiyor? Basit bir ticari hile mi yoksa daha başka bir şey mi?
Ve esas soru: Ali sayıları karıştırmayı sürdürerek aslında ne yapmak istiyor? Basit bir ticari hile mi yoksa daha başka bir şey mi?

Şimdi soralım: Hesabın tutmasını engelleyen husus ne? Parmak hesabını dayatan Ali’yi tedirgin eden, öyle olmadığı hâlde zayıf bellediği okuma-yazma bilgisi mi yoksa insanın, zaman zaman kendinden bile gizleyebildiği, sayıları karıştırabilmesi hususu mu?

Ve esas soru: Ali sayıları karıştırmayı sürdürerek aslında ne yapmak istiyor? Basit bir ticari hile mi yoksa daha başka bir şey mi?

Böyle davranarak Ali, Veli’ye ne söylemek istiyor? Ve çok daha önemlisi, bu örtme hokus-pokusuyla Ali kendisine ne anlatmak istiyor? Öyle ya, mesele bilgi eksikliğine dayansaydı o güne kadar Ali illâ ki o eksiğini yeter miktar giderirdi.

Dikkatinizi çekerim, Ali aslında esasa taallûk etmeyen zaafını öne çıkararak başka bir zaafını örtmeye gayret ediyor; hakiki zaafını.

Niçin?

  • Okuma-yazma bilgisi bu hesabın altından kalkamayacağı bir eksiklikte bile değilken o, tuhaf bir şekilde o zaafının arkasına saklanarak öteki devasa zaafı örtmeyi niçin tercih ediyor?

Derdi Örtme Mahareti

Bildiğiniz gibi karga parlak renkli, alacalı-bulacalı eşyayı pek sever; belki de bizim itibarı sevdiğimiz kadar.
Bildiğiniz gibi karga parlak renkli, alacalı-bulacalı eşyayı pek sever; belki de bizim itibarı sevdiğimiz kadar.

İnsan kendisinden sadece devayı değil, derdi de saklayabilen bir varlık.

İlk ânda şaka kabul edebilir, “Hiç olur mu öyle şey!” diyesimiz gelir ama biraz durup düşündüğümüzde farkederiz ki başkalarının ayan-beyan gördüğü ama bizim hoşnut kalmadığımız yönlerimizi ustalıkla kendimizden saklayabilmekteyiz. Öyle bir marifetli saklamadır ki bu, bir süre sonra neyi sakladığımızı bile unuturuz.

Karga hesabı...

Bildiğiniz gibi karga parlak renkli, alacalı-bulacalı eşyayı pek sever; belki de bizim itibarı sevdiğimiz kadar. Ve nerede parlak bir eşya görse onu sahiplenir, alır, götürür ve bir deliğe saklar. Belli bir süre sonrasında da unutur o deliği ve içindeki parlak nesneyi.

Biz de bir ömür karganın bu yaptığının bir benzerini hiç sakınmadan yapıp dururuz da ruhumuz duymaz.

Karganın bu yaptığıyla bizimkisi arasında fark var elbette. Çünkü karga o parlak nesneyi yeniden görmek, tekrar tekrar gagalayarak haz duymak için saklarken biz, bizi rahatsız eden o şeyi bir daha görmemek, duymamak ve karşılaşmamak gayesiyle ruhumuzun derinlerindeki bir gediğe saklarız. Ve unuturuz. Bir karga gibi.

Sahiden de unutur muyuz acaba? Yoksa unuttuğumuzu varsayarak kendimizi kandırmak, bir şekilde daha çok mu işimize gelir? Kimileyin başkalarının bakışlarına açık ve gözlerinin önündeki o hususu ruhumuzun çöplüğüne gömdüğümüze inanmak, bu yetmiyormuş gibi çevremizdekilerin de inanmasını beklemek meylini basit bir hile mi saymak icap eder yoksa burada insana dair başka bir ıstırap mı saklı?

  • Kargadaki gayri iradi saklama ve unutma ile bizdeki gayri iradi saklama ve unutma bir ve aynı şey değil. İnsanın unutmasını karganınkinden ayıran, birinin bu unutma yüzünden serapa kaybetmesi, öbürünün unutma üzerinden bir fayda devşirmesi.

Bir Aydın Hilesi Olarak Kasdi Unutma

Bu örtme operasyonunun tatbiki için illâ ki zahirde bir zaafa hacet de yok. Ne bileyim, meselâ bir aydın, herhangi bir zihni mevzuda, ondan bekleyemeyeceğimiz bir tarzda yanlış veya çarpık anlama, hatta hiç anlamama tavrına bürünebilir. Şaşırtıcı ama böyle. Rahatlıkla anlayabileceği bir meseleyi insan, derinlerinden gelen gizli bir elin marifetiyle içinden çıkılamaz hâle getirebilir.

  • Peki niçin böyle yaparız? Yeterli donanıma sahip neredeyse herkesin anlayabileceği bir meseleyi insan hangi maksatla kendine yasaklar ki?

Nefsin hilelerinden birine geldik.

İnsan gündelik yaşantısında, inancı veya dünya görüşü doğrultusunda fevkalâde ahlâklı olabilir. Ama buna rağmen kendisiyle ilişkisinde kimileyin hilebazlığı seçebilir.

Belli ki bir hakikat kırıntısını anlama ve kavrama imkânından mahrum kalan kişi, aslında sadece kendini korumaktadır. Çünkü işaret edilen o hususu kişinin anlaması, kendisiyle ilgili daha önceden ruhunun derinliklerine sakladığı, hatta gömdüğü kimi başka hususların eşelenmesine imkân tanıyabilir. Yahut kişide bu ihtimalin kaygısı hâkim olduğunda, anlamak ve tehlike sarmalının yakınına düşmektense anlamamak ve görmezden gelmek, o gömülü yaraların acılarının tekrar deşilmesinden de kurtulmak demek.

Kimbilir nice derdimiz var, sır gibi sakladığımız. En çok da kendimizden.

Bir acıyı zahirde yaşamak ve vakti, saati geldiğinde ondan kurtulmak yerine o acıyı derinlere, daha derinlere itmek ve güya onunla görünürde karşılaşmamak adına bir ömür derinlerde kangrenleşmesine göz yummak, bir tek insana mahsus.