İran yanlısı vekil örgütler: Nam-ı diğer ahtapotun kolları

İran yanlısı vekil örgütler.
İran yanlısı vekil örgütler.

Çeşitli uluslararası raporların ortaya koyduğu gibi bölgesel rekabet yarışında İran’ın stratejisi, Suriye ve Umman gibi Sünni olmayan rejimlerle ilişkilerini güçlendirmek ve Sünni rejimlerin olduğu diğer ülkelerde ise özellikle Şii grupların silahlı güç devşirmesine ve refah hizmetleri kanalıyla toplumsal ağlarını güçlenmelerini sağlamak oldu. İran’ın bu stratejisinin yürütücüsü ise 1979 yılında devrimden kısa bir süre sonra bizatihi Humeyni tarafından kurulan ve devrimi koruma görevi verilen Devrim Muhafızları Gücü'dür. Bugün itibariyle bir ordu hüviyetini ve yapısını kazanan Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü altında bir alt birimi bulunuyor ve bu birim İran’ın yurt dışındaki faaliyetlerini yürütüyor

“İranlılar bizi boğazlıyor." Merhum Suudi Kralı Faysal'ın oğlu ve Suudi Arabistan'ın eski İstihbarat Başkanı ve ABD Büyükelçisi Prens Turki el-Faysal’ın bir mülâkatında sarf ettiği bu sözler, Suudi Arabistan’ın İran’a yönelik dinmeyen rahatsızlığını ifade ediyordu.

Bu rahatsızlığın başlangıcını 1979 yılına kadar götürmek mümkün. O yıl İran’da halk devrimi ile Amerikan yanlısı İran şahı devrildi ve yerine Amerika ve sözde İsrail karşıtı bir rejim geldi. Rejimin lideri Humeyni’nin Suud ailesine yönelik sert eleştirileri, Suudi Arabistan’ın doğu bölgelerinde devrimden ilhamla Şiilerin yaptığı sokak protestoları, İran’ın açıktan ilân ettiği ”devrimi ihraç etme" stratejisi Suudi Arabistan’ı İran’ın Irak ile sekiz yıl sürdüreceği kanlı savaşta Irak’a maddî ve lojistik destek sağlamaya itti ve ilişkileri derinden sarstı.

Şii gruplara yatırım yaptılar

İran aslında devrimi ihraç stratejisini resmî olarak 1980’li yılların sonunda terk etti. Mesela bu uğurda kurulan ‘Kurtuluş Hareketleri Kurumu’nu kapattı ve 1990’lı yıllardan itibaren nispeten pragmatist bir dış politika takip etti. Ancak diğer Arap ülkelerinde Şii gruplarla kurduğu ilişkileri koparmadı, hatta bu gruplara yardımlar yapmaya devam etti. Neticede de bu gruplar aracılığıyla Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de önemli bir nüfuz alanı elde etti ve etkin bir aktör haline geldi.

Suudi Arabistan ise İran’ın bu faaliyetlerine karşı kayıtsız kalmadı ve kendi nüfuz alanını genişletme faaliyetleri yürüttü. Bu uğurda Sünni, neo selefi grup ve rejimlere hatırı sayılır maddî yardımlar yaptı. Bugün Orta Doğu’nun en dinamik jeopolitik rekabeti böyle karşılıklı adımlarla gelişti.

Çeşitli uluslararası raporların ortaya koyduğu gibi bölgesel rekabet yarışında İran’ın stratejisi Suriye ve Umman gibi Sünni olmayan rejimlerle ilişkilerini güçlendirmek ve Sünni rejimlerin olduğu diğer ülkelerde ise özellikle Şii grupların silahlı güç devşirmesine ve refah hizmetleri kanalıyla toplumsal ağlarını güçlenmelerini sağlamak oldu. İran’ın bu stratejisinin yürütücüsü ise 1979 yılında devrimden kısa bir süre sonra bizatihi Humeyni tarafından kurulan ve devrimi koruma görevi verilen Devrim Muhafızları Gücü'dür. Bugün itibariyle bir ordu hüviyetini ve yapısını kazanan Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü altında bir alt birimi bulunuyor ve bu birim İran’ın yurt dışındaki faaliyetlerini yürütüyor. ‘Seçimle’ iş başına gelen İran hükümetinin kontrolü dışında, doğrudan dinî lidere bağlı olan Devrim Muhafızları’nın kurulmasına öncülük ettiği en başarılı Şii örgütü hiç kuşkusuz Lübnan’daki Hizbullah.

