Laikliğe kudsiyet vermek!

Bizim için kutlu günler, mukaddes günler bayramlardan ve sonradan kandil denilen gecelerden ibarettir. Tabiî 10 Muharrem da hatırlanan günlerdendir. Dinî günlerin kudsiyetini laik günlere taşımak, dünyevileştirmek yeni bir haldir ve tam mânâsıyla zihin karışıklığıdır.
Bizim için kutlu günler, mukaddes günler bayramlardan ve sonradan kandil denilen gecelerden ibarettir. Tabiî 10 Muharrem da hatırlanan günlerdendir. Dinî günlerin kudsiyetini laik günlere taşımak, dünyevileştirmek yeni bir haldir ve tam mânâsıyla zihin karışıklığıdır.

Kut, kudsiyet, mukaddeslik, mübareklik… dinlere mahsus kavramlardır. Dinlerin bayramları var, mukaddes günleri, kutlu günleri, geceleri var. Bu bayramlar kutlanır; bu günler, geceler tebrik edilir. Çünkü bu günlerin gecelerin mübarek olduğuna, kudsî olduğuna inanılır. Pozitivizmin, laikliğin inancın alanına girmesi en başta bu ideolojilerin mantığına aykırıdır. Kut, kudsiyet, mukaddeslik, mübareklik tamamen dinin alanındadır.

Soru sormayan zihin, hakikatin peşinde olamaz. Bu günlerde şu soruyu sormalıyız: Yılın ilk günü mukaddes (kutsî) bir gün müdür?

Sâlim kafayla verilecek cevap: Hayır, sadece günlerden bir gündür!

Ne İlahî kitapta, ne de Peygamber (sav) sözlerinde böyle bir kudsiyetten bahsi geçmemektedir.

Öyleyse yılbaşını neden “kut”luyoruz?

Bayram, kültürümüzde dinî anlamı ile yerleşmiş, 1908’den sonra, İttihatçılar kelimeyi dinî anlamının dışında kullanmaya başlamışlar, bu Cumhuriyet’ten sonra da pekiştirilerek devam ettirilmiştir. Böylece dinî bayramlar yanında “millî” bayramlardan da söz edilir olmuştur. Hatta TDK sözlüğünün ilk baskısında (1945), bayram sadece “millî”ye hasredilmiş ve “ulusça kutlu sayılan gün veya günler” olarak tarif edilmiştir. (“Ulusça kutlu sayılan günler”i kimin tayin ettiği de malûmdur!)

Türkiye’de laik zihin dinî arka planı olan kelimelerden şiddetle kaçınırken, bayram kelimesinde bunu yapacak gücü kendinde bulamamıştır. Doğrusu, şimdi “bayram” denilen dinî bayramlar dışındaki gün veya günlerin “millî gün” olarak tesmiyesidir. Bütün dünyada yapılan da budur. Millî günlere siyasî otorite karar verir. Koyar veya kaldırır. Bir zamanlar 27 Mayıs darbesinin yıldönümleri bayram olarak kutlanırdı!

  • Kut, kudsiyet, mukaddeslik, mübareklik… dinlere mahsus kavramlardır. Dinlerin bayramları var, mukaddes günleri, kutlu günleri, geceleri var. Bu bayramlar kutlanır; bu günler, geceler tebrik edilir. Çünkü bu günlerin gecelerin mübarek olduğuna, kudsî olduğuna inanılır. Pozitivizmin, laikliğin inancın alanına girmesi en başta bu ideolojilerin mantığına aykırıdır. Kut, kudsiyet, mukaddeslik, mübareklik tamamen dinin alanındadır.

Şu günlerde en çok kimler “kutlamak” fiilini kullanacak?

Elbette dünyeviler, laikçiler!

“Yeni yılınızı kutlarım?”

Sahipleri kutlamıyor, biz kutluyoruz!

Bu âdetin kaynağı batı dünyası, onlar da yeni yılı “kut”lamıyor, tebrik etmiyor. Onların kalıbı “happy new year.” Yani, mutlu yıllar. Bu bir temennidir. Herkes herkese her vesile ile mutluluk dileyebilir. Fransızlar “bonne année” der. “İyi yıllar” demektir. Bu durumda ya “mutlu yıllar”, ya da “iyi yıllar” demek gerekmez mi? Biz Fransızlardan bu kalıbı almışız: İyi akşamlar, iyi yolculuklar gibi. Hayırlı akşamlar, hayırlı yolculuklar yerine bunları kullanıyoruz. Yolculuğumuz iyi geçebilir, fakat hayırlı olmayabilir!

