İran’la Taliban’ın tahteravallisi

Taliban’ın İran’a silah doğrultuşu ve temsilciliklerine yönelik hasmane tutum takınması doğrudan 1998’deki Mezarışerif baskınını akla getirmekte.
Taliban’ın İran’a silah doğrultuşu ve temsilciliklerine yönelik hasmane tutum takınması doğrudan 1998’deki Mezarışerif baskınını akla getirmekte.

“Kahrolsun İran!”, “İran Bir Katil Devlettir!”... Bu sloganlar geçtiğimiz nisan ayında İran’ın Afganistan’daki diplomatik temsilcilikleri önünde yankılandı. İran karşıtı eylemlerde Herat başı çekerken Host’taki konsolosluk ve Kâbil’deki büyükelçilik de öfkeli tepkilerden payını aldı. İran bayraklarının yakıldığı ve binaların taşlarla tahrip edildiği protestoların sebebi, elçilik önünde taşınan bir dövizde ifadesini buluyordu. Bir mültecinin fotoğrafı üstüne şu yazılmıştı: “Afgan insan değil mi?”

Şayet perde gerisinde süreci kızıştıran derin sebepler yoksa meselenin gidişatı aslında basit bir dinamiğe yaslanıyor: İran sınır muhafızları ve çetelerce darp edilip aşağılanan Afgan mültecilerin görüntüleri sosyal medyada elden ele dolaştı ve hınçlı kalabalıkları protestolara tahrik etti. Doğrusu İran için yeni sayılacak bir durum yok; mültecilere karşı her zaman sertti. Şu var ki Taliban’ın iktidarı devralmasından bu yana, yerel kaynakların bildirdiğine göre, 6 ay içinde 100 mültecinin İran kurşunlarıyla can vermesi artan bir ivmeye işaret ediyordu.

Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid olaylar üstüne “Biz İran İslam Cumhuriyeti’ni mültecileri taciz etmemeye çağırıyoruz” şeklinde bir açıklamada bulundu. Mücahid, ayrıca mültecilerin zorla sınır dışı edilmelerini de eleştirdi. İran ise suçlamaları “asılsız ve geçersiz” diye tanımladı. İran yanlısı Şii oluşum Tibyan Merkezi de 13 Nisan’da Kâbil’deki elçilik önünde toplanarak Tahran’a destek mesajları verince Taliban bu merkezi kapattı ve liderleriyle birlikte bir kısım kadrolarını gözaltına aldı. Gözaltıların Herat’a da uzanması Taliban’la İran arasında suların iyice ısınmaya yüz tuttuğunun alametiydi.

Nisan başında Şiilerin önemli mihraklarından Meşhed’deki İmam Rıza Türbesi’nde iki mollanın bıçaklanarak öldürülmesi, İran’da mezhebi tansiyon yükselmişken Taliban’la gerginliğin de tırmanması kötü bir tesadüf olabilir mi? Gerçi Taliban tansiyonu düşürmek için Meşhed’deki hadise için bir taziye ve kınama mesajı yayınlamaktan geri de kalmamıştı.

İran ise Taliban’ı tanımadığı gibi arasındaki mesafeyi de koruma ve açma eğiliminde. Onu kadın haklarına karşı saygılı davranmaya çağırırken yapmaya çalıştığı şey tam da bu. Afganistan’a komşu ülkelerin çağrıldığı Çin’deki toplantıda İran Dışişleri Bakanı Abdullahyan, mevkidaşı Muttakî’ye bunu söylerken Taliban’ı yumuşak karnından vurduğunun pekâlâ şuurunda olsa gerekti.

900 km’lik sınır hattı mültecilerce delik deşik edilse de İran’la Taliban güçleri sadece bir defa ciddi biçimde karşı karşıya geldi. 2021 Aralık ayında Nimruz’da İran tarafının ördüğü sınır duvarında yaşanan bir “yanlış anlama”ya Taliban ateşle karşılık verince İran da ağır silahlarını kullanmıştı. Amerikan ordusundan kalma zırhlı araçlar olmasa can kaybı belki de kaçınılmazdı.

Emir dinlemez başıboş güçleri

Taliban’ın İran’a silah doğrultuşu ve temsilciliklerine yönelik hasmane tutum takınması doğrudan 1998’deki Mezarışerif baskınını akla getirmekte. Başkenti elde tutsa da kuzey vilayetlerinde tam bir hâkimiyet sağlayamaması için Taliban’a karşı Kuzey İttifakı’nın en aktif destekçisi İran’dı ve 3 bin Taliban esirinin kıyıma uğraması gibi kritik operasyonlara adı karışan unsurlar İran’ın himayesinde iş görüyordu. Kuzeyin kalbi Mezarışerif de nihayet eline geçtiğinde Taliban’ın yaptığı ilk icraatlardan biri konsolosluğu basarak içeridekileri infaz etmek oldu. 11 kişi öldürülmüş, kalanlar da rehin alınmıştı.

