Mucize bitki: Kenevir

Kemal Özer, Taha Kermani, Süleyman Şahin, Ahmet Şatıroğlu, İsmail Tokalak.
Kemal Özer, Taha Kermani, Süleyman Şahin, Ahmet Şatıroğlu, İsmail Tokalak.

Kenevir, hakkında çok konuşulan, algı ve propagandaya belki de en fazla mâruz kalan bitki. Bir türünden narkotik ürün elde ediliyor diye yıllar yılı karalama kampanyalarının âdeta esiri edildi. Oysa bu tür işlerde temel kâide bellidir: Bistüri de, hançer de kesici alettir. Biriyle can kurtarılır, diğeriyle can alınır. ‘Hançer can alıyor’ diye hiç kimse bütün kesici aletlerin, hele hele bistürinin yasaklanmasını talep etmez, aklından bile geçirmez. Oysa sadece bir türünden, o da özel şartlarda uyuşturucu temin ediliyor diye tıbbî ve endüstriyel pek çok alanda sayısız fayda sağlayan bir ürüne alenen haksızlık yapılıyor, yasaklı ürün muamelesi görüyor. Kenevirin faydalarını toplum olarak gereği gibi biliyor olsaydık, bu mucize bitkiyi bırakın yasaklamayı belki de millî bitki olarak ilan ederdik. Mevzuyu ülkemizde en iyi bilen iki isimle, İsmail Tokalak ve Ahmet Şatıroğlu ile konuştuk. Surda bir gedik açabilirsek ne mutlu bize!

Türkiye’de genel algı kenevirin yasak olduğu şeklinde. Toplum böyle düşünüyor. Gerçekten böyle midir?

İsmail Tokalak: Kenevirin esrar olan kısmı yasak. Buna halk arasında ‘dişi kenevir’ deniyor. Bunun ekimi de yasak, kullanımı da. Fakat illegal olarak ekiliyor. Mısır tarlalarında, ormanlarda ekiliyor. Bunun bir piyasası var. Güneydoğu’da PKK da yapıyor bu işi. Bunun merkezlerinden biri de Diyarbakır’ın Lice ilçesi. Belli bir kesim var Güneydoğu’da, bunların kontrolü altında bu iş. Gariban bir adam ekse ekse 1 dönüm veya 2 dönüm, zaten çok ekemez, şimdi yukardan uydu ile takip ediliyor. 1 kişinin, 2 kişinin yapacağı iş değil bu. Anca ekse ekse kendi kullanımı için eker. Satmaya kalksa alacağı cezaya değmez çünkü. Ama ‘bu yapılmıyor mu’ diyeceksiniz, elbet yapanı var. Fakat bu işi büyük çaplı yapmak için güçlü bir organizasyon olmanız lazım. Bir bölgeyi kontrol edecek çapın yoksa 1-2 çiftçinin yapacağı işler değil. Eğer bu işin kontrolü yapılacaksa Güneydoğu’da yapılacak. Nasıl PKK takibi varsa, bunun da sıkı bir takibi yapılması lazım. Ben kitabımda bunun tıbbi cihetini uzun uzun yazdım. Esrar olanı yani dişi keneviri yazdım. Aslında bir kenevirin üzerinde hem erkek hem dişi tohumlar birlikte bulunur, yarı yarıya.

Dişi kenevir diye bir tür yok

Dişi kenevirin yaprakların uzunluğundan vs. anlaşıldığı söyleniyor. Bu doğru değil mi?

Erkek-dişi diye ayırmakla yanlış terminoloji kullanılıyoruz. Cannabis İndica var, bir de Cannabis Sativa. İndica, Hindistan menşeli kenevir yani ‘Hint keneviri’ dediğimiz. Bunda narkotik madde yüksek. Biz buna ‘dişi kenevir’ adını vermişiz. Aslında böyle bir şey yok. Öbürüne de ‘erkek kenevir’ demişiz. Dişi kenevir o kadar belirgin ki zaten, jandarmaları bu konuda eğitirler. İzin alma işi Ocak ayında başlar, Mart ayına kadar sürer. Ekimi ise Nisan sonu ve Mayıs ayı gibi yapılır. İzin için ilçe tarıma gidersiniz, onlar da kaymakamlıktan onay alır. İzin almanız şart. ÇKS belgeniz olacak, şu olacak, bu olacak. Bellidir yani. Bir de daha önce uyuşturucu ticaretinden sabıkanız olmayacak. Jandarmalar da 15 günde bir, ilçe tarımdan bir adam alarak giderler o tarlaya. Bunlar eğitilir, esrar olan kenevir hangisi, bunu öğrenirler. Esrar olan kenevir zaten fazla büyümez. Öbürü yani sanayi keneviriyse 3-5 metreye kadar büyür. Bu kadar net görülen bir manzarada adam kolay kolay o tarlaya Hint keneviri ekmez. Başka bir şey daha var. Bir tarlanın 9-10 km civarına başka biri bunu ekmişse polen uçabilir. Rüzgâr götürür, arı götürür, o tarlaya düşer. Jandarma bunu görse de adama ceza yazmaz. Bir tane polen gelmiş sonuçta. Adama “Bak kardeşim, bu esrar yapan kenevir” deyip imha ederler. Zâten sanayi keneviri eken adamın araya Hint keneviri ekiyorsa aklı yoktur. Çünkü 15 günde bir kontrol var.