İran'ın göz nuru Lübnan Hizbullahı.
İran'ın göz nuru Lübnan Hizbullahı.

İran'ın göz nuru Lübnan Hizbullahı

Maide suresi 56. ayetten ilhamla ve bu ayette geçen bir ifadeden adını alan şii “Hizbullah” hiç kuşkusuz Lübnan’ın en etkin siyasi aktörü ve askeri gücü… Hizbullah, Lübnan’da iç savaşın bütün şiddetiyle devam ettiği bir dönemde 1982 yılında kuruldu.

Aslında Lübnan’da Şiilerin aktif ve güçlü bir örgütü vardı. Afvaj el-Mukavamat el-Lübnaniye’yi (Lübnan Direniş Güçleri) veya daha bilinen kısaltmasıyla Amal. Nitekim İran ilk olarak Amal’ı destekledi. Ancak Amal’ın o dönem Lübnan’da işgalci olarak bulunan İsrail’le mücadeleyi reddetmesinin ardından, İran bu örgütten ayrılarak kurulan Hizbullah’ı desteklemeye başladı.

Hizbullah ilk yıllarında gizli bir örgüt olarak kaldı ve kurulduktan ancak üç yıl sonra kuruluşunu ilan etti. Kuruluş açıklaması Hizbullah’ın İran’a yönelik bakışının da net bir ifadesi. Zira açıklama İran lideri Humeyni’den “Müminlerin emiri,” “veliy-i fakih,” “Müslümanlardaki devrimci kıvılcımı ateşleyerek gerçekleştirdiği patlamayla bütün dünyayı sarsan, şanlı İslam İnkılabı'nın rehberi” olarak bahseder.

Bugün dahi Hizbullah’ın etkin olduğu bölgelerde hareketin genel sekreteri Hasan Nasrallah’ın resimleri yanında Humeyni’nin ve onun halefi Ayetullah Ali Hamaney’in boy boy resimlerine sıklıkla rastlamak mümkündür.

İran’ın desteklediği Hizbullah sadece Lübnan’ın değil, belki de Orta Doğu’nun en güçlü devlet-dışı askeri yapılarından biri. Hizbullah aynı zamanda Suriye’deki iç savaşta Esad rejimine kritik destek verdi ve ayakta kalmasını sağladı. Yemen'deki Şii Husi milislere de ilham veren Hizbullah, hiç tartışmasız Lübnan’daki en etkin siyasi, hatta askeri güç.

Arap Birliği, ABD, Fransa, Körfez İşbirliği Konseyi, Kanada, Japonya ve Hollanda, Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Avrupa Birliği, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık ve Avustralya ise Hizbullah'ın sadece askeri kanadını terör örgütü olarak tanımlamakta.

Lübnan Hizbullah’ının haricinde İran’ın destek verdiği ve güçlü ilişkiler geliştirdiği diğer Şii örgütler de oldu. Bu örgütlerin arasında yerel ve bölgesel etkisinin derinliği itibariyle en önemlisi hiç kuşkusuz Yemen’deki Husiler.

