Ölmeden evvel ölmek olan: Semâ bir sokak dansı değildir!

Sema veya Sama, sufinin musiki nağmelerini dinlerken sesi ve anlamı işitmesi, vecde gelip hareket etmesi ve kendinden geçip dönmesi anlamında bir tasavvuf terimi.
Sema veya Sama, sufinin musiki nağmelerini dinlerken sesi ve anlamı işitmesi, vecde gelip hareket etmesi ve kendinden geçip dönmesi anlamında bir tasavvuf terimi.

CHP’li İzmir Belediyesinin üstü çıplak semâzen şovu, kadın erkek karışık semâ gösterisi, led ışıklarıyla dönen semâzenler, flamenkoyla birleştirilen semâ ayinleri derken, Hz. Mevlâna’nın ruhunu yansıtan semâ gösterileri gitti, yerine sokak dansı geldi. “Semanedir biliyor musun?” der Mevlâna. Önce semâyı öğrenelim, ardından bu pespayeliğe son vermenin bir yolunu bulalım.

“Sustuysak saf olduğumuzdan değil, Allah’a bıraktığımızdandır!” Hz Mevlânâ

EserIeri ve fikirleri ile tüm dünyada ilgi gören düşünce adamı, meşhur mutasavvıf Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin, “Allah ile buluşmak ve aşkı kucaklayıp bağrına basmak” ifadesiyle tanımladığı semâ, yedi yüz yıldır insanları etkilemeye devam ediyor. Ancak son yıllarda kapitalist üretim ilişkileri içerisinde dönüşüme uğratılarak, âdeta tüketilebilir bir ürün haline getirildi. Özellikle 2007 yılının Dünya Mevlâna Yılı olması ve UNESCO tarafından Mevlânâ ve semâ gösterilerinin kültürel miras olarak koruma altına alınması, semâzen kültürünü koruması yerine pazarın bir metâsı haline dönüştürdü. Sikkesinden hırkasına kadar bir anlamı olan semâzenin dönmesinin de bir nedeni var. Bu neden, izleyenleri eğlendirmek değil, hatta izlenmek için bile değil. Semâ eden derviş her döndüğü çarkta Allah’ı zikreder. Ney gibi çalgılar eşliğinde, kollarını iki yana açıp, sağ avucunu gökyüzüne, sol avucunu yeryüzüne döndürerek, Hakk’tan alıp halka dağıttığını simgeler. Bu ritüelin, görünen ve görünmeyen yönlerine baktığımızda, hepsi Hakk’ı çağrıştırır. Öncesinde Mesnevi’den beyitler okunur, sonra namaz kılınır ve zikir yapılır.

Ölmeden önce ölümü simgeler

Semâzenlerin giydiği tennure (beyaz giysi), saflığı ve nefsin kefenini, sikke (derviş tacı), mezar taşını, siyah hırka da kabri simgeler. Semâzen bu kıyafetle ‘ölmeden evvel ölmek’ denen olgunlaşma yoluna talip olmuş demektir. Sikke ile kulaklar kapanır, bu dünyayı duymayıp yalnız Allah’a doğru yolculuğun başladığını simgeler. Bu öyle bir yolculuktur ki, dünyaya kulaklarını kapatan semâzen, kendisine gelen vâridi duyar ve duyduğunu kalbe aktarır. Zira sözlükte ‘semâ’, işitmek, dinlemek mânâlarına gelir. Semâzen dünyaya kulaklarını kapatırsa, işittiği şeyler bu dünyayla ilgili olmasa gerektir. Zaten semâzen siyah hırkayı semânın başında atarak, dünyayı orada bıraktığını hâl diliyle anlatmıştır.

Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’i hatırlatması, semânın birinci adımıdır.
Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’i hatırlatması, semânın birinci adımıdır.

Semâ, dünyayla ilgili bir şey olsaydı, dünyevî zevklerle başlar, dünyevî heyecanlarla devam ederdi. Ancak semâ naatla başlar, yani Hz. Peygamber (s.a.v.)’e övgü sözleriyle. Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’i hatırlatması, semânın birinci adımıdır. Hz. Peygamberi seven, Allah’ı sever, onu tanıyan, Allah’ı da tanır çünkü. İnsan, Yaratıcı’ya olan aşkla yola çıkmış, kulluğunu idrak edip, “İnsan-ı Kâmil” olmaya doğru yönelmiştir artık. Semâ da bu hilkat ve oluş sürecini temsil eder.

