İran’ın hep sakladığı “Güney Azerbaycan” küresi artık kırıldı

 Güney Azerbaycan meselesinin gündeme gelmesini, Türkiye’deki bir uyanıştan ziyade İran’ın yaptığı yanlışlara borçluyuz. İran’ın gerçek yüzü ortaya çıktıkça yükselen İran karşıtlığı bunda başrol oynuyor. İran, Biden döneminde Batı ile anlaşıp yeniden bölgede güç kazanırsa, Ankara-Tahran hattında rekabet daha da kızışacaktır. Bu durum Türkiye’de İran’a duyulan antipatiyi daha da körükleyecek ve Güney Azerbaycan daha fazla gündeme gelecektir.
Güney Azerbaycan meselesinin gündeme gelmesini, Türkiye’deki bir uyanıştan ziyade İran’ın yaptığı yanlışlara borçluyuz. İran’ın gerçek yüzü ortaya çıktıkça yükselen İran karşıtlığı bunda başrol oynuyor. İran, Biden döneminde Batı ile anlaşıp yeniden bölgede güç kazanırsa, Ankara-Tahran hattında rekabet daha da kızışacaktır. Bu durum Türkiye’de İran’a duyulan antipatiyi daha da körükleyecek ve Güney Azerbaycan daha fazla gündeme gelecektir.

Araz Azerbaycan milli kimliğinin bir parçasıdır. Bu kimlik, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra tekrar kurulmasıyla daha da güçlendi. Kuzey’de Azerbaycan bayrağı göklere çekildikten sonra Güney’de tarifsiz bir coşku seli oluştu. Sovyetler Birliği’nin zulmünden kurtulan Azerbaycanlılar, 31 Aralık 1992’de her iki taraftan Araz kıyısına koştular ve o gün Dünya Azerbaycanlıları Dayanışma (Hemreylik) Günü olarak ilan edildi.

10 Aralıkta Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleşen Karabağ Zafer töreni her mânâda tarihi bir hâdise oldu. Azerbaycan yıllarca işgalin ardından topraklarının önemli miktarını geri almış, göğsünü kabartmıştı. Kederin paylaşıldığı gibi zaferin de ortağı Türkiye olmuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kalabalık bir heyetle görkemli törenin konuğuydu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kalabalık bir heyetle görkemli törenin konuğuydu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kalabalık bir heyetle görkemli törenin konuğuydu.

Ancak bu tören İran ve Türkiye açısından son yılların belki de en maceralı hadisesi olarak tarihe geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın törende okuduğu bir şiir İran’ı çileden çıkardı, iki ülkenin ilişkisinde yeni bir sayfanın açılmasına neden oldu. Açılan yeni sayfanın başında ise büyük harflerle Güney Azerbaycan yazıyordu.

Aras: bir milletin asırlık ayrılık hikâyesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği, Azerbaycan’ın her iki tarafında çok tanınan ve sevilen halk türküsüne ait hasret dolu sözlerin ifade ettiği mânâ derin. Aras veya yerel deyimiyle Araz nehri, her zaman Azerbaycan halkı için “zorla ayrılık” simgesi olmuştur. Araz nehri 1828’de Rus İmparatorluğu ile İran (Kaçar Hanedanlığı) arasında imzalanan Türkmençay Antlaşmasıyla Azerbaycanı halkın iradesi dışında ikiye bölerek sınır kabul edildi. Araz’ın güneyinde kalan kısmına bu yüzden Güney Azerbaycan ismi veriliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği, Azerbaycan’ın her iki tarafında çok tanınan ve sevilen halk türküsüne ait hasret dolu sözlerin ifade ettiği mânâ derin
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği, Azerbaycan’ın her iki tarafında çok tanınan ve sevilen halk türküsüne ait hasret dolu sözlerin ifade ettiği mânâ derin

Yaklaşık iki asırlık ayrılık hikâyesi bu gün de Azerbaycan halkının yüreğini sızlatıyor. Vahabzade gibi kalbi Azerbaycan için atan birçok yazar ve şair Araz ve ayrılık hikâyesine dair pek çok eser kaleme aldı. Dünyaca meşhur Ayrılık şarkısını usta müzisyen Ali Selimi Güney’de besteledi, “Doğu Bülbül”ü olarak bilinen Reşid Behbudov ise Kuzey’de seslendirdi. Üstelik Araz ve onun ayrılık hikâyesi Türkiye’deki tek boyutlu ve eksik anlatımların tersine sadece Türk Milliyetçiliği ile de sınırlı değil.

