Nara atan kabadayıdan yeni nesil mafyaya

Son günlerde 90'lı yılların unutulmaz çizgi film karakterlerinin isimlerini çok sık duyar olduk. Ancak bu kez filmdeki maceralarıyla değil, işledikleri cinayetlerle… Redkidler, Daltonlar, Çirkinler, Şirinler, Casperlar… Kendilerine bu “sevimli” kahramanların adlarını vererek ortaya çıkan suç örgütleri, kısa yoldan para kazanmanın hayalini kuran gençleri kullanarak onları acımasız birer kâtile dönüştürdü. Çocuk yaşta ellerine aldıkları silah ile kime hizmet ettiklerini bilmeden ve düşünmeden, hiç korkmadan tetiğe basma cesareti buldu. Nasıl mı? İşte size yabancı gizli servis ağlarının bir parçası haline gelen yeni nesil mafyanın çocuk katillerinin hikâyesi.
Eski İstanbul’un sokaklarında attıkları naralarla nam salan kabadayılar, garibanın, haksızlığa uğrayanın yanında yer alır, her türlü sömürüye karşı tâbir-i caizse omuz atardı. Genç kızları korur, çocukları zehirlemeye kalkışan uyuşturucu satıcılarını mahalle meydanında falakaya yatırırdı. Halkın ve ezilenin yanında oldukları için onlara karşı büyük bir sempati duyulurdu.
Zamanla değişen dünya düzeniyle birlikte onlar da yerini mafya babalarına bıraktı. Bazı yurt dışı operasyonlarında kullanılan yeraltı dünyasının meşhur isimleri arkalarına siyasetten bazı isimlerin de desteğini alınca mahalle kabadayılığı yerini milyon dolarlık hesaplaşmaların yaşandığı, paranın su gibi aktığı yeni bir sisteme bıraktı. Kirli siyasetçinin haksız kazanç kapısını aralayan yeraltı dünyası, siyasi güç ile büyüdü, bardağa sığmaz oldu.
‘Babalar operasyonu’

12 Mart muhtırasının ardından sıkıyönetim komutanı Faik Türün’ün emriyle MİT’in mühim isimlerinden Mehmet Eymür, ilk “Babalar Operasyonu”nu düzenledi. Uğurlu, Bezal, Mırza ailelerinin ileri gelenlerinin yanı sıra Zihni İpek, Mehmet Akil Çubukçu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda uyuşturucu ve silah kaçakçısı yakalanarak gözaltına alındı.
Devlet, bürokrasi ve siyasetle iç içe olan yeraltı dünyasının meşhur isimleri güvenlik güçlerine saygıda kusur etmiyor, itiraflar kendiliğinden ardı ardına geliyordu. İkinci ‘Babalar Operasyonu’ ise bundan 9 yıl sonra gerçekleşti. Aileler yeraltından çekilmiş, onların yerine yeni isimler gelmişti. Bu kişilerin evlerinde ve işyerlerinde yapılan aramalarda birçok siyasetçi, asker ve bürokratlarla çekilmiş samimi fotoğraflar ortalığa saçılmıştı.
Mafya artık kendisine yeni bir ortak bulmuştu. Bu ortak onu hem koruyor hem de yüceltiyordu. Adı ise kirli bürokratlar, kirli siyasetçiler ve bazı kirli kolluk güçleriydi. Kanunlardaki boşluklardan faydalanıyor, alacağını tahsil edemeyen iş adamlarının tahsildarları oluyorlardı. Ta ki bilmemeleri gereken gizli sırları bilene kadar.
Bu sırlar kendi aralarında yaşanan savaşta etkili oldu. Yıllar içinde mafya tarzı örgütlenmelerden darbe yiyen bazı siyasetçi ve iş adamları çareyi uzaklaşmada buldu. Zaten yasadışı işlerini küçük menfaatler karşılığı yargı ve bürokraside kolaylıkla hallettirebiliyorlardı.
Meşhur mafya babaları ise biriktirdikleri servetlerini korumanın telaşına düşmüş, gözaltına alınmak, cezaevine konulmak gibi cezalarla bedel ödemek istemiyorlardı. Çünkü boşalan yeri doldurmaya hevesli yeni nesil mafya onları rahatsız eder hâle gelmişti. Birinin kaybedecek hiçbir şeyi yoktu, diğerinin ise kazandığı servet ağır basıyordu. Sokaklar artık başıboş sabıkalı çocuklara kalmıştı.