Anladığımız kadarıyla iki tür kenevir mevcut. Biri ‘tıbbî ve sanayi’ amaçlı diğeriyse ‘uyuşturucu’ amaçlı, öyle mi?

Uyuşturucu maksatlı ekilende de tıbbi özellik mevcut.

Niçin sadece 19 il?

Peki devletin bazı şehirlerde ekime izin verip bazı şehirlerde vermemesi ilginç değil mi? Niçin böyle bir ayrım söz konusu?

Güzel bir soru. Şu an Türkiye Cumhuriyetinde buna cevap verecek bir tane adam bulamazsınız. Sivas’ın da eklenmesiyle sayı 19 oldu. Niçin 81 vilayet değil de 19? Diyarbakır’da, Urfa’da terör sorunu nedeniyle olmayabilir. Fakat diğer şehirleri kimse izah edemez. Mesela neden Manisa’da yok da Uşak’ta var?

Bunu engelleyen bir lobi mi var?

Ahmet Şatıroğlu: Bugüne kadar engellenmişse engelleyen bir lobi illaki var. Şehirler bazında bakıldığında ise Doğu ve Güneydoğu’da teröre finansman olmasın diye bir mantık güdülebilir. Fakat Akdeniz’in ve Ege’nin nemli, verimli ovalarının çoğunda niçin yok, bunun cevabı mevcut değil. Pilot bölge gibi kabul edebiliriz belki. ABD’de yanılmıyorsam 38 eyalette bunun tarımı yapılıyor. Demek ki işin içine siyaset giriyor.

Üniversite ne durumda?

Üniversitelerin burada belirleyici bir rolü var mı?

Kenevir dendiği vakit herkes bir öcü gibi bundan kaçıyordu. Sonradan biraz kırıldı bu ama akademide böyle bir korku hâlen mevcut.

İsmail Tokalak: Şu an bu işin başını çekenlerden Yalçın Koçak’a 5 yıl önce meseleyi açtığımda “Yahu Tokalak, bana böyle şeylerle gelme! Benim başımı belaya sokacaksın. ‘Esrarcı’ damgası yapışacak üzerimize” demişti. Derken bu konuşmadan 5 ay sonra beni aradı. “Tokalak, bu ne kadar önemli bir şeymiş” dedi. Şimdi kenevir bayrağını en önde o taşıyor. Ben Bafra’da en büyük arazi sahibine bunu ektireceğim. 10-15 bin dönüm arazisi olan bir dostum bu. Özelleştirmeden aldı bu araziyi. “Beni karıştırma bu işlere” dedi.

Bafra’da ekiliyor ama şimdi, değil mi?

İlk ben ektim. Birisi de “Hadi senin hatırına bir 10 dönüm ekeyim” dedi. 100 dönüm filan değil. O yüzden bu korkuyu kırmak çok zor.

Ahmet Şatıroğlu: Algıyı kırmak atomu kırmaktan zordur derler.

Türkiye’de Samsun’dan aşağı inen bir havzada ekim serbest. Geçmişte ise hemen her yerde ekilen bir bitkiydi bu.

Öyle demeyelim, Osmanlı’da bile her yerde değil, iklime uygun bölgelerde ekiliyordu. Ama bir yasak mevcut değildi.

Yasak mı, regülasyon mu?

Peki, sonradan niye yasaklandı, sebebi nedir bunun?

İsmail Tokalak: Sanayi kenevirinin ekimi hiç yasaklanmadı.

