Kore dalgası kıyılarımızı döverken

Kore dizilerindeki tüysüz, bebek suratlı, cılız, çocuksu oğlanların kadınların ilgisini çekmesinin sebebini gene bir imam-hatipli kız şöyle ifade ediyor: “Orada kızın yaptığı hatalara rağmen öfkelenmek yerine affetmeyi tercih eden bir erkek varken Türk erkeklerinden öfke, şiddet görmekteyiz.”
Kore dizilerindeki tüysüz, bebek suratlı, cılız, çocuksu oğlanların kadınların ilgisini çekmesinin sebebini gene bir imam-hatipli kız şöyle ifade ediyor: “Orada kızın yaptığı hatalara rağmen öfkelenmek yerine affetmeyi tercih eden bir erkek varken Türk erkeklerinden öfke, şiddet görmekteyiz.”

“Kore dizilerini hayatımdan çıkardığımda onun yerini doldurabilecek hiçbir şey olamaz” diyor kızlar. Estetikli, makyajlı erkekler hakkında “Çok yakışıyor ama!” diyorlar. Eşcinseller hakkında: “Çok tatlılar amaaa!”... Kore’ye gitme düşleri kuruyor, “Müslüman olsalar da evlensek!” havasındalar. Babalar da “Seni Korelilere verelim!” diye olan biteni izliyor. “Dindar nesil” Korece nasıl söylenir acaba?

Kore dizileriyle yatıp Kore müzikleriyle kalkıyorlar. Kore yemeklerinden yiyip Kore kozmetik ürünlerini kullanıyor, Korece öğreniyor, ilk fırsatta Kore’ye gitme düşleri kuruyor, hâli vakti yerinde olanlar 15 saatlik uçak yolculuğunu göze alıp 8 bin kilometre ötedeki rüya ülkesine hacca gider gibi gidiyorlar.

Neler oluyor?

Aslında 90’ların sonunda Uzak Asya’da başladı. Çinliler ‘Kore Sendromu’ adını koydular ilkin, daha sonra ‘Kore Akımı’ veya ‘Kore Dalgası’ mânâsına gelen Hallyu kelimesi doğdu. Hallyu, küresel köyde internet vasıtasıyla tüm kıtalara yayıldı. Gayet tabii ve kendiliğinden gözüken bu sürecin ardında Güney Kore devletinin stratejik bir tercihi ve kararlılığı olduğu ise pek az anlaşıldı.

Kapitalin K’sı

Albenili kılınmış bir meta var ve ahir zamanda tutunacak dal arayan, içindeki boşluğu doldurmak için umarsızca her yola başvurmaya hazır bir müşteri kitlesi.
Albenili kılınmış bir meta var ve ahir zamanda tutunacak dal arayan, içindeki boşluğu doldurmak için umarsızca her yola başvurmaya hazır bir müşteri kitlesi.

Ülke, Japonya ve Çin arasında bir çıkış yolu olarak kültürel ürünlerin endüstrileşip tüm ekonomiyi sürükleyecek bir lokomotife dönüşebileceğini fark etti ve tepeden tırnağa bunun için örgütlendi. Birazdan ele alacağımız tüm o cicili bicili, büyüleyici dünya, on binlerce memurun nezaretinde imal edilen birer imajdan başka bir şey değil.

● K-drama (dizi),

● K-pop,

● K-yemek,

● K-kozmetik,

● K-moda,

● K-turizm… Akımı oluşturan liste uzayıp gidiyor. K, Kore’nin simgesi; ama hakikatte “Das Kapital’deki Kapital’in” yani sermayenin simgesi. Albenili kılınmış bir meta var ve ahir zamanda tutunacak dal arayan, içindeki boşluğu doldurmak için umarsızca her yola başvurmaya hazır bir müşteri kitlesi. Alan razı, satan razı bir ticaret bu esasında. Gel gör ki, bir ideoloji, din modunda yaşanıyor.

