Oğluma ve şehid annelerine mektup

Suriye’de gerçek mânâda bir savaş yaşanmadı.
Suriye’de gerçek mânâda bir savaş yaşanmadı.

Danışmanlığımı yapan doktorun benden istediği mektubu, tam bir hafta boyunca şehid oğluma yazamadım. Psikiyatriste giderek hayatımı, işimi, ruh ve beden sağlığımı etkilemeye başlayan korkularımı, kâbuslarımı, panik ataklarımı, üzüntü ve yitik duygularımı ona anlatmaya karar vermeden önce kendimi tamamen dibe vurmuş hissediyordum. Oğlunu kaybeden bir anne ve babasını kaybeden bir kız evlat olarak Suriye’de yaşananlara şahit olmanın tabiî bir neticesi bu.

Suriye’de gerçek mânâda bir savaş yaşanmadı. Ülkede belli reformların yapılması talebiyle gösteriler yapan vatandaşlarını kurşunlar, tutuklamalar, işkenceler, tecavüzler ve kimyasal silahlarla karşılayan bir hükümetin zulümlerle dolu icraatları yaşandı sadece.

Yaralarımız hâlâ kanıyor

Bütün bunlar dünyanın gözü önünde yaşandı üstelik. Zâlim dünya bir gram merhamet bile duymadan bizi ve davamızı pazarlık konusuna dönüştürdü. Halen araftayız, yaşadığımız azap aynı şiddetiyle devam ediyor. Uzun yıllar önce Suriye’yi, kendi evimizi terk ettiğimiz halde yaralarımız kanamaya devam ediyor.

Ruhumun sürekli katlandığı ve neredeyse beni alt edecek yaralarıma gelince, tedavi seanslarında bunlar bir bir açığa çıkıyor ve ben bunları tek tek yazacağım. Belki de bu yazdıklarım bir kitaba dönüşür, benim gibi acılar çekenlere bir yararım dokunur. Ve öyle çoklar ki şu dünyada!

Oğluma yazmak istediğim ve bir haftadır yazamadığım mektuba gelince, onun şehadetinin ardından yaşadığım şoklar beni her şeyden soğuttu, her şeyden kaçar hâle geldim. Elime kalemi alıp içimden yazmak gelmedi. Fotoğraflarını açıp bakmaya bile cesaretim olmadı. Onu, dokununca tekrar tekrar acı veren bir yara gibi taşıdım içimde.

İlk başta oğlumu kaybettiğimi bir türlü kabullenemedim. Kendi kendime daima onun hayatta olduğunu telkin ettim. Cennetten bana bakıyor, neler yaşadığımı biliyor, beni bekliyor ve rüyada beni ziyaret ediyordu. Onunla bu şekilde bir bağ kurmakla mutluydum.

Şehid anneleri için yazıyorum

Sonra insan ve cin şeytanları, ben tamamen dibe vurana dek ruhumun içinde ve dışında hareket ederek rahat durmadılar. Hayatımı, işimi ve sağlığımı etkilemeye başladılar. Bunları diğer şehid anneleri okusun, benim başıma gelenleri onlar da yaşamasın diye anlatıyorum. Profesyonel destek alarak kendilerini onarsınlar, depresyonlardan çıksınlar, hayata tekrar sımsıkı tutunsunlar diye... Neler yaşadım neler!...

• Bir gün oğlumun hikâyesini öğrenen bir kadın bana şöyle dedi:

Çocuklarımızla gereği gibi ilgilenmiyoruz. Oysa bir gün ülkeyi yönetsinler diye onları okullara, üniversitelere gönderiyoruz.

Bu söz bir bıçak gibi ciğerime saplandı. Kendimi, oğlunu ihmal eden kötü bir anne gibi hissettim. Ölümün asla değiştirilemeyecek bir kader olduğuna iman eden biri olduğum halde, o an içimden bu duygu geçti.

• Henüz acım tazeydi. Oğlumla çekinmiş fotoğraflarımızı ve anılarımızı sosyal mecralarda yayınladım, acımı bu şekilde hafifletmeye çalıştım. Bir arkadaşım bana dedi ki:

Nasıl böyle yapabiliyorsun Abir? Şu takati nereden buluyorsun?

Duygusuz, zalim bir anne miydim, bana bunları nasıl söylerdi. İçimde kopan fırtınaları belli ki bilmiyordu. Çok kırılmıştım.

Ne duygular yaşadım

• Oğlumun şehadetiyle ilgili bir yazı yazdığımda, insanların önünde bununla övündüğüm, bunun kıyamet günü sabrımın sevabını bana kaybettirecek bir tür riya olduğu hissiyatına kapıldım. Bu yazıyı şehit annelerine yardımcı olmak ve onları mutlu etmek için yazmıştım. Bir yazar ve anne olarak görevimin bu olduğundan emindim. Ama yine de bu duyguyu hissetmekten kendimi alamadım.

• Küçükken oğlumun isteklerine cevap vermediğim gibi bir hissiyata kapılıp kendimi katı kalpli bir anne olarak hissettiğim zamanlar da oldu. Zihnime bu konuyla ilgili bir sürü hatıra üşüşmeye başladı. Oysa çocuklarıma karşı sevgiyle dolu bir anne olduğumu çok iyi biliyordum. Çocuklarına iyi terbiye veren bir anne olmanın bazı gerekleri vardı, yeri geldiğinde taviz verilmemesi gerekiyordu. Bu konuda lazım geldiği gibi davrandığımın farkında idim. Ama yine böyle bir duyguyla baş etmem gerekti.

İşler daha da kötüye gitmeden başvurduğum doktorun içimdeki bütün o acı dolu fotoğrafları, o hatıraları benden almasına gerçekten ihtiyacım vardı.

Alnımıza yazılandan razıyız

Şehit annelerine sesleniyorum: “Yas tutmayın ve kendinizi affedin. Ve emin olun ki çocuklarını seven, onları var gücüyle koruyan bir annesiniz. Vatanını seven ve bunun için gereğini yapan bir kahraman yetiştirdiniz. Fakat Allah’ın kaderi böyle imiş. Biz alnımıza yazılandan razıyız. Bu dünyadan ayrıldığımızda, onları cennetin kapılarında bizi beklerken bulacağız ve çok mutlu olacağız.”

Cennetinde mutlu ol küçüğüm!

Ve bu sözlerim oğlum için:

“Cennetinde mutlu ol küçüğüm.

Seni çok özledim ama senin adına çok mutluyum. Güvendesin ve geleceğin apaydınlık.

Bu zalim dünyayı terk ettiğin için hiçbir şey kaybetmedin. Allah seni bu dünyanın zulmünden ve acılarından kurtardı.

Dünya gün geçtikçe çirkinleşiyor. Bu dünyanın bir gün mükemmel ya da mutlu bir dünya olacağına dair bir umut yok. Bu dünya senin hassas duygularına ve insanlığına göre bir yer değil. Yüce Allah’ın seni erkenden yanına almasının sırrı da bu.

Sana söz verdiğim gibi güçlü kalmaya çalışıyorum. Beni nasıl görmek istiyorsan öyle olmak için elimden geleni yapacağım.

Hâlâ çalışıyoruz, yoruluyoruz, yemek yiyoruz, uyuyoruz, acı veren hikâyeler ve haberler duyuyoruz, sinirleniyoruz, üzülüyoruz ve ağlıyoruz.

Bir gün tıpkı senin gibi güzel ve de güvenli bir yerde olmayı hayal ederek seninle buluşacağımız günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Mutlu yaşa ve beni bekle! Annen...”