İstanbul denize mi batıyor?

Uzmanlara göre dünyanın dört bir yanındaki denize kenarı olan metropoller, üstündeki ağırlığı taşıyamadığı için batıyor. Peki, buna depremin de etkisi katılırsa ne olur bunu düşünmesi bile kâbus. 1999 depreminde Yalova’daki binaların denizin dibindeki görüntüsü hafızalarda dururken bilim insanlarının yeni uyarıları İstanbul için son dönemeçte olduğunuzu işaret ediyor.
Yüzyılın depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. Yaralar kabuk tutsa da izleri geçmedi. İyileşememenin nedenlerinden biri, belki de en önemlisi depremzedelerin içindeki “hesaplaşamama” duygusu. Binlerce ölüme sebep olan müteahhit, belediyeci, yapı denetimci, kolon kesen dükkan sahibi ya kaçtı ya da yargılandıkları davalardan hak ettikleri cezayı almadı. Oysa şehirler yeniden kurulurken, insanların içindeki adâlet duygusunun da en önde tesis edilmesi gerekir.
‘İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır’

6 Şubat’tan bugüne gelene kadar en çok duyduğumuz cümlelerden biri de yaşananlardan ders almamız gerektiğiydi. Öyle ya, ha bugün ha yarın diyerek gün saydığımız bir Marmara depremi var ufukta maazallah. Yakın tarih siyasetinde bir laf var ya hani, “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diye, işte konu depreme gelince de şu söyleniyor, “İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır.” Bu kadar ağır sözün altı dolu mu derseniz bizce değil.
Çoğu kişinin farkında bile olmadığı mahalle arasındaki ilk yardım konteynerleri ile parkların girişinde yazan, “Deprem Toplanma Alanı” tabelasından başka gözle görülür bir eylem yok. Aksine yanlış uygulamalar daha göze batar durumda. İki yakası da üç tarafı denizle çevrili şehrin sahilleri de dev gökdelenlerle sarılı. Bazı ilçelerde 15-20 yıl önce denize sıfır satılan daireler bugün yüzlerce metre geride kaldı. Doldurulan denizlerin üzerine yeni denize sıfır binalar yapıldı. Ovaya ev yapılmaması gerektiğini Kahramanmaraş depremlerinde bize hatırlatan doğa, deniz kenarlarına da yapı yapılmaması gerektiğini, dolgu üzerine ise kazık bile çıkılmaması gerektiğini de önünde sonunda hatırlatacaktır. Bu konu hakkında yakın zamanda Amerika’da yapılan araştırma da bunun ilmi yönünü ortaya koyuyor.
Şehirler çok ağır
Aralık ayında Earth and Space Science dergisinde yayınlanan bir çalışmada araştırmacılar, Miami'nin bariyer adalarının kıyılarındaki 35 binanın 2016 ve 2023 yılları arasında 2 ila 8 santimetre kadar yere battığını tespit etti.
Dünyanın dört bir yanındaki şehirler o kadar ağırlaşıyor ve altlarından o kadar çok yeraltı suyu çekiliyor ki yerin dibine batıyorlar. Üstelik bu durum her kıtada belgelenmiş.
Batan kıyı şehirleri daha da kırılgan hâle geliyor çünkü denizler onlarla buluşmak için yükseliyor ve sel riskini ikiye katlıyor. Bu çökme, dünyanın en kalabalık yerlerinden bazılarında ölümcül hasarlara ve sellere yol açabilir.

En çok etkilenen kıyı kentlerinin çoğu doğu ve güney Asya'da yer alıyor, ancak Avrupa, Afrika ve Avustralya'daki büyük merkezler de hızla batıyor.
Araştırmacılar deniz seviyesindeki yükselme tahminlerinden yola çıkarak 2050 yılına kadar 518.000 Amerikalının ve 288.000 binanın yüksek gelgit seline mâruz kalacağını ve zararın maliyetinin de 109 milyar dolar tutacağını tahmin ediyor.
Ancak mesele sadece sel değil. “Çökme, bir binanın yapı bütünlüğünü de tehlikeye atabilecek çatlaklar ya da çarpılmalar gibi hasarlara neden olabilir” deniyor.
Acı hâdiseler tecrübeye dönüşmedikçe acısı hafiflemiyor. Bu yüzden hem hükümetin hem de belediyelerin bu konuya ilgiyle eğilmesi gerekiyor.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...