Mit raporu ve yeni nesil savaşlar

Sınırların yeniden çizildiği günümüzde devletlerin artık hibrit savaşlarının ötesinde elektronik harp alanında da nasıl bir mesafe katettiği, İran- İsrail savaşıyla gün yüzüne çıktı. Lise çağında yetiştirilen siber savaşçılar, kullanılan uzay teknolojisi ve uydular, mafyatik yapılar ve göçmenlerin kullanıldığı yeni nesil unsurlar, konvansiyonel savaş tekniklerini çöpe attı. MİT Akademesi’nin hazırladığı “12 Gün Savaşları” başlıklı İran-İsrail ‘savaşı’na ilişkin detaylar tam da bu teknikleri anlatırken, kamuoyunda başlayan ‘Avrasyacılar-Atlantikçiler’ tartışması esas meselenin gözden kaçmasına neden oldu.
MİA (Milli İstihbarat Akademisi) tarafından hazırlanan ve “12 gün savaşları” adı altında raporlaştırılan 52 sayfalık belgede İran–İsrail arasında çıkan savaşın detaylarına yer verildi. Bazı çevreler tarafından tek taraflı yazıldığı ileri sürülen rapor, metnin son bölümünde iktibas yapılan kaynaklar belirtilmesinden de anlaşıldığına göre açık kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında hazırlanmış.
İşin ilginç yanı İran-İsrail savaşını anlatan ve Türkiye’nin kazanımlarının neler olması gerektiğinin altının çizildiği rapor, ülke içerisindeki Avrasyacılar ile Atlantikçiler’i tartışma arenasına çekti.

İddia odur ki bazı Avrasyacılar yani başta Rusya olmak üzere Avrasya coğrafyasında bulunan ülkeleri destekleyen ve Türkiye’nin bu ülkelerin yanında olmasının gerekliliğine vurgu yapan grup, akademinin raporuna eleştirel bir bakış açısıyla yaklaştı.
Avrasyacılara göre raporda, İsrail’in güç gösterisinden söz ediliyor ama İran’a dair hiçbir başarı kaleme alınmıyordu. İddialar bununla da sınırlı değildi. İki ülke arasında imzalanan ateşkesin, israile koruma kalkanı sunan ABD tarafından alındığı, bunun amacının ise israili korumak olduğu raporda yoktu. Avrasyacılar’ın bu atağına karşılık Atlantikçiler adı altında birleşen ABD ve Avrupa destekçisi kalemler ise sessizliklerini koruyarak raporu haberleştirmekle yetindi.
Aslında raporda İran’ın israil saldırılarına son teknoloji füzeleriyle nasıl karşı koyduğu şu cümlelerle anlatılıyordu.
“Ayrıca israilin, tüm ittifak desteğine rağmen İran’dan gönderilen gelişmiş hipersonik füzeleri engellemede tam bir başarı sağlayamaması, Türkiye’nin bu alandaki girişimlerine daha güçlü bir şekilde odaklanması gerektiğini göstermektedir.”
Raporda ayrıca rejimi değiştirmek için İran halkına seslenen Trump ve netanyahunun ne kadar çâresiz kaldığı, yaptıkları açıklamaların İran halkı tarafından hiçbir karşılığının olmadığı şu cümlelerle belirtiliyor.
“İsrail’in ağır askerî darbelerine mâruz kalan İran’da bir halk hareketi ve akabinde rejim değişikliği olabileceği beklentisi karşılanmamış, diasporadaki aktivistlerin aksi yöndeki tüm propagandalarına rağmen İran halkının istikrar ve devlet düzenini önemsediği ortaya çıkmıştır.”

Şimdi bu mühim detaya neden yer verdiğimizi açalım. Ortadoğu’da iki devlet birbirlerine savaş açıyor ve ortada bu hususla ilgili Millî İstihbarat Akademisinin bir raporu var. Dersler çıkarmamız, daha çok tedbirler almamız, kamuoyunu bilgilendirici yayınlar yapmamız yerine Rusya’ya mı, ABD’ye mi yaklaşalım yayınları yaparak raporu eleştirmeye başlıyoruz.
Çift kimlikliler İran’da böyle çalışmış
Sizi bu tartışmanın içerisinden çekip çıkaracağım ama bazı güçlerin medyayı kullanarak nasıl gizli hesapların içerisinde olduklarını gösterebilmek için küçük bir bakış açısı sunduk. Başından beri söylediğimiz şeyin içimizdeki fonlanan hainler ve diğer ülkeler tarafından yaratılan, önemli kademelere getirilen çift kimlikliler olduğunu biliyorsunuz. Millî İstihbarat Akademisinin raporunda ise bu bilgiler şu şekilde dile getiriliyor.