  • Husiler ile Yemen'e el koydu
  • Resmi adı ile Ensarullah hareketinin başlangıcını 1990’lı yıllara götürmek mümkün. Hareketin kurucusu Hüseyin El-Husi dini ilimler okudu, bir dönem Sudan’da yüksek lisans yaptı. Sudan’dan döndükten sonra hedefine 11 Eylül saldırıları sonrasında Afganistan ve Irak’ı işgal eden Amerika’yı ve Amerika ile işbirliği yapan Salah rejimini koydu. Sadece Yemen Şiilerine değil, bütün Müslümanlara Amerikan anti-emperyalizmiyle mücadele çağrısı yaptı. 2004 yılında hakkında verilen tutuklama kararına itiraz eden ve isyan başlatan Hüseyin el-Husi 2004 yılında Salih rejimi tarafından öldürüldü. Ancak Yemen’deki Husi isyanı bitmedi ve Hüseyin’in başka bir anneden kardeşi Abd el-Malik el-Husi’nin liderliği altında devam etti.
  • Husiler 2014 yılında bütün dünyayı şaşırtacak askeri operasyonu başlattı. İlk önce başkent Sana’yı ele geçiren örgüt, hâkimiyetini Aden’e kadar genişletti. Husilerin genişlemesi ancak 2015 yılının Mart ayında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) hava operasyonu ile durdurulabildi ve Aden’den geri püskürtüldü. Husiler hâlen daha başkent Sana’nın kontrolünü elinde bulunduruyor.
  • Husilerin İran’la bağlantılı olduğu gerçeği çok farklı kesimlerin üzerinde hemfikir olduğu bir konu. 2004 yılından 2010 yılına kadar altı yıl süren silahlı bir isyanı sürdürebilmeleri ve rejimi ateşkese zorlamaları, 2011 yılından itibaren askeri hâkimiyetlerini Yemen’de geniş bir alana yayabilmeleri, 2015’ten itibaren Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun hava desteğine rağmen yenilmemeleri ve 2017’den itibaren zaman zaman Suudi Arabistan ve BAE’ye yönelik uzun menzilli füzeler ve ihalarla saldırabilmeleri dış destek olmadan mümkün gözükmüyor.
  • Üzerinde hem fikir olunamayan konu, İran’ın Husilerle bağlantısının tam olarak ne zaman başladığı. Hüseyin el-Husi’nin vaazları üzerine değerlendirmeler, el-Husi’nin İran devriminin lideri Humeyni’ye fazlasıyla referans verdiğini gösteriyor.
  • Lübnan ve Yemen’den sonra İran’la ilişkili Şii örgütlerin en aktif ve etkin siyasi güç oldukları ülke hiç kuşkusuz Irak.

Irak da İran tasallutu altında

Irak’taki Sünni rejime karşı muhalefet eden Şii gruplar, rejimleri hep zorladı ve dolayısıyla baskı altında tutuldular. Mesela İran’daki İslam devriminden sonra öne çıkan isimlerden birisi de bugün Irak siyasetinde önemli bir aktör olan Mukteda el-Sadr’ın kayınpederi Muhammed Bakır el-Sadır’dı.

Bedir Örgütü:

Saddam rejiminden kaçan bazı Şiiler İran’a yerleşti ve burada Irak’ta İslami Devrim Yüksek Konseyi’ni kurdu. Bu konseyin askeri kolu Bedir Örgütü 2003 yılında Saddam’ın Amerika tarafından devrilmesinin ardından Irak’a döndü ve etkin bir politik aktör oldu. Örgütün 10 bin ile 50 bin arasında silahlı üyesi olduğu iddia ediliyor. Irak’ta Bedir Örgütü’nün haricinde İran’la bağlantılı diğer Şii grupları da aktif.

Kataib’i Hizbullah:

Bu gruplardan birisi de Kataib’i Hizbullah. 2007 yılında kurulan grup özellikle Irak’ta konuşlu askeri hedeflere saldırılar gerçekleştirdi. Nitekim Amerika, örgütü terörist olarak nitelendiriyor ve 10 bin civarında silahlı üyesi olduğu iddia ediliyor.

