Mandacı zihniyetin zevali

FETÖ meselesi de “ehven-i şer” tercihinin, mandacı zihniyetin bir aşaması olarak görülmeliydi. Özellikle 15 Temmuz davalarının bir neticeye ulaşmaya başlamasıyla birlikte bu terör örgütünün Türkiye’ye zarar veremeyeceği yönünde bir algının ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Bunun yanıltıcı bir algı olacağı açıktır.
FETÖ meselesi de “ehven-i şer” tercihinin, mandacı zihniyetin bir aşaması olarak görülmeliydi. Özellikle 15 Temmuz davalarının bir neticeye ulaşmaya başlamasıyla birlikte bu terör örgütünün Türkiye’ye zarar veremeyeceği yönünde bir algının ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Bunun yanıltıcı bir algı olacağı açıktır.

Türkiye’nin, dostlarıyla birlikte güçlü bir ülke olduğuna inanmak gerekir. Sadece Güney Kafkasya’da meydana gelen büyük değişim dahi Türkiye’nin gücünü görmemiz için kâfidir. Mandacı zihniyet güçsüzlük dönemlerinin eseriydi. Artık onlar için zeval vaktidir.

Joe Biden’ın seçimleri kazanıp ABD’nin başına geçeceği anlaşılınca hem Türkiye’de, hem de uluslararası alanda gözle görülür bir hareketlenme yaşandı. Bu hareketlenmenin ne kadar devam edeceği belirsiz olmakla birlikte özellikle Almanya ve Fransa’nın Türkiye karşısında daha cesur adımlar atacağı kesinleşiyor. Almanya ve Fransa’da belirginleşen tavır değişikliğini bir dereceye kadar anlamak mümkün olsa da eş zamanlı olarak Türkiye içindeki hareketlenmenin izah edilmesi zorunludur.

Joe Biden’ın seçimleri kazanıp ABD’nin başına geçeceği anlaşılınca hem Türkiye’de, hem de uluslararası alanda gözle görülür bir hareketlenme yaşandı.
Joe Biden’ın seçimleri kazanıp ABD’nin başına geçeceği anlaşılınca hem Türkiye’de, hem de uluslararası alanda gözle görülür bir hareketlenme yaşandı.

Gözle görülür hareketlenmenin içinde yer alanların belirli bir ideolojik görüşle sınırlanmaması karmaşık bir durum olduğunu gösteriyor. 15 Temmuz’dan sonra açıkça görüldüğü üzere “muhafazakâr muhalefet” kavramı ile tanımlanan şekilsiz oluşum da “yabancı”lara göre pozisyon belirlemektedir. Farklı ideolojik tarafta yer almalarına rağmen ABD’nin yeni başkanına göre pozisyon belirleyen siyasîlerin çeşitliliği basit bir gelişme olarak görülemez. Üstelik bu siyasîler, Türkiye’nin açık tercihlerinin karşısında yer alırken pozisyonlarını yabancılardan aldıkları destekle tahkim ediyorlar.

Özellikle Türkiye’de manda yönetimler veya mandacı zihniyet kavramları tarihî bir vak’aya indirgenmiş, suçlama aracına dönüştürülmüş, içerik değişimleri göz ardı edilmiştir.
Özellikle Türkiye’de manda yönetimler veya mandacı zihniyet kavramları tarihî bir vak’aya indirgenmiş, suçlama aracına dönüştürülmüş, içerik değişimleri göz ardı edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan manda yönetimi “onlar yönetmeyi bilmiyorlar yönetilmeleri gerek” görüşünden doğmuştu. Kolonyalist sömürgeciliğin yeni bir aşaması olarak ortaya çıkan bu sistemin yerel unsurlar arasında da taraftar bulması, daha sonraki dönemleri derinden etkileyen bir gelişmeydi. Yerel unsurlardan bir kısmı yetki devri ya da paylaşımı olarak tanımlanabilecek bir uygulama ile himaye altında yaşamayı kabul etmiş olacaklardı. Manda yönetim biçimi kolonyalist sömürge yönteminin yeni bir biçimi olmakla birlikte himaye sisteminin içselleştirilmesiyle belirli bir zihniyet biçimi de güçlenmiş oluyordu. Yerel unsurlar galip milletlerin üstünlüğünü içselleştirerek zaman içinde coğrafya ile bağlarını tamamen koparacaktı. Bu sistemin Arap coğrafyasının şekillenmesinde etkisi büyüktür. Filistin, manda yönetimin eseridir.