Hemreylik günü unutulmadı

Ünlü yazar ve İran Çocuk Edebiyatının babası, “Küçük Kara Balık” hikâyesinin yazarı Samed Behrengi’nin de adı bugün anısına yazılan “Araz Araz Han Araz” türküsüyle anılıyor. Araz Azerbaycan millî kimliğinin bir parçasıdır. Bu kimlik, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra tekrar kurulmasıyla daha da güçlendi. Kuzey’de Azerbaycan bayrağı göklere çekildikten sonra Güney’de tarifsiz bir coşku seli oluştu. Sovyetler Birliği’nin zulmünden kurtulan Azerbaycanlılar, 31 Aralık 1992’de her iki taraftan Araz kıyısına koştular ve o gün Dünya Azerbaycanlıları Dayanışma (Hemreylik) Günü olarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin takvimine geçti. Bu hâdise, o dönem özellikle Ebulfezl Elçibey’in başında olduğu Halk Cephesiyle hayata geçmiş olsa da, sonraki iktidarlar tüm çelişkili adımlarına rağmen bu günü devlet takviminde korudular.

31 Aralık 1992’de her iki taraftan Araz kıyısına koştular ve o gün Dünya Azerbaycanlıları Dayanışma (Hemreylik) Günü olarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin takvimine geçti.
31 Aralık 1992’de her iki taraftan Araz kıyısına koştular ve o gün Dünya Azerbaycanlıları Dayanışma (Hemreylik) Günü olarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin takvimine geçti.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Güney’de yükselen Azerbaycancı hissiyatı, Tahran’ın deyim yerindeyse ödünü koparmıştı. İşte bu noktada Karabağ sorunu ve yıllarca kendi topraklarını geri kazanamama propagandası İran tarafından tekrar tekrar üretilip Azerbaycan devletini Güney’de bir ilham kaynağı yerine hayal kırıklığı abidesine dönüştürüyordu. Küllerinden doğan Azerbaycan Cumhuriyetinin topraklarının, hem de kendinden kat be kat küçük Ermenistan tarafından işgal altında kalması İran için müthiş bir fırsattı. Nitekim ikinci Karabağ savaşında sürekli şartsız ateşkes çağrısı yapıp 30 yıllık işgali sürdüren Ermenistan’ın penceresinden meseleye yanaşıyordu. İşte daha sonra Araz şiiriyle yaşanan öfke patlamasının ipuçlarını Karabağ zaferinden mütevellit hazımsızlıkta aramak lazım.

İran kendi kalesine gol attı

İran’da etnik kimliğe dayalı nüfus sayımı yok, dolayısıyla Türkiye’de sık sık sorulan “İran’da kaç milyon Türk yaşıyor?” sorusuna net bir cevap söyleyemeyiz. Ama 2014’te dönemin İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi bir Türkiye ziyaretinde İran nüfusunun yüzde 40’nın Türkçe konuştuğunu itiraf etmişti. Bu hesapla bugün 35 milyon civarında bir Türk nüfusunun olduğunu söylemek mümkün.

  • Ayrıca Azerbaycan Türklerini ülkedeki en kalabalık grup olarak niteleyebiliriz. Dolayısıyla İran’daki Türk meselesinin aynı zamanda bir Azerbaycan meselesi olarak anılması pek de yersiz değildir. İran sadece İslam Devriminden sonra değil, ondan önce birinci Pehlevi döneminden beri yeni ulus devlet tanımını Fars kimliği üzerinden inşa etti. Fars milliyetçiliğinin temeline bakıldığı zaman ciddi anlamda Türk ve Arap karşıtlığından beslenen bir tür olduğu söylenebilir.

