‘Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi’

Prof. Dr. Muhammed Harb münevverin tanımını şu sözlerle yapıyor: Kendisi için kültür elde edip, toplumu ve devleti değiştirmeyi hedefleyene aktif aydın denir...
Prof. Dr. Muhammed Harb münevverin tanımını şu sözlerle yapıyor: Kendisi için kültür elde edip, toplumu ve devleti değiştirmeyi hedefleyene aktif aydın denir...

Arab’ın ders kitabında İngiliz mantığının işi ne? Batılı mantığıyla, İngiliz mantığıyla eğittiler çocuklarımızı, gençlerimizi. Osmanlılar Avrupa’da cihad ediyordu. Burada bize Osmanlı’ya ‘işgalci’ dedirten nedir?

Mısırlı bir tarihçi olan Prof. Dr. Muhammed Harb hocayı yaklaşık çeyrek asırdan tanıyoruz. Kendisi 1993 yılında Kahire’de, “Osmanlı Araştırma Merkezi” kurmuş ve Necip Fazıl’ın “İdeolocya Örgüsü” kitabı dâhil bazı eserleri Arapçaya tercüme etmiş bir ilim adamıdır. Muhammed Harb, 1975 yılında İstanbul Üniversitesi’nde, “Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır Seferi” üzerine doktorasını tamamlamış bir akademisyen. Kaleme aldığı ve Dr.Mustafa Özcan’ın çevirisini yaptığı “Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi” adlı eser, Kökler yayınları tarafından neşredildi.

Kitap üç bölümden oluşuyor. 140 sayfalık küçük bir hacimde görünen kitap ilmî olmakla birlikte aktüel bir hüviyette taşıyor.

Kitap içinde dipnotlar ve kitap sonundaki kaynakça eser hakkında ne kadar titiz akademik çalışmanın neticesi olduğunun da ipuçlarını veriyor.

Kitabın sunuş kısmında yazar Harb, aydını tanımlarken, “bir kültürden gelen ve kendisi için bir kültür elde eden kimseyi”‘sıradan’ aydın. “Kendisi için kültür elde edip, toplumu ve devleti değiştirmeyi hedefleyene” ise ‘aktif’ aydın tabiri ile kavramlaştırıyor. Harb, Osmanlı aydının kültürü İslam kültürü ve Osmanlı Devleti temelleri itibariyle Müslüman olduğunun altını çiziyor.

ŞERİAT OSMANLI DEVLETİ'NİN ANAYASASIDIR

Tarihçi merhum Yılmaz Öztuna’nın, “Osmanlı Devleti dini bir değildir” fikrine karşı çıkan Harb, “Osmanlı Devleti, tüm hukuki düzenlemelerinde, idari uygulamalarında İslam’ın hükmünü esas almıştır.

Osmanlı münevverine göre, yönetimde Osmanlı kültürünün kaynağını iki şey oluşturuyordu:

1-İslam Şeriatı,

2-Osmanlı kanunu.

Osmanlı Devleti, Şeriatın düzenlediği bütün alanlarda “Şer-i Şerif”i uygulamıştır” diyor ve buna Ali Fuat Başgil’in, ‘Din ve Laiklik’ kitabından, “Şeriat Osmanlı Devleti’nin anayasasıdır. Osmanlı Devleti, kuruluşundan başlayarak İslami bir devlettir” tespitini de naklediyor.

DİL FAKTÖRÜ

Harb, kitabında Osmanlı Sultanları ve Osmanlı aydınından söz ederken dilin üzerinde duruyor: “O döneme baktığınızda her Osmanlı aydını, mutlaka üç İslamî dili bilir: Türkçe, Arapça ve Farsça. Mesela, Fatih, halis Osmanlı kültürünü tam olarak almıştır. Tarihe ‘Fatih’ olarak geçen Sultan II. Mehmed, ana hatlarıyla İslam edebiyatını, Arap ve Fars edebiyatını düzenli bir şekilde biliyordu. Ayrıca İslam felsefesi eğitimi almıştı. Osmanlıca’nın gelişmesine fırsat vermiştir.”