İsmail Tokalak.
İsmail Tokalak.

Ama böyle bir algı var toplumda.

Osmanlı’dan beri serbestçe ekilen bir şey bu. Regüle edilmemişti. Resmi Gazeteye filan gerek yoktu. 1990’ların başında bunu regüle edelim dediler. İşte o zaman ekilebilir bölgeler ayrıldı. Regüle edilen 18 bölgeye izin verildi.

Kenevirin sadece esrar yönünü gündeme getirip diğer faydalarını görmezden gelmek de bir nevi yasaklama sayılmaz mı? Petro kimya ve ilaç sektörü mü var işin içinde?

Bu baskıyı kimya devi DuPont yaptı

Hollywood da lobilerde işin içinde

Ahmet Şatıroğlu: Sadece DuPont da değil. İnternet üzerinden kolay ulaşılır bilgilerden biridir bu. Amerika’da dönemin kâğıt lobisi, peşinden kimya lobisi, plastik ürünlerin ortaya çıkmasıyla birlikte hükümete baskı yapıyorlar ve 1961 yılında Narkotik ile Mücadele Yasası’nın çıkmasını sağlıyorlar. Sonra bu iş bütün dünyaya dayatılıyor. Sentetik uyuşturucu ise işin sonraki boyutu. İşin aslı, 1900’lü yılların başındaki Amerikan dolarına baktığınızda paranın üzerinde kenevir tarımı yapan insanları görebilirsiniz.

Kâğıt ve petrokimya kartelleri önce devletler, sonra toplumlar üzerine baskı yapınca kenevir tarımı bitme noktasına geliyor. Marihuana kelimesi işte o dönemin icadı. Meksika taraflarından gelme. İnsanlara bunun ne kadar kötü bir şey olduğu angaje edilerek büyük bir propaganda vasıtasıyla hükümetlere baskı yapılıyor. Zaten Hollywood dediğiniz mekanizma nedir? Amerika’nın yapmayı tasavvur ettiği projelerin toplumlara mâl edilmesi için algı oluşturma yeridir. Bir propaganda müessesesidir.

Kenevir tohumu ihracatçılardan biri Türkiye iken...

Türkiye de dünyadaki bu gidişata maalesef ayak uydurma yoluna gitti. 1961 yılındaki yasadan sonra 70’lerde bu yasanın güncellenmesi var. 90’larda ise işi tamamen belli bir formata sokuyorlar. Tarihleri yanlış söyleyebilirim ama 60’lı yıllarda dünyanın en büyük kenevir ve kenevir tohumu ihracatçılarından biri Türkiye. Daha geriye gidersek, buna ‘Hint Keneviri’ denilmesi, Avrupalıların bunu Hindistan’da görmesinden kaynaklanıyor. Oysa bu tamamen bize, Türklere has bir bitki. İskitler’den kalma objeler arasında, esrar maddesinin törensel kullanımı için hazırlanmış altın kâseler var. Orta Asya kam kültüründe ruhânî seviyeye, belli bir frekansa ulaşmak için kam dediğimiz şamanların esrardan faydalanması söz konusu.

Bir nevi astral yolculuk yani…

Evet. Aslında bu ürün, bugünkü İran’ın kuzeyinde, Orta Asya’dan çıkmış bir ürün. Ama Avrupalılar bunu Hindistan ziyaretlerinde keşfettiği için adı Hint Keneviri kalmış. Biz bunu Sakalardan beri binlerce yıl tedavi amaçlı kullanmışız. Onun dışında, Çatalhöyük’te galiba, on yıl önceki kazılarda kenevirden yapılmış battaniyeye sarılı ceset bulundu. Yani biz bu ürünü binlerce yıldır kullanıyoruz. İşin yasaklama kısmına gelince, o zamanki siyasi konjonktür gereği engelleme şeklinde yol alınmış.

150 milyar dolarlık piyasa mı?

Yalçın Bayer kenevir piyasasının 2025 yılında 150 milyar dolarlık hacme ulaşacağını yazmış. Gıda piyasasının 1,7 trilyon dolar olduğu bir yerde 150 milyar dolar büyük bir rakam değil mi? Nedir bu işin gerçeği?

