Macron 2. Léopold’luğa mı soyundu ve neden boykot yapılmalı?

İslam düşmanları, dünyaya ve mallarına çok bağlıdırlar. Onları terbiye etmek en çok da bu silahı kullanmakla mümkün. Tercih edilen bir yabancı mal, paranın dışarıya gitmesinin yanı sıra yerli üretimin gelişmesini de engeller. Bu yüzden yapılan bir boykot, tepki gösterilen firma ve ülkeye en az üç kat güçte etki yapar.
İslam düşmanları, dünyaya ve mallarına çok bağlıdırlar. Onları terbiye etmek en çok da bu silahı kullanmakla mümkün. Tercih edilen bir yabancı mal, paranın dışarıya gitmesinin yanı sıra yerli üretimin gelişmesini de engeller. Bu yüzden yapılan bir boykot, tepki gösterilen firma ve ülkeye en az üç kat güçte etki yapar.

Müslüman’ın malı varsa onu tercih etmek, millîsi varsa onu, yoksa da yerlisini tercih etmek, dinî olduğu kadar millî bir mükellefiyettir. İslam düşmanları, dünyaya ve mallarına çok bağlıdırlar. Onları terbiye etmek en çok da bu silahı kullanmakla mümkün. Tercih edilen bir yabancı mal, paranın dışarıya gitmesinin yanı sıra yerli üretimin gelişmesini de engeller.

Bu yüzden yapılan bir boykot, tepki gösterilen firma ve ülkeye en az üç kat güçte etki yapar.

• İlki, malını satamaması,

• İkincisi, piyasayı rakibe kaptırması,

• Üçüncüsü ise bunun iç dinamiklerdeki çarpan etkisi...

Aslında Belçika diye bir ülke yok. Fransa İmparatorluğu 1815 yılında dağılır. Fransa’ya ait olan Belçika bölgesi bağımsızlığını (1830) ilân edince yeni bir devlet doğar.

1885'teki Berlin Konferansı'nda, Kongo Devleti'nin mülkiyeti, Belçika Kralı 2. Léopold'e devredilir. 2. Léopold başlıca kauçuk ve fildişi kaynağı olan Kongo’nun halkına öylesine vahşice muameleler yapar ki, insan olanın bu vahşete tahammül etmesi imkânsızdır.

Macron’un mukaddemi yani atası olan 2. Léopold, insanlık tarihinin belki de en büyük soykırımlarından birisini yapmış, milyonlarca Kongoluyu canice usûllerle katletmiştir.

 2. Léopold, askerlerinden, attıkları kurşunların boşa gitmediğini ispatlamaları için kurşun atılarak öldürülen Kongolu mâsumların elini veya cinsel organını kesip getirmelerini ister.
2. Léopold, askerlerinden, attıkları kurşunların boşa gitmediğini ispatlamaları için kurşun atılarak öldürülen Kongolu mâsumların elini veya cinsel organını kesip getirmelerini ister.

Bu öyle bir vahşettir ki, soykırım kelimesi bile tarif için yetersiz kalmaktadır. Macron’un atası, soydaşı ve dindaşı olan 2. Léopold, askerlerinden, attıkları kurşunların boşa gitmediğini ispatlamaları için kurşun atılarak öldürülen Kongolu mâsumların elini veya cinsel organını kesip getirmelerini ister.

Öldürülenler, Batılı veya Yahudi olmadığı için bu alçaklık hiç kimsenin umurunda bile olmaz. Avrupa’da hiç kimse bu çukur yaratığı eleştirmez. Aksine ülke parasına resminin basılması ve sokaklara heykellerinin dikilmesini alkışlarlar.

Macron’un atası 2. Léopold, "Uluslararası Afrika Derneği" adlı bir oluşum yaparak kendisi gibi yamyamları Kongo'ya gönderdi. İşlediği akıl almaz soykırım sonrasında Kongo’ya hâkim oldu. Dahası o barbar ve yamyam Avrupalı, 1885'tekin Berlin Konferansı'nda 2. Léopold’u "Kongo'nun Hâkimi" ilan etti.

Avrupa’dan icazetini de alan 2. Léopold, zorla çalıştırılan milyonlarca mazlum erişkinlerin yanı sıra 4-5 yaşındaki çocukları bile aralıksız çalıştırır. Çoğunluğu bebek yaşta sayılacak çocuklara tecavüz edilmiş, gözleri oyulmuş, kolları, bacakları ve hatta cinsel organları dahi kesilerek bu organlar Avrupa’ya götürülmüştür. 10 yaşlarındaki bakire kızlar, Avrupa’ya taşınmış ve zevklenmek isteyen yamyam Avrupalılara büyük bedellere satılmıştır.