Asaib Ehli’l-Hak Örgütü:

İran’la bağlantılı diğer bir Şii örgüt ise Asaib Ehli’l-Hak örgütü. 2006 yılında kurulan örgüt, dini lider Mukteda el-Sadr'ın Mehdi Ordusu’ndan ayrılanlar tarafından kuruldu. Irak’ta konuşlu Amerikan ve İngiliz askeri hedeflerine saldırılar düzenleyen bu örgüt de Amerika tarafından terör örgütü olarak nitelendiriliyor ve 3 bin civarında silahlı üyesi olduğu tahmin ediliyor.

Live El-Yevm’ül Mevud:

Mukteda el-Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun devamı sayılan Live el-Yevm’ül Mevud’un da İran tarafından desteklenen silahlı bir örgüt olduğu ileri sürülüyor. Ancak örgütün bugün itibariyle aktif olmadığını ve 2014 yılında kurulan Irak’ın en yüksek Şii din adamı Ayetullah Ali Sistani’nin fetvası ile IŞİD’e karşı savaşmak için kurulan Haşdi Şa’bi (Seferberlik Güçleri)’ye katıldığını not edelim.

Haşdi Şa’bi:

Haşdi Şa’bi genel olarak Iraklı Şiilerin kurduğu ve desteklediği bir silahlı güç. İran-bağlantılı ve tam destekli bir güç olarak tanımlanamasa da İran-destekli örgütlerin de bu askeri güce katkı yaptığını not etmeliyiz.

Irak’taki Sünni rejime karşı muhalefet eden Şii gruplar, rejimleri hep zorladı ve dolayısıyla baskı altında tutuldular.
Irak’taki Sünni rejime karşı muhalefet eden Şii gruplar, rejimleri hep zorladı ve dolayısıyla baskı altında tutuldular.
  • Suriye'de Esed Rejimi
  • İran, Lübnan, Yemen ve Irak’ta desteklediği Şii örgütler kanalıyla, Suriye rejimi ile geliştirdiği ilişkiler ile kendine nüfuz alanı inşa etti. İran’daki dini rejim, Suriye’deki Esad rejimi ile 1980’li yılların hemen başında ilişki kurdu ve takip eden yıllarda da bu ilişkiyi canlı tuttu. Hatta o dönem Suriye’de Esad rejimine karşı isyanı sürdüren Müslüman Kardeşler hareketinin şiddetle bastırılmasını umursamadı ve bunu Müslüman Kardeşler hareketleri arasında sempati kaybına uğrama pahasına yaptı.
  • Arap Baharı’ndan ilhamla sokak protestoları patladığında da İran, Esad rejimi-yanlısı konumunu korudu ve protestolar silahlı muhalefete döndüğünde ise Esad rejimine maddî ve askerî destek vermekten çekinmedi. Sadece İran değil, İran’ın desteklediği Lübnan’daki Hizbullah ve Irak’taki Şii örgütler de Suriye iç savaşında aktif rol oynadı. Suriye’de ayrıca Esad rejimine Ebu el-Fadl el-Abbas Tugayı, Kataib el-İmam Ali, Kataib Hizbullah el-Nujaba, Kataib Seyyid el-Shuhada ve Harekât el-Abdal gibi İran’ın desteklediği örgütler de destek verdi ve Suriye’de devrimin önünün kesilmesine katkıda bulundu.
  • Suudilere gözdağı
  • Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’nin haricinde İran’la ilişkilendirilen başka Şii örgütleri de oldu. Ancak bu örgütler diğerlerinin gösterdiği siyasi etkinliği gösteremedi. Bu örgütlerden en önemlisi Suudi Arabistan’da 1987 yılında kuruldu ve adını aynı yıl ve takip eden yıl Suudi Arabistan’daki petrol tesislerine karşı yaptığı saldırılarla duyurdu.
  • Örgüte karşı yönelik güvenlik operasyonları bir dönem etkin oldu. Ancak 1996 yılında örgüt çok daha kanlı bir olayla adından bir kez daha söz ettirdi. Riyad’da Amerikan askerlerinin kaldığı Huber kuleleri binasına saldırdı ve 19 Amerikan askerini öldürdü, farklı milletlerden 498 kişiyi yaraladı. Huber Kuleleri bombalamasından sonra yürütülen soruşturma ve operasyondan sonra Hicaz Hizbullah’ı etkinliğini tamamen kaybetti. Hatta Arap Baharı ile patlayan Şii protestoları ile alâkalı olarak örgüte yönelik her hangi bir resmi suçlama yöneltilmedi. Yine de Krallık 2014 yılında yayınladığı terörist örgütler listesine Hicaz Hizbullah’ını da ekledi. Örgütün günümüzde aktif olup olmadığı, aktifse ne kadar gücü olduğu bilinmiyor.