Yalçın Bayer’in yaptığı, sonuçta bir projeksiyon. Kenevirin içinde bulunan etkin kanabinoidler, insan vücudunda iki sisteme hitap ediyor: Merkezi sinir sitemi ve bağışıklık sistemi. Bu iki sistemin etkin olduğu 250 hastalık için benim bildiğim şu anda ilaç Ar-Ge’leri yapılıyor. 2 tanesi de piyasada dolaşımda. Ama yavaş yavaş tıbbi kenevire serbestlik geliyor. Almanya bile yakında bir kanunla tıbbi keneviri serbest bırakacak.

Bir de (Almanya) ‘kenevir ajansı’ kurdu…

Evet, hatta Kenevir İş Konseyi’nin merkezi de Almanya’da. Şimdi sırada tıbbî kenevir izni çıkarma durumu var. Dolayısıyla bu 150 milyar projeksiyonu neye göre yapılıyor bilmiyorum. Şu anda dünyada kullanılan ilaçların yüzde 25’i antidepresanlardan oluşuyor. Tıbbi kenevirden yapılan ilaçlarla zaten bu piyasanın yüzde 25’ini domine etmiş oluyorsunuz. Yani 150 milyar dolar neye göre verilmiş bilmiyorum.

Korkutmak amaçlı verilmiş olabilir mi?

Korkutmak amaçlı da olabilir, tam tersi motivasyon amaçlı da. Antidepresanları, kanser ilaçlarını da hesaba kadarsak rakam çok daha yüksek çıkar…

Sadece antidepresan piyasası 300 milyar dolar.

1 buçuk ile 2 trlyon dolar arasında bir ilaç sektörü var. Kanser ilaçları ve antidepresanları da eklersek toplam ilaç piyasasının yarısını geçiyor. Dolayısıyla 150 milyar dolar neye göre söylenmiş bilmiyorum.

Keneviri kim sabote ediyor?

Yalçın Bayer şubat ayındaki bir yazısında şöyle bir cümle kuruyor: “19 Ocak’ta yazdığım ‘tıbbî kenevir trenini kaçırmayalım’ yazısı sıkıntı yarattı. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı uzmanlarla konuştuk. Bu konuda ciddi çalışmalar yürütüldüğünü, dünyadaki uyuşturucu lobisinin kenevir ekimini amacından saptırdığını, hatta DSÖ’nün bu konuda yanıltıldığını anlattılar.” Bu cümlenin ardından şunu sormak gerekiyor: Acaba Cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ın kenevire yönelik hamlelerini sabote edici; bu işin içine uyuşturucu lobisini de dâhil ederek konuyu saptırmaya çalışan bir yapı olabilir mi? Çünkü kenevir konusu Cumhurbaşkanımızın siyasi iradesi sayesinde gündeme gelmişti. Sizin düşünceniz nedir?

İsmail Tokalak: Ben içerden aldım haberi. Cumhurbaşkanımız iradesini koydu orada. Kendi en yakınlarından, işten anlayan biri TÜBİTAK’a gitti. TÜBİTAK da tıbbî kenevir konusunda çalışma yapıyor. Bu bile bir aşamadır ama ben Sayın Erdoğan’ın haberi olmadan onların bile önüne engeller çıkarıldığını biliyorum. Bu meselenin kânûnî çerçevesi çizilmediği sürece buna taş koymak isteyen adamlar ellerine her fırsat geçtiğinde sütre gerisinden yine taş koyacaklardır.

O zaman burada bir mevzuat çalışması gerekiyor.

Kesinlikle. Bu çalışmasının ana damarını da söyleyeyim. Eğer bu yapılırsa o adamların yolu kesilecektir. Sanayi keneviri üretiminde en değerli ürün CBD yağıdır. Tarım Bakanlığı bu yağın işlenmesini yasaklıyor. Bu yasağın kalkması lazım. Bunun dünyada alıcıları da hazır. Başımıza ne geliyorsa yasaklardan geliyor.

Kasıt mı, bilgisizlik mi?

Bunda bilgisizlik veya kasıt olduğuna inanıyor musunuz?

Ahmet Şatıroğlu: Bilgisizlik olduğuna inanmıyorum. Bilgisizlik olsa, bilgilendirmeden sonra düzeltme yapılır. Düzeltme gelmediğine göre kasıt var burada.