Batı kültürünün inşa edilmesinde 1839 Tanzimat fermanı ve Sultan Abdülmecid’in önemli rolünün altını çizen yazar Harb, “Tanzimat eski Osmanlı medrese sistemine denk, fakat ona ters bir eğitim sistemini yerleştirmenin yolunu açmıştır. Tanzimat öyle bir genel eğitim sistemi getirdi ki, bu sistemde profesörler görevlilere dönüştüler. Osmanlı Devleti’nde Batı kültürünün yerleşmesinde ana sebep Sultan Abdülmecid’in Batılılaşmaya öncülük etmesidir. Sultan ülkede yönetimin başıdır. Onun bu yönelişi, zorunlu olarak Osmanlı aydınlarının geleneksel İslamî kültürden uzaklaşmalarını, Avrupa tarzı eğitime ve Batı kültürüne yönelmelerini teşvik edici olmuştur. Aydınların, sultanı ve Osmanlı sarayını örnek alması; Osmanlıların hayat tarzının değişmesini ve Avrupa hayat tarzına yönelmesini hızlandırmıştır. Mesela daha önce Osmanlı aydınının ikinci dili Arapça iken, sonraki süreçte Fransızca olmuştur. Edebiyatta Fars edebiyatı bir örnek iken artık Fransız edebiyatı örnek olmuştur.”

Harb, " Batılılar Türk aydınını kendi istikametlerinde yetiştirmek için çok çaba sarfettiler" dedi...
Harb, " Batılılar Türk aydınını kendi istikametlerinde yetiştirmek için çok çaba sarfettiler" dedi...

OSMANLI’DA MEDYA

Muhammed Harb, Batılılaşmaya Batılıların etkisi oldu mu? Osmanlılar kendi kendine mi Batılılaştı yoksa Batılılaşmaya tâbi mi tutuldu? gibi soruların cevabını kitabında şöyle veriyor: “1831’de ilk Osmanlı resmî gazetesi çıktı. Bu Osmanlı düşünce tarihinde mihenk taşı olmuştur. 1840’da William Churchill’in Ceride-i Havadis’i çıkarması ile ihtilâlci Osmanlı aydınını yetiştirmenin temeli atılmış oldu. Gurbetteki Batı yanlılarının yayınları, İstanbul’a ve Anadolu’ya açılma imkânı buldu. Yine Sultan Abdülaziz’in Avrupa’ya gerçekleştirdiği diplomatik hareket, onun Fransa’yı ziyaret etmesi ve III. Napolyon’la görüşmeler yapması yeni bir vakıaydı. Ayrıca 6 yıl Fransa’da kalan Şinasi’yi de zikretmek gerek.”

OSMANLI’DA EĞİTİM VE MUSTAFA KEMAL

Batıların eğitim yoluyla Türk aydınını kendi istikametlerinde yetiştirmek için azami gayret sarf ettiklerinin altını çizin yazar Muhammed Harb, “İlk lise sistemli eğitim 1868'de Galatasaray'da açıldı. Eğitim Fransızca yapılıyordu ve burası görevli aydınları yetiştiren bir kuluçka makinesi olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri de Avrupa heyetleri gibi Batı kültürüne, Amerikan ve Batı siyaset kurumlarına hizmet etmek üzere yarışa katıldı. Hıristiyanlaştırma da Amerikalıların hedeflerindendi. Görünen o ki, Mustafa Kemal’in düşüncesinin oluşumunda esaslı etki sahibi 3 kişi var: Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp. Ayrıca iyi derecede bildiği Fransızcası ile okuduğu eserler yoluyla laiklik düşüncesi ile tanışmış, Osmanlıca tercümeler yoluyla hümanistlikle de bir bağlantı kurmuştur. Bu bağlamda okuduğu iki Fransız düşünür Dr. Rene Verneu ve Jean Meslier’dir.”

Harb kitabından Sultan II. Abdülhamid’e özel bir yer ayırıyor ve şu değerlendirmede bulunuyor: “Sultan Abdülhamid, Avrupa kültürü ile yetişmiş düşünce, edebiyat ve siyaset alanında sözü geçen aydınların etkisini azaltmaya çalıştı. Bazı bölgelerde halklar, milliyetçilik akımıyla meşgulken bu konuda isabetli işler yaptı. Ama aynı Abdülhamid, yeniliklere de açıktır. Batıcı olmayan Osmanlı aydınını meydana getirmek ümidiyle eğitimi geliştirmeye Abdülhamid çaba gösterdi. Onun ideolojisi İslam ideolojisi idi.”

Muhammed Harb ayrıca "İşgalci-İhtilalci-sömürgeci" kavramlarını Araplara, İngilizler'in entegre ettiğini söylüyor...
Muhammed Harb ayrıca "İşgalci-İhtilalci-sömürgeci" kavramlarını Araplara, İngilizler'in entegre ettiğini söylüyor...