  • Koçbaşı diziler. TV izleme oranı dünya sıralamasının en üstlerinde bir ülke olarak Kore akımına bu denli açık oluşumuz yadırganmamalı. Akım TRT’nin 2005’te yayınladığı tarihî dizilerle başladı ama büyük bir furyaya dönüşmesi son 10 yılda yığınla dizinin internet üstünden seyredilmesiyle gerçekleşti. Suâl şu: Niye bu rağbet?

Melezlik

 2019’da denizaşırı ülkelerde yapılan bir ankette Kore hakkında en olumlu görüşlerin belirtildiği ülke Türkiye çıktı.
2019’da denizaşırı ülkelerde yapılan bir ankette Kore hakkında en olumlu görüşlerin belirtildiği ülke Türkiye çıktı.

Öncelikle Kore Savaşı’na iştirakimizin zihinlerde bıraktığı “kan kardeşliği” hatırası çok belirleyici. 99 depremine itfaiye ekibi göndermeleri, 2002 Dünya Kupası’nda bize göstermiş oldukları sempati, 2017’de 6 milyon seyirciye ulaşan Ayla filmi, bu hatırayı canlı tuttu. 2019’da denizaşırı ülkelerde yapılan bir ankette Kore hakkında en olumlu görüşlerin belirtildiği ülke Türkiye çıktı.

Kültürel benzerlik, kolaylaştırıcı ve çekici diğer bir etken. Seyirci bir diziyle kendisi arasında ne kadar çok benzerlik ve bağ buluyorsa o diziye o kadar çok “bağlanıyor.” Aile merkezli senaryolar seyirciyi yabancılaşmaktan alıkoyuyor. Geniş aileler, gelin-kaynana gerilimleri; elti, görümce hâlleri bu bağı güçlendiriyor.

Bizdeki gibi ağabey kavramının önemsenmesi, büyüklere saygının esas oluşu, büyük başlamadan yemeğe başlanmaması… Yer sofrasına oturulması bile bakışları değiştiriyor. Başka bir detay var ki, Türk seyircinin gönlünü fethediyor: Evin kapısı önünde ayakkabıların çıkarılıp öyle girilmesi.

Batı’ya dâhil olma tarzı da çekiyor. Belli kültürel değerlerini koruyarak teknolojideki başarısı saygı uyandırıyor. Ekrana da yansıyan melezlik, melez Türklerimizi de cezbediyor: Onlar Asya’nın en uzak ucundan başardılarsa biz de başarabiliriz. Onca dine ve çekik gözlerine rağmen Batılılaşmayı becerdilerse biz de Müslümanlığımız ve esmerliğimize rağmen becerebiliriz!

Ninenizle Bile İzleyebilirsiniz

Ölümsüz aşklar, şehvet ve tahriktense romantik bir tutku olarak sunuluyor.
Ölümsüz aşklar, şehvet ve tahriktense romantik bir tutku olarak sunuluyor.

Her bir kıta için özenle tasarlanmış diziler; Güney Asya için müreffeh hayatlar, Latin Amerika için romantizm, Ortadoğu için de adaplı ürünler. Japon dizileri gibi değil, şiddet ve müstehcenlikten uzak, “gözlerini kapatacağın sahnelerin” olmadığı, “ninenizle bile izleyebileceğiniz”, steril, mâsum yapımlar.

Bu mazbutluk, aşkı “bedenî değil simgevî” dille anlatmayı seçiyor. Ölümsüz aşklar, şehvet ve tahriktense romantik bir tutku olarak sunuluyor. Bu platonik yaklaşım, Amerikan kadınlarını bile kalbinden yakalıyor. İmam-hatipli bir kız, “Aşkı kabalaştırmadan, uygunsuz sahnelere yer vermeden; sadece bir bakış, göz teması, küçük bir dokunuş… Bu sebeple aile bireyleriyle rahatça izleyebiliyoruz” diyor.

Duygu imalatçıları ve pazarlamacıları, kadın müşteriyi avlamak için kadını öne çıkarıyor. Hollywood’da hep ikinci planda olan kadın burada baş karakter. Çekici ama temiz kalpli starlar, sıradan ve gösterişsiz hayatlarıyla hemcinslerini ekran başında tutmakla görevli.