Hasan Heybetli’nin ‘parmağı’
Mesleğe 86-87 yılları arasında Sirkeci Sansaryan Han’da bulunan 2. Şube Müdürlüğü’nde polis muhabiri olarak başladım. Yıllar yılları takip etti, gitmediğim olay, katılmadığım operasyon kalmadı. Gazetem adına gelişmeleri takip ediyor, haberleri sıcağı sıcağına okuyuculara aktarıyordum. Bu arada yeraltı dünyasının meşhur isimlerini tanıma fırsatı buldum. Her biri benim objektifime takılıyor, cezaevine giriyor çıkıyor, yeniden yakalanarak gözaltına alınıyordu.
Benim onları tanıdığım kadar onlar da beni tanıyordu. Hatta bir gün muhabirlik yaptığım Sabah gazetesinin Mecidiyeköy’deki binasına giderken karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışıkta durmuştum. Aniden önümde duran siyah Mercedes marka otomobilin fren sesiyle irkildim. Arka cam açılmış, karşımda yeraltı dünyasının meşhur isimlerinden Hasan Heybetli aracının içerisinden bana gülümsüyordu. Elini havaya kaldırıp işaret parmağını sallayarak “akıllı ol” der gibi bana baktıktan sonra hızla uzaklaştı.
Eğer gazeteciliğin bu dalında görevliyseniz bu gibi şeylere alışık olmanız gerekiyordu. Şuraya gelmek istiyorum, meslek büyüklerimin o sözü hâlâ aklımda: “Suçlu her zaman için seni kullanmaya çalışır. Çünkü sen gazetecisin, onun reklamını yapacak olan tek kişi sensin. Kendini sakın satma!”
Saygınlık kazandıran “medya”
Bu sözler meslek hayatım boyunca aklımdan hiç çıkmadı. Ama şimdi bu olgu tamamen değişti, hatta bazı meşhur gazeteciler mafya babalarına duydukları hayranlığı ve sevgiyi açıkça söyler hâle geldi. Övgüler dizilen yeraltı dünyası da ortaya attığı iddiaları büyüten bazı gazeteciler ile neredeyse ortak çalışmaya başladı. Mafya babası iddiada bulunuyor, gazeteci büyütüyor, korkan iş adamı haracını veriyor veya bürokrat geri adım atıyor. İşte yeraltı dünyasının saygınlık kazanması da böyle oluyor.
Sosyal medya ağlarında kanun dışı kişilerle ilgili olan videolara bakın, insanların nasıl hayranlık içerisinde korku imparatorluğuna yeşil ışık yaktığını göreceksiniz. Hatta bununla da sınırlı kalmayan bazı siyasiler, geçmişte birçok insanın canını yakan mafya guruplarının liderleri ile hatıra fotoğrafı çektiriyor ve sosyal platform ağlarında hiç çekinmeden övücü paylaşımlar yapıyor. Bu da mafya liderine kazandırdığı saygınlığın yanı sıra yeraltı dünyasına özenen gençlerin suç dünyasına girişine yeşil ışık yakmaya yetiyor. Bunun ardına menfaat yanlısı veya hükümete kızıp mafya patronunun söylediklerinden prim elde etmeye çalışan gazetecileri de eklediğiniz zaman yeni nesil mafyanın ayak seslerini işitmeye başlıyorsunuz.

Gizli servislerin hedefi “mafya”
19 ila 35 yaş aralığında gençler, aileleri ile bağları bulunmayan, birçoğunun madde bağımlısı olduğu sabıkalılar ordusu yabancı gizli servislerin de dikkatini çekiyor. Silahlı ve eylem yapmaktan çekinmeyen ve âdeta bir terör örgütü gibi tek bir lider çevresinde toplanan yeni nesil mafyanın racon kesmenin yanı sıra cezalandırma taktiği ile çalışması gizli servislerin iştahını kabartıyor.
Önce mahalle aralarında örgütleşen, ardından liderlerin yurt dışına kaçışı ile uluslararası suç örgütüne dönüşen çeteler dünya ülkelerini tedirgin eder hâle getirdi. Polonya, Almanya, Yunanistan, İspanya ve İtalya’da varlıkları bilinen ve silahlı eylemlere karışan Türk çeteler birçok olayın faili olarak aranıyor.
İtalya’daki Santa Rosa festivaline saldıracakları ileri sürülen ve bu iddia ile gözaltına alınan Daltonlar çetesi üyesi Barış Kaya ile Abdullah Atik’in kaldıkları pansiyonda yapılan aramalarda otomatik silahlar ve eylemlerde kullanılmak üzere temin edilmiş el bombaları bulundu.
Soruşturmayı derinleştiren İtalyan polisi festivale yönelik saldırının asılsız olduğunu, Daltonlar ile Casperler isimli iki yeni nesil mafya gurubunun hesaplaşma içerisinde olduklarını belirledi. Düşünün, İstanbul’un iki varoş mahallesinden çıkan gruplar İtalya’ya kadar uzanan bir hesaplaşmanın içerisine girmiş. Asıl düşündürücü olanı, Türkiye dar gelmiş olacak ki yurtdışında yabancı oldukları ve dillerini bilmedikleri bir ülkede otomatik silah ve el bombaları temin eder hâle gelmişlerdi.
