Nüfusumuz neden azalıyor?

Evler ağlar kadınların ardından.
Evler ağlar kadınların ardından.

Bir çocuğun gözleri uzaklara mıhlanır

Anne dönene değin sevmeler öksüz kalır

Recep Tayyip Erdoğan’ın “3 çocuk” çağrısına rağmen nüfusumuz durdurulamaz şekilde düşüyor.

Felaket kapıda…

TÜİK’in nüfus rakamlarına bakmaya bile korkar olduk.

2022’de ne kadar azaldık?

Kim bilir 2023’de daha ne kadar azalacağız?

Sahi bu şekilde ne kadar ayakta kalabiliriz? O hâlde, gelin hâl tercümemize bir bakalım.

Evvelen, biz sâdelik ve mütevazı hayatı terk ettik. Kazancımızı fütursuzca lükse ve şatafata harcıyoruz.

Kapitalizmin dayattığı ihtiyaçları temin için daha fazla, çok daha fazla çalışmamız şart.

Rızık kazanma mesuliyeti olmayan kadın, çalışma hayatının bir parçası kılınarak kapitalizmin gönüllü kölelerine dönüştürüldü. Bu yüzden işsizlik arttı, erkekler çok daha az maaşlara çalıştırılır oldu.

Kadınlar artık anne olmak istemiyor. “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın” (Hûd 6) vaadinde bulunulduğu hâlde, artık pek çok Müslümanın Allah-ü Teâlâ’nın kefaletine itimadı yok olmalıdır ki, ‘1-2 çocuktan fazlasına bakamam’ şeklinde rızık endişesi taşıyor.

Kadınların geleceğini ve bebeklerin sağlığını tehdit eden sezaryen musibetinin yanı sıra, yıllık yüzbinlerce bebek, resmî ve gayrı resmî kürtajla infaz ediliyor. Bu yüzden aramızda, ceza almamış ve etiketlenmemiş milyonlarca gizli bebek kâtili dolaşıyor.

Kısırlık salgını her yerde

Diğer taraftan zengin-fakir, köylü-şehirli ayırımı yapmaksızın kısırlık salgını her yerde.

Erkekler sperm miktarı ve kalitesini, kadınlar ise fıtrî doğurganlığını önemli ölçüde kaybetti.

Kapitalizm tufanının altından kalkmaya çalışan insanın gönüllüce üstlendiği iş yükleri, trafik çilesi, dar ve sentetik kıyafetler, zehir deposu parfüm, deodorant, makyaj ürünleri, şampuan ve sabunlar, hücrelerimizi bozan ve DNA’larımızı değiştiren rekombinant teknolojisiyle üretilmiş ilaçlar, ağır metalli, maymun ve domuz geni eklenmiş kısırlaştırıcı aşılar, çevre kirliliği, radyo frekansı (RF) ile çalışan cihazlar, gıda katkı maddeleri, pestisitler, ağır metaller, işlenmiş gıdalar ve de dizilerle oluşturulan sün’i hayatın getirdiği ruhî bunalımlar, istenilse de çocuk sahibi olunmasını engelliyor.

‘Kariyer yapmak’ denilen ve çocukla, annelikle takas edilen bir bîat ve hurafe türedi. Evlenip boşanan kadınlar ‘zorunlu nafaka’ adıyla haram para yemeyi âdet hâline getirdiler. Evliliği teşvik ve kolaylaştırmak şöyle dursun, ana ve babalar gençlerin önüne Kaf dağına ulaşan şartlar koydular.
‘Kariyer yapmak’ denilen ve çocukla, annelikle takas edilen bir bîat ve hurafe türedi. Evlenip boşanan kadınlar ‘zorunlu nafaka’ adıyla haram para yemeyi âdet hâline getirdiler. Evliliği teşvik ve kolaylaştırmak şöyle dursun, ana ve babalar gençlerin önüne Kaf dağına ulaşan şartlar koydular.

Kariyer yapma safsatası

‘Kariyer yapmak’ denilen ve çocukla, annelikle takas edilen bir bîat ve hurafe türedi.

Evlenip boşanan kadınlar ‘zorunlu nafaka’ adıyla haram para yemeyi âdet hâline getirdiler.

Evliliği teşvik ve kolaylaştırmak şöyle dursun, ana ve babalar gençlerin önüne Kaf dağına ulaşan şartlar koydular.

Âdem’in çoğalmasından rahatsız olanlarca geliştirilen, kadının hormonlarını bozan doğum kontrol ilaç ve malzemelerini yaygınlaştırdılar.

Östrojen/dişilik ve testosteron/erkeklik hormonlarını ve denge düzeylerini bozucu ne varsa gizlice veya âşikârane bir şekilde hayatın merkezine taşıdılar.

Harsı ve nesli bozdular

Kızımız ‘kendi ayakları üstünde duracaktı’ ortada ne ayak kaldı ne de baş.
Kızımız ‘kendi ayakları üstünde duracaktı’ ortada ne ayak kaldı ne de baş.

Allah-ü Teâlâ ‘bozmayın’ dediği hâlde şeytana uyup ‘ıslah ediyoruz’ masalıyla harsı / tohumu / kadını / erkeği / toprağı ve nesli bozdular.

Çok çocuk sahibi olmak kınanır olmakla kalmadı, hâlâ gayrı resmî veya resmî gözükmeyen resmî politikalarla kötüleniyor. (Kısmen iyileşme görülse de gerçekçi bir teşvik yok).

Çocuk doğurmayan, çocuk doğuramayan ve evlenmeyi zorlaştıranlar yaşlandıkça kendilerine bakacak evlat bulamaz oldular.

