Necasetin hamaseti...

Kolonya, sabunla el yıkamak ve bilumum diğer taharet uygulamaları bizim milli alışkanlıklarımız. 20. yüzyılın “modern” tıb ve gıda teröristleri ne kadar uğraşırsa uğraşsın bizi bu alışkanlıklarımızdan koparmayı başaramadı. Bize ait bu alışkanlıkları “insanlık” namına tüm dünyaya anlatmamız gerek.
Kolonya, sabunla el yıkamak ve bilumum diğer taharet uygulamaları bizim milli alışkanlıklarımız. 20. yüzyılın “modern” tıb ve gıda teröristleri ne kadar uğraşırsa uğraşsın bizi bu alışkanlıklarımızdan koparmayı başaramadı. Bize ait bu alışkanlıkları “insanlık” namına tüm dünyaya anlatmamız gerek.

Taharet musluğu nedir, bilmezler. Cidden İngilizceye çevirmezsiniz bu cümleyi, ancak Fransızca’da bulunan muğlak “bideé” kavramı üzerinden anlatmaya çalışabilirsiniz. Ayakkabı ile yatak odalarına kadar girerler. Umumi helalarında bırakın sabunu, tuvalet kâğıdı bile bulamazsınız. Ondan sonra da “hijyen” konusunda sana-bana ahkam keserler.

Bir yolunu bulup devlete laf çakmak için virüsün yolunu dört gözle bekleyen şizofren muhaliflerimizin alfa-beta beyin dalgaları her türlü mikroptan daha tehlikeli. Bu tarz “pandemik” haberlerin toplumlar üzerinde kasıtlı panik ve terör havası estirmesinden bahsedeceğimiz yerde, önümüzdeki günlerde oluşacak sosyal medya “yalan” rüzgarları ile mücadele etmek, en az sağlık bakanlığının alacağı “gerçek” önlemler kadar önemli.

Amerika’dan gelen haberler çok ilginç. Seattle, Boston, New York gibi büyük şehirlerde tam bir panik havası var, insanlar acil servislere hücum etmiş. Tıbbî müdahalelerde çok yetersiz kaldıkları söyleniyor. Benzer durumların yüzde biri burada gerçekleşseydi, ikinci Gezi kalkışması ile başbaşa kalırdık.

  • Columbia üniversitesinde profesör olan Bernard Harcourt, New York’ta okulların tatil edilmemesi gerektiğini; zira böyle olursa tam 114.000 adet “evsiz” öğrencinin sıcak yemek için tek seçenekleri olan okullardan mahrum kalacaklarını söylüyor. Profesör Harcourt’a göre bu öğrencilerin çamaşırlarını yıkayabilecekleri bir yer mevcut değil.

Ülkemiz muhalifleri bu tarz haberlere burun kıvırır ama gerçek bu. Biz hiç şaşırmadık, ABD’de her 6 kişiden birinin “gıda kuponu” sayesinde hayatta kalabildiğini daha önceden sıkça bizim kamuoyuna anlatmaya çalışmıştık.

47 milyon ABD’liye ekmek karnesi

Bunun ismi “Food Coupon.” Tam tercümesi “gıda kuponu”. ABD her zaman olduğu gibi gerçeği ört-bas etmek için fiyakalı bir imaj, tabir uydurur. Kupon denilince sanki “şans oyunundan kazanılmış bir hak” gibi duruyor ama bildiğin “ekmek karnesi” bu.

ABD vatandaşı evsiz savaş gazisi.
ABD vatandaşı evsiz savaş gazisi.

Hani dedelerimizin anlattığı türden, mütareke yıllarından duyageldiğimiz ekmek karnesi. Ve şimdi insanlar, ABD’nin sağlık konusunda ne kadar geri olduğunu tartışıyor. Binlerce ölü vermiş Çin’den “bile” geri diyerek...

Aylardan sonra sadece tek bir vak’a görülmüş “güzel ve yanlız” ülkemden kimse bahsetmeyecek...

Geleneksel hijyen özelliklerinden, hâlen kadim tıbbın ve koruyucu tedbirlerin ciddiye alındığı; üstüne üstlük tüm Avrupa ülkelerinden daha bilimsel ve akılcı metodlar ile önlemler silsilesi alınan ülkemde whatsapp gruplarından yayılan, “Bir arkadaşım dedi ki, bir sürü ölü varmış gizliyorlarmış” zihniyeti ortalığı kasıp kavurma derdinde.

