Rockefeller’ın yeni Afrikası mı olduk?

Aşı testlerine altyapı
oluşturma çalışmaları, sosyal medyadaki korku pompalama operasyonlarıyla sürüyor.
Aşı testlerine altyapı oluşturma çalışmaları, sosyal medyadaki korku pompalama operasyonlarıyla sürüyor.

Batının korona aşısını Afrika’da deneme hevesi önce sert bir tepkiye neden olsa da, kısa sürede garip ‘kıskançlığa’ dönüştü. Bilim çevreleri, ‘bizim Afrika’dan ne eksiğimiz var’ diyerek ve biraz da aşı pastasından pay kapma hevesiyle kobay olmak için sıraya girdi. Aşı konusunda her şey bu kadar hızlı gelişince de, doğal olarak acele işe ‘şeytan’ karıştı: Rockefeller’ın ilaç şirketi, İstanbul Üniversitesi’nden 100 kişilik bir kobay kontenjanı kapmayı başardı.

Fransa’da hükümet adına aşı çalışmaları yapan iki doktor Nisan ayında televizyonda katıldıkları bir canlı yayında “korona aşısını Afrika’da deneyelim” dediklerinde, Türkiye dahil tüm vicdanlı ülkelerde infiale neden olmuştu. Camille Locht ve Jean-Paul Mira’nın bu sohbeti, aslında Batının sadece Afrika’ya değil, kendilerinden olmayan toplumlara topyekûn bakışlarını da ortaya koyan ‘samimi’ bir itiraftı.

İki doktorun ‘insanlık dışı’ samimiyetinin üzerinden 5 ay geçti ve dünya, bilimin ‘yüksek menfaatleri’ için ‘küçük insancıkları’ kobay olarak kullanması fikrini iyice kanıksadı. Bu kabullenişte atılan küçük adımların da büyük etkisi oldu.

  • ● Bir İngiliz aşı firması Uganda halkını kobay olarak kullanacağını açıkladığında daha az itiraz yükseldi. Hatta Ugandalı yetkililer açıklamayı sevinçle karşıladı.
  • ● Rusya lideri Putin’in ‘kızımın üstünde de denendi’ dediği aşının kitlesel denemeleri için Kenya’yı seçmesinden ise pek kimsenin haberi olmadı.
  • ● Çinli aşı firması CanSino, Suudi Arabistan’daki yabancı işçileri kobay olarak seçmişti ve Arap diktatörler bununla gurur duyuyordu.
  • ● Başka bir Çinli şirket olan Sinopharm’ın ‘biz zaten Birleşik Arap Emirlikleri’nde denemelere başladık’ sözüne ise kimse şaşırmadı.

‘Kobaylı' Eleştirilerine Karşı 'Bilimsellik' Zırhı

Alman basınında çıkan bir haber, dünyadaki aşı çalışmalarını ilgiyle takip eden Türkiye’nin, aslında ne kadar ‘yakından’ takip ettiği konusunda ipucu verdi.

  • ● Rockefeller tarafından finanse edilen Pfizer firması ve BioNTech’in geliştirdiğini iddia ettiği aşının üçüncü fazının Türkiye’de yapılacağı açıklandı. Açıklama bilim dünyamızda büyük bir sevince neden oldu. Rockefeller’ın şirketi, kendisine kobay bulması için aracı olarak İstanbul Üniversitesini seçti ve böylece aşı kobaylığı için gelecek her türlü eleştiriye de ‘bilimsellik’ zırhıyla engel olmayı başardı.

Dekanı Mutlu Eden Şeye Bakın: Aşı İşe Yararsa Bize De Verecekler

 Prof. Dr. Tufan Tükek
Prof. Dr. Tufan Tükek

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, yaptığı açıklamayla kobaylığın Türkiye için getireceği faydayı “eğer aşı işe yararsa bize de verecekler” şeklinde açıkladı. Türkiye’nin en köklü ve büyük üniversitesinin Tıp Fakültesi Dekanı, dünya ile aynı şartlarda başladığımız bir yarışta ‘bilim adamlarımızın’ hangi konumda olduğunu “Dünyadaki bu aşılar başarılı olduğunda Türkiye’nin aşıya erişiminde bir sıkıntı olacağı endişesi yersiz. Dediğim gibi zaten bir ya da iki tanesinin partneriyiz. Çalışma grubu içerisinde bulunuyoruz. Ayrıca ülkemizde de aşı çalışmaları sürüyor. Bizim çalışmalar belki biraz daha geç sonuçlanacak ama sonuçta nihayetlenecek” sözleriyle özetledi.