Allah'ın birliğine şehadet var

Naat’ı izleyen kudüm vuruşları, Cenâb-ı Hakk’ın kâinata “ol” emrini çağrıştırır. Kâinâtın yaratılmasından asıl maksat “insan”ın var olmasıdır. Bu mâcerâ kısaca iniş (nüzûl) ve yükseliş (urûc) yarım dairelerinden (kavs) oluşur. Semâhâne de sağ tarafı görünen ve bilinen madde âlemi, sol tarafı ise mana âlemi olarak kâinâtı temsil eder. Bu, “seyr-i sülûk” yolculuğuna katılan semâzen, üzerindeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak, hakîkate doğar, kollarını bağlayarak bir rakamını temsil eder. Böylece Allah’ın birliğine şehâdet eder.

Çekiç darbelere- rinden cezbe hali

Hz. Mevlânâ’nın ilk olarak ne zaman ve niçin semâ ettiğine dair elimizde net bilgi olmasa bile, çeşitli rivayetler var. Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî ile karşılaştıktan sonra halkla tamamen alâkasını kesmiş, medresedeki derslerini ve müridleri irşad işini bir yana bırakıp bütün zamanını Şems ile sohbet ederek geçirmeye başlar. Bu durum müridlerin şeyhlerini kendilerinden ayıran, kim olduğunu bilmedikleri Şems’e karşı kin beslemelerine sebep olur.

Mevlânâ’nın vaazlarından mahrum kalan halk arasında da çeşitli dedikoduların yayılması üzerine, Şems, aniden şehri terk eder. Mevlânâ Şems’in gitmesine o kadar üzülür ki, müridleri yaptıkları hatanın farkına varıp özür dilerler. Bir gün sarraf dükkânının önünden geçerken çekiç darbelerinden cezbeye kapılıp Semâ’ya başladığı rivayetler arasındadır. Bir rivayete göre de Hz Mevlâna’ya semâyı Şems öğretmiştir.

Prof. Dr. Süleyman Uludağ, ‘İslam Açısından Müzik ve Semâ’ adlı kitabında şöyle bahseder: “Şems’in 21 Şevval 642 deki gaybubetinden sonra Mevlâna kendisine hindbariden bir fereci, bal renkli yünden bir külah yapmalarını emretti ve gömleğinin önünü açtı da satrı lalesi sarığını şakaraviz biçiminde bağladı, Mevlevilere has ayakkabı ve çizme giydi, feracesinin yenini topladı. Rebabı da altı haneli hale getirmelerini emretti. Ve bunların ikmalinden sonra semâya başladı.”

Çıplak Semâzen

Tamamen mânevî sâiklerle yapılan semâ ayinini, üstü çıplak bir dansçının icra etmesi, bütün bu öğretilerin neresine sığar? Haliyle hiçbir yerine sığmayan bu durum, CHP’li belediye tarafından gerçekleştirildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde 10 Eylül’de gerçekleştirilen Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’nde üstü çıplak bir dansçının semâzen temalı dans gösterisi sergilendi.

Hem İslam’ın özüne, hem de Hz. Mevlana’nın ruhuna aykırı olan bu gösteri, apaçık hadsizlikti ve bu ilk değildi. Zira CHP’li belediyeler muhafazakâr kesime şirin gözükmek için mi, yoksa mânevî değerleri tahrif etmek için mi bilinmez, semâzen temalı dans gösterilerini arada bir icra ediyor. Geçtiğimiz yılda ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) sevgi ve hoşgörünün sembolü Mevlana’nın ahirete irtihalinin sene-i devriyesinde, Şeb-i Arus töreni düzenlemişti. İBB’nin Evrensel Mevlana Âşıkları Vakfı (EMAV) ile birlikte düzenlediği törende Mevlevî ayini olarak bilinen zikir, kadın ve erkek semâzenler tarafından aynı anda birlikte icra edildi. Bu hadsizlik yetmemiş gibi bir de Kuran-ı Kerim’in aslı yerine meâli okutulmuştu.

Sema sırasında genellikle dervişler döne döne raks ettikleri için semaya "devir ve deveran" (dönmek) da denilmiştir.
Sema sırasında genellikle dervişler döne döne raks ettikleri için semaya "devir ve deveran" (dönmek) da denilmiştir.

Eteklerinden kıvılcım saça saça semâ yapanlar mı dersiniz, beyazın saflığından, kefeni hatırlatmasından geçip rengârenk kıyafetlerle dönenler mi, flamenko dansıyla semâyı birleştirenler mi yoksa... Kıyafetlerine led ampül döşeyerek ateş böceği gibi dönenlerce, yüzlerce yıllık semâ ayini sokak dansına çevrildi bile.

