Osmanlı ve Türkistan Aksak Timur ve İngilizler

 İngiliz siyaseti yani Londra merkezli dünyanın egemen güç aklının siyaseti; mütemadiyen ikilik oluşturmak, mevcut ikilikleri körüklemek, yoksa suni ikilikler icat etmek siyaseti olarak tanımlanabilir. Modern dünyanın ‘konsepti’ keskin çatışmaların devamı ve hatta çatışma yoksa icadı, zayıfsa körüklenmesi üzerine kuruludur. Bu ‘konsepte’ aykırı hareket edenler ise gerektiğinde her türlü usulle bertaraf edilmektedir.
İngiliz siyaseti yani Londra merkezli dünyanın egemen güç aklının siyaseti; mütemadiyen ikilik oluşturmak, mevcut ikilikleri körüklemek, yoksa suni ikilikler icat etmek siyaseti olarak tanımlanabilir. Modern dünyanın ‘konsepti’ keskin çatışmaların devamı ve hatta çatışma yoksa icadı, zayıfsa körüklenmesi üzerine kuruludur. Bu ‘konsepte’ aykırı hareket edenler ise gerektiğinde her türlü usulle bertaraf edilmektedir.

Kendilerinin “Evren-düzen yaratıcısı” oldukları zannı-yanılgısı İngilizlerin dünya hâkimiyeti gâye ve gayretlerinin temel ideolojik zeminidir. Bu, uluslararası ilişkilerde çıkarın uluslararası ilişkileri yönlendiren en önemli prensip, belki de tek prensip olduğu şeklindeki anlayışı en iyi özümsemiş ve de uygulayan ülke konumunda olmalarının da sebebi olmalıdır.

15. asırdan sonra ‘ilerlemenin ve aydınlanmanın’ sembolü sömürgeci modern Batı kadim dünyaya insanlık dışı, acımasız ve doğrudan saldırır, hunharca sömürür, yakıp yıkar ve bu meyanda tabiatı tabiî olmaktan çıkaracak kadar tahrip eder. Sarı ırk biraz da afyonun marifetiyle denetim altına alınır. Çin’deki Çing Hanedanlığı biter. Hindistan’da -ilerleme adına- ananevî üretim yapan terzilerin parmaklarını keserler. Kızılderililer ve Avustralya Tasmanya ırkı toptan ortadan kaldırılır. Siyahî ırk köleleştirilir. Bugün dahi Afrika neden ve nasıl açlık ve hastalıklarla boğuş(turul)maktadır? Düşünmek gerekir.

  • 2. Dünya Savaşı’nın müsebbibi Almanlardır. Bu böyle olduğu ve Japonlar başka türlü teslim alınabileceği halde atom bombası neden Japonya’ya atılır? Bunlar üzerinde düşünülmesi gereken konulardır. Aydınlanma düşünürlerinin bazılarında mevcut olan felsefî ırkçılık ile bu olanlar arasındaki irtibatı da sorgulamak gereklidir. Neticede Büyük Britanya'nın dünyada işgal etmediği sadece 22 ülke vardır ve işgal ettiği topraklar dünyanın yarıdan çoğuna karşılık gelmektedir.

Londra zamanımızın Roma’sı gibidir. 19. yüzyılın politik askerî gücüne, sahip değildir. Lakin küresel egemenliğin merkezî aklının ikamet adresi Londra’dır. İngilizler içiçe oldukları küresel sermaye ve asırlık tecrübe ve ilişkilerine dayanarak, dünyaya nizam verme gâye ve gayretlerinden vazgeçmemektedirler. Çünkü bu ülke dünyanın yeni nizamının kurucu/patronlarının en önde gelenidir.