Bahreyn ayrı bir vaka

İran’la ilişkili Şii örgütlerinin tarihi olarak aktif olduğu ülkelerden birisi de nüfusunun çoğunluğu Şii olan Bahreyn. İran’daki devrim, Bahreyn’deki Şiileri de harekete geçirmiş ve sokak protestolarına ilham vermişti. Bahreyn’deki protestoların en öne çıkan ismi aslen Iraklı olan Hadi Müderrisi’ydi ve Humeyni’nin Bahreyn’deki temsilcisiydi. ‘Bahreyn’in Bağımsızlığı için İslâmî Cephe’ isimli örgüt de kuran Müderrisi, Bahreyn’den kovulduktan sonra İran’a yerleşti ve oradan faaliyetlerine devam etti.

Takip eden yıllar boyunca Bahreyn’de rejim karşıtı Şii muhalefet devam etti ve dönem dönem büyük çaplı protestolar da düzenlediler. Bahreyn Şiileri, Arap Baharı’nın patlaması ile de sokaklara döküldü ve protestolar ancak Suudi Arabistan’ın öncülüğündeki Körfez İşbirliği Teşkilatı’ndan askerî güçlerin yardımı ile yatıştırıldı.

Bahreyn’de iki yeni örgüt

Arap Baharı protestoları ile birlikte Bahreyn’de iki örgüt kuruldu: 2012 yılında Saraya el-Aşter (Aşter Tugayları), bir yıl sonra da Saraya el-Muhtar (Muhtar Tugayları). Hükümet güçlerine saldırı düzenlemekle ve İran’ın Devrim Muhafızları’ndan destek almakla suçlanan her iki örgüt de Amerika, Bahreyn, Suudi Arabistan ve BAE tarafından terörist olarak tanınıyor.

Sadede gelirsek...

Geçtiğimiz yılın Nisan ayında Çin’in arabuluculuğuyla İran ile Suudi Arabistan arasında yapılan anlaşmadan sonra Suudi Arabistan topraklarını hedef alan Husi saldırıları durmuştu. Ancak bu stabil durumun, 7 Ekim’i takiben İsrail’in Gazze’deki saldırıları sonrası ne kadar muhafaza edileceği artık tartışılır bir hâle gelmiş durumda.

Husilerin Kızıldeniz’de artan saldırılarına karşılık Bahreyn’in ABD ve İngiltere ile birlikte Husilere karşı oluşturulan koalisyona katılacağını açıklaması ve Suudi Arabistan’ın hava sahasını koalisyon güçleri tarafından kullanımına izin vermesi, Riyad ve Tahran arasında yapılan anlaşmanın sürdürülebilirliği konusundaki soru işaretlerini artırıyor.

Bununla birlikte Husilerin Gazze savaşını öne sürerek Babü-l Mendep boğazı üzerinden Kızıldeniz deniz ticaretini kesintiye uğratması, Suudi Arabistan’ı ABD’nin desteklediği Hindistan-Avrupa Koridoru projesine ağırlık vermeye yönlendiriyor. İran’ın aleyhine işleyecek olan bu senaryo, Tahran yönetiminin vekâlet savaşını uzun vadeye yaymasına, dolayısıyla bölgede oluşan istikrarsızlığın uzun süre daha devam etmesine yol açma potansiyeli taşıyor.