İran, Osmanlı döneminde yaşanan bazı hadiseleri her daim canlı tutarak kendi bünyesindeki Türk halkını Anadolu Türklerinden ayrıştırmaya ciddi manada özen göstermiştir. Zaman zaman kışkırtıcı olaylar, benzer düşüncenin Anadolu’da da karşılık bulmasına yol açmıştır. Tahran, Türkiye’de İran’ı eleştirmenin Şiiliği eleştirmek ile eşdeğer tutulması konusunda ciddi bir çaba sarf etmiş ve ne yazık ki başarılı olmuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin İran Türkleri ile ilgilenmesini daha ilk adımda engellemeye çalışmıştır.

Fars süzgecinden geçen yeni bir tarih yazımı

Ayrıca günümüz İran’ında âdeta yeniden yazılan tarih, son derece sistematik bir şekilde Fars milliyetçiliği süzgecinden geçmiştir. Yani İran’ı gerek içeriye, gerekse dışarıya anlatmak konusunda özenle Fars ve daha sonra Şii olmayanlar sansüre uğramıştır. Etnik kimlik meselesi mezhepten çok daha başarılı da olmuştur. Çünkü İslam Cumhuriyeti mahiyeti itibariyle muhalefeti otomatikman seküler ve hatta anti din ve mezhep yoluna kanalize etmiş, hal böyle olunca muhalefetin halka hitap tarzında ve düşünce yapısında yaygın bir milliyetçilik hâkim olmuştur.

Bu noktada da İran’daki ulus devlet anlayışına göre iktidardaki en radikal zihniyetle rejim muhalifleri aynı Fars milliyetçiliği konusunda birleşiyorlar. Bu yüzden batıda konuşlanan ve akademik mecraları işgal eden rejim muhaliflerinde de siyasi duruştan bağımsız olarak ağır bir Fars milliyetçiliği mevcuttur.

İran’ı resmi bilgiyle değil gerçek bilgiyle öğrenin

Türkiye’deki İran okumalarında, yanı başındaki ülkede on milyonlarca Türkün var olduğundan habersiz olunması boşuna değildir. Yani ister Anadolu’dan, ister Tahran’dan, isterse batıdan İran cihetine bakıldığında gerçek bilginin değil, resmi bilginin mevcudiyeti söz konusudur. Önyargılarla bezenmiş bu durumun düzelmesi için size gösterilenden ziyade gerçeğin çok boyutlu görüntüsüne odaklanmak gerekir. Türkiye’nin doğu cihetine uzun yıllar ilgisiz kalması da maalesef bu önyargıları beslemiş, bölgeyi anlama noktasında geç kalmasına neden olmuştur.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Aralık’ta Bakü’de okuduğu şiir, ne niyetle okunursa okunsun İran’ın tepkisinden sonra bambaşka bir yola girmiş oldu. İran, şiiri özellikle Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zerif’in uygunsuz tepkisinden sonra Türkiye’nin Güney Azerbaycan üzerinden yapılmış bir hamlesi olarak dillendirdi. Bu tepki, Pehlevi döneminden beri Fars merkezli tek millet görüntüsünün hem de kendi elleriyle tartışmaya açılmasına sebep oldu. İran’da özgürlükler alanındaki kısıtlamalar ve rejimin Türkler üzerine baskısı düşünülürse Güney Azerbaycan’ın bu denli dünya çapında konuşulması ancak bu şekilde gerçekleşebilirdi.

Ayrıca İran Türkleri ve özellikle Güney Azerbaycan meselesinin Türkiye ile birlikte anılması meselenin en üst perdeden tartışılması için de tarihi bir fırsat sundu. Fakat Türkiye’nin İran’dan gelen tepkilere aynı ton ve ahenkle cevap vermemesi Ankara’nın şimdilik Güney Azerbaycan meselesinin geniş bir şekilde yaygınlaşarak konuşulmasına taraftar olmadığını gösteriyor. O vakit İran neden korktuğu ve gizlemeye çalıştığı bir meseleyi böyle çığlık atarak gündeme getiriyor?

