İsrail’in Katar saldırısı bölge için milat olur mu?

Katar'ın başkenti Doha’da 9 Eylül Salı günü meydana gelen patlamaların ardından israil, HAMAS'ın üst düzey isimlerine hava saldırısıyla suikast düzenlediğini bildirdi. Beklenmeyen saldırı, Körfez açısından bir milat oldu.
Katar nasıl ve neden hedef oldu?
9 Eylül Salı günü normalde kaos ve krizden uzak bir ülke olarak bilinen Katar, ikinci bir devletin daha saldırısının hedefi oldu. İran’ın 23 Haziran’da ABD’nin nükleer tesislere saldırıları sonrası misilleme olarak Katar’daki Amerikan üssü el Udeyd’i vurmasından iki ay sonra bu kez israil, Katar’ın başkenti Doha’yı hedef aldı. İran’ın saldırısı askerî üsle sınırlı olup büyük ölçüde kontrollü, hatta önceden koordineli olarak görülürken, israilin HAMAS’ın lider kadrosunu hedef alan saldırısı evlerin, okulların, elçiliklerin olduğu sivil bir bölgede gerçekleşti.
Katarlıların gözünde İran Katar’ı değil Amerikan üssünü vurmuştu, ancak israil her ne kadar gerekçe HAMAS olsa da Katar’ı vurdu. Bu saldırı ile israil, tarihte ilk kez Katar’ı doğrudan hedef almış oldu ve böylece bölgedeki gerilimi ve istikrarsızlığı bambaşka bir boyuta taşıdı.
Saldırı, HAMAS heyetinin ABD Başkanı Trump’ın Gazze’de ateşkes ve esir takası ile ilgili son teklifini görüşmek üzere toplandığı sırada gerçekleşti. HAMAS’ın üst düzey liderlerinden Halid Meşal ve Halil el Hayya gibi isimler hedef alınmış olsa da söz konusu isimler saldırıdan kurtuldu. Halil el Hayya’nın oğlu dâhil olmak üzere daha alt kademeden toplamda beş HAMAS mensubu saldırıda yaşamını yitirirken, Katarlı bir güvenlik mensubu da görev başında hayatını kaybetti.
Katar’ın tepkisi ne oldu?

ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapan, gerek ABD gerekse AB’de yüklü yatırımları olan Katar, saldırının kendilerini hazırlıksız yakaladığını belirterek, bunu egemenliğinin “açık ihlali” olarak nitelendirdi.
Katar Başbakanı el Sani, “Katar hava savunma sistemleri İran füzelerinin dalgalarına karşı hassasiyetle karşılık vermişti, ancak israil radar tarafından tespit edilemeyen silahlar kullandı” dedi.
Başbakan ayrıca ülkesinin saldırıdan ancak bombardıman başladıktan sonra ABD’li müttefikler tarafından haberdar edildiğini vurguladı.
Trump ise hava saldırısından kendisinin de son anda haberdar edildiğini savunarak, “Hemen özel elçim Steve Witkoff’a, yaklaşan saldırı konusunda Katarlıları bilgilendirmesi talimatını verdim; ancak ne yazık ki bu saldırıyı durdurmak için çok geçti” ifadelerini kullanmıştı.
Bölge ülkelerinin tepkisi
Bölge ülkeleri saldırıyı kınamakta gecikmedi. Özellikle Körfez ülkelerinden sert tepkiler ve Katar’la dayanışma mesajları geldi. Katar’a saldırı sonrası ilk dayanışma ziyareti ise Arap Baharı sonrasında Müslüman Kardeşler’e yönelik zıt duruşlarından ötürü diplomatik ilişkilerinin koptuğu BAE’den geldi; devlet başkanı el Nahyan beraberinde kalabalık bir heyetle Doha’yı ziyaret etti ve Katar Emiri Şeyh Temim’le kardeşçe pozlar verdi.
Körfez ülkelerinin verdiği mesajlar, saldırının yalnızca Katar’a değil tüm Körfez’e yapılmış gibi algılandığının kanıtı niteliğindeydi.