OSMANLI MISIR’I

Muhammed Harb Osmanlı’yı anlatırken Arap dünyasını da gözardı etmiyor. Osmanlı’nın Batılılaştığı süreçte Mısır da Osmanlı’nın imtiyazlı bir eyaleti olarak Batılılaşıyordu. Batılılaşmanın Mısır’daki izdüşümü Harb şöyle değerlendiriyor: “Aynı süreçte Batılılar Mısır’a da aydın yetiştiriyorlardı. Osmanlı hakkındaki ‘İhtilalci’den tutun da ‘İşgalci’, ‘Sömürgeci’ye kadar bütün bu sıfatları İngilizler koydu. Arab’ın ders kitabında İngiliz mantığının işi ne? Batılı mantığıyla, İngiliz mantığıyla eğittiler çocuklarımızı, gençlerimizi. Osmanlılar Avrupa’da cihad ediyordu. Burada bize Osmanlı’ya ‘işgalci’ dedirten nedir? Bir şey daha, maalesef Kahire Üniversitesi’nin kurulmasının ardından 1913’te Mısır’dan Avrupa’ya öğrenci gönderimleri oldu. Tarih için, Coğrafya için öğrenciler Batı ülkelerinde; Cambridge’de, Sarbonne’de, Londra Üniversitesi’nde eğitim aldılar. Baktığınızda bu üniversitelerin aslı kilisedir zaten. Küçük bir kilisede çocuklara Hristiyanlık eğitimi vermek için kurulmuş, zamanla kurumsallaşıp üniversiteleşmişlerdir.”

KİTABIN HEDEFİ

Harb kitabın hedefini şöyle açıklıyor: “Müslüman aydın, orijinal kültüründen Avrupa düşüncesi olan laik anlayışa uygun olarak din ile devleti birbirinden ayıran bir kültüre evrilmiştir. Osmanlı aydınlarının akıllarında ve benliklerinde bu fikir yerleşince tüm dünyayı Müslüman ve Müslüman olmayan olmak üzere ikiye ayıran bir vatan anlayışının yerini, resmi bir dîni olmayan; toprağı, yüz ölçümü ve nüfusu sınırlı, ırka dayalı bir vatan anlayışı almıştır. Böyle olmasaydı, yakın tarihte en güçlü Müslüman bir devletin laik bir devlete dönüşeceğini kim (kabul edip) onaylardı. Bu düşünür ve uygulayıcı tipi, laik anlayışı ve hayatın her alanında Avrupa şekli ve kavramıyla, ülkesini İslâm kültürü ile Doğu ortamından, sınırlı bir Türkiye’ye dönüştürmüştür. Bu Osmanlı aydınının orijinal İslâm kültüründen Avrupa kültürüne giriş şeklindeki gelişimini ve sonra metni ve ruhu ile uygulamasını incelemek, önem vermeye değer bir iştir. Bu kitabın hedefide budur.”

Kitapta ilginç bilgilerde yer alıyor. 1863 yılında kurulan Robet Kolejinin ilk mezunlarından Halide Edip Adıvar ve ilk Türk öğretmenlerinden birinin de Tevfik Fikret ’in (Türk baba ve Yunan anneden doğduğu dipnotunu düşüyor) olduğunun altını çiziyor. Kitapta Osmanlı aydınlarından Namık Kemal, Mithat Paşa, Ziya Paşa, Ali Suavi, Ahmet Rıza Bey, Sait Halim Paşa, Mehmet Akif, Babanzade Ahmet Naim ve Dr.Abdullah Cevdet söz ediyor.

Enver Paşa’nın aslen Hıristiyan Gagauz Türkler’inden ve yedinci göbek dedesinin Müslüman olduğu bilgisini veriyor. Kitapta gazetesi Ahmet Emin Yalman’ın Selanikli Yahudi dönmesi bir aileden geldiğinin altı çiziliyor.

İstanbul Sahabettin Zaim Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammed Harb, tam bir Osmanlı aşığı ve Türk dostu bir şahsiyettir. 80’e merdiven dayayan Harb’in her sabah sefer vaktinde Allah’tan niyazı, “Allah’ım beni Türk topraklarından hiç uzak tutma ve son nefesimi de burada vermeyi nasip et” diyor. Harb’in yazdığı, “Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi” tarihten günümüze de yol gösteren bir kılavuz kitap niteliği taşıyor. Kişileri ve olayları analiz ediyor ve dün ile bugünün aydınını mukayese imkanı sağlıyor. Kitabın iki noksan veya eksin yanı kanaatimce şunlardır. Birincisi, kitabın metni daha sürükleyici bir üslupla çevirisi kaleme alınsaydı daha tesirli olur kanaatindeyim. İkincisi, yakın tarih için kılavuzluk yapan kitapta uzun dipnotlar okuyucu için yorucu olabiliyor.

O nedenle kitabın sonuna açıklamalar havale edilmiş olsa daha hızlı ve kolay okunabilir. İkinci baskısında dikkate alınır düşüncesiyle siz aziz okurlara bu kıymetli kitabı okumanızı önemle tavsiye ediyorum.