İslam mimarisinin Batı’daki yüzü: El Hamra Sarayı

Tepenin eteğinde bulunan bu kısım, İslâm bahçe mimarisinin en güzel örneği olarak kabul edilmektedir.
Tepenin eteğinde bulunan bu kısım, İslâm bahçe mimarisinin en güzel örneği olarak kabul edilmektedir.

Sarayın içindeki avlularda uygulanan havuz-kanal planlaması ve bu sistemin bitkilerle kaynaştırılması her ne kadar muhteşem bir görüntü arz etmekteyse de kompleksin kuzeydoğusundaki Cennetü’l-Ârîf bahçeleriyle aynı adı taşıyan yazlık saray çok daha tabii bir uyum sergilemektedir.

İspanya’nın güney kısmında sekiz vilayeti kapsayan El Hamra, toplam 19 İspanya otonom şekilde idare edilen bölgelerinden biridir. Endülüs bölgesindeki Granada şehrinde yer alır. El Hamra Sarayı (Palacio de la Alhambra), şehir merkezinin doğusunda bulunan Darro ve Henyil vadileri arasındaki Sabika Tepesi üzerinde kurulmuştu. İspanya’daki son İslam Devleti olan Nasri Sultanlığı’nın (1232-1492) idaresi altında uzun süren bir çalışmadan sonra ortaya çıkmıştı.

İsmini demir elementini bol bulunduran ve Endülüs toprağından imal edilmiş olan yapı malzemesinden almıştı. Bu malzeme kızıla çalan dış cephe rengiyle Arapça kırmızı mânâsına gelen “ahmar”( رمحأ ) şeklinde kullanılmış ve daha sonra El-Hamra’ya dönüşmüştür.

Aslına bakılırsa dış görüntüsü itibariyle oldukça sade bir eserdir. Fakat iç kısımlarına doğru ilerledikçe İslam sanatlarının birikiminin muazzam bir süslemecilik örneğiyle karşılaşılır. Dizayn edilirken İslam’daki “mahremiyet” anlayışının mekâna yansımasını hedef aldıklarını tahmin edebiliriz. Zahirde sade ve azametli ama içeride zengin, uyumlu ve zarif bir mimarî...

Sarayın yapılışında dünya hayatı, ahiret ve cennet fikrinden ilham alınmış Müdeccen (Mudéjar) mimarinin en gözde örneklerindendir. Müdeccen mimarî ve sanatları Endülüs Emevi Devleti döneminde şekillenerek ilk örneklerini vermiş ve Yahudi, Hıristiyan, Müslüman kültürlerinin birlikte yaşama örneğinin sonucu olarak filizlenmişti.

İber Yarımadası’nın bu çok kültürlü ve karşılıklı hoşgörü temeline dayanan hayat anlayışının tezahürü olarak ortaya çıkan Müdeccen mimarî 1492’den sonra da devam etmişti. Endülüs’teki bu birikim 19. yüzyıl Avrupasında “Yeni Müdeccen” (Neomudéjar) adıyla birçok mimarî ve görsel tasarıma ilham vermişti. Müdeccen mimarî ve sanatlarında yapı malzemeleri olarak toprak-dolgu tuğla, beyaz, kızıl mermer ve granit tercih edilirdi. İç mekân tasarımlarında kullanılan Horasanî harç ve süslemelerin malzemesi yumurta akı, kemik tutkalı, toz sönmüş kireç, mermer ve granit tozundan oluşmaktaydı.

Tavan tasarımlarında kullanılan ahşaplar için Lübnan sediri, Afrika abanozu ve 1492’den sonra da Amerika’dan getirilen Küba kahuba, Brezilya yakaranda, Meksika kokobolo ağaçları gibi değerli malzemeler kullanmıştır (Yiğit Angın, “İslam Mimarisinin zirvesi: El Hamra Sarayı”, Derin Tarih Özel Sayı 4 Endülüs, s. 173).

Dönemin bilgi külliyatının Endülüs’teki mimarî ve sanatsal tasarım ve formlarının oluşmasında büyük bir payı vardı. İslam’ın süzgecinden geçerek zenginleşen Pitagoras matematiği ve Öklid geometrisi Endülüs’teki usta ve zanaatkârların uygulamalarıyla mimari formların biçimlenmesinde etkili olmuştu. Doğu ve Batı sanatları İslam çatısı altında ilk defa bu kadar geniş bir yelpazede değerlendiriliyordu. Madridli meşhur matematikçi el-Mecritî, 14. yüzyılda Gırnatalı mimar Ebu İshak el-Sahelî ve 15. asırda yaşamış Gırnatalı matematikçi el-Kalasadȋ El Hamra Sarayı’nın ortaya çıkmasında kullanılan bilgi birikiminin anahtarlarıdır.

El Hamra Sarayı’nın göz alıcı tezyinatı açık mekânlarda yalnız alçı, kapalı mekânlarda ise alçı ile karışık çinilerle meydana getirilmiş ve genel süsleme malzemesi büyük ölçüde mermer kullanımıyla takviye edilmiştir. Mermer, alçı ve ahşap özenle oyulmuş, süslemeler çeşitli renklerin kullanımı ve altın yaldızın desteğiyle büyük bir ihtişam etkisi verecek biçimde ortaya konulmuştur. Süslemelerin esasını zengin bitkisel motifler teşkil etmekle birlikte bunlarla ustaca kaynaştırılan hat sanatı unsurları da dikkat çekecek boyutlardadır. Bu göz alıcı tezyinat arasında kabartma kemerlerin, sığ nişlerin ve sıkça görülen armaların da önemli bir yeri vardır.

Sarayın içindeki avlularda uygulanan havuz-kanal planlaması ve bu sistemin bitkilerle kaynaştırılması her ne kadar muhteşem bir görüntü arz etmekteyse de kompleksin kuzeydoğusundaki Cennetü’l-Ârîf bahçeleriyle aynı adı taşıyan yazlık saray çok daha tabii bir uyum sergilemektedir. Tepenin eteğinde bulunan bu kısım, İslâm bahçe mimarisinin en güzel örneği olarak kabul edilmektedir (Engin Beksaç, “El Hamra”, DİA, s. 33).