Düzen bozucu

Dinler tarihi ve mitoloji alanında çalışmaları olan Mircea Eliade'in bir başka bağlamda söylediği şu sözler Britanya İmparatorluğu'nun varlık ve dünya alınması açısından da önemlidir: “Yeni, bilinmeyen, işlenmemiş bir ülkeye yerleşmek yaratılış fiiline eşdeğerdir. İskandinav koloniciler İzlanda’yı, Landnama'yı ele geçirip toprakları işlemeye başladıklarında bu fiili ilk kez girişilen bir çaba ya da insânî, dindışı bir iş olarak görmemişlerdi. Bu girişim onlar için bir ilk fiilinin, ilahî yaratılış edimiyle karmaşanın kozmosa dönüştürmesinin tekrarından başka bir şey değildi. Boş toprağı işleyerek aslında, karmaşaya biçim verip kurallar koyarak onu düzenleyen tanrıların eylemini tekrarlıyorlardı… İspanyol ve Portekizli fatihler keşif ve fethettikleri topraklara İsa Mesih’in adına el koyuyorlardı. Haç'ın dikilişi bir haklılaştırmaya, yeni ülkenin mukaddesleştirilmesine, "yeni bir doğum"a eşdeğerdi ve bu şekilde vaftizi (yaratılış fiilini) tekrarlıyordu. İngiliz denizciler de fethedilen ülkeleri İngiltere Kralı, yeni Kozmocrator (Evren-düzen yaratıcısı) adına sahipleniyorlardı.”

Bu satırlar İngilizlerin Dünya egemenliğinin felsefî-metafizik arka planını anlatmaktadır.

Kendilerinin “Evren-düzen yaratıcısı” oldukları zannı-yanılgısı İngilizlerin dünya hâkimiyeti gâye ve gayretlerinin temel ideolojik zeminidir.
Kendilerinin “Evren-düzen yaratıcısı” oldukları zannı-yanılgısı İngilizlerin dünya hâkimiyeti gâye ve gayretlerinin temel ideolojik zeminidir.

Kendilerinin “Evren-düzen yaratıcısı” oldukları zannı-yanılgısı İngilizlerin dünya hâkimiyeti gâye ve gayretlerinin temel ideolojik zeminidir. Bu, uluslararası ilişkilerde çıkarın uluslararası ilişkileri yönlendiren en önemli prensip, belki de tek prensip olduğu şeklindeki anlayışı en iyi özümsemiş ve de uygulayan ülke konumunda olmalarının da sebebi olmalıdır. Nitekim Lord Palmerston 1856 yılında İngiliz dış politikasını: "İnsanlar bana politikamızın ne olduğunu sorduğunda verilebilecek tek cevap şudur: Bir olay ortaya çıktığında, ülkemizin çıkarlarını tek yönlendirici prensip olarak kabul ederek, hâdiselerin gerektirdiği en iyi şeyi yapmaya çalışırız" şeklinde tanımlar. Ve İngilizlerin dünya siyaseti İngiliz siyaseti şu esas üzerine kuruludur:

Böl parçala yönet

Kadim yapıların zihniyeti, birbirinden çok farklı toplum unsurlarını dahi mümkün mertebe uyum ahenk içinde bir arada tutma ve yaşatabilme siyaseti uygulamayı gerektirir. Modern toplumların zihniyeti, Osmanlı, Roma ve Cengiz Han gibi kadim imparatorlukların zihniyetinin aksine bir hal ve keyfiyettir. Buralarda zaten devlet olanı yeniden tanımlamak gibi bir tür ilahî bir işlev yüklenemez. Türk Türk’tür, Kürt Kürt’tür, kadın kadındır erkek erkektir, insan insandır ve bir kişi dînî olarak Müslümandır veya Budist’tir. Devlet aslî işlevini, adâlet ile hükmetme işlevini yerine getirir.

Zaten kadim devletlerin yaşama prensibi budur. Çok farklı unsurları dahi ahenk içinde bir arada yaşatabilme zaten adâletle hükmetme prensibinin de bir parçasıdır. Modern dünyanın patronu olan Britanya’nın siyaseti ise dediğimiz gibi bunun tam aksidir. Bu yaklaşık 300 senedir insanlığın içine düştüğü çatışma girdabının sebebini bize izah edecek anahtar kavramdır.

İngiliz siyasetinin temeli

İngiliz siyasetinin temeli, toplumları toplumların unsurlarını birbiri ile çatıştırma üzerine kuruludur.

  • • İngiltere, işgal ettiği bir bölgede mevcut farklı etnik ve dini yapıdaki gruplar arasındaki farklılıkları ön plana çıkarır.
  • • Onlara birbirlerinin hasmı oldukları mesajını verir.
  • • Sonra da onları kavga ettirir.
  • • Bu şekilde kendi idaresinin daha kolay gerçekleşeceğini düşünür.
  • • Çünkü birbirleri ile çatışan toplumlar İngiltere'ye karşı ortak bir güç oluşturamayacaklardır.