israilin saldırısı, pek çok açıdan hem Katar’ı hem de tüm Körfez’i derinden etkileyecek türden bir kırılma noktası oldu. Krizde aktif arabulucu olan bir ülkenin, ABD’nin öyle veya böyle göz yumması hatta örtülü desteği ile vurulması, ülkelerin tehdit algısından güvenlik ittifaklarına pek çok alanda dönüştürücü etkiler yapabilecek boyutta bir kırılma. Saldırı, Körfez ülkelerinin dış politikada kendilerine adeta misyon edindikleri bölge ve küresel krizlerde arabuluculuk rolüne dair de ciddi sorgulamalara yol açabilir.
- Katar-HAMAS ilişkileri
- 7 Ekim sonrası İsrail ve HAMAS arasındaki en kilit arabulucu Katar oldu. HAMAS’la iyi ilişkileri ve etkisi nedeniyle Katar, Mısır’la birlikte müzakerelerin başlıca adresiydi. ABD’li ve israilli yetkililer ateşkes ve esir takası müzakereleri sürecinde sık sık Doha’yı ziyaret ederek görüşmelerde bulundu.
- HAMAS’ın Doha’daki siyasi ofisi 2012 yılında örgütle iletişim kanallarını açık tutmak isteyen Washington’ın talebi üzerine açılmıştı. Katar’ın HAMAS üyelerine yaptığı ev sahipliği, 7 Ekim sonrası ülkeyi zaman zaman zor duruma soktu, ancak HAMAS üyelerinin ülkeyle ilişiği hiçbir zaman kesilmedi. HAMAS eski lideri İsmail Haniye, Temmuz 2024’te Tahran’da İsrail’e atfedilen bir saldırıyla şehid edilmesinin ardından Katar’da toprağa verildi.
- Haniye’nin selefi Halid Meşal ile Gazze ateşkes görüşmelerinin baş müzakerecisi olan Halil el Hayya da özellikle Katar ve Türkiye arasında gidip geliyordu. Saldırı gerçekleştiği gün HAMAS üyeleri son teklifi görüşmek üzere Doha’daydı. Wall Street Journal’a göre, Katar’daki HAMAS liderleri son haftalarda Mısır ve Türkiye tarafından muhtemel bir israil saldırısı konusunda ikaz edilmişti. Her iki ülke de HAMAS’a, toplantılarında güvenlik tedbirlerini artırmaları yönünde telkinde bulundu.

İlişkilerin geçmişi
Katar’daki HAMAS Ofisi, zamanında ABD’nin talebiyle açılmış olsa da elbette bunu ve ülkenin arabulucu rolü oynayabilmesini mümkün kılan en önemli unsur, Katar’ın HAMAS ile geçmişten gelen yakın ilişkileri.
Katar’ın HAMAS’la ilişkilerinin tarihi, henüz bütün detaylarıyla yazılmış değil. Zira Katar’ın Müslüman Kardeşler’le ilişkileri 1950’li yıllara kadar uzanırken, Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt’in aksine, hareketle ilişkileri hiç bir zaman ciddi şekilde bozulmadı. Nitekim HAMAS’ın önceki siyasi lideri Halid Meşal, HAMAS liderlerinin eski Katar Emiri -şu anda Emir olan Şeyh Temim’in babası- Hamad bin Halife el-Sani ile tanışıklığının 1990’lı yılların başında veliahtlık günlerinde başladığını söylemişti.
Benzer şekilde, 1998 yılında israilin salıverdiği HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’in o dönem bölge turunun duraklarından biri de Katar’dı ve Şeyh Ahmed, o dönem artık Emir olan Hamad bin Halife ile bizzat görüşmüştü. Bir yıl sonra Ürdün, HAMAS ofisini kapatıp dört liderini ülke dışına çıkardığında, aralarında Halid Meşal’in de olduğu HAMAS liderlerine Katar ev sahipliği yapmıştı. Meşal, Şam’a yerleşmeden önce iki yıl Doha’da kalmış, takip eden yıllar boyunca da Şam ve Doha arasında mekik dokumuştu.