İsmail Tokalak: Ben diplomatik davranmayı tercih ediyorum çünkü karşımda suçlayabileceğim adam yok. Varsa bile susuyoruz. Şimdi kenevirin tüm yağı filizindedir. Yani çiçek kısmında. Esrar maddesi de bu filizdedir. Yaprağında yağ eser miktardadır. Bakanlık, filizin ve yaprağın işlenmesini yasaklıyor. Bakın bir satır bile tutmayan bir yasak bu. Bunu kaldırırsak Türkiye’nin, çiftçinin, doğal ilaçların önünü açabiliriz. O kadar paramız ilaç firmalarına gitmez. Türkiye kendine yepyeni bir kapı açar ve tarımdaki büyük sıkıntılara çözüm olur. Uygun kanunları hazırlamalı ve onların dışına çıkmamalıyız. Ve denetim çok önemli. Denetim yapılmadığında iş başka yerlere kayar. Ama öncelikli olarak Tarım Bakanlığı’nın bu yasağı kaldırması lazım. Tayyip Bey ‘Bir yiğit arıyorum’ diyordu ya, işte burada bir yiğit çıkacak ve bu yasağı kaldıracak.

Çıkar mı böyle bir yiğit?

Ahmet Şatıroğlu: Devlet aklı devreye girdiği anda çıkacaktır.

İsmail Tokalak: Ve çok da zor değil bunu kaldırmak. Biz bu iş için zamanımızı, cebimizdeki paramızı harcıyoruz. Bir de sonrasında suçlanıyoruz. Ama önemli değil. Biz doğru iş yapalım da varsın suçlasınlar. Şurada yönetmelikteki bir satırlık maddeden bahsediyoruz. Vatanperver ve gözükara biri çıkacak ve bunu kaldıracak, o kadar. Ben bir kere kenevir ektim ve zarar ettim. Tohumları da ekecek arkadaşlara bedava verdim. Kilosu 40-50 liraydı.

2016 tari̇hli̇ tohum yasası kalkmalı

Şu anda Türkiye’de kenevirin ata tohumunun ekimi yasak. Genetiği değiştirilmiş tohumlar ekiyoruz bildiğim kadarıyla.

Hayır, GDO’lu tohum ekemezsiniz. Sadece kenevirde değil, hiçbir üründe GDO’lu tohum ekemezsiniz. Türkiye’de ekilen kenevir tohumları tamamen ata tohumları. Şu anda hibrit tohum yapacak teknolojimiz yok.

Biz bu tohumları ithal etmiyor muyuz?

Hayır, ithal değil. Bir tek Bayer ve Hollanda üretiyor hibrit tohumları, onlar da çok çok pahalı.

Türkiye’deki tohumlarımız temiz mi yani?

Elbette, aslanlar gibi kendi tohumlarımız bunlar. Ama orada da bir çelişki var. 10 yıldır söylüyorum. 2006’da gelen tohum yasası kaldırılmalı. Bu bizim elimize ayağımıza vurulan kelepçedir. Dışarıdan Monsanto’su şusu busu çıkarttırdı bu yasayı. Milletvekilleri de bilmeden elini kaldırıp onayladı. Böylece ata tohumunu yasakladılar. Sen ata tohumunu neden yasaklıyorsun arkadaş. O benim yarın savaşta, zor günde garantim. Ben ister ekerim, ister ekmem. Ama benim stratejik silahım. Bir de şöyle bir çelişki var: Ata tohumu patentli değil ama TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) bunu satıyor. Devlet kendi koyduğu yasağı kendi eliyle deliyor. Neden? Çünkü Almanya’dan filan bunu alamazsın, inanılmaz pahalı. Yani kenevirdeki yasağı kaldırırken, 2006 tarihli tohum yasasını da kaldırmalıyız.

Ahkam kesen bir cahil

Yalçın Bayer’in yazısını dönecek olursak, yazıda adı geçen yetkili diyor ki “DSÖ’nün BM’den geçirmeye çalıştığı, uyuşturucuyu teşvik eden anlayışı 27 ülkeye liderlik yaparak engelledik”. ‘Türkiye’ yapmış bunu. Aksi hâlde dünya kenevir tarlası haline getirilecekmiş. Ne diyorsunuz buna?

Bu yetkilinin konumu neydi?

Bu yetkili bir adım daha ileri gitmiş, “Erkeğine keten denilir. Kenevir yerine keten ekersek bezir yağı üretiriz” diyor. Keten başka, kenevir başka bitki değil mi?

Ahmet Şatıroğlu: Bir de meseleye pozitif tarafından bakalım. Kenevir bitkisine muhalefet etmeye çalışanların seviyesi bu. Allah muhafaza, ya gerçekten biraz bilgili olsalar ne olacaktı?

Öyle ya, sesleri zaten çok çıkıyor, nasıl başa çıkacaktık?