  • Oysa ABD’nin sağlık ve sosyal hizmetler sektörleri çoktan çökmüştür. Yine de bize kakaladıkları imaj sayesinde gençlerimizin kafasında “yaşanılacak en mükemmel ülke” olarak bilinir. Evet, yanlış duymadınız... 2016 verilerine göre 47 milyon ABD’li bu gıda kuponları ile besleniyor.

O evsizler bizde olsa kıyamet kopar

Maazallah, New York, Los Angeles gibi şehirlerin köşe başlarında görülen evsiz insanlar bizde olsa CHP’li vekiller “İşte AKP’nin ülkeyi getirdiği vaziyet” diyerek sürekli bu fotoğrafları paylaşırlardı. Virüs konusunda Türkiye ile kıyaslandığında aşırı derecede laubali davranan İtalya’yı bile örnek göstermeye çalışan CHP’liler var halen. Üstelik bunlar büyükşehir yönetimlerine talip olan tipler.

Sağlık başta olmak üzere savunma sanayisi ve teknoloji alanında müthiş kazanımlar sağlayan devlet, “psikolojik harp” konusuna da umarız, bir an önce el atar.

Türk gençleri daha yeni yeni, bu virüsün yüzü suyu hürmetine “Aman neyseki Avrupa’da değiliz” demeye başladılar. Havalar ısınınca, ortalık sakinleşince bu dediklerini de çarçabuk unutacaklar.

Batı’nın göz boyama tekniğindeki felsefi derinlik ile ortalama Türk gencinin aşağılık kompleksi o kadar uyumlu bir şekilde “nükleer füzyona” giriyor ki, Batılı gazeteciler bile bazen parmak ısırmak durumunda kalıyor. Buna “muhalefet” kisvesi altında sürekli Türkiye aleyhine “dışardan profesyonel destekler alarak” çalışan “kripto” yapılanmaları da ekleyince vahim bir tablo çıkıyor karşımıza...

Hijyen zihniyeti ihraç edelim

Böyle giderse, Türkiye tüm dünyaya İHA ve SİHA ihraç ettiği gibi “hijyen zihniyeti” de ihraç edecek. Taharet musluğu nedir, bilmezler. Cidden İngilizceye çevirmezsiniz bu cümleyi, ancak Fransızca’da bulunan muğlak “bideé” kavramı üzerinden anlatmaya çalışabilirsiniz. Ayakkabı ile yatak odalarına kadar girerler. Umumi helalarında bırakın sabunu, tuvalet kâğıdı bile bulamazsınız. Ondan sonra da “hijyen” konusunda sana-bana ahkam keserler.

  • Bedence temiz olmak elbette güzeldir. Ancak ruh temizliği ve asaleti buna eşlik etmiyorsa pek de övünülecek bir şey değildir, zira insanı kolayca kibirlendirebilir. Fıkıh kitaplarında necasetten taharet ile hadesten taharetin beraber anılmasının hikmeti de bu olsa gerek.

Zaten biz taharet konusunda normal olanı yapıyoruz. Asıl mesele, bu kavramlardan bihaber olanların “gelişmiş ve medeni” olarak ülkemizin genç dimağlarına sürekli pazarlanması. Bu kitlesel iğfal konusunda alınması gereken önlemler, en az sağlık bakanlığının yaptıkları kadar önemli.

Bu aralar Avrupa sosyal medyalarında Vietnamlıların hazırladığı el yıkama alışkanlığını özendiren bir film dönüyor. Herkes bu kısa, şarkılı videoyu sevimli bulduğu için paylaşıyor.

Oysa kolonya, sabunla el yıkamak ve bilumum diğer taharet uygulamaları bizim milli alışkanlıklarımız. 20. yüzyılın “modern” tıb ve gıda teröristleri ne kadar uğraşırsa uğraşsın bizi bu alışkanlıklarımızdan koparmayı başaramadı. Bize ait bu alışkanlıkları “insanlık” namına tüm dünyaya anlatmamız gerek.