Karbon maskesi: İklim kriziyle gelen esaret

İklim kriziyle gelen esaret
İklim kriziyle gelen esaret

Gözlerini açıyorsun: Evin sana “Bugün karbon kotan 2 kilo, kahvaltıda yumurta yok, sadece yulaf lapası var” diyor. Sokağa adım atıyorsun, her hareketin karbon izleme sistemine işleniyor; marketten et almak istersen cüzdanın kilitleniyor, çünkü “gezegen için” fazla tüketemezsin. İşe giderken toplu taşıma zorunlu, özel arabanın emisyon vergisi maaşını yutuyor. Black Mirror’ın “Nosedive” bölümündeki gibi bir distopya düşün, her anın puanlanıyor, ama bu sefer sosyal beğeni değil, karbon puanların hayatını zincirliyor. Hoş geldin küresel elitlerin iklim krizi bahanesiyle insanlığı esir aldığı yeşil kafese.

“Bisiklete bin, et yeme, az nefes al” diyenler, “gezegeni kurtaracağız” diye bağıranlar toplantılarına bile özel jetleriyle gidiyorlar. Matrix’te makinelerin insanları pil gibi kullanması gibi burada da küresel elitler iklim meselesini bir enerji ve gelir kaynağı haline dönüştürdü. Özetle iklim değişikliği felaket senaryosu şeytana hizmet eden elitlerin elinde bir sopa.

Karbon ayak izi: Özgürlüğün yeni gardiyanı

Karbon ayak izi takibi, küresel çetenin en sinsi oyunu. Her lokman, her adımın bir sayı: 5 kilo CO2 bugün, 3 kilo yarın. Çin’de şahısların karbon puanları pilot uygulamalarla hesaplanıyor, fazla “kirleten” cezalandırılıyor. AB, 2030’a kadar herkese karbon limiti getirme peşinde. The Handmaid’s Tale’deki gibi şahısların her hareketi izleniyor, ama bu sefer rahibeler değil, algoritmalar yargılıyor bizi. Markete gidiyorsun, ete uzanıyorsun, ama uygulama “kırmızı et kotan doldu” diye uyarıyor. Sebzeye mahkûmsun, çünkü büyük ağalar öyle buyurdu. Sadece sebze ye ki koyunlaşasın.

Çıkardıkları gazı gerekçe göstererek ineklerin sayısını azaltmaya çalışanların hiç biri ne Jeff Bezos’un uzay roketleri ne de Elon Musk’un SpaceX fırlatmaları ile atmosfere tonlarca zehir salmasına itiraz ediyor. Bill Gates, sentetik et firmalarına milyonlar dökerken, senin köfte yemen “gezegen düşmanlığı” sayılıyor. Bu bir çevrecilik değil bir kontrol sistemi, senin tabağına, midene, hayatına el koyan bir diktatörlük.

SpaceX.
SpaceX.

Yeşil enerji: Kutsal kapitalizm

Yeşil enerji masalı da elitlerin cebini dolduran bir tiyatro. Rüzgâr türbinleri, güneş panelleri, elektrikli arabalar kulağa hoş geliyor. Peki, bunun kazananı kim? Evet tam da sandığınız gibi BlackRock, Vanguard, Tesla gibi devlerden başkası değil. Trilyonluk bir pazar ve sen bu oyunun mecburi müşterisisin. Mad Max’te su için savaşılıyordu ya burada da elektrikli araçların bataryası için Kongo’daki çocuklar lityum madenlerinde ölüyor. 12 yaşındaki bir çocuk senin sözde temiz aracın için zehir solurken, elitler Zoom’da “sürdürülebilirlik” nutukları atıyor.

Karbon vergisi desen, Avrupa’da ton başına 100 euroyu geçti. Evini ısıtman, arabanı sürmen, nefes alman vergiye tabi. Şaka gibi ama gerçek bu. Buna rağmen Bezos’un uzay gemisi “bilimsel araştırma” diye bu soygundan muaf! Yeşil enerji, elitlerin kasasını şişirirken seni fakirleştirip eve hapsediyor. Ve o evde uyanmaman için küreselci çete seni eğlence sektörüyle uyutuyor. Netflix’te Squid Game’le hayatta kalma mücadelesine gömülüyorsun, PlayStation’da sanal arabalarla özgürlük hayali kuruyorsun, TikTok’ta 15 saniyelik videolarla beynin pelteye dönüyor. Dışarıda zincirler sıkılaşırken, sen Stranger Things’in yeni sezonuna kilitlenip gerçek şeytanları unutuyorsun, çünkü hipnoz altındasın ve bu ekranlar senin afyonun.