Bu âdetin kaynağı batı dünyası, onlar da yeni yılı “kut”lamıyor, tebrik etmiyor. Onların kalıbı “happy new year.” Yani, mutlu yıllar.
Bu âdetin kaynağı batı dünyası, onlar da yeni yılı “kut”lamıyor, tebrik etmiyor. Onların kalıbı “happy new year.” Yani, mutlu yıllar.

Yılbaşı, esasında Hıristiyan takvimi ile ilgili bir gün olduğu için Müslümanların ilgi sahasında değildir. Fakat laikçi kafa, dünyevî zihin “efendim onun Hıristiyanlıkla alâkası yok, yeni bir yıl başlıyor, kutlamak gerekir”, der. Bir de “Christmas” olduğunu, Hz. İsa’nın doğumunun yılbaşından günlerce önce kutlandığını söylerler. Bu takvim kayması ile ilgili bir durumdur. Esasen, Hz. İsa’nın doğumunu “milat” olarak kabul eden bir takvimdir onlarınki. Biz 20. yüzyıla kadar miladî takvimi kullanmazdık. Miladî takvime geçiş dahi bize “devrim” olarak yutturulmuştur.

Laik günlere kudsiyet vermek!

Bizim için kutlu günler, mukaddes günler bayramlardan ve sonradan kandil denilen gecelerden ibarettir. Tabiî 10 Muharrem da hatırlanan günlerdendir. Dinî günlerin kudsiyetini laik günlere taşımak, dünyevileştirmek yeni bir haldir ve tam mânâsıyla zihin karışıklığıdır.

Yılbaşı kutlaması tek başına değildir. Peki, hangi günler kutlanıyor? “Deliye her gün bayram” sözü günümüzde âdeta ete kemiğe bürünmüştür. Hatta her güne birkaç bayram düştüğü bile olmaktadır!

Hepsinin adına “bayram” denilmiyor belki, fakat bayram gibi “kut”lanıyorlar!

Önümüzdeki üç aydan bazı günler:

Gazeteciler günü, ziraat mühendisleri günü, dünya hijyen günü, dünya sarılma günü, dünya cüzzam günü, dünya gümrük günü, dünya kanser günü, dünya radyo günü, dünya hikâye günü, sevgililer günü, sivil savunma günü, kadın günü, tüketiciler günü, uyku günü, su günü, çocuk şiiirleri günü vs.vs.

Bu süre içinde iki de “bayram” var: Tıp bayramı ve Nevruz bayramı!

Bütün bu günler geldiğinde, kutlama mesajları yayılıyor. Kimse durup düşünmüyor: Gazeteciler günü neden kutlu olsun? Hijyen gününün neresi mübarek? Sarılma günü, uyku günü neyin nesi ki biz onu kutluyoruz?

Bu günler içinde Hıristiyan dünyasına ait bir gün var: Sevgililer günü! O da kutlanıyor, tebrik ediliyor. Bu günün aslı ne? “Saint Valentine's Day!” Yani “Aziz Valentin günü”. “Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır.” Yaygın elektronik ansiklopedide böyle deniliyor.

Hep söylüyoruz: Gittikçe derinleşen kültür meselelerinin arka planında dil meselesi var.

Kuds ile kut

Kuds Arapça, kut Türkçe. İki kelime arasında ses benzerliği var. Bu benzerlik 1930’lardan sonra dil devrimcilerinin işine yarayacaktır. İlk yazıya geçirilmiş Türkçe metinler olarak kabul edilen Orhun Kitabelerinde bu kelime geçer “Tanrı yarlıkadukın içün özüm kutum bar içün kağan olurtum.” Tanrı buyurduğu için, özümün kutu olduğu için kağan olarak oturdum.

  • Burada “Kağanlık” için Tanrı’nın buyruğu ve yine onun verdiği “kut”a sahip olmak gerekli görülüyor. Kut, “talih, baht ve ilahî lütuf”dur.

İslâmî Türk edebiyatının ilk büyük eseri olan Kutadgubilig’deki “kut” da budur. Devlet, töre, kut, akıl ve kanaat üzerine kurulursa insanlar mutlu olur.

Anadolu’ya “kut” kelimesini taşımadığımız anlaşılıyor. Yûnus Emre’de “kut” yok “kuds” vardır.

Kutluğ, kutlu demek. Kutluğ bolmak, kutlu olmak. Sondaki “ğ” düşüyor, kutlu oluyor. Kutlamak “kutlulamak” kısaltılarak yapılan yeni bir fiil. Hızla kudsiyetin, mukaddesin, mübarekliğin alanına yerleşmiş. Böylece son yılların anlam alanı belirsiz kelimelerinden biri hâline gelmiştir.

Kutlamak, tebrik etmek rastgele kullanılacak kelimeler değildir. Kelimelerin hakkını vermek, yerli yerine kullanmak zorundayız.