İsmail Tokalak: Yani ancak bu kadar cehalet olur. Ve bu insanlar Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir kurumun vitrininde. Bu saçmalamaktan başka bir şey değil. Cevap vermeye bile gerek yok ama insan en azından Google araması yapsa böyle bir yanlışa düşmez. Bir de Birleşmiş Milletlerde liderlik yapıp yasaklamışlar. Sen kimsin, hangi vasıfla bunu iddia ediyorsun? Orada bir şey daha söylüyor. Diyor ki: “THC ile CBD’yi teknolojik olarak ayıramazsın.” THC ile CBD’yi ayırmak kadar absürt bir şey yok. Çünkü esrarın olduğu ağaçta zaten THC vardır, ayırmaya da gerek yoktur. Eser miktarda da CBD vardır. Sanayi kenevirinde ise büyük oranda CBD vardır. Bunu Yaradan böyle yapmış, sen neyini ayırıyorsun? Bakın esrardan normalde kimse kafayı sıyırmaz. Ama henüz çocukken, 14, 15, 16 yaşta alınırsa çabuk gelişen beyin hücrelerine saldırır. Bu çocuklar ilerde şizofreniye ve unutkanlığa yatkın olurlar ama hiçbir zaman kanser olmazlar.

Kenevir beyin dostu

Diğer uyuşturucuların yaptığı hasarları meydana getirmez mi?

Getirmez. Benim İngiltere’de bir arkadaşım var. Esrar alıp ufak yaşta THC’ye mâruz kalan şizofreni hastası çocukları CBD ile tedavi ediyor. Yani Hint kenevirinin kötü etkisini sanayi kenevirinden çıkan yağ tedavi ediyor. Böyle bir bitki yok... CBD sinir sistemlerini en iyi düzenleyen madde. Beyindeki fonksiyonları hatta adele yapısını bile. Biz bunu yasaklıyoruz, düşünün. Ben 20 küsur yıl İngiltere’de yaşadım. Sağlık için kullanılan bir şey bu. Bir bizde yasak. O yetkili biliyor tek. 50 sente su alıyorsun, eser miktarda CBD yağı koyarsan 2 paund 75 pense satıyorsun o suyu, sağlıklı su diye. Ve biz milyon dolarlık şu nimeti kaçırıyoruz. Bunu yakında CocaCola da kullanmaya başlayacak, planlaması yapıldı.

Ahmet Şatıroğlu: Avrupa Adalet Divanı yakın zamanda CBD’nin narkotik bir malzeme olmadığını kabul etti ve gıdalarda kullanılabilirliği onaylandı. Yurt dışını örnek alıyoruz ya, Almanya’da enteresan bir uygulama var; sertifikalı olarak sanayi keneviri ekebiliyorsun, izin almana gerek yok. Almanya’da THC oranı binde iki ile altı arası. Sadece beyan şartı var. Ben ekiyorum diyorsun ve ekiyorsun. İsrail’de ise okullardaki çocuklara CBD ihtiva eden kurabiye veriliyor. Zekâ ve beden gelişimini artırsın diye. Yetkili hanımefendi zamanla CBDTHC hâline yani narkotik hale diyor ya. Avrupa Adalet Divanı, Almanya ve İsrail bunu fark edememiş, sadece kendisi fark etmiş demek ki.

Peki, bu yetkilinin zihniyeti Türkiye’de başarı kazanırsa ikinci golü mü yemiş oluruz?

Başarı kazanamazlar. Neden kazanamazlar? İki nedeni var. İlki, tabiatın gereği şartlar zorlayacak ve kazanamayacaklar. Bunlar kimin adına bunu yapıyorlarsa zaman içinde bertaraf olacaklar. İkinci husus ise bu devletin, bu milletin bir aklı olduğuna inanıyorum.

Basiret ve feraset galip gelecek diyorsunuz yani.

Ahmet Şatıroğlu: Bu ülkenin binlerce yıldır gelen bir devlet aklı var. Zayıfken güçlü görün, güçlüyken zayıf görün.

Toparlarsak meseleyi 3 ana başlıkta ele aldık. Bir uyuşturucu, iki sağlık yönü, bir de bunun sanayi ciheti var. Doğru mudur?

Aslında ‘uyuşturucu’ demiyoruz, ‘tıbbî kenevir’ diyoruz. Çünkü nükleer enerji gibi bir şey bu. Dileyen bomba yapar, dileyen enerji üretir. Sağlık, tıbbî ve bir de sanayi amaçlı diyelim.