Evlenmek, çocuk doğurmak, çocuk büyütmek bir korkuya dönüştü.

Doğurabilenlerimizin çocukları; ahlâkından, merhametinden, şefkatinden habersiz olduğumuz yabancı kadın dadılarca eğitiliyor(!)

Efendiyle köle karıştı. Artık pek çok ana, efendilerini doğuran kölelere dönüştü.

Okuyup ‘adam ‘olacaktık, diploma aldık, ama adamlığımız tartışmalı bir hâl aldı.

Kızımız ‘kendi ayakları üstünde duracaktı’ ortada ne ayak kaldı ne de baş.

Kim baş, kim ayak artık belli değil.

Ahlâkımız düşmanınkine benzedi. Feministleştirilen kızlarımızın, kadınlarımızın kazancı, süslerine zor yeter hâlde.

Tesettür ise çoğu için bir modadan ibaret…

Nüfussuz ‘nüfuzlu Türkiye Yüzyılı’ nasıl olacak?

Paramız çoğaldı, gayrısı azaldı.

Nüfusumuz da…

Nüfusun nüfuz olduğu idrakinden mahrumuz…

Ne doğrunun ne de yanlışın farkındayız.

Yanlışını fark edip, hızla tedbir alarak büyüyen düşman ve uyuyan biz... Çocuğa hasret aileler, tüp bebek merkezlerindeki kuyruklar…

Peki, bu şartlarda nüfussuz ‘nüfuzlu Türkiye Yüzyılı’ nasıl olacak?

Sahi Amerika’yı Amerika yapan şey neydi?

Amerika’yı Amerika yapanlar, Amerika’ya ve bize hangi kazığı attılar?

Hâlâ anlamayan var mı?

  • Kadınlar soruyor?
  • “Evlerinizde vakarınızla oturun ve evvelki cahiliyet -zamanında süslenerek, ince elbiseler giyerek, açılıp saçılarak sokağa çıkan kadınların- çıkışı gibi çıkmayın. Namazı gereği üzre kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Rasûlüne itaat edin” (Ahzâb 73) Ayet-i Kerime’sine bakarken, kadınlarla ilgili sitedeki birkaç yorum dikkatimi çekti.
  • İsmi gizlenmiş bir üye; "Kadının yeri evidir" ayetini bilenler var mı içinizde? Ve de uygulayanlar var mı?
  • Mesela ben de çalışıyorum ama çok yoruluyorum gün boyu... Evimde olmak istiyorum artık, meğer böyle bir âyet varmış ve benim yeni haberim oluyor... Maalesef günümüz kadınları "ayaklarımın üstünde duracağım" modasıyla yıkılıyor aslında, halbuki bu âyete göre yaşasa kadınlarımız daha mutlu olmaz mı?” şeklinde başlattığı tartışmaya denk geldim.
  • Başka bir hanımefendi ise şu müthiş cümleleri yazmış altına: “Evlerinizde oturun…” âyetini daha bir başka severim nedense. Bu âyeti okudukça kendimi, Rabbimden imtiyazlı sayarım. Bana özel inmiş sanki, beni alıp namütenahi bir yere koymuş. Narin bir kelebek, kırılgan bir gelincik çiçeğiymişim gibi hissederim kendimi… Çok değerliymişim, nadideymişim, zümrüt mü, elmas mı desem, ama çok değerli bir mücevhermişim, istiridyenin en gizli yerindeki zarif bir inciymişim gibi…
  • Ortada olmasın, hemen ulaşılamasın, kolayca bulunulamasın der gibi… Güven dolar, huzur dolar içim, yaslandığım koca bir dağı arkamda hisseder her seferinde güçlenirim, şımarırım hatta…
  • ‘Evlerinizde oturun’, evler ki en güvenli barınaklardır. Özgürlüğün en dorukta yaşanabileceği mekânlardır evler. Ev, kadına saray, kadın eve sultandır. Evsiz kadın savunmasız, kadınsız ev yalnızdır. Evsizleşen kadınlar, kadınsızlaşan evler toplumların en büyük yarasıdır… “Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…” (Ahzâb 33) İyi ki bunları Sen söylüyorsun Rabbim. Eğer ben söyleseydim örümcek kafalı, yobaz, gerici, çağdışı olarak yaftalanacaktım. Şükür ki Sen söylüyorsun, kulun Sana kurban olsun… Oysa nice zamandır dışarda olmayan, evinde oturan, çocuk doğuran kadınların adı ‘cahil’ oldu. İlle de dışarı çıkmalı kadın, bütün kapılar sokağa açılmalı, ‘az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü(!) elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli, ya bırakırsa, terk ederse, ölürse, boşarsa…’ diyerek kadın hep tetikte bekletilmeli…
  • Artık kadınlar pek az oturuyor evlerinde. Kadınlar eve hasret, evler kadınlara… Parasını kendi kazanıyor kadın. Muhtaç olmuyor erkeğine de(!)”
  • Elbette yorumlar bunlardan ibaret değil. İnançsızlığını serdeden, İslam’a hakaret eden de mevcut. Kötü örnekler ümitsiz olmamıza sebebiyet vermez. Aksine güzel örnekler ümitleri yeşertir.
  • Ama biz oradaki şu paylaşımla bitirelim:
  • “Bir kadın ayrılınca evinden,
  • Evler ağlar kadınların ardından
  • Bir çocuğun gözleri uzaklara mıhlanır
  • Anne dönene değin sevmeler öksüz kalır
  • Bir kadın ayrılınca evinden
  • Evler ağlar usul usul derinden…”