“israil istihbarat servisi MOSSAD’ın uzunca bir süredir İran içinde iyi organize olmuş unsurlarının bulunduğu bilinmektedir. Nitekim Muhsin Fahrizade veya Albay Hasan Hüdayi’ye Tahran’da düzenlenen suikastlar ya da İran’ın nükleer dosyalarının ülkeden çıkarılması gibi etkili operasyonlar bu hususta kuşkuya yer bırakmamaktadır.
Nüfuz unsurlarının bir kısmının kritik görevlerdeki devlet yetkilileri olduğu hususunda neredeyse görüş birliği bulunmaktadır. Bununla birlikte henüz bu konuda ifşa edilen ya da yargılanan herhangi bir üst düzey yetkili basına yansımamıştır. İsrail’in İran’daki unsurlarının diğer bir ayağını, Halkın Mücahitleri Örgütü’ne bağlı kimseler oluşturmaktadır. Bu kişilerin operasyonel konularda öne çıktığı ve birçok suikast ve sabotaj olayında doğrudan yer aldığı bilinmektedir.
Irak’taki rejim değişikliğinden sonra merkezlerini Arnavutluk’a taşıyan örgüt, halk kitleleri üzerindeki etkisini büyük ölçüde yitirse de ideolojik ve operasyonel mânâda hâlâ oldukça etkindir. Türkiye’de de FETÖ gibi örgütlerin, benzer senaryoda Halkın Mücahitleri Örgütü’ndeki gibi bir rol oynamaları ihtimali göz önünde tutulmalıdır.
israilin İran içinde kurmuş olduğu şebekenin diğer bir ayağını organize suç örgütleri oluşturmaktadır. Son olarak özellikle sınır boylarındaki kaçakçılık konusunda Kuzey Irak merkezli Komala gibi bazı Kürt örgütlerinin de olaylara müdahil olduğu yönünde İran basınında çeşitli haber ve yorumlara yer verilmiştir.”
Raporda belirtildiği üzere israile çalışan ve İran devletinin kritik görevlerinde yetkili makamları işgal eden çift kimliklilerin olduğu açıkça belirtilmiştir. Bununla da kalınmayarak bu tip yapıların Türkiye’deki Fetövari örgütlerin çalışmalarıyla eşdeğer olduğuna açıkça vurgu yapılıyor.
Bizde ise bazı üst düzey askerlerin FETÖ terör örgütü ile ilgili olarak yaptıkları açıklamalar şaşırtıcı boyutlarda. Ajan faaliyeti içerisinde bulunan terör örgütü üyelerini tarikat yapılanması olarak gören bazı muvazzaf generaller, yaptıkları açıklamalarda ajan faaliyetlerini görmezden gelerek rejim düşmanlığı yapıldığı konusunda hem fikirler.
Bilgi noksanlığından mıdır yoksa bazı gerçekleri gizlemek için midir bilinmez ama FETÖ’nün TSK içerisindeki önlenemez yükselişinin bu bakış açısından kaynaklandığı aşikâr. İstihbaratçılara göre ise durum çok farklı. Her seferinde irtica bahanesi ile algı operasyonu gerçekleştiren kişi, kurum ve bazı STK’ların, yurtdışından fonlandığı ve ajan faaliyetlerini perdelemek için böyle bir yol izlediği ileri sürülüyor.

İran’ı israil’e anahtar teslimi sattılar
Daha iyi anlaşılması için size bazı misaller verelim. İran devlet televizyonunda bir programa konuk olan Hükümet Medya Konseyi üyesi Fayaz Zayed ilginç açıklamalarda bulundu. İsrail’in, 12 gün savaşlarının başladığı 13 Haziran gecesi düzenlediği saldırıdan haberdar olunduğunu ileri süren Zayed, Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami’nin gece yarısı 1.30’da devlet televizyonu başkanı Peyman Cebelli’yi telefonla aradığını, bazı isteklerde bulunduğunu ve aradan geçen 90 dakikanın ardından diğer üst düzey komutanlarla birlikte suikaste kurban gittiğini söyledi.
Bununla da kalmayan Zayed, Devrim Muhafızları Şefi Muhammed Kazami’nin bombalanan binalardan birine yönlendirildiği ve gelişinin beklenilerek patlamanın geciktirildiği iddiasında bulundu. Yani aslında Zayed ,israilin içerideki çift kimlikli üst düzey ajanları vasıtasıyla üstünlüğü ele geçirdiğinden bahsediyordu.
Hackerler savaşı
Konvansiyonel silahlarla yapılan savaşlar artık etkisini yavaş yavaş yitirmeye başladı. Bunu “israil-İran savaşı”nda açıkça görmek mümkün. Birkaç füzenin ve savunma kalkanlarının dışında ülkeler birbirlerine tek bir el ateş bile edemeden savaşları bitirir hâle geldi. Cephe savaşları yerini hibrit savaşlarına ve hackerlerin kullanıldığı siber-elektronik harp tekniklerine devretmek zorunda kaldı.