2024 yapımı Humane filmi bu yeşil esaretin daha da karanlık bir yüzünü gösteriyor. Caitlin Cronenberg’in distopyasında, çevresel çöküş sonrası elitler, nüfusu %20 azaltmak için “gönüllü” ötanazi programları dayatıyor. Zengin bir aile bu sistemin kurbanı oluyor. Baba, programa katılacağını açıklıyor, ama işler çığırından çıkıp kardeşler arasında kimin öleceğine dair bir ölüm kalım savaşına dönüşüyor. Film, elitlerin “gezegen için” diye sunduğu çözümlerin nasıl bir kontrol tuzağı olduğunu suratımıza çarpıyor. Humane’de ötanazi teknisyeni Bob, gülerek “bu önemli bir iş” derken, elitlerin ikiyüzlülüğünü ve kitleleri hipnozla susturma sanatını gözler önüne seriyor. Seni eve hapseden bu yeşil kapitalizm, bir yandan da ekranlardan akan bu tür hikâyelerle “Bak, böyle olur” diye beynini uyuşturuyor.

Mad Max’te su için savaşılıyordu ya burada da elektrikli araçların bataryası için Kongo’daki çocuklar lityum madenlerinde ölüyor. 12 yaşındaki bir çocuk senin sözde temiz aracın için zehir solurken, elitler Zoom’da “sürdürülebilirlik” nutukları atıyor.
Mad Max’te su için savaşılıyordu ya burada da elektrikli araçların bataryası için Kongo’daki çocuklar lityum madenlerinde ölüyor. 12 yaşındaki bir çocuk senin sözde temiz aracın için zehir solurken, elitler Zoom’da “sürdürülebilirlik” nutukları atıyor.
2024 yapımı Humane filmi bu yeşil esaretin daha da karanlık bir yüzünü gösteriyor
2024 yapımı Humane filmi bu yeşil esaretin daha da karanlık bir yüzünü gösteriyor

Akıllı şehirler: Yeşil kafesler

Akıllı şehirler, bu esaretin üssü. Her sokak sensörlerle dolu, her bina enerji tüketimini raporluyor, her insan bir veri noktası. Londra’da “Ultra Düşük Emisyon Bölgesi” var, araban eskiyse merkeze giremiyorsun, cezası 180 pound. New York’ta “akıllı” çöp kutuları ne attığını izliyor. Westworld’deki gibi her şey kontrol altında ama burada robotlar değil, sen bir kuklasın. Evin termostatı gece odanı 18 dereceye düşürüyor, “enerji tasarrufu” diye. Balkonda mangal yaktın mı? 500 liralık ceza kapında. Bu bir şehir değil, yeşile boyanmış bir hapishane.

Küresel elitlerin çifte standartı

Peki, küresel çete üyesi elitler bu kurallara uyuyor mu? Tabii ki hayır! Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’na özel jetlerle gelenler bir haftada 9.700 ton CO2 salıyor; bu, yaklaşık 2.000 kişinin yıllık karbon ayak izine denk! The Wolf of Wall Street’teki Jordan Belfort gibi kuralları koyanlar kendileri ihlâl ediyor. Elon Musk karbonu düşürmekten bahsediyor ama SpaceX roketleri atmosferi deliyor. Onlar için kural yok, çünkü oyunu yazanlar onlar.

Psikolojik manipülasyon: Korku ve suçluluk silahı

Elitlerin en büyük kozu, seni korku ve suçlulukla dize getirmek. “İklim krizi kapıda, dünya batıyor!” diye bangır bangır bağırıyorlar. Her gün televizyonda eriyen buzullar, yanan ormanlar, boğulan kutup ayıları... The Truman Show’daki gibi sanal bir gerçeklik inşa ediyorlar: “Sen suçlusun, arabayı sen kullandın, eti sen yedin, gezegeni sen mahvettin.” Oysa asıl kirletenler, özel jetleriyle gökyüzünü delip fabrika bacalarını dumanla dolduranlar. Ama suçluluk senin üstüne yıkılıyor, vicdanınla oynuyorlar.

