İran Afganistan’da Taliban’a ortak mı, rakip mi?

Siyaset gereği kimi zaman birbirlerini “ABD uşağı” olarak ittiham etseler de yeri gelince gayet iyi anlaşıp ortak hareket edebiliyorlar.
Siyaset gereği kimi zaman birbirlerini “ABD uşağı” olarak ittiham etseler de yeri gelince gayet iyi anlaşıp ortak hareket edebiliyorlar.

Afganistan uzun yıllardır iç savaş ve göç ile gündemdeki yerini koruyor. ABD, Trump döneminden beri askeri varlığına kademeli bir şekilde son vereceğini duyurmuş, ancak eyleme geçmeyi hep ertelemişti. Bu kez öyle olmadı, ABD ve NATO güçleri Afganistan’dan çekilmeye başladı. Çekilme süreci başlar başlamaz deyim yerindeyse Taliban Afganistan’ı devraldı. “Tarih tekerrürden ibarettir” cümlesi bir daha yenilendi. Saddam sonrası Irak’ı altın tepside İran’a teslim eden ABD, bu kez Afganistan’ı Taliban’a devretti. İlginçtir, Tahran-Taliban ilişkisi madalyonun diğer yüzü olarak belirdi. Bu arada Türk kamuoyu, Afganistan meselesiyle birlikte sınırlara yığılan düzensiz göçmen kafilelerine tanık oldu ve hassaslaştı. İşte tam bu noktada Afganistan’da olup bitenlerin bir de İran ekseninde ele alınması Türkiye açısından kaçınılmaz oldu.

Taliban algısı nasıl değişti?

Afganistan 921 Km ile kara sınırıyla İran’ın doğudaki önemli komşularından sayılır. Kuzeyde Türkmenistan ve güneyde Pakistan ile komşuluğu göz önünde bulundurulursa İran, Afganistan için karadan batıya açılan en önemli sınır komşusudur. Nüfusun ciddi bir kısmının Farsça bilmesi ve Farsça’nın eğitim dili olması, iki ülkenin ortak kültüre sahip olduğunun bariz göstergesidir. İran’ın Taliban meselesine bakış açısı geçtiğimiz yıllarda hep dalgalı ilerlemişti.

İran kamuoyu Taliban ile daha çok 1998 olaylarıyla alakadar oldu. O tarihte Taliban, Kuzey İttifakı ile savaşı sırasında İran’ın Mezarışerif’deki konsolosluğunu işgal etti.
İran kamuoyu Taliban ile daha çok 1998 olaylarıyla alakadar oldu. O tarihte Taliban, Kuzey İttifakı ile savaşı sırasında İran’ın Mezarışerif’deki konsolosluğunu işgal etti.

İran kamuoyu Taliban ile daha çok 1998 olaylarıyla alakadar oldu. O tarihte Taliban, Kuzey İttifakı ile savaşı sırasında İran’ın Mezarışerif’deki konsolosluğunu işgal etti. Bu hadisede 8 İranlı diplomat ile bir gazeteci hayatını kaybetti. Hatta bugün İran’da Taliban eliyle öldürülen gazeteci Mahmud Saremi’nin ölüm yıl dönümü “Gazeteciler Günü” olarak anılıyor. 9 vatandaşını Taliban saldırısıyla kaybeden İran ile bugünkü İran’ın hiçbir alakası yok dense yeridir.

O vakitler Taliban, İran kamuoyu nezdinde şeytanlaştırıldı, yaygın bir propaganda ile yerden yere vuruldu. Ancak bugün durum hiç de o zamanki gibi değil. Bunu Tahran’da rejime yakın gazetecilerin “Taliban değişmiş”, “Bu Taliban Eski Taliban değil” manşetlerinden anlamak mümkün. İran, kamuoyunu ciddi bir U dönüşüne hazırlıyordu ancak propaganda bile değişimin hızına yetişemedi.

Meşhed şurası nedir?