Android Erkekler

 Güney Kore dizi elemelerinden geçmek için çoğu estetik ameliyat olmak zorunda.
Güney Kore dizi elemelerinden geçmek için çoğu estetik ameliyat olmak zorunda.

Erkek starlar da birer tasarım. Güney Kore dizi elemelerinden geçmek için çoğu estetik ameliyat olmak zorunda. Işık ve montajla meleksileştirilmiş, animasyonvari, android tipler bilhassa genç kızların yeni beyaz atlı prensleri.

Tüysüz, bebek suratlı, cılız, çocuksu bu oğlanların kadınların ilgisini çekmesinin sebebini gene bir imam-hatipli kız şöyle ifade ediyor:

  • “Orada kızın yaptığı hatalara rağmen öfkelenmek yerine affetmeyi tercih eden bir erkek varken Türk erkeklerinden öfke, şiddet görmekteyiz.”

Orada bir erkek var uzakta. Hayal ürünü bir marka, hayalleri süsleyen bir büyü için yetiyor. Bir araştırmaya göre –Filistin’den Endonezya’ya- bu en çok Müslüman kadınlar için böyle. Şefkat, dram ve “Koreli erkeklerin kadınların kurtarıcısıymış gibi gösterilmesi” bu hissiyatın müsebbibi.

Bunlar Hep Reyting

Diziler Kore modası için birer defiledir.
Diziler Kore modası için birer defiledir.

Diziler Kore modası için birer defiledir. Oyuncular özel tarzlarıyla dikkat çeker. Üstüne bir de takılar, aksesuarlar ve bunların pastel tonlarda sunumu; seyirciyi (müşteriyi) mest eder. Renk, Kore dizilerinde üstünde çok çalışılan bir boyuttur. Seyirciye rahatlık ve mutluluk hissini yaşatmak için sahneler yumuşatılmış bir renk cümbüşü içindedir.

Tüm bir ülke Tumblr’daki bir fotoğraf karesine sokulmuştur. Tarihî dizilerde görkem ve şatafat; en iyi manzaralara odaklanma; dış ve iç çekimlerin yüksek çözünürlüklü HD kameralarla yapılması, mekânlarla ilgili her detayın incelikle planlanması; iştahla yenen yerel yemekler. … Bunlar hep reyting.

Seyirciyi çeken teknik sebepler de var. Bıkkınlık veren Türk yapımları gibi değildir, 13-16 bölümde sona erer. Süresi de kısadır. Konusuna sadık, sinema dili sade, karakterleri net, senaristleri üretken, konuları eğlenceli; diyaloglar ve entrikalar usandırmıyor ve hepsi mutlu sonla bitiyor. Yeşilçam’ın profesyonel ve pespembe hâli seyircinin aklını alıyor.

Ver Elini Kore

Diziler onlara bu inancı aşılamış: “Koreliler dünyadaki en samimi, en sempatik ırk.”
Diziler onlara bu inancı aşılamış: “Koreliler dünyadaki en samimi, en sempatik ırk.”

Fan sitelerindeki istatistiklere bakılırsa seyircinin yüzde 90’ı kız ve 15-24 yaş arası. Kız yurtlarında bunlarla sabahlıyorlar. İmam-hatipli bir kızın deyişiyle “Çocuğunuzu uyumadan öpersiniz ya o hesap.” Müzikleri indiriyor, şarkıları ezberliyor, dilini öğrenmeye çalışıyor, takılarını takıyor, yemeklerini yiyor, kozmetik ürünlerini kullanıyor, elektronik markalarını satın alıyor; “Hallyu döngüsü” sonrasında kalbi Kore’yle, Kore için çarpıyor.

Diziler onlara bu inancı aşılamış: “Koreliler dünyadaki en samimi, en sempatik ırk.” Bu yüzden o diyara gitmek, yaşamak hepsinin hülyası. Kimi kızıl elmasına erişiyor da. Yüksek lisans yapmak veya umduğu aşkı bulmak, internetten bulduğu oğlanla buluşmak için atlayıp uçağa ver elini Kore!