Chp’li belediyelerin semâ ile derdi ne?

Uzun yıllardır benzer etkinliklerde yer alan EMAV tarafından daha önce konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Hz. Mevlâna döneminde de kadın semâzenler vardı. Ama ne yazık ki, erkekler ile birlikte semâ yapamıyorlardı. Şimdi buna engel yok. Hz. Muhammed ve Hz. Mevlâna ilerici ve reformcuydular. Hep cehaletle savaştılar. Şimdi bunu yadırgamanın anlamı yok. Kadın-erkek bir arada yapılan semâ törenlerimiz tüm dünyada izleniyor. Grubumuz ilahiler, Atatürk ilahileri ve Mevlevî ayinleri hazırlayıp icra ediyor” şeklinde hadsiz ve densiz ifadelere yer verilmişti. EMAV adlı yapı 1993 yılından bu yana her 10 Kasım’da Kemal Paşa’ya ithafen yazılıp bestelenmiş olan “Atatürk İlahileri”ni ve “Atatürk Semâ Ayini”ni de icra ediyor.

Eserlerinde Kuran-ı Kerim’in, Hz. Peygamber’in ahlâkının açıkça görüldüğü Hz. Mevlâna’yı kendi gerçekliğinden kopartarak, modern, basit, seküler ve hatta sapkın ritüellerinin içine hapsetmek, yurt dışında da son yıllarda revaçta. Ülkemizde bunun öncülüğünü CHP’li belediyeler yapıyor. CHP’li Beşiktaş Belediyesi de 2017 yılında “Mevlânâ Celaleddin- i Rumi’nin “Vuslat” gecesi olan Şeb-i Arus’u ve Hristiyanların bayramı olan Noel’i bir arada kutlama etkinliği yapacağını duyurmuş ve halkı davet etmişti. Hristiyanların uydurma Noel Babaları ile Hz. Mevlana’yı bir araya getirme pespayeliğine imza atmak isteyen belediye, gelen tepkiler üzerine etkinlikten vazgeçti.

Semâ nedir biliyor musun?

Semâ nedir biliyor musun diyerek soran ve cevap veren Hz. Mevlana: “Belî (evet) sesini işitmek, kendini unutup Allah’a kavuşmaktır.

  • Zamanla sufilerin cezbe halinde şiir ve ilahi dinlemeleri ve bu dinleme sırasında vecde gelip ayakta zikir yapmalarına isim olmuştur.
  • Semâ nedir biliyor musun?
  • Dostun hâlini görüp bilmek ve lâhut perdelerinden Allah’ın sırlarını işitmektir.
  • Semâ nedir biliyor musun?
  • Varlıktan habersiz olmak ve mutlak fânîlik içinde bekâ zevkini tatmaktır.
  • Semâ nedir biliyor musun?
  • Nefisle savaşmak, yarı boğazlanmış tavuk gibi toprakta kanlı bir hâlde çırpınmaktır.”

Sokak dansına çevrildi bile

Sözüm ona ‘semâ yapıyorum’ diyerek gösteri sanatı icra edenler, semânın bu anlamlarını biliyor mu acaba? Peki ya seyredenler? Öldüğü güne ‘düğün gecesi’ mânâsına gelen ‘Şeb-i Arus’ diyen Mevlâna’nın Hakk’a yürüyüşünün 748’incisi düzenlenecek

önümüzdeki aralık ayında. Her sene aralık ayı geldiğinde Şeb-i Arus kutlaması kavgaları maalesef eksik olmuyor. Ama nedense bu kavgalardan bir ders de çıkarılmıyor. Sünnet düğününden, restoran açılışına kadar semânın ruhuna uygun olmayan yerlerde yapılan gösteriler, hiçbir engel tanımadan devam ediyor.

Eteklerinden kıvılcım saça saça semâ yapanlar mı dersiniz, beyazın saflığından, kefeni hatırlatmasından geçip rengârenk kıyafetlerle dönenler mi, flamenko dansıyla semâyı birleştirenler mi yoksa... Kıyafetlerine led ampül döşeyerek ateş böceği gibi dönenlerce, yüzlerce yıllık semâ ayini sokak dansına çevrildi bile. Buna devlet eliyle ‘dur’ denilmezse, mayolu semâzenlerden tutun da, bale kıyafetleriyle dönen kadın semâzenleri bile görebiliriz yakın zamanda. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu işe el atıp, semânın uygun olmayan yerlerde ve şekilde yapılmasını engellemesi için daha ne kadar bekleyeceğiz?