Orta Asya-AB zirvesi: Orta Asya Türkleri gerçekten Türkiye’yi sırtından mı bıçakladı?

4 Nisan 2025’te Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen Avrupa Birliği (AB) – Orta Asya Zirvesi, stratejik ortaklık kurulması ve 12 milyar avroluk yatırım anlaşmasının imzalanmasıyla neticelendi. Ancak zirve sonrası Türk kamuoyunda yapılan tartışmalar, zirvenin Orta Asya ülkeleri için öneminden daha çok, Türk Cumhuriyetlerinin Türkiye’yi “sırtından bıçaklaması” gibi garip bir demagojinin etrafında dönmesi ile akıllara kazındı. Sosyal medyayı az buçuk takip eden sıradan insanlardan tutun da televizyonlarda yorumculuk yapanlara, gazetelerde köşe yazanlara kadar çoğu kişi ne olup bittiğini anlamadan Türk Devleti Teşkilatı çatısı altındaki kardeş ülkelere verip veriştirdiler.
Gerçekten AB-Orta Asya Zirvesi’nde ne kararlar alındı, nelere imza atıldı, Türk kamuoyu meseleyi neden asıl bağlamından kopuk bir şekilde anladı? Peki, bu yorumlar ne kadar gerçekçi? Gelişmeler Türkiye’ye yönelik bir diplomatik manevra mı yoksa çok kutuplu dünya düzeninin kaçınılmaz bir sonucu mu?
Semerkant zirvesi: Ne imzalandı, ne amaçlandı?
Semerkant’ta yapılan zirvede, AB ile Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan) arasında “stratejik ortaklık” kurulduğu ilan edildi. AB ile Orta Asya arasında imzalanan anlaşmada taraflar, ticaret hacmini artırmak ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek amacıyla iş birliğini derinleştirme kararı aldılar ve stratejik diyaloğu ve sürdürülebilir ekonomik ortaklıkları teşvik edecek düzenli etkinlikler yapılmasında mutabık kaldılar.

