Kuantum çağına girerken...

Devletçe, milletçe, akademik ve sanayi gücümüzle bu yeni gelişmeye şimdiden önem vermemiz lazım. Dijital çağı kaçırdık, ucundan yakalamaya çalışıyoruz, bari Kuantum çağını kaçırmayalım. Hatta mümkünse öncüsü biz olalım. Kaybedilecek vakit ve kaynak yok!
Devletçe, milletçe, akademik ve sanayi gücümüzle bu yeni gelişmeye şimdiden önem vermemiz lazım. Dijital çağı kaçırdık, ucundan yakalamaya çalışıyoruz, bari Kuantum çağını kaçırmayalım. Hatta mümkünse öncüsü biz olalım. Kaybedilecek vakit ve kaynak yok!

Günümüzdeki en hızlı bilgisayarın 10 yılda çözebileceği bir problemi 3 dakikada, evet sadece 3 dakikada çözebilsek acaba dünyada neler değişir? Şu anda dünyanın tüm teknoloji gelişim merkezlerinde Kuantum bilgisayar teknolojisi üzerine çalışılıyor. 6G haberleşme ve kuantum bilgi işlem süratinin, yapay zekâ ile birleşip robot teknolojileri ile entegre olduğu bir dünyada ortaya çıkacak imkân ve tehditleri düşünmek, elli yıl öncesiyle bugünü kıyasladığımız durumdan daha fazlasını ifade ediyor.

‘Dijital çağ’ olarak da anılan son 20 yılda müthiş bir ivme kazanan gelişmeler hayatımızın her alanını kuşattı. Elimizden bırakamadığımız cep telefonu dijital çağın sadece bir ürünü olmasına rağmen en büyük bağımlılık haline geldi. Sinemadan reklam filmlerine, televizyon yayınlarından mutfaklara dek her şey çoktan dijitalleşti. Hatta alışveriş alışkanlıklarımız bile.

70 yılların sonu ve 80’li yılların başındaki Boğaziçi üniversitesi öğrencilik yıllarımızda, o zamanın en gelişmiş bilgisayarı sayılan Univac 1100 vardı. Kapasitesi ve her teknik özelliği ile bugünlerdeki bir cep telefonuyla dahi kıyaslanamayacak kadar geri olan o devasa makine, özel soğutmalı odada 200 metrekare bir alanı kaplıyordu. Tek tek her satırını ayrı ayrı kartlara yazdığımız programlar, lastikle birbirine tutturularak okutma makinesi sırasına konuyordu. Programın sonucu veya yapacağınız bir hatanın cevabı, 2 koltuk büyüklüğündeki gürültülü yazıcılardan size veriliyor ve pirincin taşını ayıklar gibi hatanızı bulup tekrar delikli kartları aynı sıraya sokarak netice almaya çalışıyorduk. Bunun üzerinden 50 yıl geçti ve bu sistemler tatlı bir hatıra olarak kaldı.

‘Dijital çağ’ olarak da anılan son 20 yılda müthiş bir ivme kazanan gelişmeler hayatımızın her alanını kuşattı.
‘Dijital çağ’ olarak da anılan son 20 yılda müthiş bir ivme kazanan gelişmeler hayatımızın her alanını kuşattı.

Süper bilgisayarlar veya çok gelişmiş cep telefonları ile internet üzerinden milyarlarca insanın bağlandığı büyük data tarlaları çok farklı bir boyut kazandı. Artık dünya zenginlik sıralamasını dijital performansı yüksek devletler ve dijital teknolojileri yönlendiren veya en iyi kullanan firmalar belirliyor. Dünya nüfusunun yarısı olan 3.9 milyar kişi, online olarak birbirine bağlı ve bu sayı sürekli artıyor.

Dünyayı sosyal medyadan yönetmek

Trump gibi twitter bağımlısı devlet başkanları dünya siyasetine sosyal medya üzerinden yön veriyor(du). Savaşların boyutu da değişim göstererek dijital çağa uyan siber savaşlar hayatın parçası oldu. Şahıslar, şirketler ve devletler, bu saldırıların muhatabı oldular. Siber güvenlik, en öncelikli konular içinde yerini aldı. Bütün bunlara ek olarak, hırsızlık kavramına bile giren ve hekır denen bilgisayar korsanları eski çağlardakinden çok farklı, dijital korsanlık dönemine giriş yaptı. Kripto ödeme sistemleri kâğıt paranın tahtını sallıyor, kredi kartları zaten taşınan parayı ‘sanal para’ haline getirmişti.

  • Dijital çağ, belirli potansiyel tehlikeleri de içinde barındırıyor. Global anlamda ve kısa vadede çalışan nüfusun yüzde 14’ü otomasyon teknolojisinin gelişimi ile işsiz kalma tehlikesi içinde ve 10-20 yıl içinde bu tehdidin çalışan nüfusun yüzde 32’sini kapsayacağı tahmin ediliyor. Devlet dâhil GSH’nın yüzde 60’ı dijitalleşmiş sistemlerin mahsulü haline geldi. Üretim, ulaştırma dâhil tüm hizmetlerin dijitalleşmesi kaçınılmaz bir gelişme olarak önümüzde duruyor.

Dijital teknoloji savaşları tüm hızıyla sürerken devletimiz maalesef başörtüsüyle uğraşıyor, milletine ayar çekmeye çalışıyordu. Dijital çağın en fazla kullanılan ürünü olan cep telefonu 90’lı yılların başında ortaya çıktığında, ASELSAN mühendisleri ülke namına cep telefonu yapıyor, fakat bu cep telefonu Başbakan Demirel tarafından “gururla” tanıtıldıktan sonra sırra kadem basıyor, piyasadan yok oluyordu. Tıpkı 60’lı yıllarda “benzin konulmadığı” için(?) çalıştırılamayan devrim arabası gibi.