Katar-HAMAS ilişkileri Arap Baharı’ndan sonra ise daha aleni hâle geldi. HAMAS, protestoculara karşı şiddete başvuran Suriye rejimine tepki olarak Şam’da bulunan ofisini kapatınca bu ofisi Doha’da açtı.
- israil’le ilişkiler
- Ancak aynı dönemde Katar’ın ABD ile de müttefik olarak kalmak için çabaladığını not edelim. Katar, ABD'nin bölgedeki en büyük hava üssü el Udeyd’e, Amerika’nın etkin düşünce kuruluşu Brookings’e ve Georgetown gibi prestijli üniversitelerine ev sahipliği yapmakta.

- Bununla birlikte Katar, aslında zamanında Körfez ülkeleri arasında İsrail’le kısmî de olsa ‘normalleşme’ yolunda ilk adımları atan ülke oldu. 1995 yılının Ekim ayında israille ekonomik ilişkiler geliştirmek istediğini açıkladı. Bir ay sonra israil, Katar’dan sıvılaştırılmış doğal gaz ithal etmeye karar verdi. 1996 yılının Nisan ayında dönemin israil başbakanı şimon peres, Katar’ı ziyaret etti. Bu ziyaretten bir ay sonra da israil ticaret ofisi Doha’da açıldı. Bu ofis, israilin 2008’de Gazze’ye gerçekleştirdiği askeri saldırıya kadar açık kalmaya devam etti.
- Aynı tarihe kadar iki ülke arasındaki ilişkiler, diğer Arap ülkelerinden gelen itirazlara ve eleştirilere rağmen devam etti. Doha merkezli Al Jazeera kanalının israili harita üzerinde göstermesi ve yetkililerini canlı yayınlarda konuk etmesi, Katar’ın ev sahipliği yaptığı uluslararası konferanslara israilden de katılımcıların davet edilmesi, israilin o dönem bölge halkı gözünde “normal” kabulüne katkı sağladı. Katar’ın israille ilişkileri 2008 yılının sonundaki Gazze saldırısına kadar yolunda devam etti.
- Katar’ın israille formal bir ilişkisi yok, ancak ülke arabuluculuk rolü gereği tüm taraflarla görüşüyor. Körfez’de israil’le normal ve formal diplomatik ilişkiler kuran iki ülke, İbrahim anlaşmalarını 2020’de imzalayan Bahreyn ve BAE oldu. 7 Ekim sonrası oluşan hava ve israilin Gazze’de devam eden soykırımı, söz konusu ülkeleri dahi zaman zaman bu kararı sorgulamaya iterken, 9 Eylül Katar saldırısı Körfez ülkelerini israille ilişkilerin devamı konusunda çok daha hassas bir pozisyona sokmuş oldu.
Katar askerî olarak cevap verebilir mi?
israilin saldırısına Katar’ın takip eden dönemde vereceği cevap diplomatik, hatta ekonomik boyutta anlam kazanacaktır. Ancak bu yanıtın askerî bir boyuta taşınmayacağını şimdiden iddia edebiliriz. Bunun sebebi, Katar’ın askeri gücünün yetersizliği. Bu aslında kronik-fiili bir mesele.
Katar yüzölçümü olarak da, nüfus olarak da küçücük bir ülke. Yaklaşık 11 bin 500 km karelik Katar’ın nüfusu 2.8 milyon civarında. Ancak bu rakamın yüzde 88’i yabancı çalışanlar. Haliyle Katar ordusu küçük bir ordu. Global FirePower’a göre 2025 yılı itibarıyla Katar’ın aktif askeri personel sayısı 66 bin 550. Bu rakam şişirme bir rakam değilse ki 2020 yılında aynı rakam sadece 26 bin 500’dü. Çoğunun yabancı ülkelerden devşirilen asker olması yüksek ihtimal.