  • Manda yönetimlerin içselleştirilmesi ile ortaya çıkan “mandacı zihniyet”, bugün eleştirel bir anlam taşısa da konu hak ettiği ölçüde siyasî, iktisadî, sosyolojik ve felsefî açıdan tartışılmamıştır. Özellikle Türkiye’de manda yönetimler veya mandacı zihniyet kavramları tarihî bir vak’aya indirgenmiş, suçlama aracına dönüştürülmüş, içerik değişimleri göz ardı edilmiştir. Hâlbuki bu kavramlar devamlılık arz eden sistemli bir durumu gösterebilirdi ve oluşan zihniyet biçiminin kapsamı ve nüfuz alanları daha açık bir şekilde görülebilirdi. Ne yazık ki 15 Temmuz gibi çok sarsıcı bir darbe ve işgal girişimi dahi mandacı zihniyet biçiminin farklı kimliklere bürünerek devam ettiği gerçeğini yeterince açığa çıkaramadı. Bunun en önemli sebebi ise oluşan zihniyet biçiminin farklı kimliklere bürünerek yenilenmesidir.

Amerika’da dışişleri başkanlığı görevini yürütmekte olan Mike Pompeo “Türk askeri kapasitesinin, artan şekilde kullanılması bizi endişelendiriyor... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu tür eylemlerin halkının yararına olmadığına ikna etmek için, Avrupa ve ABD’nin birlikte çalışması gerekiyor” diyerek Türkiye’yi açıkça tehdit etti. Fakat buna rağmen muhalefet cenahının eleştiri oklarını Başkan Erdoğan’a yöneltmesi Birinci dünya Savaşı’ndan sonra şekillenen zihniyet biçiminin devamlılığına işaret eder. Arınç gibilerin daha da ileri giderek Biden’ın “hayırlı hizmetler”inden bahsetmesi ise yapısal devamlılığı gösterir. Bu da geçen yüz yıla damgasını vuran “ehven-i şer” tercihinin dönemsel bir aldanma olmadığını, örgütlü bir devamlılıktan bahsetmemiz gerektiğini gösterir.

FETÖ meselesi de “ehven-i şer” tercihinin, mandacı zihniyetin bir aşaması olarak görülmeliydi. Özellikle 15 Temmuz davalarının bir neticeye ulaşmaya başlamasıyla birlikte bu terör örgütünün Türkiye’ye zarar veremeyeceği yönünde bir algının ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Bunun yanıltıcı bir algı olacağı açıktır. Zira gerçeklikle örtüşmemektedir. Muhafazakâr muhalif örgütlü yapıların da dâhil olduğu muhalefet cenahı Erdoğan’ı devirmek amacıyla Amerika’daki seçimlerden önce Biden ile irtibat kurmuş. Mandacı zihniyet FETÖ ile sınırlı olsaydı, örgüt üyelerinin tepelenmesiyle sorun bir dereceye kadar çözüme kavuşturulurdu. Fakat hem zihniyet hem de örgütlü bir devamlılık olduğu için coğrafyamız açısından sorunun devam edeceğini kabul etmemiz gerekir.

FETÖ’nün üst düzey yöneticilerinin “yabancı” pasaportlarını taşımakta hiç zorlanmaması üzerinde durulmuş bir mesele değildir. Bu yabancılığın boyutları ortaya çıkartılmamıştır. FETÖ meselesinin de dâhil olduğu farklı yapıların sürekli olarak hukukî kavramlara sıkıştırılması, mandacı zihniyetin tartışılmasını engellemektedir. FETÖ gibi yapıların yabancı istihbarat örgütleriyle çok derin ilişkilere sahip olduğu bilinen bir husustur. Bu da örgütlü yapıları çok daha sorunlu bir durumla yüzleşmeye zorlar. Güç merkezlerinin 15 Temmuz’dan sonra dahi hukukî kavramları perde olarak kullandığını yaşayarak gördük. Bu sıradan bir siyasî muhalefet hareketi değildir.

Türkiye’nin, dostlarıyla birlikte güçlü bir ülke olduğuna inanmak gerekir. Sadece Güney Kafkasya’da meydana gelen büyük değişim dahi Türkiye’nin gücünü görmemiz için kâfidir. Mandacı zihniyet güçsüzlük dönemlerinin eseriydi. Artık onlar için zeval vaktidir.