Özetle Tükek, Türk Üniversitelerindeki bilim adamlarının, Alman ve Amerikan bilim adamlarına kobaylık yaparak bilime hizmet ettiği iddialarını güçlendirdi. Bilim adamlarımızın konumunun neden bu halde olduğunu ise, sosyal medyadaki bir paylaşımıyla açıkladı. Tükek’in paylaştığı mesaja göre dünyanın en iyi 500 üniversitesi listesine bu yıl da Türkiye’den sadece İstanbul Üniversitesi girebildi. Her ne kadar 401. sıradan girebilmiş olsa da ‘bilim adamları’mız için bu övünülecek bir başarı olarak kayda geçti.

Bu Acele Niye?

Tufan Tükek, Rockefeller’ın aşı deneylerini Türk kobaylar üzerinde yapacağını söylediği açıklamasında ilginç bir detayı da itiraf etti.

Tükek’e göre Türk kobaylar Kasım ayına kadar gözlem altında tutulacak ve sonuçlara göre aşının üretimi Kasım ayında başlayabilecek. Fakat ortada başka bir sorun var. Yine Tükek’e göre aşı deneylerinin en az bir yıl daha sürmesi gerekiyor. Fakat ona söylenene göre ‘durumun aciliyeti’, 1 yıl daha beklemeye izin vermeyecek kadar vahim! Yani aslında aşının üçüncü fazı sadece İstanbul Üniversitesi tarafından belirlenecek gönüllülerde değil, aslında 1 yıl boyunca tüm Türkiye’de ve herkes üzerinde denenecek.

Sosyal Medyada Korku Pompalanıyor

Aşı testlerine altyapı oluşturma çalışmaları, sosyal medyadaki korku pompalama operasyonlarıyla sürüyor.
Aşı testlerine altyapı oluşturma çalışmaları, sosyal medyadaki korku pompalama operasyonlarıyla sürüyor.

Aşı testlerine altyapı oluşturma çalışmaları, sosyal medyadaki korku pompalama operasyonlarıyla sürüyor. Tükek de zaman zaman bu tür mesajlar paylaşıyor. Ona göre vak’a sayıları yeniden iki binleri aşacak hatta ölümler de artacak. Sosyal medya hesabından karanlık felaket senaryolarına destek veren Tükek, “Koronavirüsün hayatımızda yoğunlaştığı şu günlerde yaklaşan sonbahar ve kış mevsimi bizi kara kara düşündürüyor. İnfluenza ve pnömoni, Covid ile birleşince durum daha da kötüleşebilir” diyor.

Bu iddialarını desteklemek için ise, bilimsel verileri reddetme yoluna gidiyor. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamların gerçeğin çok altında olduğunu öne süren Tükek, iddiasını Twitter’da şu sözlerle dile getiriyor:

  • “Covid-19 ile ilgili durum, şu an İstanbul işin içine salgın dönemi kadar girmediği için sayılar yüksek değil gibi geliyor. PCR duyarlılığını göze alırsak vak’a sayımız en az şu anki rakamın 2 katı.”

Bilim Kurulu üyesi bile olmadığı halde kendini Bilim Kurulu Başkanı olarak pazarlayan ve kamuoyunun aşı tellalı olarak tanıdığı Prof Mehmet Ceyhan ise heyecandan yerinde duramıyor. Kuş gribi yalanlarının havada uçuştuğu dönemde ülkemizdeki mahalli ırkların tümünün imhasını sağlatan Ceyhan, “Salgın kontrolden çıktı” açıklamasında bulundu. Aşı firmalarına destek ve milleti korkutmaya yönelik bu çıkışlara Bakanlığın sessiz kalması ise dikkatlerden kaçmıyor.