Ayarsız tepki maskeleri düşürdü

Her Azerbaycanlının özellikle de Güney’de yaşayanların beşikte ninni olarak dinlediği şiirin Erdoğan tarafından okunmasından sonra İran’da kıyamet koptu. Karabağ zaferinin İran için tarihi bir yenilgi olduğu kimseye sır değil ama bu denli çığlık çığlığa bağırmaları durumun ciddiyetini göstermesi bakımından önem taşıyor. Ruhani hükümeti sıkışmış kamuoyunun gazını şiir olayını köpürterek Fars milliyetçiliği yoluyla almaya çalıştı. Fars milliyetçiliğinin Türk karşıtı kimliği itibariyle gelen tepkilerin şaşılası olmadığını da hatırlatmak lazım. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarındaki benzer tepkileri de düşünerek Fars milliyetçiliğinin her zaman ve her bahaneyle Türkiye karşıtı bir kampanya oluşturabilecek potansiyelini her daim akılda tutalım. Zarif’in tepkisinin hızlı bir şekilde toparlanmaya çalışılması, bu tür tepkilerin iç kamuoyuna dönük bir konsolide harekatı olduğuna dair ipuçları veriyor.

Türkiye karşıtı tepkilerin hemen hemen tüm siyasi yelpaze tarafından ayarı kaçınca bu durum Türkiye’yi karşılık vermeye zorladı. Bu noktada Türkiye’deki herkesin bildiği İrancı yapılar da kamuoyu nezdinde sorgulanmaya başlandı. Bir yanda iki hafta önce İranlı Devrim Muhafızları Komutanı Fahrizade’nin suikastıyla ilgili Türkiye’de dayanışma mesajı vermek için kuyruğa giren siyasiler varken, diğer yanda Fahrizade suikastında Erdoğan’ı Netanyahu’dan daha fazla sorumlu tutan açıklamalar var.

Türkiye’den İran’a karşı eşdeğer bir tepkinin gelmemesi, kamuoyunda İran ve nüfuzuna yönelik yeni soruları gündeme getirdi. İran her ne kadar kapalı kutu olsa da bilhassa yeni nesil alternatif medya aracılığıyla etrafındaki duvarı delebiliyor. İran’ın Türkiye’deki algısı sorgulandıkça İran’a karşı alttan almanın maliyeti yükseliyor, kamuoyu nezdinde sorgulanmaya başlıyor.

Güney Azerbaycan daha fazla konuşulacak

Nitekim Tebriz’deki Traktör futbol takımının Anadolu’da uyandırdığı merakla birlikte son zamanlarda yükselen Türk Milliyetçiliği trendi, İran’a dair klişeleri değiştirmeye başladı. Araz şiirinden sonra Türkiye karşıtlığının yükselmesi ve Güney Azerbaycan konulu bir olayın gündeme gelmesi bu merakı daha da bilemiş oldu. Birbirinden farklı hatta zıt düşünceleri İran güzellemesi yaparak etrafında toplayabilen algı duvarları tek tek çökmeye başladı. Bu durum ne İran’ın ne de Türkiye’deki İrancı şebekenin işine geliyor. Ancak ok yaydan çıktı bir kere. Güney Azerbaycan meselesi Türkiye’nin gündemine girmiştir ve her fırsatta daha fazla konuşulacaktır.

Güney Azerbaycan meselesinin gündeme gelmesini, Türkiye’deki bir uyanıştan ziyade İran’ın yaptığı yanlışlara borçluyuz. İran’ın gerçek yüzü ortaya çıktıkça yükselen İran karşıtlığı bunda başrol oynuyor. İran, Biden döneminde Batı ile anlaşıp yeniden bölgede güç kazanırsa, Ankara-Tahran hattında rekabet daha da kızışacaktır. Bu durum Türkiye’de İran’a duyulan antipatiyi daha da körükleyecek ve Güney Azerbaycan daha fazla gündeme gelecektir.