Demek ki, İngiliz siyaseti yani Londra merkezli dünyanın egemen güç aklının siyaseti; mütemadiyen ikilik oluşturmak, mevcut ikilikleri körüklemek, yoksa suni ikilikler icat etmek siyaseti olarak tanımlanabilir. Modern dünyanın ‘konsepti’ keskin çatışmaların devamı ve hatta çatışma yoksa icadı, zayıfsa körüklenmesi üzerine kuruludur. Bu ‘konsepte’ aykırı hareket edenler ise gerektiğinde her türlü usulle bertaraf edilmektedir.

Osmanlı Aksak Timur ve İngilizler

Britanya İmparatorluğu'nun dünya egemenliğine tesisi için önündeki en büyük engel Devlet-i Aliyye’dir yani Osmanlı İmparatorluğudur. Bu sadece sathî politik sebeplerle izah edilemez. Osmanlı bir âlemi, Britanya başka bir âlemi temsil etmektedir; mesele budur.

Britanya İmparatorluğu'nun dünya egemenliğine tesisi için önündeki en büyük engel Devlet-i Aliyye’dir yani Osmanlı İmparatorluğudur.
Britanya İmparatorluğu'nun dünya egemenliğine tesisi için önündeki en büyük engel Devlet-i Aliyye’dir yani Osmanlı İmparatorluğudur.

Ve Londra'nın Roma'nın varisi olmak gibi bir iddiası vardır. Haçlı seferlerine aktif olarak katılmıştır. Osmanlı ile de en başından beri ilgilenmektedir. Akdes Nimet Kurat’tan okuduğumuz bu satırlar da bu ilgi alakayı gösterir niteliktedir: “Aksak Timur, 1402’de Yıldırım Bayezid’i esir ve Osmanlı Devletini yıkılmaya yüz tutar bir hâle getirdiği zaman, bu vaziyeti İngiltere’de (ve diğer Hristiyan memleketlerinde olduğu gibi) sevinç uyandırmıştı. Aksak Timur'un İngiliz Kralına gönderdiği "zafer müjdesi'', Kral 4. Henry tarafından tebrik mahiyetinde bir name ile karşılık bulmuştu.”

Bu zafer İngiliz edebiyatına da konu olur. Elizabeth Döneminin oyun yazarı Christopher Marlowe Beyazıt’ın yenilgisini konu alan Timburlane the Great / Büyük Timur adlı bir oyun yazar.

Tüm bunlar şu soru ve düşünceleri akla getirmektedir:

  • 1- Oğuz boylarıyla Kıpçak ve diğer Türk boyları arasında bazen çatışmaya, hatta düşmanlığa dönen bir kardeş rekabeti, eskiden beri var mıdır?
  • 2- Bu rekabet ve/veya çatışmanın, Oğuz boylarının Türkistan’dan Anadolu'ya göç etmelerinin sebepleri içindeki ağırlığı nedir?
  • 3- Bir tarihten sonra, tarihî olarak Türklerin, bir Türkistan, iki Anadolu, olmak üzere iki ağırlık merkezi mi vardır?
  • 4- Timur, Türklerin bu iki ağırlık merkezindeki rekabet ve /veya çatışma neticesinde mi Osmanlı'ya saldırmıştır.
  • 5- Ve bu rekabetin neticesi olarak, Timur Devleti’nin Ankara savaşı öncesinde İngilizlerle doğrudan ve/veya dolaylı bir teması var mıdır?
  • 6- Altın Orda Devleti tarihten çekilirken Moskova içinde, Rus devlet yapısı içinde kendine - kısmen de olsa- bir yer bulmuş mudur?
  • 7- Ve yine bu bağlamda bilindiği gibi, Sokollu Mehmet Paşa zamanında Osmanlı ile Türkistan arasında fizikî irtibat korumak için, Don Volga ırmaklarını birleştirecek Kanal projesi tasarlanır. Diğer sebeplerin yanında ve de dışında, bu proje Rus Çarlığı ve Rus Çarlığı- Moskova içinde var olabilecek olan Altın Orda -Türkistan varlığı- aklı tarafından mı, akamete uğratılmıştır?
  • 8- Kayıtlara bir derviş tarafından gerçekleştirildi, şeklinde geçen; Sokollu Mehmet Paşa suikastının arka planında ne vardır?