Yine de bu insan gücü zaafiyeti, askeri teknoloji yatırımları ile telafi edilebilecek bir zaafiyet. Nitekim Katar da bunu yapıyor; insan gücü eksikliğini teknoloji yatırımlarıyla kapatmaya çalışıyor. Ancak Katar bu yatırımlara nispeten geç bir tarihte başladı. Tam bir tarih vermek gerekirse 2014 yılından sonra. Bu 10 yıl içinde Katar elbette askeri kapasitesini artırdı. 2014 sonrası dönemde milyarlarca dolar değerinde savunma anlaşmaları yaptı. Özellikle hava savunma sistemlerine ağırlık verdi: ABD’den Patriot PAC-3 bataryaları satın aldı; Fransa’dan Rafale savaş uçakları; İngiltere’den Typhoon jetleri; Türkiye’den Bayraktar TB2 SİHA’lar tedarik etti. 2017 Körfez krizi sonrası güvenlik kaygıları daha da artınca, Katar hava savunma ağını modernize etmeye hız verdi. Ancak halen daha askeri güç endeksinde 145 ülke arasında 72. sırada. Aynı endekste israil ise 15. sırada. Son israil saldırısında da gözlemlendiği gibi milyar dolarlık askeri yatırımlar, ülkenin hava sahasını bütünüyle korumakta yetersiz kaldı. israilin radar izi bırakmayan mühimmat kullanması, Katar’ın radar ve füze kalkanındaki zaafı çıplak biçimde gösterdi. Hâl bu iken Katar’ın israile askeri bir cevap vermesi neredeyse imkânsız gibi.

Askerî üsler
Katar’ın askeri kapasitesinden bahsederken ülkede bulunan üslerle ilgili de bir parantez açalım. Daha önce zikrettiğimiz gibi Katar bölgedeki en büyük Amerikan askeri üssüne ev sahipliği yapıyor. Doha’nın 30 km güneybatısında yer alan ve yaklaşık 10 bin askerin görev yaptığı el Udeyd Hava Üssü, hem ABD Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) ileri karargâhının hem de ABD Hava Kuvvetleri’nin 379. Hava Görev Tugayı’nın konuşlandığı stratejik bir merkez özelliği taşıyor. El Udeyd Hava Üssü'nü ABD, İngiltere ve Katar kullanıyor: 1996’da inşa edildiğinden bu yana ortak tesis olarak faaliyet gösteren bu üstte Katar'ın da hava kuvvetleri yer alıyor.
Bu arada Katar’da Türkiye’nin de bir askerî üssü bulunuyor. 2014 yılı sonunda Katar ile imzalanan askeri iş birliği anlaşması sonucunda başkent Doha'da bir üs kurulmasına karar verilmişti. Türk birliği başlangıçta Tarık bin Ziyad Tabur’unda konuşlu olarak görev yaptı. Bu arada antlaşma uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri Katar’da konuşlanırken, iki ülke arasında ortak askeri tatbikatlar düzenlendi.

Haziran 2017’de Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır, Katar’a ambargo uygulamaya başladığında, söz konusu ülkeler Katar'a bazı şartlar dayatırken, bu şartlarından biri de Doha'daki Türk askeri üssünün kapatılmasıydı.
Türk askeri varlığının, o dönem Suudi Arabistan’ın Katar’a olası bir kara harekâtı karşısında caydırıcı bir unsur olduğu Katarlılar tarafından açıkça dillendirilmekteydi. Askeri işbirliğinin devamı bağlamında, iki ülke arasında ortak askerî tatbikatlar icra edilmeye devam etti.
Türkiye’nin askeri varlığı gerek stratejik gerekse Katar’ın savunma alanındaki ittifakları çeşitlendirmesi bakımından kritik önem arz ediyor.
14 Aralık 2019 tarihinde Katar Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı Karargâhı, iki ülkenin Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanlarının katıldığı bir törenle açıldı ve karargâha Halid Bin Velid Kışlası adı verildi. Hâlihazırda Katar Dukhan Üs Komutanlığında konuşlu Katar Türk Birleşik Müşterek Kuvvet (KTBMK) Hava Unsur Komutanlığı, Katar’da konuşlu F-16 uçakları ile Katar Silahlı Kuvvetlerinin savunma imkân ve kabiliyetlerini artırmak amacıyla Eurofighter, Rafale ve F-15 uçakları ile birleşik eğitim ve tatbikatlar icra etmeye devam ediyor.