23 yıl süren zulüm sırasında çoğu çocuk 5 milyon kişi öldürülmüş, 10 milyonun ise uzuvları kesilmiştir. Bu rakamlar şaka da değil abartı da. Avrupa’ya satılanların sayısı ise tam olarak bilinememekte.

Elleri kesilen Kongolu çocukların fotoğrafları 1900 yılında gizlice çekilmiştir. Belçika’nın serveti de tıpkı Fransa ve diğerleri gibi alın teri değil, Afrika’nın kan ve gözyaşındandır.

Elleri kesilen Kongolu çocukların fotoğrafları 1900 yılında gizlice çekilmiştir. Belçika’nın serveti de tıpkı Fransa ve diğerleri gibi alın teri değil, Afrika’nın kan ve gözyaşındandır.
Elleri kesilen Kongolu çocukların fotoğrafları 1900 yılında gizlice çekilmiştir. Belçika’nın serveti de tıpkı Fransa ve diğerleri gibi alın teri değil, Afrika’nın kan ve gözyaşındandır.

Bu yamyamların çocukları şimdi de korkulu rüyaları olan İslam ve Türkiye’ye saldırıyorlar.

Macron ve Fransa neden rahatsız?

“İslam, bugün dünyanın her yerinde kriz yaşayan bir dindir” diyen ve Fransa’da yaşayan Müslümanlara kan kusturmaya yemin eden Macron ile mukaddemi 2. Léopold’un arasında bir fark yok.

Macron, selefi 2. Léopold gibi iletişimin zayıf olduğu, dünyanın büyük savaşlar ve parçalanmalar yaşadığı bir dönemde iktidar olsaydı, muhtemelen onu da aratırdı. Peki, Macron’u rahatsız eden şey ne?

  • • Elbette İslam’a karşı hemen her batılı yönetici benzer hislere sahip. Macron’u öne çıkaran şey ise Fransa’da yaklaşık bir yıl sonra yapılacak seçimler. Ama tek neden bu değil.
  • • Türkiye; Lübnan’da, Libya’da, Suriye’de, Akdeniz’de ve Karabağ’da Fransa’nın planlarına izin vermiyor.
  • • Ayrıca Fransa, Ermeni diasporası ve lobisinin en güçlü olduğu ülke.
  • • Diğer taraftan Türk savunma sanayii, Fransa’nın da uykularını kaçırıyor.

• Fransa’nın asıl meselelerinden biri de, Müslüman nüfusun çokluğu ve doğurganlık hızı. Resmi olmayan verilere göre; nüfusun yüzde 53’ü Hristiyan, yüzde 35’i ateist, yüzde 10’u Müslüman, yüzde 1’i Yahudi ve geri kalan ise diğerleri. Yani İslam üçüncü inanç grubu ve tüm baskılara rağmen büyüyor.

  • İslam dünyası bir asırdır başsız. Türkiye’nin iktisadî, askerî ve siyasî yükselişinin bu başsızlığa son verme ihtimali, Batılıların uykusunu kaçırıyor. Kimi rahatsızlığını Macron gibi açık etse de, diğerlerinin Macron’dan kalır bir yanı yok.

Biliyorlar ki, bugün yâhut yarın bu dağınıklık sona erecek. Sürekli sayıları düşük gösterilen, gerçekte 2,5 milyarı da aşkın Müslüman’ın ayağa kalkması demek, bu rezil sömürü düzenin sonu demektir. Bu, şimdilik pek çok kimse için hayal gibi gelebilir. Lâkin şahlanış hemen değilse de uzak da değil. Allah-ü Teâlâ’nın her bir asırda yaşattığı tebeddülat da bunun en açık habercisi. Üstelik bu Müslümanlara rağmen bile olabilir.

Başarılı boykot örnekleri

Şunu peşinen söylemek gerekir ki, haz ve konfor hastalığına yakalanmış Müslümanların boykot imtihanını başarması öyle pek de kolay değil. Türkiye’de bunun çok başarılı örnekleri yok. Üç adet başarıya yakın örnek şöyleydi.

• İlki, Türkiye ayağını Sabancı grubunun oluşturduğu Tobacco grubunca üretilen Chesterfield sigarasına yönelikti. Firma, sigarasının üzerine cami silueti basmıştı. Hem boykot başlatıldı, hem de suç duyurusu yapıldı. Firma hızlı bir şekilde ambalaj tasarımını değiştirdi.

