Komplo bunlar komplo...

Önce insanlığın korkması gerek; kıtlıktan, yokluktan, elektriksizlikten, açlıktan, konforumuzun kaybından, günlük yaşamımızı bile sürdürememe riskinden… Enerji ve hammadde arzını kısıtlıyorlar ki fiyatları uçsun ve dolar kullanan bizim gibi ülkeleri dolardan çıkmanın yollarını arasınlar.
Önce insanlığın korkması gerek; kıtlıktan, yokluktan, elektriksizlikten, açlıktan, konforumuzun kaybından, günlük yaşamımızı bile sürdürememe riskinden… Enerji ve hammadde arzını kısıtlıyorlar ki fiyatları uçsun ve dolar kullanan bizim gibi ülkeleri dolardan çıkmanın yollarını arasınlar.

Hayat pahalılığını hepimiz dibine kadar yaşıyoruz. Çarşı/pazar yangın yeri gibi, enerji fiyatları uçuşta. Paramız değer kaybetti, hane halkı alım gücü zayıfladı. Ama bizim hayatı boyunca sadece “şık seçerek” eğitilmiş toplumumuz yine bu durumun sorumlularını anlamak, süreçlerini sorgulamak, dünyayı kavramak yerine “suçlu seçmeyi” tercih ediyor. Türkiye’ye sadece ülke içi siyasi ve ekonomi nazariyesinden ele alarak ya olan bitene kılıf buluyoruz ya da iktidarı toptan suçlayıp işin içinden çıkıyoruz. Gelmekte olana bakmak yerine sadece âna odaklanıyor ve altımızda yanan kısık ateşi görmüyoruz.

Tüketim isteği var ama satış yok

O zaman basitçe bir soru ile başlayalım; Tüketim isteği var, fiyatlar yüksek ama petrol üreticisi ülkeler daha fazla satış yapmıyorlar.

Neden?

Oysa malın değeri yerinde, müşteri var, o zaman piyasaya daha fazla petrol sürüp çok kazanmak varken neden yeterince satış yapmıyorlar?

İşte herkesin bu soruyu sorması ve cevabını düşünmesi gerekiyor.

Akla, mantığa, rasyoneliteye uyan hiçbir cevap yok.

İşte o zaman kimilerinin itibarsızlaştırmak için “gomblo teorisi bunlar” dediği analizler devreye giriyor.

Tıpkı petrolde olduğu gibi dünyadaki enerji ve emtia fiyatlarının yüksekliği savaştan değil, bu sistemleri yöneten küresel şirketlerin üretimlerini azaltmalarından kaynaklanıyor.

Bunun kılıfı da “karbon salınımını azaltmak”, “yeşil enerjiye geçiş” ve “küresel iklim değişikliği” gibi süslü cümleler ile pazarlanmış durumda.

İnsanlığı pandemi ve savaş sonrası dijital dünyaya geçişe hazırlıyorlar.

Korku pompalanıyor

Sosyal kredi sistemi deniyor bu yeni dünyanın anayasasına. Çin’de 2014 yılından beri denemeleri yapılıyor.
Sosyal kredi sistemi deniyor bu yeni dünyanın anayasasına. Çin’de 2014 yılından beri denemeleri yapılıyor.

O nedenle önce insanlığın korkması gerek; kıtlıktan, yokluktan, elektriksizlikten, açlıktan, konforumuzun kaybından, günlük yaşamımızı bile sürdürememe riskinden…

Enerji ve hammadde arzını kısıtlıyorlar ki fiyatları uçsun ve dolar kullanan bizim gibi ülkeleri dolardan çıkmanın yollarını arasınlar.

Dolarla terbiye ettikleri toplumları bu sopadan kurtuluşun yolunu gösterirken, bir başka ve daha tehlikeli ve dönülmez yolun taşlarını döşüyorlar; dijital paralar…

Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışacaklar, doları bitirip dijital parayı dayatacaklar.

Dijital parayı istiyorlar çünkü nakit para kontrol edilemeyen bir sistem, insanlığın tam kontrolü her şeyden önce ödeme sistemlerinin yüzde yüz dijitale dönmesiyle mümkün olacaktır.

Dijital para ile kölelik başlayacak

Para tamamıyla dijital olduğu gün geçmiş ola.

Hayatının her anı kontrol altında bir dünya vatandaşısınız, attığınız adımdan yediğiniz yemeğe kadar her şey denetim altında ve tam bir kölelik dönemine hoş geldiniz.

Ulus devletler kendi dijital para birimlerini çıkarmalılar, kağıt paradan asla vazgeçmemeliler.

Nakit para, insan hayatının kontrol edilmesinin önündeki en büyük engeldir.

Cebinde nakit parası olan insan denetlenemez, istediği gibi özgürce harcama yapabilir.

Ancak yarın tüm paranın sayılardan ibaret hale gelmesi demek, bu sistemi kontrol edenin insan hayatını, harcamasını ve tüm aktivitelerini yönetmesi anlamına gelir ki, şeytanın istediği küresel tek devlete giden yollar böyle örülmektedir.

Şimdi bunları yazdığınızda klasik itibarsızlaşma cümleleri devreye girmekte, komploculuk ile suçlanmaktayız.

