Korona yönetime el koydu!

Sıra dışı zamanlardan geçiyoruz. Ekranlar ‘el yıka’ ve ‘maske tak’tan başka sözü olmayan, bitkilerin adını duyunca deliye dönüp yayını terk eden tıpçılarla dolup taşıyor. Mars’a taşınmaktan ve gezegenlerin altınlarını dünyaya taşımaktan söz edenler, maddî değeri beş para etmeyen maskeler için savaş çıkarmak üzereler.
Sıra dışı zamanlardan geçiyoruz. Ekranlar ‘el yıka’ ve ‘maske tak’tan başka sözü olmayan, bitkilerin adını duyunca deliye dönüp yayını terk eden tıpçılarla dolup taşıyor. Mars’a taşınmaktan ve gezegenlerin altınlarını dünyaya taşımaktan söz edenler, maddî değeri beş para etmeyen maskeler için savaş çıkarmak üzereler.

Yeni düzensizlik düzeni geleceğinde siyasetçiler, tıpçılar, mühendislikler ve medya büyük görev üstlenecek. Sentetik kargaşalar/kaoslar ve bunun dramatizesi sonrasında büyük kitleler bu zehri yutarsa istedikleri olacak. Yok, milletler aklını başına alıp direnirse kazanacak. Önümüzde iki yol var: Korku yahut aklı kullanma!

2019 Kasım’ında Çin’de yayılmaya başlayan ve Çin yönetiminin iki ay sakladığı virüs bir yandan tüm dünyada yayılmaya devam ederken, diğer yandan da dünya yönetimine el koydu. Kralları dağa kaçırdı, prensleri, başbakanları esir aldı, zengin-fakir ayırımı yapmaksızın herkesi eve kapattı.

Tıpçılar önce geleneksel Çin tıbbı ile dalga geçti. Çin, korona virüsünü durdurduğunu duyurunca, hiç bir modern tıpçı, Çin’in bunu nasıl başardığını merak etmedi. Hani şu meşhur ‘pubmed’lerine girip, korona (sars) sonrası Çinliler hangi araştırmaları yapmış, neleri tavsiye etmiş, hangi neticeyi elde etmiş merak etmedi. Ettiyse de gördüklerini görmezlikten geldi.

Çünkü alaya aldıkları Çinliler, bitki yağları ile virüsleri yenmişti. Çin yönetimi ise dünya ile dalga geçerek işe yaramaz sentetik ilaçları pazarlamaya devam etti. Bu taktik, rakipleri yok etme ve krizi büyütme stratejisinin bir parçasıydı. Aklını kullanmaya yanaşmayan modern tıpçılar basiretsizlikleri yüzünden krizin büyümesine neden oldular.

Çin’e yardım ettiklerinin farkında veya değiller… Ama ot-çöp diye küçümsedikleri zeytin, kenevir, mersin, kekik, sumak, nane, kakule ve benzeri bitki yağlarının insanlık tarihi boyunca, virüs, bakteri ve mantarları yok etme görevini hâlâ sürdürüyor olduklarını görmek istemediler. Zira görmek için göz değil, akıl lazım.

Modern tıbbın geldiği nokta, ihanet ve iflastan başka bir şey değil. Her yıl yanlış tedavi, yanlış ilaç ve tanrıcılık oyunları yüzünden, tedavisi mümkün pek çok sıradan hastalık sebebiyle milyonlarca insanın ölümüne neden oldular. Gerçi her şey, DSÖ ve FDA’nın onayıyla yapılıyordu ve bu da bir nüfus azaltma projesiydi.

Nasıl ki, 11 Eylül 2001'de güya halk(lar)ı sözde “teröristlerden” korumak için ABD kendi kendine saldırmış ve bu sayede de yapacağı yeni işgallere zemin hazırlamış idiyse, korona saldırısıyla da yeni bir düzene geçilecek. Yıkılmakta olan düzenin kontrollü bir şekilde hâlli için korona bahane edilecek. Anlayacağınız 11 Eylül 2001 saldırısı ne kadar gerçek ise korona krizi de o kadar gerçek.

Koronavirüsü bahanesiyle halklar ve devletler "kötü patojenlerden" korunacak. Ama ne koruma? Oluşturulan korku sayesinde, devletler ve şirketlerin içi boşaltılacak, halka kısırlaştırıcı ve hatta öldürücü ilaç ve aşı dayayacaklar. Üstelik faturasını bize keyifle ödeterek…

Bundan sonra sık sık çıkacak yeni virüsler ve bunlara karşı sözde “savaş" sürecek. Bahanesi "mutasyona uğramış" sözde yeni daha tehlikeli patojenler olacak. Hâsılı menşei ne olursa olsun sık sık karşımıza yeni patojenler çıkarılacak ve bunlarla terbiye edilmeye, kısırlaştırılmaya ve öldürülmeye devam edilecek.

  • İçimizden bazıları (korkarız ki çoğunluk) dayatılan korku yüzünden ne söyleseler inanacak, ne verseler yiyip-içecek. Daha az sayıda akıllı ise modern tıbbın reçetelerinden tabiata yönelecek, bitkilerle tanışacak ve onların şifalı öz ve yağları ile hayatta kalacak. Kimin galip geleceğini elbette basiret veya basiretsizlik ile zaman gösterecek.

Kabul edelim ki, yeni bir dünya kuruluyor ve bu yeni dünyada biyo-genetik virüsler, bakteriler, mantarlar ve yüksek nano teknoloji yumuşak silahlar olarak kullanılacak. Bizim “düzensizlik düzeni” yahut “kargaşa düzeni” olarak adlandırdığımız bu çağda insanlık, bilimin din veya putlaştırılmasından kurtulmadığı, fıtratına dönmediği, geleceği/kadimi keşfetmediği müddetçe, cehennemi bu dünyada yaşayacak, buna karşılık ahiretini de kaybedecek.

Bu düzenin geleceğinde siyasetçiler, tıpçılar, mühendislikler ve medya büyük görev üstlenecek. Sentetik kargaşalar/kaoslar ve bunun dramatizesi sonrasında büyük kitleler bu zehri yutarsa istedikleri olacak. Yok, milletler aklını başına alıp direnirse kazanacak. Önümüzde iki yol var: Korku yahut aklı kullanma!

Vesselam!