Taliban daha sonra “Emir dinlemez başıboş güçler” diye tanımlayıp sahip çıkmasa da icraatın kendisine ait olduğunu, başta Tahran, herkes biliyordu. İran apar topar sınıra 200 bin asker yığarak büyük bir tatbikata başladı ve kara harekâtı ihtimalini gündeme getirdi. Irak tecrübesine binaen sünni bir ülkeyi işgalin ağır bedelini göze alamadığından buna kalkışamadı elbette. 1999 Şubat’ında Taliban’la masaya otursa da onun kuzeydeki düşmanlarını aktif desteklemeye devam etti.

Şu ana kadar çizdiğimiz resme bakıp ikilinin yeminli düşmanlar olduğunu düşünmek pek acelecilik olur. Hassaten İran’ın münasebete bakışı ideolojik olmaktan ziyade konjonktüreldir; evvela bunu tespit etmek gerekiyor. Sovyet işgali döneminde şii gruplarla mesaisini artırarak ideolojik bir nüfuz alanı oluşturduğu doğrudur. Rakibi Suudî Arabistan’ın Pakistan üzerinden temin ettiği Afganistan’daki etkisini sınırlamak üzere Özbek, Tacik ve Hazaralardan oluşan Kuzey İttifakı üzerinden bir politik nüfuz alanı oluşturma çabası da aşikârdır. ABD işgaliyle birlikte yapmış olduğu malî yardımları tazmin edecek şekilde ticarete ağırlık vererek ekonomik bir nüfuz alanı tesis ettiği de malumdur.

Taliban'ı takviye ederek

Kuzey İttifakı’nın galip gelemeyeceğini anlayınca İran’ın 90’ların sonunda Taliban’la masaya oturma eğiliminde olduğunu görüyoruz. 11 Eylül sonrasında bu politikadan çarçabuk çark ederek ABD’yle arasındaki sureta düşmanlığa rağmen işgali kolaylaştıran istihbarat paylaşımı ve aktif iş birliğinde pek de tereddüt yaşamadı. Fırsattan istifade 1 milyon mülteciyi BM marifetiyle ülkesine postalamayı da başardı.

Gelgelelim nükleer programı sebebiyle ABD’yle ipler gerildikçe Afganistan’daki tutumunda değişikliğe gitti. Herat merkezli Batı Afganistan’a odaklanıp nüfuzunu artırarak burayı bir tampon bölge hâline getirmeye öncelik verdi. 2007’den itibarense Taliban’a doğrudan silah tedarikine başlama lüzumu duydu. Bu destek Taliban’ın savaşı kazanmasına değil ama kaybetmemesine yönelik bir müdahaleydi.

2013’e gelindiğinde Taliban’ın Meşhed’de bir temsilciliği boy gösterdi. Afganistan’daki askerî hareketlerin kahir ekseriyeti buradan idare ediliyordu. Şia’nın kalesi, bu süre zarfında Taliban’ın sünni medreselerden gönüllü savaşçı devşirmesine dahi ses çıkarmadı. 2014 sonrasındaysa ABD’nin 10 yıl daha ülkede kalmasına icazet veren “Stratejik Ortaklık” anlaşmasını imzalamasından ötürü Eşref Gani hükümetine karşı Taliban’a verdiği lojistik desteği artırdı. DAİŞ’in tehditkâr yükselişi de bu artışın diğer bir gerekçesiydi. 2018’de Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesini müteakip Taliban’ı takviye ederek sınırındaki yerleşimleri geniş çaplı taarruzlarla Kâbil rejiminin elinden almasına katkıda bulundu.

Reel-Politik manevralar

Beklenmedik ölçüde hızlı da olsa sonunda beklenen oldu ve ABD çekildi. İran temkinli bir “memnuniyet”le bunu “alkışladı.” Gel gör ki Taliban’ı hâlâ tanımış değil ve tanımayı siyasî bir silah olarak kullanmaktan vazgeçmeyebilir. Milyonlarca mülteci meselesi bir yana İran’ı sulayan Hilmend nehrine kurulu barajın durumu gibi kronik ihtilaflar çözülmeden ikilinin dostlaşması pek de mümkün görünmüyor. İhtilaflarını mezhebî kimlikler üzerinden sürdürseler de dipte yatan bu meseleler İran-Afganistan münasebetinin yörüngesini çizmeye devam edecek.

El-hasıl Afganistan sahnesinde reel-politik manevraları ve çalkalanışları seyretmeye devam edeceğiz.