Reklamlar, kampanyalar, “yeşil yaşam” sloganları, hepsi birer psikolojik tuzak. Çocuklarına okulda “karbon ayak izin çok, gezegen için bir şey yap!” diye beyin yıkıyorlar. Korku da cabası: “Eğer kurallara uymazsan, torunların susuz kalacak, sellerde boğulacak.” Bu bir savaş, silahları korku ve suçluluk, hedefi ise senin iraden.

Elitler seni öyle bir köşeye sıkıştırıyor ki, özgürlüğünden vazgeçip “Evet, haklısınız” diyorsun. Ama haklı olan onlar değil, sadece daha gürültülü bağırıyorlar.

Londra’da “Ultra Düşük Emisyon Bölgesi” var, araban eskiyse merkeze giremiyorsun, cezası 180 pound. New York’ta “akıllı” çöp kutuları ne attığını izliyor.
Londra’da “Ultra Düşük Emisyon Bölgesi” var, araban eskiyse merkeze giremiyorsun, cezası 180 pound. New York’ta “akıllı” çöp kutuları ne attığını izliyor.

Türkiye'de karbon maskesi: Yeşil esaret Anadolu’da

Türkiye’ye gelelim, hükümet, Paris İklim Anlaşması’na imza attı, 2053’te “net sıfır emisyon” hedefi koydu. Güzel, ama nasıl? İstanbul’da trafik zaten felç, bir de karbon vergisi gelirse ne olacak? Eski arabası olan taksiciler, köylüler ne yapacak? Avrupa “yeşil mutabakat” dayatıyor, ihracatımız emisyon kurallarına uymazsa engellenecek. Sanayici kan ağlayacak, ama elitler yine kazanacak.

Mesela, kömürle ısınan Anadolu köyleri var. Karbon limiti gelirse, bu insanlar ne yapacak? Doğalgaz bağlanmamış yerlerde yulaf lapasıyla mı yaşayacaklar? Bir de “akıllı şehir” projeleri var, İzmir, Antalya pilot şehir oluyor. Sensörler, kameralar, enerji takibi…

Köyden kente göç edenler, bu yeşil kafeste birer numaraya dönüşecek. Türkiye, çete mensubu elitlerin oyununda piyon olmasın diye uyanık olmalı. Hürriyetimiz ve geleceğimiz, Batı’nın karbon sopasına kurban gitmemeli.

İstanbul’da trafik zaten felç, bir de karbon vergisi gelirse ne olacak? Eski arabası olan taksiciler, köylüler ne yapacak? Avrupa “yeşil mutabakat” dayatıyor, ihracatımız emisyon kurallarına uymazsa engellenecek.
İstanbul’da trafik zaten felç, bir de karbon vergisi gelirse ne olacak? Eski arabası olan taksiciler, köylüler ne yapacak? Avrupa “yeşil mutabakat” dayatıyor, ihracatımız emisyon kurallarına uymazsa engellenecek.

Yaratılanı korumak, esarete hayır

İslam’da çevreye saygı var, ayet açık: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” (Bakara, 11). Ağaç dikmek sevap, nehirde abdest alırken bile suyu israf edemezsin. Ama elitlerin karbon maskesi, Allah’ın verdiği nimetleri kısıtlıyor. Et yemek, ısınmak, yaşamak bunlar her kulun Yüce Yaratıcının (c.c.) verdiği temel hakkı. “Göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendi katından sizin hizmetinize verdi” (Casiye, 13) derken, çete mensupları bu nimeti elimizden almaya çalışıyor. Müslüman, yaratılanı korur, ama köleliğe boyun eğmez. Bu yeşil esaret, modern bir fitne ve bu fitne insanı Allah’ın yolundan saptırıp elitlerin kulu yapmak istiyor.

Peygamberimiz (s.a.v.), “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurdu. Peki, elitler özel jetlerde şampanya yudumlarken, gariban köylü karbon kotasından ekmek alamıyorsa bu adalet mi? İslâmî direniş bu maskeyi yırtıp atmaktır, hem doğayı korumak hem hürriyeti savunmak.

Bunlar hayatın kendisine düşman

Gelelim işin özüne: Karbon atomu, hayatın yapı taşı. 6 proton, 6 nötron, 6 elektrondan oluşan bir mucize. Vücudunun %18’i karbon, yediğin ekmek, soluduğun hava, içindeki DNA, hepsi karbonla bağlı. Fotosentezle bitkiler karbondioksiti oksijene çeviriyor, sen o oksijeni soluyorsun. Karbon olmasa ne sen varsın, ne bu dünya. Organik kimyanın kralı bu atom; proteinler, yağlar, karbonhidratlar, hepsi onun üretimi. Elitler “karbonu düşür” diye bağırırken, kasten gizledikleri bir şey var: Karbonu sıfırlarsan, hayatı sıfırlarsın!