Komplo değil gerçekler

Peki, öyleyse buyurun; Nisan 2021 sayımızda seyahat, alışveriş merkezleri, sinema ve tiyatro salonları ve daha pek çok alanda yasaklar başlamadan bu işin hangi noktaya varacağını yazdığımızda “gomblo teorisyenliği” ile suçlanmıştık.

Ama bunların hepsi, hatta öngördüğümüzden şiddetli biçimde gerçekleşti.

Daha neler mi oldu sonra?

Dijital evren metaverse hayatımıza girdi mi? Bugün kim bu kelimeyi duyduğunda garipsiyor?

Dijital para, karbon emisyonu kotaları, pandemi pazarlamacısı DSÖ’nün tüm dünyada sağlığı tek elden yönetmesi, tek ordu ve şirketlerin yönettiği bir dünya…

Ulus devletler kendi dijital para birimlerini çıkarmalılar, kağıt paradan asla vazgeçmemeliler. Nakit para, insan hayatının kontrol edilmesinin önündeki en büyük engeldir.
Ulus devletler kendi dijital para birimlerini çıkarmalılar, kağıt paradan asla vazgeçmemeliler. Nakit para, insan hayatının kontrol edilmesinin önündeki en büyük engeldir.

Çin yıllardır deniyor

Adım adım geliyor…

Sosyal kredi sistemi deniyor bu yeni dünyanın anayasasına.

Çin’de 2014 yılından beri denemeleri yapılıyor.

İnsanlar yaptıkları her şeyin karşılığında kredilendiriliyorlar, yapay zeka bunları değerlendiriyor ve sizi huysuz bulursa örneğin seyahatinize izin vermiyor.

Bu hayal değil, apaçık bir gerçek ve şu an Çin’in bazı şehirlerinde deneysel olarak uygulanıyor.

Önümüze koyacakları en büyük havuç dünya vatandaşlığı ve garantili sabit bir maaş.

Ama karşılığında mülkiyetsizleşmeyi, yapay zekanın çizdiği sınırlar içinde yaşamayı kabul edeceksiniz.

Tüm mülkler şirketokrasi rejiminin yani sermaye sahiplerinin olacak ve insan sadece kiracı kalacak.

Bedava maaş, ucuza kiralanan mülkler ve konfor alıyorsunuz ve karşılığında kendinizi veriyorsunuz.

Vücut bütünlüğünüzün dokunulmazlığı da dahil her şeyinizi.

Sistem ne derse yapacaklar

Bu yola girdiniz mi sistem size ne derse yapmak zorundasınız.

Sosyal Kredi Sistemi’nin çerçevesinin dışına çıkmayacak, her emri koşulsuz yerine getirecek, kural ihlali durumunda tüm paranıza ve hatta sağlığınıza el konacak.

Mesela, bugün özgürce yaptığınız internet yorumlarınız sistem tarafından sakıncalı bulundu mu krediniz azalacak.

Bu sistemi okeylediniz mi çipleneceksiniz. “Sizi sağlıklı kılacağız” diyecekler ama aslında sizi en zayıf yerinizden yakalayacaklar. Çip takmayanı tıpkı kovid yasakları gibi hayattan izole edecekler, pek çok şeyi yasaklayacaklar.

Yapay ete kulaklarımız nasıl da aşina değil mi?

Bu sistemde neyi ne kadar yiyeceğinize de karar verecekler.

Öyle canının her istediğini alıp yemek yok, o güzel günler mazide kalacak.

Ben bunları yapmam mı diyorsunuz?

Gayet iyi diyorsunuz ama sahte salgının bitmesine rağmen tek başına kullandığı arabada maskesini takan insanoğlu ne yapacak sizce?

Tüm bunlar bir anda olmayacak; adım adım, alıştıra alıştıra...

Eğer toplumlar ve devletleri bu konuya uyanmazlarsa, ki şu anda ne yazık ki çok az kişi hariç kimsenin umurunda değil, iş işten geçmiş olabilir.

Önce farkındalık

Tamam, Allah’u Teala oyun kuranların en büyüğü ama bizim de üzerimize düşeni yapmak gibi bir yükümlülüğümüz var.

Birileri Allah’ın yarattığı dünyanın kurallarını değiştirmek için ciddi olarak uğraşıyorlar, tek dünya devleti kurmak için toplumlar ile devletlerinin arasını açmak için büyük çabalar gösteriyorlar.

Bizlerin birey ve toplum olarak bu yeni kölelik düzenine karşı yapabilecek en büyük aktivitemiz, ”farkında olmak”…

Farkında olursak, önümüze konulan bal içindeki zehirleri içmeyiz ve insan fıtratını yok etmeye dönük kurulmak istenen bu yeni dünyaya direnebiliriz.

Önce farkındalık…

Farkındalık da her yeni duyduğuna “komplo” demeden önce araştırmayı, öğrenmeyi gerektirir.

Tıpkı ayette denildiği gibi; “Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz. Sonra yaptığınıza pişman olursunuz”… (Hucurat Suresi 6. Ayet)

Günümüzde geleneksel ve sosyal medya başta olmak üzere fasıkların bolluğu düşünülürse, yaradanımızın uyarısı her zamankinden daha fazla ciddiye alınmalı…