MİT Akademisi tarafından hazırlanan raporda savaşın bu detayına hatırı sayılır bir yer ayrılıyor. Rapora göre israilin, ABD istihbaratı ve siber kapasitesiyle yakından çalıştığı hatta bilgisayar teknolojisinde çığır açan Hindistan ile de dirsek teması içerisinde olduğu belirtiliyor.
Buna göre İran’ın radar ve füze bataryalarını casus uçaklarla ve yazılımlarla kandıran israil, mühim üsleri bu sayede imha etmiş. Bununla da kalmamış, israil ile ilişkilendirilen Predatory Sparrow (Yırtıcı Serçe) hacker gurubu, İran’ın devlet bankalarından Bank Sepah’ın ana veri merkezine sızarak tüm verileri imha etmiş ve ülkede kaos yaratmayı hedeflemiştir.
Paralarının bir gecede buharlaştığını gören İranlılar ise ertesi gün soluğu banka ve ATM önlerinde almış ve gelişmenin israil tarafından yapılan bir siber saldırı olduğunu öğrenince rahat bir nefes almıştı.
Kripto para borsası Nobitex’deki hesaplar da siber saldırıdan nasibini aldı. Blockchain analiz firmasının verilerine göre hesaplarda bulunan 81.7 milyon dolar değerindeki kripto para, yurtdışında bulunan başka hesaplara transfer edildi. İran da siber güçlerini kullanarak İsrail’de bir dizi operasyonlar zincirine imza attı. İsraillilerin cep telefonlarına gönderilen mesajlar, güvenlik teşkilatının telsiz konuşmalarının engellenmesi, ordu içerisinde karışıklık meydana getirmek gibi bir dizi olayın arakasında İran’ı bulmak mümkün.

Birim 8200
Raporda İsrail’in Siber ve uzay teknolojileri ile donatılmış harbi ciddiye aldığı ve altyapısını liseli gençlik ile birlikte kurduğu hacker ordusu ile gerçekleştirdiği dikkatlerden kaçmadı. Millî İstihbarat Akademisi tarafından hazırlanan raporda BİRİM 8200 olarak adlandırılan grup şu cümlelerle anlatılıyor.

“İsrail’in siber ve elektronik harp alanındaki en önemli unsuru, Birim 8200 adlı kuruluştur. israil askerî istihbaratı bünyesindeki bu birim, siber istihbarat ve saldırı operasyonlarında uzmanlaşmıştır. Personelinin büyük kısmı, eğitim programına lise çağında alınan gençlerden oluşan 8200; farklı iletişim sistemleri ile gerçekleştirilen haberleşmenin takip ve analizi, siber ve elektronik istihbarat operasyonları ile siber taarruz faaliyetlerinde bulunmaktadır”
İthal mafya ve göçmenler nasıl kullanılmış
Bu arada raporda karşımıza ‘ithal mafya’ ifadesi çıkıyor. Ama önce şunu size anlatmam gerekiyor. Türkiye ithal mafyanın cenneti haline geldi. Tutuklanan yabancı mafya patronları, dünya uyuşturucu ticaretine yön veren yabancı uyruklu baronlar ve bunların dışında ülkeye akın eden Suriyeli ve Afgan mültecileri de eklediğiniz zaman tam bir kaosun içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Her seferinde merak etmişimdir, Suriyeli ve Afgan göçmenleri bir tarafa bıraktığınızda, yabancı suç örgütü liderlerinin neden Türkiye’yi hedef ülke olarak seçtiğine bir mânâ verememiştik. Aslında bunun cevabını MİT Akademisinin raporunda bulmak mümkün. israilin İran’daki suç örgütlerini ve bazı göçmenleri istihbarat ve eylem gibi olaylarda kullandığı, bazı bombalama olaylarının arkasında bu güçlerin bulunduğu belirtiliyor.

Yabancı suç örgütleri raporda şu cümlelerle anlatılıyor:
“İsrail’in İran içinde kurmuş olduğu şebekenin diğer bir ayağını organize suç örgütleri oluşturmaktadır. Son olarak özellikle sınır boylarındaki kaçakçılık konusunda Kuzey Irak merkezli Komala gibi bazı Kürt örgütlerinin de olaylara müdahil olduğu yönünde İran basınında çeşitli haber ve yorumlara yer verilmiştir. Söz konusu grupların mini mühimmat taşıyan dronları kullanarak ülke içindeki suikastları gerçekleştirdikleri, yine hassas noktalar konusunda İsrail’e gerçek zamanlı bilgiler verdikleri bilinmektedir. Bu gruplardan bazılarının ülke içinde dron imalat atölyeleri kuracak kadar rahat çalışabildikleri görülmektedir. 13 Haziran sonrası süreçte İran, bu hususta birçok kişiyi tutukladığını açıklamış ve bu kişilerin bazıları idam edilmiştir.”
Çünkü mafya ağı olarak gördüğünüz ve küçümsediğiniz bir yapı organize olduğu için bir gizli servisin elinde kıymetli bir taşa dönüşebilir. Siz mafya patronunu yönlendirirsiniz, o ise tüm yeraltı dünyasını.