Sanayi keneviri üretiminde en değerli ürün CBD yağıdır.
Sanayi keneviri üretiminde en değerli ürün CBD yağıdır.

Hangi alanlarda kullanılıyor?

Kenevirin kullanıldığı pek çok alan var. Mesela kâğıt yapımı var. Tekstilin her sahası var. Savunma sanayi var. Kimya sektöründe kullanılıyor. Başka hangi alanları ekleyebiliriz?

İsmail Tokalak: Ben şimdi inşaat yaptırıyorum bizim orada, biraz önce beni müteahhit aradı, kenevirin talaşını çıkarttım, ona göstereyim istedim. Talaşını özel makinelerle, hani şu mısır kırma makineleri var ya, ilkel usulle çıkardım. Bizim de Ar-gemiz bu. Kireç koydum içine, su koydum, bizim orada briket yapan adamlar vardı, oraya götürdüm, “Abi sen ne diyorsun, getirmişsin talaşı tuğla yap diyorsun” diye tepki verdi. Neyse, bunu kalıba koymak lazım, koyduk. Güneşe de koyduk, esas fırınlamak lazım. Esaslı bir tuğla oldu. Türkiye’de belki kenevirden ilk tuğla yapan benim. Son gidişimde de sıvasını yaptım, gayet güzel sıvası oldu. Demek ki ben bunun bilfiil Ar-gesini yaptım.

Samsun Büyükşehir belediyesi de kenevir kumaşından elbiseler yapıyor. Bir kıvılcımı başlattık, arkasından kendi kendine gelmeye başladı. Yani bu iş bir kıvılcım bekliyordu. Şimdi ben Samsun Belediyesine bir ceket diktireceğim, ‘bakın bunu kenevirden yaptık’ diyeceğim. Millet sorgulamaya başlayacak. Önemli bir reklamdır. Yani orada da bir kıvılcım atacağım. Bu parayla pulla ölçülecek bir şey değil.

Faydaları neler?

Kenevirini faydalarını sayın desem ne söylerdiniz?

Kenevir bitkisi, münavebeli ekimlerde ürünün çok daha iyi yetişmesini sağlıyor. İki nedeni var, kökleri aşağıya giderek toprağı havalandırıyor. Toprak hava alıyor. Oksijen alıyor, derine iniyor. İkincisi, zararlı böceklere karşı kullanılan pestisit ilaçlara gerek bırakmıyor. Kendi kendine, doğal olarak oradaki zararlı otları, zararlı böcekleri önlüyor. Biz bunu bizzat ektik. Topraktan daha iyi ürün aldık. Kenevirden sonra ister mercimek ek, ister başka bir şey, verim yükseliyor çünkü toprağı tarım için hazırlıyor.

Kağıt ve naylon mafyası iş başında

Bir de bunun enteresan bir tarafı var: Dört ayda yetişen bir bitki bu. Yılda iki ürün almak mümkün, serada yaparsan dört ürün alırsın. Ekonomik açıdan müthiş bir şey. Tekstil olsun, kâğıt olsun, diğer alanlar olsun, kullanımı da kolay. Film o yüzden koptu zaten. 1930’ların Amerikası’nda William Randolph Hearst, Harry J. Anslinger ve Andrew Mellon diye üç adam var. Hearst denen adam ülkenin medya patronu ve özel ormanlar var elinde. Gazete için de kâğıt lazım. Kenevir bu adamın önünü kesiyor çünkü adamın kendi ormanı var ve bir ağaç 10 yılda yetişiyor. Oysa kenevirin yetişme süresi sadece 4 ay. Anslinger ise ABD’de narkotiğin başında. Bir de Mellon var. Zamanın çok zengini, her yere yatırım yapıyor. 1930’ların başında naylon imaline yatırım yapıyor. Bunların üçü de kanka. Mellon ABD Hazine Bakanlığı yapmış biri, DuPont’un da akrabası bu arada. Anlayın yani dönen tezgâhı. Bunlar naylona yatırım yapıyor çünkü ileride ok gibi fırlayacak. Nitekim 1960’dan sonra likraya dönüştü, inanılmaz bir pazar var, milyar dolarlar uçuşuyor. Yani hem kâğıt hem iplik olarak kenevir bunların önünü kesiyordu. Onlar da keneviri alaşağı etmek için ellerinden geleni esirgemediler.