Son yıllarda Afganistan hükümet yetkilileri Taliban’ın İran’da karargahı olduğunu defalarca dile getirmişti. Hatta İran’ın Horasan Velayetinin Merkezi, Şiilerin İran’daki en kutsal şehri Meşhed’de bile Taliban’ın ofisleri bulunduğu artık sır değil. Hatta onun da ötesinde, bugün Taliban içinde “Meşhed Şurası” denilen bir güç dengesi mevcut.

  • İran Taliban üyeleriyle müzakereleri saklama gereği de duymuyor. Defalarca ağırladıkları Taliban üyeleriyle görüntüler servis ediliyor. Mesele normalleştirildi. Yıllarca “diplomatlarımızı katletti” denilen Taliban’dan eser yok. En son İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in “aracı olarak” katıldığı Tahran müzakerelerinde Taliban’ın paylaştığı bildiri “barışa atılan adım” olarak anılsa da Afgan kamuoyunda öyle yankılanmadı. Kabil yönetimi yine de meseleye iyimser baktığını açıkladı.

ABD çekilirken Afganistan’da hızlı bir işgali başlatan Taliban siyaset meydanında İran ile yoluna devam ediyor. Sınır kapısını ele geçiren Taliban, komşuluk iddiasında. Taliban mensupları ile İran sınır muhafızları arasında geçen hoş sohbet görüntüleri basına yansıyor. ‘Müesses nizam’ın sesi olarak görülen bazı millet vekilleri Taliban’ı “bölgenin en asil hareketlerinden biri” olarak değerlendiriyor.

Birliktelik nereye kadar?

Ancak iki tarafı ideolojik olarak bir birinden ayıran, hatta karşı karşıya getiren ciddi başlıklar var. Bu cihetten İran ile Taliban’ın uzun vadeli birlikteliği şüpheli. Örneğin İran kendisini velayet-i fakih sistemi ile dünya Müslümanlarının lideri olarak görüyor. Yani “ya benim yanımdasın ve velayetimi kabul ediyorsun, ya da karşımdasın ve bertaraf olmalısın” şeklinde bir yaklaşıma sahip. İran’ın “İslami yönetim” iddiasındaki bir yapı ile başka türlü ilişkisi pek kolay değil.

Bu cihetten İran ile Taliban’ın uzun vadeli birlikteliği şüpheli. Örneğin İran kendisini velayet-i fakih sistemi ile dünya Müslümanlarının lideri olarak görüyor.
Bu cihetten İran ile Taliban’ın uzun vadeli birlikteliği şüpheli. Örneğin İran kendisini velayet-i fakih sistemi ile dünya Müslümanlarının lideri olarak görüyor.

İran gibi Taliban da İslami açıdan iddialı. Kendi liderini “emirülmuminin” olarak gören, diğer Müslümanların kendisine biat etmesini bekleyen bir yapıdan bahsediyoruz. Kendilerini böyle konumlandıran iki yapının nasıl anlaştığı ayrı bir merak konusu.

Acaba İran dini lideri Ali Hamaney veliy-e fakihlik iddiasından geri durup Taliban’a mı biat etti? Yoksa Taliban geri adım atıp Hamaney’in bayrağı altına mı girdi? Yahut her ikisi de aslında dini retoriği salt işlerine geldiği gibi mi kullanıyor? Yani mesele karşılıklı menfaat olunca siyaset dini retoriğe galip mi geliyor? Tabloya bakınca durumun bundan ibaret olduğu gayet net anlaşılıyor.

Siyaset gereği kimi zaman birbirlerini “ABD uşağı” olarak ittiham etseler de yeri gelince gayet iyi anlaşıp ortak hareket edebiliyorlar. Fakat bu oynak zemin pek güvenli değil. Afganistan pirinci bu saatten sonra daha çok su götürür. Bugünkü işbirliği yarın pekala düşmanlığa dönüşebilir.

Siyaset gereği kimi zaman birbirlerini “ABD uşağı” olarak ittiham etseler de yeri gelince gayet iyi anlaşıp ortak hareket edebiliyorlar.
Siyaset gereği kimi zaman birbirlerini “ABD uşağı” olarak ittiham etseler de yeri gelince gayet iyi anlaşıp ortak hareket edebiliyorlar.