Pasaportlar MOSSAD’a verildi
Millî İstihbarat Akademisi’nin düzenlediği son raporda ilginç bir detay yer alıyordu. İran’a bombalı dron saldırısı düzenleyen israilin bu saldırılar sırasında hedef ülkedeki mafya unsurlarını kullandığı bilgisi oldukça dikkat çekiciydi. Hücre sistemiyle çalışan ve eylemin tetikçi tarafından sorgulanmadığı her silahlı yapı, gizli servislerin iştahını kabartır. Bu yapılarla istediğiniz kişiyi takip ettirir, ulaşamadığınız gizli bilgilere veya hedefinizde bulunan kişileri ortadan kaldırmak için eylemler düzenleyebilirsiniz. Fâiller yakalansa bile suç bir mafya yapılanması üzerine kalır ve eylemi düzenleyen kişi ne kadar baskı altında tutulursa tutulsun bilmediği için sizi ele vermesi imkansızlaşır.
Bunun yanı sıra yurtdışında yayılan yeni nesil Türk mafyasının insan kaçakçılığı yapan çetelerle de bağlantı içerisinde oldukları ileri sürülüyor. Aranan kişilerin yurtdışına giriş ve çıkışlarını bu yolla organize ettikleri ileri sürülen mafya yapılanmalarının, gizli servis ajanlarının kontrolünde oldukları düşünülüyor. Bunun en çarpıcı örneği ise yıllar önce Urfa’da düzenlenen bir operasyonda ortaya çıkarıldı. Özel haber olarak takip ettiğim olayda sınırdan kaçak göçmenleri geçiren şebeke elemanları, umut yolculuğuna çıkan kişilerin pasaport ve fotoğraflarını resimleyerek MOSSAD’a gönderiyordu. Böylelikle sınırdan Avrupa’ya kaçak olarak açılan kapı, gizli servislerin kontrolünde işliyordu. Bu kişilerin arasında Avrupa’ya eylem yapmak için kaçak yollardan geçen teröristler tespit edilerek yol güzergahı boyunca etkisiz hâle getiriliyordu.
Temelleri 20 yıl önce atıldı

Sokaktaki çocuğu etkilemek isterseniz ona gizli, saygınlığı olan, bol paralı bir hayat vadetmeniz gerekir. Şeref, haysiyet, nâmus ve erdemli yaşamanın para etmediği bu dönemde gençlik yeni bir akımın peşine takıldı.
Yasadışı yollardan kolay para kazanan insanların özel hayatını sosyal medya ağlarından gören ve böyle bir yaşamın arzusunu duyan gençlik ister istemez yeni akımların öncüsü haline geldi. Giyimleriyle kuşamlarıyla onları taklit eden ve sözde rahatlamanın çaresini madde bağımlılığında arayan varoş gençliği, tükenmişliğin sınırında illegal hayat ile tanıştı. Bunun üzerine çocuk yaşta işlenen suçların getirdiği sabıka kaydı eklenince önce aileden uzaklaştı, ardından suç dünyasıyla bütünleşti. Arkadaşlarıyla adım atıyor, herkes kendini ispatlamaya çalışıyordu. Ardındaki tek amaç ise bol para ve saygınlık…
Bunun üzerine televizyonlardaki mafya dizileri de eklenince büyülü bir dünyanın içerisine girdiler. Kurtlar Vadisi’nin yayında olduğu saatleri hatırlayın sokaklar bomboş kalır, ekran karşısında saatler geçiren izleyiciler hayal dünyasında yerlerini alırdı. Sokakta çocuklar aralarında oyun oynarken bile birisi Polat Alemdar, diğeri Memati lakabıyla anılmak isterdi.
Ardından reyting uğruna çığ gibi büyüyüp gittiler. Neredeyse her tv kanalında kendine has bir mafya dizisi yayınlanıyordu. Çekilen silahlar, öldürülen adamlar ve müzik eşliğinde racon kesen mafya babaları. Sanırsınız ki bu devlette hiç kolluk gücü yok. O kadar insan öldürülür, vuran vurduğuyla, vurulan ise vurulduğuyla kalırdı.
Yani bir ülkenin gençliğini nereye çekmek isterseniz, hepsinin sistematik bir çözümü var. Peki, bundan sonra ne olacak, ne yapılması gerekiyor? Devletin gücünü her yerde göstermek ve gençleri bu zehir batağından kurtarmaktan için başka çaremiz yok gibi gözüküyor.