• ABD’nin 2003’deki Irak işgali üzerine ABD Doları, CocaCola, McDonald’s, Delta Hava Yolları ve Parliament sigaralarını kapsayan “Amerika’nın Sembollerini tüketmiyoruz” başlıklı bir boykot düzenlenmişti. Bu da muhataplarını rahatsız edecek kadar etkili olmuştu.

• 2006 yılında gazlı içeceklerle ilgili alkol araştırması yapılmıştı. TÜBİTAK MAM’da 11 numunenin hepsinde alkol tespit edilmişti. Bunun üzerine başlayan tepki, pazarın yüzde 15’ler civarında daralmasına neden olmuştu ve bunu bizzat dönemin ekonomi bakanı Ali Babacan itiraf etmişti. Bugün İslam düşmanı Fransa’nın mal ve hizmetlerine yönelik boykota karşı çıkan Babacan, o gün de boykotun, gazlı içecekler piyasasına zarar verdiği için nihayete erdirilmesi çağrısını yapmıştı.

Müslümanlar boykot yapabilir mi?

Bir boykotun başarılı olmasının ilk şartı, tutarlı olması ve geniş kitlelerce benimsenmiş olmasıdır. Günümüzde bunu başarmak pek kolay değil. Sebebi; cemaatlerin, siyasi ve ideolojik grupların kitlelerini samimi bir şekilde buna yönlendirmemesinin yanı sıra, yukarıda da zikrettiğimiz gibi Müslümanların haz ve lükslerinden vazgeçememeleri.

Ne gariptir ki, Müslümanlar canlarından daha aziz bilmeleri gereken Peygamberlerine (a.s.) hakaret edilmesine rağmen harekete geçemeyecek kadar sorumsuz, uyuşuk ve dünyevileşmiş durumdalar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın boykot çağrısına bile yeterli ilgi ne yazık ki gösterilemedi.

Erdoğan’ın yanı sıra Pakistan Başbakanı İmran Han’dan da boykot çağrısı var. Katar’da ciddi sayılabilecek bir seferberlik gözleniyor. Çeşitli ülkelerde ise kısmî tepki yok değil. Lâkin Fransa’yı dize getirebilecek güçte değil bütün bunlar.

‘Müslümanlar bugünde birlik olamazsa ne zaman olacak’ diyebilirsiniz. Haklısınız ve ne olacaksa muhtemelen zamane Müslümanlarına rağmen olacak. Çünkü ruhundan habersiz, tarihine bigâne, haz ve keyfine düşkün, değerlerinin kıymetini bilmeyen, dostuna bile hayrı dokunmayan Müslümanlarla muhtemelen bu kadar…

‘Müslümanlar bugünde birlik olamazsa ne zaman olacak’ diyebilirsiniz. Haklısınız ve ne olacaksa muhtemelen zamane Müslümanlarına rağmen olacak.
‘Müslümanlar bugünde birlik olamazsa ne zaman olacak’ diyebilirsiniz. Haklısınız ve ne olacaksa muhtemelen zamane Müslümanlarına rağmen olacak.

Ancak unutulmamalıdır ki, zafer sayılarla ölçülmez. Kulların zafere erişmesi de imkânsız. Zaferi ancak Allah (c.c.) nasip eder. Şuurlu Müslümanların yapması gereken şey, Frenk’in malını almaktan imtina etmektir. Ayrıca bu sadece bugüne ve Fransa’ya yönelik de değil.

Boykotun etkisi

Müslüman’ın malı varsa onu tercih etmek, millîsi varsa onu, yoksa da yerlisini tercih etmek, dinî olduğu kadar millî bir mükellefiyettir.

  • İslam düşmanları, dünyaya ve mallarına çok bağlıdırlar. Onları terbiye etmek en çok da bu silahı kullanmakla mümkün. Tercih edilen bir yabancı mal, paranın dışarıya gitmesinin yanı sıra yerli üretimin gelişmesini de engeller. Bu yüzden yapılan bir boykot, tepki gösterilen firma ve ülkeye en az üç kat güçte etki yapar.
  • • İlki, malını satamaması,
  • • İkincisi, piyasayı rakibe kaptırması,
  • • Üçüncüsü ise bunun iç dinamiklerdeki çarpan etkisi...