Başka önemli bir mesele de şu ki; İran uzun yıllardır Afganistan’da Şii kimliğe sahip Hazara toplumunu örgütlemeye devam ediyor. Hazara temelli Fatimiyun tugayını Suriye’de kullanan İran, bu gücü ilerleyen süreçte Afganistan’da kullanır mı? İşte bu sorunun cevabı süreci derinden etkileyebilir. Taliban ile şimdilik iyi ilişkiler yürüten İran’ın elinde güçlü bir Fatimiyyun kartı var. Şu an kullanmasa da işine geldiği an rahatlıkla kullanabilir.

İran mülteci kozunu oynuyor

İran yıllardır Afgan mültecilere ev sahipliği yapıyor. Mülteci sayısı kimi zaman bir kaç milyonu geçse de güncel veri bugün daha az olduğunu gösteriyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin yayınladığı tahmini verilere göre 2020 yılında İran’da 2 milyon 700 bin civarında mülteci bulunuyordu. Bu sayının 2 milyon 300 bini Afganistan uyruklu, geri kalanıysa Irak ve Pakistan vatandaşlarından oluşuyordu.

Ancak son yıllarda İran’dan Afganistan’a ciddi bir geri dönüş başladı. 2020 yılında İran’daki ekonomik şartların zorlaşmasıyla 800 bin Afgan ülkesine geri döndü. Dolayısıyla Taliban’ın yükselişiyle birlikte başlayan göç dalgasında Afgan göçmenlerin İran’ı tercih etmeleri zor.

Diğer yandan İran koridorundan başka seçenekleri de yok. Bu durumda İran, Afganları bir koz olarak kullanıyor. Yani ülkeye gelen hiçbir Afgan’a gelme demiyor. Ülkeye giren mültecilerin kaydını alan İran, nedense çıkanları istatistiklere dahil etmiyor. Batıya doğru yola çıkıp Türkiye’ye giden Afgan mülteciler kaçak yollardan çıkış yaptığı için kayıtlara almama mazereti oluşuyor. Bu sayede İran, mülteci sayısını fazla gösterip uluslararası arenada bir koz olarak kullanıyor.

Ambargolar ve nükleer müzakereler masaya gelince mültecileri zor ekonomik şartların mağduru olarak gösteriyor. Bu mağduriyet görüntüsü İran’ın elini yükseltirken aynı zamanda “batıya doğru bir mülteci akını” kozunu da vermiş oluyor. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı Siyasetten Sorumlu Danışmanı Abbas Irakçi, Afgan mültecileri ülkeden göndermekle tehdit etmişti. Tepkiler gelince de “Afganlar ülkelerine dönsünler demedim, batıdaki başka ülkeye gidebilirler mesela” diyerek alenen Türkiye’yi hedef göstermişti.

İnsan kaçakçıları ile işbirliği

Diğer yandan İran’dan Türkiye’ye insan kaçakçılığı yapanlar, İranlı yetkililerin meseleye göz yumduğunu hatta işbirliği yaptıklarını itiraf ediyor. İran sınır muhafızları insan kaçakçıları ile irtibata geçip isim listesi istiyor. İran uyruklu kişilerin kaçak bir şekilde ülkeyi terketmesi bu şekilde önlenmiş oluyor. Ancak söz konusu Afgan mülteciler olunca herhangi bir denetim söz konusu değil. Tam tersine ülkeden çıkmaları adeta teşvik ediliyor. Bu yüzden İran’dan Türkiye’ye gelmek isteyenler kendilerini Afgan olarak tanıtıyor.

Önümüzdeki süreçte Afganistan’da Taliban etkisi arttıkça doğal olarak batıya doğru yeni bir göç dalgası başlayacak. Afgan mülteciler İran’a yasal olarak giriş yapıyor, kimseye vize de sorulmuyor. İran’a ayak basanlar soluğu hemen Türkiye sınırında alıyor. Bir taraftan Taliban ile işbirliğini sürdüren İran, diğer yandan Türkiye’yi mülteci dalgasıyla baskılama derdinde.