Saldırının olası etkileri
9 Eylül saldırısının Katar ve Körfez’in geneli için önemli uzun vadeli etkileri olacağına şüphe yok.
Saldırı her şeyden önce Katar’ın ve Körfez’in üzerine kurulu olduğu barış, istikrar, refah dolu ülke imajını ve algısını derinden sarstı. Ortadoğu’daki istikrarsızlıktan ve kaostan yeri geldiğinde Körfez ülkelerinin de nasibini almaktan kaçamayacağını, kimsenin dokunulmaz olmadığını gözler önüne serdi. Bu durum, kendilerini Ortadoğu genelinden ayrıştıran ve bir nevi bölgede fanus içinde yaşayan Körfez rejimleri için elbette çok ciddi endişe, kendi nüfuslarını ve ülkelerindeki ekonomik faaliyetleri yürüten yabancı çalışanları etkileyecek önemli bir huzursuzluk kaynağı.
Saldırı, Körfez ülkeleri için ABD ile güvenlik ittifakının sınırlarını göstermesi bakımından da kilit rol oynayacak. Milyar dolarlık savunma anlaşmalarının, askeri üslerin, pahalı hediyelerin, Washington DC’deki devasa bütçeli lobi faaliyetlerinin korumaya yetmeyeceği acı biçimde anlaşılmış oldu. Bu durum, Körfez’in büyük ölçüde hâlen ABD’ye bağımlı güvenlik mimarisinin yeniden şekillenmesinde itici bir güç olacak.

Savunma anlamında Türkiye, Pakistan başta olmak üzere daha güçlü işbirlikleri doğabilir. Saldırı, orta ve uzun vadede, bir süredir devam eden İran’la yakınlaşma, Çin’e daha çok alan açma gibi diplomatik eğilimleri pekiştirebilir. Daha çok İran’ı başlıca tehdit olarak gören körfez ülkeleri açısından geleneksel tehdit algıları revize edilebilir, israil’in giderek bölge için başlıca tehdit olduğu algısı güçlenebilir. Bu durum İsrail’le normalleşme konusunu rafa kaldırabilir.
Körfez, saldırı sonrası birkaç sene önceki çatışma ruhundan tamamen uzak görünüyor. Körfez ülkeleri kendi aralarında kavga edebilir ancak ortak dış tehdide karşı istediklerinde birlik olmayı da iyi bilir. Meşhur bir Bedevi atasözünün de işaret ettiği gibi: “Ben kardeşime karşı. Ben ve kardeşim kuzenime karşı. Ben, kardeşim ve kuzenim dünyaya karşı.” Dayanışma ve birlik ruhunu pekiştiren saldırı, KİK’i de daha etkin, bilhassa savunma alanında daha güçlü bir yapı hâline getirebilir.
- ABD ile ilişkilerin geleceği
- Körfez ülkeleri açısından ABD’deki seçim döneminde Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması tercih edilen bir senaryo idi. Bundaki en önemli etken, Trump ile birinci döneminden kalan ve hayli kişiselleşmiş iyi ilişkilerdi ve elbette Trump’ın, Körfez ülkelerine çok hitap eden “tüccar” yaklaşımıydı. Daha az kurumsal, ilkelere daha az bağlı, öyle veya böyle her şekilde “iş yapabilecek” bir ABD Başkanının Körfez liderleri için neden daha cazip olduğunu anlamak güç değil.