Zirvede AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, turizm, ticaret, ulaşım ve enerji gibi sektörlerde ortaklığı pekiştirmek amacıyla bölge için 12 milyar euroluk bir yatırım paketi açıkladı. Yeni pakette 3 milyar euro ulaştırma, 2.5 milyar euro kritik hammaddeler, 6.4 milyar euro da su, enerji ve iklim ile dijital bağlantı alanlarındaki projeleri finanse etmek için ayrıldı. Zirve sonrasında imzalanan ortak bildiride taraflar, Trans-Hazar Ulaşım Koridoru ve Orta Koridor boyunca kritik altyapı projeleri için Koordinasyon Platformu'nu destekleyerek karşılıklı pazar erişimini ve uzun vadeli iş birliğini sağlamayı kabul ettiklerini özellikle vurguladılar.
Von der Leyen, Orta Asya’nın nadir maden kaynaklarına dikkat çekerek bu kaynakların küresel oyuncular için bir çeşit “bal küpü” olduğunu vurguladı ve AB’nin bunları sömürmek niyetinde olmadığını, ortaklık kapsamında bunları işleyebileceklerini belirtti. Orta Asya’nın, dünyadaki manganez cevherinin %38.6'sı, kromun %30'u, kurşunun %20'si, çinkonun %12.6'sı ve titanyumun % 8.7'sini teşkil eden büyük yataklara sahip olduğunu belirtmekte fayda var.
Kazakistan’ın KKTC tutumu yeni bir gelişme değil
Türk kamuoyunun özellikle ön plana çıkardığı konu ise zirve sonrası imzalanan bildiride, BM Güvenlik Konseyi’nin 1983 ve 1984’te imzalanan Kıbrıs’la ilgili 541 ve 550 sayılı kararlarına vurgu yapılması. Ortak Bildiride “BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararına olan güçlü bağlılığımızı yeniden teyit ettik” diye geçen ifade sanki yeni bir şeymiş gibi algılandı Türk kamuoyunda. 11 Kasım 2022 tarihinde Semerkant’ta gerçekleştirilen Türk Devletleri Teşkilatı’nın 9. Zirve bildiresinde KKTC’nin “gözlemci üye” olarak alınmasına Kazakistan ve Özbekistan karşı çıkmıştı. 03 Kasım 2023’de Astana’da gerçekleştirilen TDT’nin 10. Zirvesi'ne ise KKTC davet edilmemiş ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in KKTC konusundaki tutumunu “takdirle” karşılayarak “Kazakistan'a BM Şartı'na, özellikle de tüm ülkelerin toprak bütünlüğüne olan güçlü bağlılığından” dolayı teşekkür etmişti. Türk kamuoyu ve medyası o dönemde nedense ne Kazakistan’a ne de Özbekistan’a bu kadar tepki göstermemişti. Gerçek Hayat dergimizin Ocak 2024 sayısında biz bu konuyu “Kazakistan KKTC konusunda neden ters yönde?” başlığıyla ele almış, tepkimizi dile getirmiştik.
TDT ülkelerinin Güney Kıbrıs’la diplomatik ilişkileri
Türk medyası ayrıca 4 Nisan’daki Semerkant zirvesinin hemen sonrasında Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açtığını dile getirerek sanki kararın zirvede alındığını yazarak kamuoyunu da yanıltmış oldu. Oysa Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açılması kararlarının zirveden çok önce alındığını kimse araştırıp dile getirmedi. Kazakistan’la Güney Kıbrıs arasındaki diplomatik ilişkiler 1992 yılında kuruldu ve 2020’den beri Kazakistan’ın Güney Kıbrıs’a atadığı büyükelçisi mevcut. Tel Aviv’de bulunan büyükelçi Satıbaldı Burşakov, Ocak 2025’de yerini Nikolay Jumakanov’a bıraktı. Jumakanov Şubat 2025’de Lefkoşa’da görevine başladı.
Özbekistan’la Güney Kıbrıs arasındaki diplomatik ilişkiler 1997 yılından beri mevcut. Özbekistan'ın Roma Büyükelçisi Abat Fayzullayev, 19 Aralık 2024’de Cumhurbaşkanı Şevkat Mirziyoyev tarafından aynı zamanda Güney Kıbrıs büyükelçiliğini de yürütmesi için görevlendirildi.
Türkmenistan’la Güney Kıbrıs arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulması ise 2007 yılına uzanıyor. Türkmenistan’ın Roma büyükelçisi Toyli Komekov 31 Mart 2025’de aynı zamanda Güney Kıbrıs’a da büyükelçi olarak akredite edildi.
Türkiye’nin devlet düzeyindeki temkinli tavrı
Türk medyasında AB-Orta Asya zirvesiyle ilgili “ihanet” yorumları yapılırken Türkiye, devlet düzeyinde temkinli tutumunda hiç taviz vermedi. Zirvenin hemen sonrasında düzenlenen Antalya Diplomasi Formu’nda Türk yetkililer sosyal medyanın gazına gelmeyerek kapsayıcı diplomatik adımların daha doğru olacağı kanaatini pekiştirdiler. Bunun bir sonucu olarak 22 Nisan tarihinde ajanslara düşen haberde, Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi'nin 17'nci toplantısının 1-2 Mayıs tarihleri arasında KKTC'de düzenlenmesine karar verildiği bildirildi.
Aynı temkinli tavır Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan devletinde de müşahede edildi. Atamaları teknik birer diplomatik adım olarak sunan bu ülkeler, Türkiye ile ilişkilerinin önemini vurgulamaya devam ettiler. Kamuoylarına da bu gelişmeleri “Türkiye’ye karşı bir duruş” şeklinde değil, “çok taraflı dış ilişkilerin doğal parçası” olarak aktardılar.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da dönen tartışmaları olgunlukla karşılayarak Türk devletlerinin Güney Kıbrıs’la ilişki kurmalarını normal karşılayarak KKTC ile de benzer ilişkilerin kurulmasını temenni ettiğini ifade etti. Tatar, bu ilişkilerin Avrupa Birliği’nin proje ve yaklaşımlarıyla ortaya çıktığını dile getirerek KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı'nda gözlemci olarak yer aldığını ifade etti.

Nasıl bir politika üretmeli?
Orta Asya ülkeleri, AB ile imzaladığı stratejik ortaklık anlaşması çerçevesinde enerjiden altyapıya, yasadışı göçten sınır güvenliğine kadar birçok alanda AB yatırımları ile fayda sağlamış olacak. Zayıflayan Rusya’nın yerine Çin kıskacında kalan Orta Asya ülkeleri için Avrupa Birliği hem siyasî hem de ekonomik ilişkilerin çeşitlenmesi açısından alternatif bir güç olarak ortaya çıkıyor. AB açısından ise Rusya’nın gölgesinden tam olarak kurtulamayan Orta Asya ülkeleri, bölgedeki dengeleri kendi lehine çevirmek açısından önemli bir stratejik hedef olarak gözüküyor.
Karşılıklı çıkarların ön plana çıktığı bir zirveden “Türkiye ihaneti”, “Türk Birliğinin çöküşü”, “Türk Devletleri Teşkilatının iflası” gibi âfâkî netice ve yorumların çıkarılması gerçekten bilgisizlikten ve bölgeyi tanımamaktan ileri geliyor. Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altındaki Türk cumhuriyetlerinin siyâsî, askerî, ekonomik mânâda beraber hareket etmesi, bir bütün olması için başta Çin olmak üzere Rusya ve AB’nin bölgeye yönelik yatırımlarına alternatif çıkışlar üretilmesi lazım.
Türkiye eğer Türkistan dediğimiz bölgeyle ilgili dış politikasında Türk Birliği’ni esas almak istiyorsa, kapsamı daha büyük, uluslararası aktörlerle rekabet edecek projelerini artırması gerekiyor.