Cep telefonu pazarı 400 milyar doları aştı

2021 yılı itibariyle küresel bazda yıllık 400 milyar doları aşan cep telefonu piyasasından pay alma şansını kaybetmek, cep telefonu ithalatıyla her yıl milyarlarca doların kaybına sebep vermek, üstelik bunun sebebini araştırmamak başlıca bir soru işareti. Ne ilk yaptığımız uçağa, ne arabaya, ne de cep telefonuna sahip çıkamadık. En acısı, bunların sebeplerini ve sorumlularını ortaya çıkaramadık.

Bizi bekleyen tehlike

Hamdolsun, gecikmiş olsa da günümüzde bir özel sektör girişimi olan Bayraktar’ın yapmış olduğu İHA teknolojisi büyük mücadelelere rağmen devlet envanterine girmeyi başardı ve ülke tarihimizi etkileyecek başarılara imza atıyor. Oluşturulan 84 teknoparkta, taze beyin ve teknolojik gelişmeler yatırımcılarıyla buluşuyor. Bu teknoparklardaki birçok yatırımcının yabancı olması ve bazı stratejik fikirlerin yurt dışına gitme riski mevcut. Böyle bir tehlike bizi bekliyor.

Oluşturulan 84 teknoparkta, taze beyin ve teknolojik gelişmeler yatırımcılarıyla buluşuyor.
Oluşturulan 84 teknoparkta, taze beyin ve teknolojik gelişmeler yatırımcılarıyla buluşuyor.

Gelişmiş ülke olmak, kabiliyetli beyinleri bulup ortaya çıkarmak ve ülkeye faydalı hâle getirmek demektir. Büyük ülke olmak ise, bunun yanında tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı gibi, diğer ülkelerdeki kıymetli beyinleri de kendi ülkene getirebilmek demektir.

Birkaç ay önce kıymetli bir araştırmacı mühendisin önemli bir teknolojiyi üretme mücadelesine rağmen, kıymeti bilinmediği, gerekli desteği görmediği için Amerika’ya davet edildiğini ve NASA ile anlaşma yaparak çok büyük bir iş sahibi olduğunu duydum. Buna çok üzüldüm. Kısmen azalsa da kan kaybı demek ki devam ediyor.

Tekno ekonomik paradigma

Dijital çağ, ülkeler arası mücadelenin de seyrini değiştirdi. Artık mücadele ‘Tekno Ekonomik Paradigma’ denilen yüksek teknoloji ile desteklenen ekonomik model üzerinde yapılıyor. Bu mücadele çok boyutlu ve çok iyi yetişmiş insanlarla desteklenen ve yönetilen, devlet, sanayi, üniversite işbirliğine ihtiyaç duyuyor. Bu yolda gayretlerin olduğunu söylemekle beraber, daha gidecek çok yolumuz olduğunu ifade etmemiz lazım. Türkiye’deki bürokratik yapı ile üniversiteler bu entegrasyona hâlâ tam hazır değil ve ciddi şekilde ayak sürüyenler var.

Uluslararası şirket temsilcileri, devlet içinde besledikleri kişilerle ülkemizin ithalat pazarı olması, dışa bağımlı kalması için büyük çaba gösteriyor.

Ülkemizin millî sanayisi ise günlük krizleri aşma çabasında ve yarın döviz ne olur sorusuna takılmış bir halde; • Uzun vadeli yatırım kredilerinin yokluğu,

  • • Yetişmiş eleman eksikliği,
  • • Yoğun bürokratik zorluklar,
  • • Karmaşık ve sürekli değişen vergi mevzuatları ile iktisâdî kaynaklara erişimin zorluğu
  • • Faizsiz uzun vadeli yatırım finans modeli olmayışından kendi kısıtlı imkânlarıyla çıkış bulma gayretinde.

Kuantum çağını kaçırmaya kalkmak

Dijital çağ tüm hızıyla devam ederken Kuantum çağı da nereden çıktı derseniz, belki şöyle düşünmek yeterli olur. Günümüzdeki en hızlı bilgisayarın 10 yılda çözebileceği bir problemi 3 dakikada, evet sadece 3 dakikada çözebilsek acaba dünyada neler değişir? Şu anda dünyanın tüm teknoloji gelişim merkezlerinde Kuantum bilgisayar teknolojisi üzerine çalışılıyor. 6G haberleşme ve kuantum bilgi işlem süratinin, yapay zekâ ile birleşip robot teknolojileri ile entegre olduğu bir dünyada ortaya çıkacak imkân ve tehditleri düşünmek, elli yıl öncesiyle bugünü kıyasladığımız durumdan daha fazlasını ifade ediyor.

  • Devletçe, milletçe, akademik ve sanayi gücümüzle bu yeni gelişmeye şimdiden önem vermemiz lazım. Dijital çağı kaçırdık, ucundan yakalamaya çalışıyoruz, bari Kuantum çağını kaçırmayalım. Hatta mümkünse öncüsü biz olalım. Kaybedilecek vakit ve kaynak yok!

Her şeyi özetleyecek bir Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerifle bitirelim: “Hayır işlerinde yarışın!” (Bakara 148) “Yararlı işler görmekte acele ediniz!” Müslim, iman; Tirmizî, fiten

Vesselam!