- Nitekim Trump ikinci başkanlık döneminin ilk yurt dışı turu kapsamında Suudi Arabistan, Katar ve BAE’yi ziyaret ettiğinde her bir Körfez ülkesi şaşalı karşılamalara, pahalı hediyelere ve bol sıfırlı anlaşmalara sahne oldu. ABD ile zaten tarihsel açıdan güçlü olan bağlar, Trump döneminin “al-ver” ilişkisi ile daha da pekişmeye oldukça müsaitti. Ancak pek de beklendiği ve hayal edildiği gibi olmadı. Daha birkaç ay önce Trump’ı daha iyi ağırlama ve daha kârlı anlaşmalarla yolcu etme yarışında olan Körfez, çok değil bu ziyaretten dört ay sonra Trump’ın bizzat istemediyse bile engelleyemediği bir saldırı ile sarsıldı. İsrail’in en sıkı müttefiki ABD’ye, en azından Trump yönetimi altındaki bir ABD’ye o kadar da güvenilemeyeceği gerçeği, kendisini son saldırı ile acı bir şekilde hatırlatmış oldu.
- ABD’nin Körfez açısından bilhassa güvenlik alanında ne kadar “mühim” bir müttefik olduğu mâlum. Çin dâhil ABD’nin yerini kısa vadede alabilecek başka bir süper gücün olmadığı da bir gerçek. Nitekim Katar’ın saldırıdan sonra ABD ile güvenlik işbirliğini gözden geçireceğine dair çıkan haberlerin bizzat Katar tarafından hızlıca yalanlanması önemli.
- Katar tarafından yapılan açıklamada, iki ülkenin uzun yıllardır küresel barış ve istikrarı teşvik etmek için birlikte çalıştığı vurgulanarak, “Katar ile ABD arasındaki güvenlik ve savunma ortaklığı her zamankinden daha güçlü ve büyümeye devam ediyor” ifadesinin kullanılması, Doha yönetiminin her şeye rağmen Washington’a verdiği stratejik çaresizliğin göstergesi. Bu durum, Katar’ın saldırıya rağmen ABD’yi vazgeçilmez bir güvenlik garantörü olarak görmeye devam ettiğini ve Körfez güvenlik mimarisinde Amerikan varlığının hâlâ belirleyici unsur olduğunu ortaya koyuyor. Ancak saldırıyla ilişkilerdeki güvenin ağır bir darbe daha aldığı ve bu darbenin önümüzdeki dönemde yeni güvenlik işbirliklerinin önünü açacağına da şüphe yok.
- Körfez’in 7 Ekim sonrası konjonktürde, 9 Eylül’de aşılan yeni eşikle birlikte giderek ABD’ye ve müttefiklerine daha az güven duyan, İsrail’i daha büyük tehdit olarak gören, İran’la daha yakın, Çin’le işbirliğini derinleştiren, Türkiye ve Pakistan gibi önemli bölgesel güçlerle daha sağlam askeri ittifaklar kuran bir bölgeye evrilirse şaşırtıcı olmaz.
- Türkiye ve Mısır 13 yıl sonra ilk kez ortak tatbikat yaptı
- Türkiye ile Mısır ikili ilişkilerinin geliştirilmesi ve karşılıklı çalışabilirliğin artırılması amacıyla 13 yıl aradan sonra ilk kez Millî Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, 22-26 Eylül tarihlerinde Arapça "Bahr El Sadaka", yani "Dostluk Denizi" adıyla Doğu Akdeniz'de Türkiye-Mısır ortak deniz tatbikatı düzenlendi.
- Çıkan analizlerde tatbikat “değişen ittifakların ve yeni bir bölgesel dengenin ortaya çıkışının bir işareti” olarak nitelendirildi. Yapılan tatbikat ayrıca İsrail'in agresif tutumunun bölgesel ittifakları güçlendirmesine somut ve güçlü bir örnek teşkil etmesi bakımından da önemli görülüyor.

- Suriye lideri 58 yıl sonra ilk kez ABD'de
- Suriye'nin geçici devlet başkanı Ahmed Şara, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'na katılmak üzere New York’a gitti. Şara, 1967 yılından bu yana BM Genel Kurulu toplantılarına katılan ilk Suriye lideri oldu. Şara daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'yla görüştü. Şara, 80. BM Genel Kurulu marjında Avrupalı liderlerle de bir araya geldi.