  • Bu “bahtiyarlardan” biri şunları yazıyor: “Ailemle birlikte havalimanına doğru yola çıktığımda, yürümeyi öğrenmek için ilk adımını atmaya çabalayan bir bebek gibiydim. Kocaman bir heyecan vardı içimde, bu yaşa kadar tek başına arkadaşının evinde bile kalmamış bir kız, ailesinden ilk defa bu kadar uzakta, dünyanın diğer ucunda iki ay zaman geçirecekti… İncheon’a ulaşır ulaşmaz kalbimi aşkla, sevgiyle doldurmaya başlamıştı bu ülke.” Turistik bir gezi değil, laik bir hac bu.

Türk Army

Biri Kore müziğine veya dizisine dil uzatacak olsun, karşısında iyi örgütlenmiş bir ordu buluyor.
Biri Kore müziğine veya dizisine dil uzatacak olsun, karşısında iyi örgütlenmiş bir ordu buluyor.

Kore kültür sanayisinin ürünlerini fetişleştirmiş bu hayran kitle, yepyeni ve özel bir hayat tarzına sahip oluyor. Fan cemaatlerinin tabanını bunlar teşkil ediyor. Aileler de “Kızım Korelileri seviyor diye içim rahat” diyor, faaliyetlere katılmalarına engel olmuyorlar. Dindar aile çocukları bir araya gelip Kore yemeği yiyebilecekleri büyük şehirlere servis kaldırıyor.

Dong-yul ve Korekolik diye iki dergileri var. Fan sayfalarının çoğuna gönüllüler hizmet ediyor ama bazı şahıslar var ki Kore elçiliğinde çalıştıktan sonra bu işlere vaziyet etmekle görevlendirilmiş. Yüz binlerce ağzı açık ayran delisi hayranı güden profesyonel çoban bunlar. Ağa da kesenin ağzını sonuna dek açmış.

Kore iyi iş çıkarıyor. Kore kültürünü hayranlarına hazmettirmek için sergi, seminer, sempozyum, festival, konser, müzik yarışması, tekvando turnuvası gibi her türlü faaliyeti icra ediyor. Ankara Kore Kültür Merkezi ve dil eğitimi veren Kral Sejong Enstitüsü gayet faal. İstanbul, İzmir, Bursa ve Trabzon’da da şubeleri açıldı. Kore Kültürel Alışveriş Derneği ve Türkiye-Kore Dostluk Derneği ise firmalarca idare ediliyor. Talihli fanlar Kore’ye tatile yollanıyor, hizmetler ödüllendiriliyor.

Biri Kore müziğine veya dizisine dil uzatacak olsun, karşısında iyi örgütlenmiş bir ordu buluyor. “Bir televizyon programında PSY’a Ajdar denilince, Twitter’da örgütlenip onları lanetledik.” Kader isimli bir fan, gazeteciye böyle anlatıyor. 100 bin kişinin aynı anda birini lanetlediğini düşünsenize. Mehmet Ali Önel, “K-pop gençliğimizi cinsiyetsizleştiriyor” dediği için bu Türk Army’nin linçine uğramış ve tek başına kalmıştı. Türk Army, silah bırakmış değil, komut geldiğinde hücuma hazır.

Seni Korelilere Verelim

Sümeyye Asa, Güney Kore Popüler Kültürü’nün İmam Hatip Lisesi Öğrencilerine Etkisi Üzerine 247 sayfalık, derinlikli, titiz bir yüksek lisans tezi hazırlamış. Yüreğiniz elveriyorsa bir göz atın. “Kore dizilerini hayatımdan çıkardığımda onun yerini doldurabilecek hiçbir şey olamaz” diyor kızlar. Estetikli, makyajlı erkekler hakkında “Çok yakışıyor ama!” diyorlar. Eşcinseller hakkında: “Çok tatlılar amaaa!”... Kore’ye gitme düşleri kuruyor, “Müslüman olsalar da evlensek!” havasındalar. Babalar da “Seni Korelilere verelim!” diye olan biteni izliyor.

“Dindar nesil” Korece nasıl söylenir acaba?