Onlar değil siz defolun!

Sosyal medya vahşiliğinin son zamanlardaki kurbanları 2011’den beri geçici koruma ya da şartlı mülteci statüsüyle ülkemizde bulunan Suriyeliler.
Sosyal medya vahşiliğinin son zamanlardaki kurbanları 2011’den beri geçici koruma ya da şartlı mülteci statüsüyle ülkemizde bulunan Suriyeliler.

Gerçek olmayan fotoğraflarla bir gün Suriyelilerin doktor dövdüklerini yayıyorlar âleme ertesi gün kadınlara tecavüz, hayvanlara eziyet ettiklerini... Asılsız haberlerle bir gün organ mafyası kurduklarını yazıyorlar ertesi gün Türk bayrağını yakıp, Atatürk heykeline saldırdıklarını…

Hatırı sayılır sayıda insanın ipi çoktandır sosyal medyanın elinde artık. Tek dişi kalmış medeniyetin yeni yetme veledi kendini dürtülerinin ve nefretlerinin rüzgarına salmış insanların yüzünün astarını da yırttı. Yüzle de sınırlı kalmadı yırtılan. Vicdan da adalet hissiyatı da... Ahlak da utanma duygusu da… Dara düşene el uzatmanın ‘adam’ olmanın gereği olduğu düsturu da misafire hürmette kusurun Allah’ın gücüne gideceğinin korkusu da... Ne dindarlığın gereği, ne Yaradan’ın emirlerine itaatin gerekliliği… Bütün bu insanı liyakatli kul eyleyecek maneviyatın gereği olanları geçtik, gerçekte insanı materyalist bir çöpe dönüştüren lakin derin kutsiyet addedilen şu asriliğin demokrasi, hukuk, kişi hakları gibi onca içi boş nizamnameleri dahi pratiklerinde para etmiyor. Sosyal medya ile haşır neşir olan beşeriyet, adam olamadığı gibi hızla içine yuvalanmış şeytanı besleyen bir gudubetliğe dönüşüyor. İnsanın yoldan çıkmaya meyilli faziletsiz hâli, bütün vaktini günah arayan müritler misali sosyal medyanın fesat yuvalarında harcar olduğundan beri bu böyle.

Adını koymalı, tuhaf bir ölüm ayininin potansiyel celladı olma hevesini kamçılayan bir ‘hastalık’ bu. Kötülüklerle efsunlanan vicdanlar hınç, kargaşa, garaz, infial peşinde. Sosyal medyanın her kirli hashtagiyle gemi ağzına alan kuduz bir it misali zihnini kirleteceği mecralar arıyor. Kirlendikçe kıyıda kalmış sevap yanıyla birlikte olup biteni doğru belleme ihtimalinin de öldüğüne takılan yok. Serdeki şeytan palazlandıkça kötülükler, fenalıklar, acımasızlıklar, bedbahtlıklar arsız bir kepazelik gibi sanal dünyanın görünmez dalgalarıyla hayatın bütün masumiyetini tehdit ediyor. Uydurulan yalanların ölçüsü yok. Vicdansızlığın sınırı, kul hakkı gaspının hududu, günah almanın haddi hesabı yok. Yalanların, mübalağaların, abartmaların, şişirmelerin bini bir para, ‘yazıktır, gayri duralım’ diyeni yok. Bundan ötürü de art niyetle uydurulmuş kirli hashtaglerin alıcısı gırla. Sosyal medya vahşiliğinin son zamanlardaki kurbanları 2011’den beri geçici koruma ya da şartlı mülteci statüsüyle ülkemizde bulunan Suriyeliler.

Kendini karanlık, alengirli tarafların piyonu yapmaya hevesli binlerce insan sanal medyanın dehlizlerinden akla ziyan yalanların eşliğinde öfke kusuyorlar gerçek hayata. Tırnak ucu kadar düşünülse yalan, sinek vızıldaması kadar kafa yorulsa art niyetli olduğu besbelli söylentilerle Allah’ın bahşettiği aklın talanına ses edilmiyor bile. Öfkeyi ateşlemek, ardından gelecek infiali pazarlamak için uydurulmuş yalanların panzehirleri doğrular hızla inşa edilen bedbaht dünyada etkisiz kalıyor. İş verilse ucundan dahi tutmayacak kadar tembelliğe alışmış verimsizlik Suriyelilerin işlerini elinden aldığı yalanına sarılıyor arsızca. Eğitim hayatı boyunca iki tane geçer notu yan yana görememiş sefillik sabah akşam binlerce Suriyeli gencin üniversiteye kura ile alındığından dem vuruyor. Bir oturuşta sosyetenin tiksindiren et dükkanlarında binlerce lira hesap ödeyen açgözlülük BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından ihtiyaç sahibi mültecilere verilen bahşiş düzeyindeki kış yardımını doluyor diline.

Sınırı olmayan kredi kartlarıyla har vurup harman savuran açgözlülük ‘alışverişlerde yüzde 50 indirim sağlayan Ak Kart’ yalanıyla fert başına aylık 120 TL yüklenen Kızılay’ın yardım kartının derdine düşüyor. Devletin onca sağlık hizmetinden bedava yararlandığını unutan nankörlük SGK’nın Suriyeli sığınmacıların sağlık giderlerini bedava karşıladığı yalanına sarılıyor. İŞKUR’un binlerce Suriyeliyi personel olarak istihdam edeceği yalanı da var sınırsız küstahlıklarda Suriyelilerin elektriğe, suya para vermediği de. PTT önünde oluşan kuyrukların sebebinin bayram parası olduğu uydurması da var kahrolası arsızlıklarda Suriyelilerin yurt dışı ve yurt içi telefon görüşmelerinin ücretsiz olduğu ve hastanelerde yasal öncelikli hasta sayıldığı da. Gerçek olmayan fotoğraflarla bir gün Suriyelilerin doktor dövdüklerini yayıyorlar âleme ertesi gün kadınlara tecavüz, hayvanlara eziyet ettiklerini...

Asılsız haberlerle bir gün organ mafyası kurduklarını yazıyorlar ertesi gün Türk bayrağını yakıp, Atatürk heykeline saldırdıklarını… Plaja çıplak girdikleri yalanını yazanı mı ararsınız, nargile partileri düzenledikleri çamurunu atanı mı? İnsanın yoldan çıkmaya meyilli müptezel hali sanal dünyanın fesat yuvalarında nefretini ‘Suriyeliler defolsun’ gibi pasaklı hashtaglerle kustukça eşref-i mahlukat halimiz tükeniyor. Sosyal medyanın palazlandırdığı garez ve kin yapılan bir iyiliğin huzurunu yaşamayı dahi vicdanlarımıza çok görüyor. Ne demeli? Allah, zalimin zulmünden ocağımıza sığınanları değil, nefreti, öfkeyi, kini pervasızca yayanları defetsin!