İran'ın gerçekten israilin düşmanı olduğuna inanıyor musunuz?

İran'ın gerçekten israilin düşmanı olduğuna inanıyor musunuz?
İran'ın gerçekten israilin düşmanı olduğuna inanıyor musunuz?

İran nükleer programıyla ilgili müzakereler İran ve ABD arasında sessizce ilerlerken İsrail saldırıları başladı. Bu saldırılarda mühim şahsiyetler suikasta uğradı. Füze rampaları ve diğer büyük tesisler yok edilirken karşılıklı misillemeler gelmeye başladı. Fakat bu şaşırtıcı değildi. Gazze’nin kararlılığı karşısında yenik düşen, gerek dünya gerekse kendi halkı nezdinde imajı fena halde sarsılan İsrail, başka yerlerde zafer arayışına çıktı diyebiliriz.

Netanyahu bir benzerini daha önce Lübnan'daki Hizbullah ile denemişti. Güya Gazze’ye verilen desteği kesecek, desteğin kesilmesinden sonra Gazze'deki direniş de çökmüş olacaktı. Hamas’ın içine etkili biçimde sızmayı bir türlü beceremeyen israilin Hizbullah saflarına bu derece sızması kayda değer bir hadiseydi. Neticede hedefi bulan sürpriz saldırılar ile Hizbullah liderleri kolayca ortadan kaldırıldı ve örgüt ciddi bir darbe aldı.

Fakat hesap tutmadı. Hizbullah yenilmişti belki, ama Gazze dimdik ayaktaydı. Günün sonunda Netanyahu kendi halkıyla, dünyayla ve Gazze'nin kararlılığının yarattığı olumsuz imajla karşı karşıya kaldı. Ne acımasız bombalar ne de müzakereler yoluyla Hamas'a baskı yapmayı başaramadı, Gazze'deki halk tabanı değişmeden kaldı. Çaresizlik içinde kıvranan Netanyahu hedef büyüttü, Hizbullah'a yaptığının bir benzerini bu kez İran'a tekrarlamaya kalktı.

Ve görüldü ki, israil Hizbullah’ın içine nasıl sızdıysa, İran’ın içine de öyle sızmıştı.

- İran toprakları içinde bir dron üssü kurmuştu.

- Ayrıca bir füze kontrol merkezi de kurmuştu.

- Üst düzey komutanlar ile Devrim Muhafızlarının ikametgâhlarını tespit etmiş ve nokta atışıyla sadece yaşadıkları katları ve odaları bombalamıştı.

- İran istihbarat şubesinin başındaki kişinin bir israil ajanı olduğu ortaya çıkmıştı.

Filmi biraz geriye sardığımızda, İran nükleer reaktörünün Şah’ın devrilmesinden birkaç yıl önce ABD tarafından tedarik edildiğini görüyoruz. Plan eski gibi duruyor. Fakat Şah yönetimi, ABD’nin istediği etkinliği sağlayamayınca Fransa’dan kalkan bir uçak ile denklem değişiyor ve uçaktan inen Humeyni’nin ilk sözleri “israile ölüm” oluyor.

Humeyni’nin bu sözleriyle birlikte israil, en gelişmiş silahlar ile donatılmakla kalmıyor, Humeyni rejiminin tehdidi altındaki bir mağdur sıfatıyla uluslararası destek, meşruiyet ve sempati kazanmış oluyor.

Çift taraflı bir kazanç bu. Sadece israil değil, ABD’de bu işten kazançlı çıkıyor. Humeyni rejimiyle birlikte ABD, “israili koruma” bahanesiyle Hint Okyanusu, Arap Denizi, Kızıldeniz, Akdeniz ve Arap Körfezi'ndeki varlığını gün be gün güçlendirme imkânına kavuşuyor. Neticede coğrafyada Amerikan işgalleri başlıyor. Afganistan ve Irak’ta milyonlarca insan bu plana kurban ediliyor. Sonra sıra Suriye’ye geliyor. Esed rejimi, Suriye halkını acımasızca kırarken buna göz yumuluyor. Hizbullah diye bir örgüt yaratılıyor, böylece israil müdahalesi için bir bahane oluşuyor ve Lübnan yok ediliyor. Derken Husiler ortaya çıkıyor, Yemen kardeş kavgasıyla darmadağın oluyor.

İran rejiminin vazifesi coğrafyamızı istikrarsızlığa mahkûm etmektir, bunu yaşayarak öğrendik. Peki, ABD ve İsrail’in bu savaştan kazancı ne olabilir?

- Tekrar “mağdur israil” yalanını tedavüle sokmak ve dünya kamuoyundan destek toplamak.

- Ortadoğu’da Amerikan nüfuzunu tazelemek, mümkünse daha da artırmak.

- ABD'nin baş düşmanı Çin’i artan petrol fiyatlarıyla zor duruma düşürmek.

- Körfez ülkelerinin savaş korkusunu istismar edip onları daha da bağımlı kılmak, tavizlere zorlamak.

- Gazze’yi dünya gündeminden düşürmek, böylece siyonizmin yenilgisini unutturmaya çalışmak.

- Son olarak, bir hahamın belirttiği gibi İran füzeleri bahanesiyle Mescid-i Aksâ’yı vurup aradan çıkarmak, böylece tapınak ve “büyük israil” hayalini gerçekleştirmek.

Netanyahu birkaç gün önce, "Savaşımız dünyanın suretini değiştirmeyi amaçlıyor" demişti.

Dünyanın sureti gerçekten değişecek mi?