Masonlar niye panikledi?

İlk iki yayınımızdaki ifşaatlarımıza ses çıkarmayan Mason Locaları, Mustafa Kemal’in öldürülmesi hâdisesi ile ilgili neşrimizle alakalı olarak noterden bir mektup göndermişler.
İlk iki yayınımızdaki ifşaatlarımıza ses çıkarmayan Mason Locaları, Mustafa Kemal’in öldürülmesi hâdisesi ile ilgili neşrimizle alakalı olarak noterden bir mektup göndermişler.

Gerçek Hayat Dergisi olarak 985’inci sayımızda MAH/MİT’in 1960’da talimatla hazırladığı “Masonluk” raporunu neşretmiş ve rapordaki “Türkiye Mason Cemiyeti, Siyonizmin aleti olmakta ve bir maşa gibi kullanılmaktadır” cümlesini kapaktan duyurmuştuk. 987’nci sayımızda 1935’de kapatıldığı iddia edilen Masonların, 5 Ağustos 1937 tarihinde, 15 Ağustos 1937’de yapacakları toplantıya üyeleri mason İsmet İnönü’yü davet ettikleri mason belgesi ile yine istihbaratın belgelerini ve siyasi mektupları neşretmiştik.

989’uncu sayımızda ise kapaktan “Mustafa Kemal’i kimler öldürdü ve 1938’i neden ‘büyük kurtuluş’ ilan ettiler” suâllerini yöneltmiştik. İçeride ise dönemin etkili masonlarından İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın “Aziz K.K.’ım, Bir sene zarfında bihakkın geceli gündüzlü çalışmak ve insanlık idealinin teşekkülü için bir taş daha koymak zahmetine katlanan ve bana daima destgir olan 1938 Büyük Kurtuluşun mihmandarı kıymetli Hürriyet Mah. K. K.’ımla, vazifedaran K.K.’ıma burada en derin şükranlarımı arz ederim. 14.11.1950 Şükrü Kaya” şeklindeki mektubu ile yine Şükrü Kaya’nın İsmet İnönü’ye yazdığı mektubu, dönemin siyasilerinin mektuplaşmaları ve resmi yazışmaları neşretmiştik. 33 dereceli masonlardan Şükrü Kaya’nın “1938 Büyük Kurtuluşun mihmandarı kıymetli Hürriyet Mah. K. K.’ımla…” şeklindeki ifadesinin, Kasım ayında yani Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünün sene-i devriyesinde yazılması ve o tarihte başka hiçbir mühim hâdisenin cereyan etmediğine dikkat çekmiştik.

İlk iki yayınımızdaki ifşaatlarımıza ses çıkarmayan Mason Locaları, Mustafa Kemal’in öldürülmesi hâdisesi ile ilgili neşrimizle alakalı olarak noterden bir mektup göndermişler. Keşideci olarak “Büyük Mason Mahfili Derneği” parantezinde ise (Özgür Masonlar Büyük Locası) yazarak gönderilen sözde tekziplerinde kendi derneklerinin 1966’da kurulduğunu beyan ediyorlar. Çift kimlikliler gibi çift ismi olan dernek, 1966’da kurulduğuna ve belgelerimiz de 1937-1960 arasını ihtiva ettiğine göre bu telaş niye? Bir derneğin kaç adı olur? Bu ismin hangisi resmi? gibi, cevabını veremeyecekleri suâlleri bir kenara bırakarak diyoruz ki, sizin Atatürk ilkelerine bağlılık iddianız bizi hiç mi hiç enterese etmiyor. Çünkü bizim elimizde tapu gibi ıslak imzalı, ilgili uzmanlardan orijinalliği konusunda rapor alınmış resmi hüviyetli belgeler var. Bir gün mahkeme talep ederse asıllarını ilgili mahkemeye teslim ekmekten de asla imtina etmeyiz. Kaldı ki, elimizdeki bilgi ve belgeler neşrettiklerimizden de ibaret değil. Yayın organımız yeri ve zamanı geldiğinde gerekli neşirleri yapmayı da sürdürecektir.

“Atatürk’ün ölümüne dair tarihi gerçekler Devlet Arşivlerinde bulunan belgelerle sabittir” diyerek; yayınladığımız devlet ve mason belgelerindeki itirafları dayanaksız(!), hayal ürünü(!), asılsız itham(!) ve masonluğu küçük düşürmeye yönelik boş çabalar olarak niteliyor ‘Büyük Mason Mahfili Derneği (Özgür Masonlar Büyük Locası). Masonların kim ve neye hizmet ettiğini biz değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istihbarat teşkilatı MAH/MİT’in 1960 tarihli görevlileri, başka hiçbir söze gerek bırakmayacak ve yedi düvele kapak olacak şu cümlelerle zaten vermiştir: “Türkiye Mason Cemiyeti, Siyonizmin aleti olmakta ve bir maşa gibi kullanılmaktadır!” Bu hususta insan daha ne söyleyebilir ki? Ancak masonlara, Tüm Türkiye ve Kemalistler adına şu suâlleri sormuş olalım:

- Mustafa Kemal 1935’de mason locasını kapatmış idiyse, İstiklal isimli locanız dönemin başbakanı mason İsmet İnönü’ye nasıl resmi davetiye gönderdi?

- Arayış locası üyesi mason Şükrü Kaya, 1938 Büyük Kurtuluşun mihmandarı kıymetli Hürriyet Mah. K. K.’ımla…” diyerek Mustafa Kemal’den kurtulmayı değilse neyi itiraf ediyordu?

- 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan ‘Halkın Sesi’ gazetesinde, Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas’ın Atatürk’ün ölümü ile ilgili: “Türkiye’deki mason cemiyetinin Atatürk tarafından kapatılarak faaliyetlerinin durdurulduğunu, Moskova’da tarihî bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir hâlde oradakilere şaşkınlık içinde, bu nasıl olur, neden kapatılırmış? Buna imkân yoktur! Kapatıldığı da bir de gerçek ha! Bu böyle olduğuna göre, o sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır diye haykırıyordum. Atatürk’ün mason cemiyetini kapatması bizi pek derin bir düşünceye sevk etmişti. İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silâhla ortadan kaldırmayı düşündük. Çünkü o, felsefemizin Türkiye’de yerleşme imkânlarını ortadan kaldırmıştı. Kendisinin de ortadan kaldırılması son derece elzemdi” şeklinde cümleleri sizce neyin itirafıdır?

- Prof. Dr. Nihat Reşat Belger’in 26 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan; “Atatürk’ü ilk defa 1937 Haziranında Yalova’da muayene ettim. O tarihte kendisinde siroz hastalığına ait hiçbir alamet görmedim” cümlesi ile Dr. Asım İsmail Arar’ın “Karaciğerde henüz en dikkatli mütehassısları bile şüphelendirecek” bariz bir değişiklik mevcut değildi. Fakat muhakkaktır ki, ikinci muayenesinde, artık baş göstermiş olan arızayı yakalayıp, hastalık hakkında ilk teşhisi koyan ve tedaviye başlayan o, yani Nihat Reşat Belger olmuştur” ifadeleri için ne diyeceksiniz?