Ama işte çelişki burada: Çete yönetimi, bu temel elementi düşman ilan etti. CO2 emisyonları gezegeni ısıtıyor, evet ama karbonun kendisi suçlu mu? Hayır! Suçlu onların açgözlülüğü. Atmosferi mahvedenler, şimdi seni köfte yediğin için suçluyor. Interstellar’da insanlık yeni bir gezegen ararken bile karbon bazlı hayatı kurtarmaya çalışıyordu, çünkü onsuz olmuyor. Elitlerin karbon maskesi, hayatın özüne savaş açmış bir yalan. Seni kısıtlıyorlar, ama kendi jetlerinde karbonu gökyüzüne boca ediyorlar. Bu bir bilim değil, bir tiyatro ve başrolünde senin esaretin var.

Karbonun perde arkası: Diz çök!

Elitlerin karbonu düşman ilan etmesi masum bir çevrecilik değil, bir güç oyunu. They Live filmini hatırla, özel gözlüklerle bakınca reklamların arkasındaki “İtaat et” mesajlarını görüyorsun. Burada da karbon kotaları, yeşil vergiler “Gezegeni kurtar” diye sunuluyor, ama gerçek mesaj “Diz çök.”

Dünya Ekonomik Forumu’nun kapalı kapılar ardındaki toplantıları, Bilderberg’in gizli oturumları. Bu çete, iklim krizini bir bahane olarak kullanıp insanları fişliyor. Komplo teorisi mi? Acı gerçekler huzurunu bozuyorsa evet! Ama Davos’ta jetleriyle toplanıp “Az tüketin” demeleri tesadüf mü?

Ne yapacağız? V for Vendetta’daki gibi maskeleri yırtıp atmalıyız. Karbon takibine hayır demek, sentetik gıdalara direnmek, yeşil vergilere isyan etmek… Türkiye’de köylü tarlasına sahip çıkmalı, şehirli özgürlüğüne.
Ne yapacağız? V for Vendetta’daki gibi maskeleri yırtıp atmalıyız. Karbon takibine hayır demek, sentetik gıdalara direnmek, yeşil vergilere isyan etmek… Türkiye’de köylü tarlasına sahip çıkmalı, şehirli özgürlüğüne.

Karbon takibin gerçek amacı emisyonları değil, seni izlemek... Akıllı şehirlerdeki sensörler, dijital cüzdanlar, karbon puanları… Hepsi birer ip ve bu ipler elitlerin elinde. Sen bir köle, onlar efendi. Popüler kültür bile bu oyunun parçası. Humane gibi filmlerle “Bak, direnirsen böyle olur” diye gözdağı veriyorlar. Karbon maskesi, elitlerin seni bir numaraya indirgediği bir sahne ve perde arkasında ipleri çekenler asla sahneye çıkmıyor.

İklim krizi mi kontrol krizi mi?

İklim değişikliği var ama elitler bunu bir altın madenine çevirdi. 1984’teki Büyük Birader gibi seni izliyor, yönlendiriyor, cezalandırıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun “2030’da hiçbir şeyin sahibi olmayacaksın ve mutlu olacaksın” sloganı boşuna değil. Mülkiyetin, iraden, özgürlüğün… Hepsi karbon maskesinin altında boğuluyor. Bir gün karbon puanların yüzünden evden çıkamayacaksın. İşin, “enerji verimliliği” düşük diye elinden alınacak. Çocukların, “emisyon dostu” bir beyin yıkamayla robotlaşacak.

Ne yapacağız? V for Vendetta’daki gibi maskeleri yırtıp atmalıyız. Karbon takibine hayır demek, sentetik gıdalara direnmek, yeşil vergilere isyan etmek… Türkiye’de köylü tarlasına sahip çıkmalı, şehirli özgürlüğüne. İslâmî şuurla, “Allah’ın verdiği nimeti şeytana hizmet eden çete elimizden alamaz” demeli. Gerçek çevrecilik, tabiatı korurken insanı köle yapmaz. Karbon maskesi, bir nevi insanlığa takılan bir tasma. O tasmayı kırıp atmadıkça ne nefesimiz bizim, ne geleceğimiz.