Kenevirden tank gibi kaporta

Şeker kamışından çok kolay bir şekilde sıvı çıkarabiliyorsunuz, uzun işlemlere ihtiyacınız yok. Şeker pancarında ise uzun işlemler söz konusu. Ağaçtan kâğıt elde etmek için de uzun işlemler gerekiyor, oysa kenevirde buna ihtiyaç yok. Yani hem işlem süresi, hem de üretim maliyeti düşüyor. Bu nasıl bir mantık?

Şeker kamışı için teşebbüs ettiğimde bana buralarda olmaz dendi. Her sene Las Vegas’da tarım fuarı olur. Arkadaşlara bana şeker kamışı tohumu yollayın dedim. Meğer tohumdan değil fideden oluyormuş, domates gibi fidesini ektirdim. 2-3 metre büyüdü. Hani olmuyordu. Şeker kamışından elde edilen şeker yüzde 35 daha ucuza mal oluyor. 1930’larda Henry Ford kenevirden yapıyordu arabaların kaportasını. Neden bıraktı biliyor musun? Diyorlar ki DuPont buna rüşvet verdi, o yüzden bıraktı. Ben buna inanmıyorum. Çünkü bunlar keneviri yavaş yavaş yasaklayınca adam ham madde bulamadı. Ham madde bulamayınca da metale geçti. Kenevir kurşungeçirmez olduğu için arabaların kaportası tank kaportası gibi. Hem de doğada kolay çözülüyor. Peki, ne oldu metale dönünce? Madenciliğin üzerine baskı yapıldı. Elindeki imkânı bu kadar yanlış kullanma olmaz.

Ahmet Şatıroğlu: Ben özellikle tekstil kısmına baktım. Halı mesela... Türkiye’nin 2 milyar 100 milyon dolarlık halı ihracatı var. Zaten tüm dünya pazarı 7 buçuk milyar dolar. Daha önce gümüş elyafını koydurmak için halıcılarla görüşmüştük. Anti bakteriyel özellik kazandırmak için. Şimdi sentetik halıdan organik kenevir halıya geçilebilirse değişik bir ambiyans yakalanır dünyada. Ayrıca kenevir halı, üzerinde yürüyenin elektriğini de alıyor. Kenevir plastiğin en büyük rakibidir. Ayakkabı da bu konuda iyi bir alternatif. Ayakta elektriklenmeyi engelleyecek sağlıklı ayakkabı kenevirle üretilebilir. Bundan iki sene önce Ticaret Borsası’nda brifing veriyorum. Bir tüccar dedi ki bizim ne işimize yarar bu? Çok basit, yağını sıkarsan zeytinyağından yaptığın her şeyi yapıyorsun. Tozu ile de undan yaptığın her şeyi. Bir peynirci arkadaş, hocam biz Türkiye’nin en iyi peynirini üretiyoruz ama plastik kaplar ürünü bozuyor dedi. Kenevirden yapılan kaplara koyarsan gıdayı bozmaz, lezzeti korur. AB çok su ve ilaç tükettiği için pamuktan vazgeçirecek dünyayı. Biz de pamuğu çok kullanıyoruz. Ev tekstili ihracatımız 3.1 milyar dolar. Bunun müşterisi de AB ve ABD. Adamlar senden artık kenevir isteyecek. İsrail’in bu konuda 10 yıllık hedefi 100 milyara ulaşmak. Tabi patentleme süreci devam ediyor. Bu da bir devlet aklı gerektiriyor. Akademide lisansüstü gençlere yönlendirme yapılabilse çok iyi olur. Sanayinin her dalında bir gencin keneviri çalışması çok patent çıkarır.

Aynı zamanda kanser ilacı

İsmail Tokalak: İngiltere’de bir firma bakanlar kurulu kararı ile kenevir ekimi için izin aldı. Özel bir yer verdiler bu şirkete. Adamlar içinde yüzde 50 CBD olan bir ilaç yaptılar. Adına da Sativex dediler. Üzerine kansere iyi gelir yazdırtmadılar. Şimdi bunu Bayer firması satın aldı. Çok büyük paralara kırmızı reçeteyle satılıyor.

Ahmet Şatıroğlu: Biz keneviri halkımıza anlatmak ve sanayicimize rehberlik etmek için KenevirTürk adında bir yayın organını hayata geçiriyoruz. Onun da müjdesini vermiş olayım. İnternette çok fazla yanlış bilgi var. İnşallah faydalı oluruz.