Sadece bugünde değil sair zamanlardaki tercihlerde de kazancın doğru ve helal kaynağa gitmesi, hem dünyevî, hem de uhrevî mükellefiyet... Mahallinde üretilen ürünü tercih etmek aynı zamanda çevrenin, tabiatın, diğer canlıların, insanların ve nesil emniyeti açısından da bir vecibe!

Bu yüzden herkes çocuğuna boykotun etkisi ve nedenlerini de anlatmalı. Unutmayınız ki, Mekke müşriklerinin Müslümanlara yönelik iki yıl süren boykot/ablukasından bu yana, Müslümanlar hemen her zaman aynı süreci yaşamakta. Nihayetinde kurtuluş da yine Müslümanların şahsî ve doğru tercihlerine bağlıdır.

Boykota önce devlet başlamalı

İktidar muhaliflerinin, Fransa meselesine yaklaşımları aslında millete ve değerlerimize de muhalif olduklarını gösteriyor. Aynı durum, bürokrasi için de önemli ölçüde geçerli. Alım tercihlerini millî firmalara yöneltmedikleri için özellikle teknoloji şirketlerimiz bir türlü gelişmiyor. Sadece bu sahaya has da değil. Ne yazık ki, devletlerin başına bela olan bürokrasiler, devlet ve milletin değil alacakları avanta ve kendilerine sunulan gayri ahlâkî haz ve avantaların peşinde olabilirler.

Bu nedenle siyasî irade, Fransa’ya yönelik boykotu halkından önce kendisi başlatmalı. Mesela Cumhurbaşkanlığı bir kararnâme yayınlayarak, kamu kurumlarında Fransız mallarının alımını durdurmalı. Ayrıca millîsi varken yabancısını almayı da derhal yasaklamalı.

Fransa boykotu nasıl olmalı?

Boykotun nasıl olması gerektiği bahsini, Gıda Hareketi’nin açıklamasına bırakarak neticelendirelim:

“Global dünyada mal ve hizmetler çoğu kez birbirine geçmiş helezonik halkalar gibi olduğunu biliriz. Bu yüzden kim yerli, kim millî, kim yabancı bâzen ayırt etmek kolay olmaz.

Mesela, bazı markalar yabancı olduğu veya gözüktüğü hâlde, bu tip ürünler millî sermaye ile kendi işçilerimizle üretilmekte, vergi ve kazancı tümüyle Türkiye’de kalmaktadır. Bu firmalar genellikle kullandığı markayı ya tümüyle satın almış yâhut da markayı on yıllara cari bir süre için kiralamıştır. Bu nedenle söz konusu markayı taşıyan ürünler tümüyle Türk sermayesi ve ürününe dönüştüğü hâlde Fransız markası zannedilebilmektedir.

İki:

Bir takım ürünler ise tümüyle Fransız sermayesi ile Fransa’da üretilmekte ve mâmül olarak ülkemize ithal edilmektedir. Yani her açıdan Fransız malıdır.

Üç:

Bazı markalar da tümüyle Fransız sermayesi, ancak Türkiye’de üretilmektedir. Bu ürünlerin işçiliği bize ait ise de, kazanç yine yabancı firmaya gidiyor.

Sermaye ve üretim yapıları dikkate alınmadan yapılacak kapsamlı boykotlar, ülkemize de zarar verme ihtimali barındırabilir. Bundan hareketle boykotu üç biçim ve renkle ele alıyoruz:

Yeşil kategori Hangileri boykot edilmemeli?

Türk sermayesi ile Türkiye’de üretilen, işçileri Türk olan ve kazancı memleketimizde kalan markalar Fransız gibi gözükse de asla boykot etmeyeceğiz!

Kırmızı kategori Hangileri boykot edilmeli?

Markası, sermayesi, üretimi ve kazancı tümüyle Fransa’ya ait ve Türkiye’ye ithal edilen tüm ürünler Öncelikle ve mutlaka boykot edilecektir.

Sarı kategori. Biz zarar göreceksek boykot etme

Bazı markalar Fransız, sermaye de Fransız, ancak ürün Türkiye’de Türk işçiliği ile üretilmekte. Bu durumda tümüyle yerli markamız varsa; öncelikle onları, yok ise Pakistan, Malezya, Katar gibi dost bir ”ülkenin markası tercih edilmeli. Yok ve elzem ise de boykot kapsamına alınmamasını tavsiye ederiz. Ancak bu tür firmalar, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un fikir ve fiillerini destekliyor ise mutlaka boykot edilmelidir.